Büyük Ekim İnkılâbı, sadece Rus işçi-köylülerinin
inkılâbı değildir, herkes, onun emekçileri kurtardığını idrak etmiştir. Ekim
İnkılâbı, tüfeyli sınıfları devirip fukaranın hâkimiyetini tesis etmekle
kapitalist sömürüyü ortadan kaldırdı, özel mülkiyet esasını devre dışı bıraktı,
böylelikle sosyalizme doğru ilerlediğini gösterdi.
Ülke ne kadar çok büyük olursa olsun, sosyalizmin tek
bir ülkede tatbiki mümkün değildir. Bunun için Rusya inkılâbının mevcudiyeti ve
geleceği, sadece dünya inkılâbına bağlıdır. Bu sebeple Ekim inkılâbının
taraftarları, kızıl Rusya’yı dünya inkılâbının başlangıcı ve merkezi olarak
görürler.
Şuralar hükümetinin beş yıldır yürüttüğü siyaset, bu
hususu tasdik etmiştir.
Bugün gazetenin baş sayfasında verilen iki mesaj,
Şuralar Rusyası’nın tüm dünya fukarası için bir sığınak, bir ümit kapısı
olduğunu ortaya koymaktadır.
Avrupa sermayesi son günlerini geçirmektedir, bu
sebeple sınıf çıkarlarını idrak edip ayağa kalkan amele sınıfına karşı dehşetli
bir saldırıya başlamıştır. Hükümet, ordu, polis ve zor aygıtları
kapitalistlerin iradesine tabi olduğundan, amele sınıfı saldırı ve baskılara
maruz kalmakta, öldürülmekte, hapislere tıkılmakta, vatanlarından
kovulmaktadır. Mücadele içerisinde zayıf düşüp meydandan çekilmek
mecburiyetinde kalan Avrupalı inkılâpçılar, kendilerine bir ümit kapısı, bir
sığınak aradıklarında gözlerini inkılâp vahası olan Şuralar ülkesine
çevirmektedirler. Onlar, ancak burada yaşama ve yeniden kuvvet toplama imkânına
sahiptirler. Fransa, Almanya, İngiltere gibi uzak Afrika’nın susuz
sahralarındaki savaşçılar da toplu hâlde Şuralar Rusyası’na sığınmaktadır.
Vatanımız Şuralar Azerbaycanı’nda İran, Türkiye,
Hindistan cellâtlarının çengelinden kurtarılmış birçok emekçi, vaktiyle yaşama
imkânı bulmuş, gene bulmaktadır.
Şuralar hükümeti, bugünkü mesajı ile tüm emekçilere
yurtlarından uzak düşmüş bu inkılâpçıların hâline artık dikkat gösterilmesini,
onlara mihmandarlık etme işini daha ciddi ele almak gerektiğini söylemiştir.
Dünya inkılâbı arzusuyla yanıp tutuşan her bir emekçi,
uzak diyarlardan gelmiş kardaşlarının hâline bigâne kalmayacaktır. Şuralar
ülkesinin her bir yerinde bu yolda ciddi teşebbüsler ortaya konmuş, devlet
bankasında inkılâpçı muhacirler adına hususi bir cari hesap açılmış, ianeler
temin edilmiş, iyi yaşamalarına katkı sunulmaya çalışılmıştır.
Ne garip bir tesadüf!
Bundan bir yıl önce Trabzon’da Anadolulu emekçilerinin
tarihinde Türkiye burjuvazisi kara bir sayfa açtı.
Türkiye Komünist Fırkası’nı kuran, Türkiyeli
emekçilerin rehberi, aziz yoldaşımız Mustafa Suphi, 16 kardaşıyla birlikte,
burjuvazinin lekeli elleri tarafından katledildi.
Mustafa Suphi’yi Şark’ta ve Garp’ta tanımayan yoktur.
Yorulmak nedir bilmeden yürüttüğü faaliyetleri ve o keskin kalemiyle onlarca
yıl Türkiye’nin kurtuluşu yoluna düşmüş, milli kurtuluş fikriyle bu yola düçar
olmuş, fikri çalışma esnasında, nihayet kalıcı biçimde marksizm fikrine
bağlanarak inkılâp hareketlerine iştirak etmiş, bu yolda görmüş olduğu eziyet
ve cefa ile kendisini herkese tanıtmayı bilmiştir.
Eli kanlı Türkiye sultanlarının takibatından canını
kurtarırken Çarlık Rusya tarafından esir alınan Mustafa Suphi yoldaşımız, Ekim
inkılâbı esnasında Rusyalı emekçilerle kaderini birleştirmek ve onlarla
birlikte kapitalizm aleyhine mücadele etmek istemiştir.
Lâkin Suphi’nin ve arkadaşlarının emekçi sınıfına
kurtuluş yolunu açtığını anlayan Anadolu burjuvazisi, kendisine yakışır bir
biçimde, o korkaklık ve gaddarlıkla, onları çiğneyip parçalamıştır.
Esasen Suphi ve arkadaşlarının fikri, Anadolu’daki
milli burjuvazi hükümetini devirmek değil idi. Onların amacı, İtilâf
Devletleri’ne karşı süren mücadeleye yardım etmekti.
Ama gece kuşu gibi uzağı göremeyen, Şark
burjuvazisinin temsilcileri olan Trabzon tacirleri ve esnafı, paşaları ile
birlikte, Anadolu’ya yerleşmeye gelmiş Suphileri düşman gibi karşıladı.
Anadolu burjuvazisi, bu vahşi hareketi ile ticaret ve
özel mülkiyet gibi “medeniyet” tezahürlerini müdafaa etmek adına, insanlık
esasını çiğnediler, İslam’ı dinsiz Bolşeviklere karşı müdafaa etmek adına,
Kuran’da geçen ve misafire önem verilmesi gerektiğini söyleyen ayetleri
ayakları altına aldılar.
Eli kanlı Abdülhamid’in pençesinden kurtulmuş, Çarlık
Rusyası’nın mahvedici pençesinden de kurtulmayı bilmiş Suphi, Türkiyeli
emekçilerin toprağında bir yardım bulamaması çok üzüntü vericidir.
Bu kanlı hakikat bir kez daha ortaya koymuştur ki
Anadolu’nun kaderi, hâlen daha cellât burjuvazinin elindedir. Türkiyeli
emekçiler yalnız dövüşmekten, kan kaybetmekten başka bir kadere sahip
değildirler.
Tüm irade Anadolu köylüsünün elinde olmuş olsaydı,
Türkiyeli emekçilerin gözbebeği olan Suphileri el üstünde tutarlardı. Oysa
bugün Rusya emekçileri başka ülkelerin inkılâpçılarını karşılamaktadırlar.
Bu kanlı sayfa, bir kez daha emekçi hükümetle burjuva
hükümeti arasına kırmızıçizgi çekmiştir. Türkiyeli emekçiler, aradaki bu farkı
artık idrak etmelidirler. Burjuvazinin işlediği cinayet, o suç karşısında
yüklenecekleri sorumluluğu en kısa sürede yerine getirmek için çalışmalıdırlar.
Ruhullah Ahundof
Kommunist gazetesi
Sayı: 28, 4 Şubat 1923
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder