04 Şubat 2019

,

Sarı Nohut, Mor Fasulye


Esasen köylülüğe ve köylünün mücadelesine yönelik küçümseme, solun iliklerine işlemiş bir meseledir. Burada kerteriz noktası şehirdir veya İsmet Özel’in ifadesiyle, kaypak ilgiler, zarif ihanetler, bozuk paralar, pahalı zevkler ve ucuz cesaretlerdir. Taşra, şehrin üzerinde sallanan sopadır.
Bu anlamda son günlerde dillendirilen sarılı morlu ve nohutlu fasulyeli lafları yan yana düşünmek gerekir. İkisi de yan yanadır. Sosyalistlerin bu düşük seviye karşısında dikkatli olması şarttır. Bu seviyeye gerilemenin bir sebebi de AKP ile birlikte edinilen alışkanlıklardır. AKP ve tabanına yönelik aşağılama pratiği, artık yüzünü sol içerisine çevirmiştir.
Bayramdır, seyrandır; TKP, “sarılı morlu” lafını biraz da Dersim’de ittifak kurduğu ortağını yabancılaştırmak için söylemiştir. Ondaki “köylülük”, arınılması gereken bir kirdir. Kendi bayrağını bir süreliğine taşımak yetmez, kırk suda tövbe edip yıkanılması gerekir. TKP şahsında burjuva siyaset, çapaklarından arınma gayreti içerisindedir. Sarı ve mora karşı çıkartılan “kızıl”, resmîdir, düzleme amaçlıdır.
Nohut-fasulye esprisi yapanlarsa (demek ki) karnı tok olanlardır. Bu eleştirinin “Ama Kürtler...” diye karşılanması, başta Kürt’e küfürdür. Bireysel kaçışların bahanesi veya bireysel hezeyanların gerekçesi olduğundan haberi var mıdır Kürt milletinin? Sonuçta nohutu, fasulyeyi küçümseyen, nereye seslendiğini, kime seslendiğini iyi bilmektedir.
Bu sisli havada herkes, CHP’nin ilerici vekillerinin Avrupa Parlamentosu’nda verdiği oya kilitlenir ama kimse Ertuğrul Kürkçü’nün ne oy kullandığını sorgulamaz bile. Kürkçü “kooptasyon”dan söz eder bir tvitinde, anlamını öğretense, onlardır. Kürt milletine bir saldırı ve eleştiri burada da söz konusu değildir!
Taşlanacak bir şeytan, illaki bulunur. Renkler mecazîdir. “Sarı ve mora karşı kızıl” edebiyatı, düzleme pratiği yanında, kendisini HDP dışılıkla kurmakla ilgili bir meseledir. TKP, içerisini HDP’yle konsolide etmek derdindedir. Sağla ittifak hâlindeki CHP pratiğinden arta kalanlar dışında HDP’den boşalan alana da göz kırpmaktadır. O her şeyi istemekte ama hiçbir şey elde edememektedir.[1]
Herkes, TKP bildirisinde ve tvitinde renklere takılmıştır. Asıl mesele, sosyalist partinin sınıf ve sınır bağlamında bir ayrım gözetmeksizin 57 milyon seçmene sesleniyor olmasıdır.
Bir komünist parti için “seçmen” diye politik bir kategori yoktur. Bir komünist parti, her karış toprağa ve her tekil şahsa seslenemez. İşi bu değildir.
Tam da bu tür ayrımlar görülmediği için “cumhuriyet fikri” ile “devlet olarak cumhuriyet”[2] ayrımı üzerinde durulmakta, burjuva siyasetine örgütlenme talimatı buradan verilmektedir. Solun CHP konusunda kendisini kandırmak için gerekli teorik çalışmayı tamamladığı görülmektedir. Şimdi sıra ideolojik ve politik çalışmadadır. Sosyalistler, CHP’ye devrim yaptırıp sosyalizmi kurdurtmadan rahat etmeyeceklerdir.
Buradaki işlem, esasen çocukça ve basittir: burjuva devrimleri sonuna dek gidememiştir, burjuvazinin yerini halk almalıdır. Ama halk tanımsızdır. Ne idüğü belirsiz halk, burjuvazinin yarım kalan işlerini yapacaktır. Çünkü halk, biraz halk biraz özne olabilmişse, burjuvazi sayesindedir. Çünkü solun kerteriz noktası, her daim burjuvazidir. Okumaları, pratiği, fikriyatı hep ona göre inşa edilmektedir. Gördüğü, bildiği, sadece onun varlığı, onun sesi, onun iradesidir. Tarih burjuvaziden önce yoktur, toplum burjuvaziden önce yoktur. Kelimeleri seslendiren, ezen, boğan ve ifade edip anlamlandıran tanrı, burjuvazidir. Bu sebeple teorik âlemin dışına çıkmadan, burjuva iktidarına karşı mücadele edilemez.
Burjuvazi de halkın kalan işleri, kontrollü şekilde yapmasını ister. Orduda silâh dağıtan da oy pusulalarını dağıtan da odur. Bu ikisi, birbiriyle bağlantılıdır. İç savaşı, sınıflar mücadelesini görmeyen her siyaset, egemenlere hizmet eder.
Dolayısıyla “halka (güya) siyaset alanını açan cumhuriyet” fikri de sınıfsal-devrimci politik açıdan eleştirilmeyi beklemektedir. Bu ülkenin bağrından bir CHP-ML çıkmayacaktır. Bir zamanlar espri olarak ifade edilen bu kelime, artık birçok örgütü kendisine örgütlemiştir.
Sonuçta burjuvazi kerteriz noktası alınmakta, oradan geleceğe bir çizgi çekilmekte, herkesin o hattı takip etmesi istenmektedir. Eskiden halk adına halksız siyaset yapanlar, mecazen, halkın yerinde burjuvazinin olduğunu bugün artık kabul etmişlerdir. Burjuva adına burjuvasız siyasettir onların ki. Onların halk dediği, köylü ya da işçi değil, burjuvazidir. Kendisini bilen, bildiğini yapan, yüzü geleceğe dönük, kudretli özne. (Semi’nâ ve eta’nâ!)
Bu açıdan TKP’nin CHP eleştirisi, parti CHP’nin varlık zemininde durduğundan, ona hizmet etmektedir. 57 milyon seçmene hitap eden parti ile CHP aynı düzlemdedir. Mesele sanki kişilerin beceriksizliği, bilgisizliğidir. Sosyalist siyasete alan açmak yerine, burjuva siyaseti sosyalist hareketin dar alanını istila etmektedir. Mesele şahıslarla başlayıp onlarla biten bir şey değildir. Kişileri aşan, yapısal, sınıfsal, politik hususlar geri plana atılmakta, böylelikle CHP pratiği beslenmektedir. Onun kendisini eleştiren bir vicdana ve akla da ihtiyacı vardır. Ezilenlerin aklı ve vicdanı olması gereken örgütlülük, bu ortamda kendisine alan bulamaz. Geçişin kolayca, pürüzsüz gerçekleşmesi için dualar edilmektedir. Dolayısıyla aradaki kavga, bir biçimde silikleşmektedir. Canan Kaftancıoğlu’yu CHP İstanbul başkanı seçtirdiklerini ikrar eden Alper Taş’ın gördüğü rüya da budur.[3] Sonuçta ülkede, şehirde ve ilçede sosyalist hareket açısından ne tür bir mevzi kazandırmıştır bu il başkanlığı, açık değildir. Bununla övünülemez, bu hâl karşısında utanılır.
Kartal'da seçim çalışması yapan CHP'liler, TKP’lilere denk gelirler ve onlardan oy isterler. TKP’liler, “komünist olduklarını ve KP’ye oy vereceklerini” söylerler. Bunun üzerine CHP’liler, “Bu sefer CHP'ye verin” derler. TKP’liler de cevaben, “Siz bu sefer TKP'ye verin” deyince, CHP’li “Bir kerecik daha ya!” der.
Bu kaygan zemin ve kolay geçişler konusunda Celal Doğan’ın macerası, herkese küpe olmalıdır. Hepsinin siyaset algısı ve bilgisi, onunki kadardır. Sınıflar mücadelesinde hiçbir şey sanıldığı kadar basit değildir.
Esasta mevkilere, yüksek siyasete değil, işçilerin, köylülerin, tüm ezilenlerin kendi mevzilerine kilitlenmek gerekmektedir. Yukarıdaki geçişlere değil, aşağıdaki iç içe geçişlere, kolektifleşen dinamiklere bakmak şarttır.
Eren Balkır
4 Şubat 2019
Dipnotlar
[1] Kemal Okuyan, “Sarıgül Sorununu Çözemiyorlar”, 4 Şubat 2019, Sol.
[2] Yunus Yücel ve Dinçer Demirkent, “Cumhuriyet ve CHP”, Ayrıntı.
[3] “Alper Taş CHP Adaylığını Anlattı”, 04 Şubat 2019, Duvar.

0 Yorum: