Azerbaycan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Azerbaycan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ocak 2022

,

Lenin’siz Ama Leninizmle


Tüm dünyayı sarsan ve insanlığı akıl almaz bir heyecana sevk eden o büyük günlerin üzerinden üç yıl geçti. Ezilen insanlığı yokluktan yaratan, esaretten iktidara yükselten, zaferden zafere götüren dünya devriminin öğretmeni Lenin, üç yıl önce hayatını kaybetti. O günü kimse unutmadı.

“Lenin öldü!..” Dünyada düşünme ve anlama yeteneğine sahip hiç kimse, bu haberi heyecan duymadan karşılayamaz. Karşılayamadı da. Çünkü Lenin, yüz değil ancak bin yılda bir dünyaya gelecek bir isim olduğu için eşsizdi.

Büyük âlimler, ünlü ustalar ve son olarak “124.000” peygamber, tek bir yerde ve yalnızlık içinde unutuldu, ama Lenin unutulmayacak; çünkü onlar, tüm o isimleri toplasan insanlığın dirilişi yolunda Lenin'in yaptığı kadar iş yapmamıştır. O günlerde, Uzak Kuzey’in geyik çobanlarından Cava’nın rençberlerinden, Breton köylülerinden Çin'in hamallarına kadar tüm mazlumlar, bu haberi titreyen dudaklar ve ağlayan gözlerle dinlediler. O günlerde dünyanın beş kıtasında yaşayan milyonlarca proleter, Rus işçileriyle birlikte başkaldırıp tarihsel ve sınıfsal görevlerini düşünmeye başladı.

Leninist Komünistler, yaşanan felâket karşısında öfkelendiler ve büyük öğretmenin belirlediği yolda yürümeye söz verdiler.

O günlerde kapitalist dünya sevindi. “Lenin artık yok” diyerek kalbini tatlı ama boş umutlarla memnun etmeye çalıştı. Rusya’nın ordusuz generalleri, toprağı elinden alınmış ağalar, fabrikasız, atölyesiz kapitalistler, hükümetsiz bakanlar ve onların kuyruğuna takılmış SR’lar ve Menşevikler, üç kuruşluk binlerce burjuva asalak, talihlerinin döndüğünü düşünüp sevindi.

Dünya kapitalistleri ve Chamberlain, Poincaré ve Hindenburg türünden binlerce uşağı, “Artık Lenin yok” diye sevinç naraları attı. “Rusya’nın zenginlerinin başına gelenler, bizim başımıza gelmeyecek. Bolşevikler bugün ve yarın Rusya’da yıkılacak. Orada elimizden alınan malımız mülkümüz tekrar bizim olacak hem de fazlasıyla bizim olacak” deyip hayallere daldılar.

Aradan üç yıl geçti.

Tarih, bu kadar kısa bir zamanda ne büyük dersler verdi, ne çok bilmeceye çözüm buldu.

Bu dersleri genel olarak özetlersek, çıkaracağımız ana sonuç şudur: bu dünyada güçlü bir silâh varsa o da Leninizmdir, bir zafer bayrağı varsa, o Leninizmin bayrağıdır. Tarihte daha sonra açılacak bir sayfa varsa o sosyalizmin sayfasıdır. Düşmanların ilk umudu, Lenin'den sonra bir proleter diktatörlüğünün kurulmasının mümkün olmaması ve Bolşevik hükümetinin düşmesiydi.

Ancak umutları suya düştü. Lenin'in partisi, büyük öğretmenin izinden gitti: Proletarya diktatörlüğünün ülkesi olan Sovyetler Birliği'nin gücünden bugün kim şüphe edebilir?

On yıllardır hüküm süren kapitalist devletlerden hangisi, Sovyet hükümeti ile rekabet edebilir? Güya “demokrasinin beşiği” olan burjuva ülkelerinde, genelde halka, özelde işçi sınıfına dair korkularından ötürü hükümetlerin ödleri koparken, faşizmin baskısı her geçen gün artarken, Sovyetler’de geniş halk kitlelerinin hükümet işlerine giderek daha fazla iştirak ettiğine tanık oluyoruz. Avrupa'nın her yerinde kapitalist haydutlar, onlarca yıllık hakları ayaklar altına alıyor ve ülkelere hükmediyorken, Sovyetler’de hükümet, yoksul köylüleri harekete geçirmek için çalışıyor.

Bütün bunlar, Sovyetler’in, yani “Bolşevik” hükümetin güçlendiğinin, emekçi halkın bu iktidarla bir şey olduğunun kanıtı değil de nedir?

Ekonomik cepheye bakalım. Sovyetler Birliği ekonomik açıdan o kadar güçlendi ki, Lenin'in yolunu takip ederek, hem tarım hem de şehir endüstrisi açısından savaş öncesi seviyeye ulaştı. Savaş öncesi düzey bizim için son hedef tabii ki olamaz, çünkü eski Çarlık Rusya'sı, Avrupa'nın toprak açısından en büyük devleti iken sanayileşme düzeyi açısından en geri ülkesiydi. O, Avrupa'nın böğrüne asılmış bir tahıl değirmeniydi.

Sosyalizmin temellerini atmaya başlayan Sovyetler Birliği, böyle bir duruma katlanacak durumda değildi. “Biz, ekonomik açıdan Avrupa ve dünyada bağımsız bir ülke olmalıyız” diyerek parti, “ülkeyi sanayileştirelim” sloganını ortaya attı. 1926’da sanayide yeni bir döneme girdik. Eski dönemin seviyesine gelmek için başlatılan diriliş dönemi sona erdirilip yeni sanayi dönemine geçildi. Ticaret bu adımları takip etti. Buradan devlet ve kooperatiflerin rolü arttıkça özel ticaretin önemi de arttı.

Lenin'in ana vasiyeti bir an bile unutulmadı. Şehir ve köy arasındaki ittifak, asli gaye idi. Şimdi parti, “ne tür mal olursa olsun hepsinin fiyatı düşürülmeli” dedi ve kent sanayisinin fakir ve orta düzey köylüyle rabıtası üzerinde durmaya başladı. Bu görev, sadece ekonomik değil, aynı zamanda büyük bir politik meseledir. Biz bu işin de üstesinden geleceğiz.

Üç yılda Sovyetler Birliği içeride güçlendikçe dışarıda da güçlendi. Bu, dostların da düşmanların da gördüğü bir gerçeklik.

Düşmanlar bizi yere seremez. Güçlü duruşumuzu bugüne dek ortaya koymasaydık, kapitalistler mangalda kül bırakmayan ültimatomlarla yetinmeyip bize savaş açacaklardı. Dünyanın dört bir yanındaki işçiler güçlendiğimizi görüyor. Son yıllarda Sovyetler, Avrupalı işçiler için bir sığınak hâline geldi. Sosyal Demokratların binlerce hilesine ve aldatmacasına rağmen, ülkemizde sosyalizmi inşa etme görevinin bir hayal değil, bir gerçeklik olduğunu gören milyonlarca Avrupalı proleter tarafından Sovyetler Birliği'ne yüzlerce vekil gönderildi.

Avrupa'daki işçi hareketinin yeni ve ciddi bir döneme girmesinin ana nedenlerinden biri budur. Yıllar geçtikçe, Avrupalı işçiler gerçekten büyük bir canlılık ve uyanıklık işareti göstermeye başladılar. Kapitalist ülkelerde, sosyal demokrat uşaklık, artık işçileri sindirmek için kâfi gelmiyor, kapitalistler, yükselen işçi hareketini bastırmak için açıktan ve hayâsız bir baskıya başvuruyorlar. Yıllar boyunca Avrupa işçi hareketi, büyük tarihsel önemi haiz dersler sundu.

Bu üç yıl, ezilen sömürge halklarının Lenin'in bayrağına daha da yaklaştığını gösterdi. Esir halkların Suriye, Fas, Cava ve daha birçok yerde emperyalistlere karşı gerçekleştirdikleri ayaklanmaları hatırlayalım. Bu ayaklanmaların çoğu, beş gün içinde yüzbinlerce mücahit, masum kadın ve çocuğun kanında bastırılsa da, uzak denizlerin diğer yakasındaki 400 milyonluk Çin halkı, dünya emperyalistlerinden hem mazlum Doğu halklarının hem de kendisinin intikamını alıyor.

Bunlar, Sovyetler Birliği'nin ve dünya devriminin üç yıl içinde yürüdüğü yollar, elde ettiği temel başarılardır. Ama biz, bu zafer son zaferimizdir” demiyoruz. Bundan sonra yürüyeceğimiz yollarda zorluklarla, binlerce engelle karşılaşmayacağımızı söylemiyoruz. Hayır öyle değil. Geçirdiğimiz günler, her zamankinden daha fazla sorumluluk isteyen, daha fazla zorlukla yüklü. Yollarımız çiçeklerle değil, dikenlerle dolu. Ama bu dikenli yol, doğru yoldur. Bu elimizde tuttuğumuz muhteşem bayraklar, zafer bayraklarıdır. Biraz sebat, biraz fedakârlık, biraz yorgunluk, ardından zafer bizimdir, çünkü Lenin’in rehberliğinde dünya devrimi belirli bir noktaya gelmiştir. Bizi nihai hedefe Leninizm götürecektir.

Ruhullah Ahundof
Ocak 1927
Maarif ve Medeniyet dergisi,
Sayı 1-2, s. 2-4
Kaynak

21 Ocak 2022

,

Vladimir Ulyanov

Büyük yoldaşımız Lenin, 10 Nisan 1870 (22 Nisan) Simbirsk şehrinde doğdu. 49 yıllık hayatının 30 yılını insanlığı kurtarmakla geçirdi.

Pek çok devrimci gibi Yoldaş Lenin de ilk adımlarını öğrencilik döneminde attı. Petersburg'un tamamını gezip dolaştı, Marksist aradı; “Biri varsa ses versin!” dedi. Ancak o zamanlar St. Petersburg'da çok az Marksist vardı. İşçi sınıfı dünyadan habersizdi. Cahildi. Aydınlarsa halkçı idi.

Yoldaş Lenin işe ciddiyetle girişti. Bir veya iki yıl içinde bir Marksist aydın grubu meydana getirdi. Edebiyat ve basın dünyasında çalışmaya başladı. Petrograd'ın donmuş ufkunda bir hareketin belirdiğini, bir canlanmanın yaşandığını gördü.

Lenin, aynı zamanda örgütün başına işçileri geçirmeye çalıştı. Marksizm fikrini yaymak amacıyla grevlere katıldı, basit ve anlaşılır bir dille yazılmış broşürler yayınladı. Bütün günlerini emekçi mahallelerinde geçirdi. Öte yandan polis onu arıyor, bulduğunda takibe alıyordu.

1890’ların sonlarında Yoldaş Lenin, bir süre hapiste kaldıktan sonra sürgüne gönderildi. Burada da bilim ve edebiyat dünyasında büyük ün kazandı.

1900'de Lenin, İskra gazetesini yayınladı. Daha sonra Sosyal Demokrat Parti Menşevikler ve Bolşevikler olarak ikiye bölündüğünde İleri isimli gazetenin başına geçti.

1905 devriminin ruhu, Lenin’de somutlaştı. Yine de zihni o dönemde henüz Sovyet hükümeti kurmakla meşguldü.

1905 devriminin yenilgisi ardından Yoldaş Lenin ülkesinden ikinci kez ayrıldı. Önce Cenevre'de, ardından Paris'te, iki gazete çıkarttı.

Bu gazetelerin yayınlandığı tarihte göçmenler çok kötü bir ruh hâlindeydiler. Birçoğu, devrimci faaliyetten elini eteğini çekmekte idi. Devrimin gerçek kahramanları bu tür anlarda sınanıyordu.

Yoldaş Lenin, her hicretinde olduğu gibi o günlerde de zor koşullarda yaşadı. Ama öfkesini kaybetmedi ve yoldaşlarını teselli etti. Rusya'da Stolypin iktidarının yeniden tesis edilmesiyle ülkede derin bir sessizlik yaşandı, devrimin bayrağını yükseltmek için çalışmak, çalışmak, daha çok çalışmak gerekiyordu.

Yoldaş Lenin, savaş çıkar çıkmaz “Yağma fikriyle başlamış olan ve milletlerarasında cereyan eden bu savaşı iç savaşa, sınıf savaşına dönüştürmek gerek” dedi.

Yoldaş Lenin’in biyografisinin 1917 devriminden ve özellikle Ekim Devrimi’nden sonraki kısmını öğrenmek için hacimli bir kitap yazmak gerekiyor. Son devrimdeki rolü hakkında sadece kısa bir açıklama yapacağız. Yoldaş Lenin, 1905 devriminin kalbiyse, son devrimin ruhuydu. O, bir kafadan daha fazlasıydı.

Ekim Devrimi sırasında Yoldaş Lenin, bir siyasi lider, ateşli konuşmalar yapan bir hatip, yüreği yangın yerine dönmüş bir devrim şairi ve sosyal bilimci olarak çıktı karşımıza.

Rus devriminde gösterilen beceri ve politikanın yarısı, onun zekâsının ürünüydü.

Yoldaş Lenin, dünyayı insanlığın daha önce hiç görmediği bir özgürlükle tanıştırdı, onu uygulamaya koydu.

Yoldaş Lenin, Doğu Devrimi’nin birçok kahramanıyla tanıştı ve onlar aracılığıyla Doğu dünyasında devrim ateşini yaktı.

Şu anda Rus Sovyet devleti, karşı-devrim dünyasındaki tek devrimci vahadır.

Yoldaş Lenin, o vahada parlayan bir meşaledir. Hayır daha da fazlası; o, dünyayı aydınlatan güneştir.

Eski Avrupa’nın kara bulutları, devrim vahasına saldırarak parlak güneşimizi örtmek istiyor.

Doğu dünyası güneşsiz yaşayamaz, yine solar, mahvolur.

Doğu dünyası, o dağınık duran saflarını birleştirmeli, kara bulutlara saldırmalı, onları dağıtmalıdır.

Dağıtsın ki güneşimiz parlasın, yeryüzünü şafağı ile aydınlatsın. Yoldaşımız Lenin yaşasın ki kalplerimizdeki dünya devrimine dair umutlarımız güçlensin. İnancı zayıf olanlara dünya devriminin gerçek olduğunu göstersin.

Ruhullah Ahundof
25 Ekim 1919
Oktyabr İnqilabı gazetesi
Kaynak

25 Aralık 2021

,

Azerbaycan Sovyeti Marşı


Azerbaycan! Çiçeklenen cumhuriyet, şanlı diyar!
Kudretli sovyetlerin elinde hem azatsın hem bahtiyar.
Ekim’den kuvvet alıp kavuştun saadete,
Tüm alkışlar bu hünere, bu kudrete!

Yolumuz Lenin yoludur, partidir rehberimiz,
Komünizmin güneşiyle nurlanacak seherimiz.
Biz geleceğe yürüyoruz galiplerin safında,
Yaşa, yaşa Azerbaycan, büyük sovyet ülkesinde!

Ateşin yurdu, sevgili vatan, bu ak günler
Halkın gücünün meyvesidir,
Kahramanlık bir de hüner, hür insanın hevesidir.
Nesillerden nesillere yadigârdır azmin,
Yürüyoruz komünizme, saflar sıkı, adımlarımız sağlam.

Yolumuz Lenin yoludur, partidir rehberimiz,
Komünizmin güneşiyle nurlanacak seherimiz.
Biz geleceğe yürüyoruz galiplerin safında,
Yaşa, yaşa Azerbaycan, büyük sovyet ülkesinde!

Cesur Rus halkıdır dostumuz, birliğin bayraktarı,
Mukaddes ve sarsılmazdır dost halkların bu ahdi,
Kardeş halkların birliğinden aldık gücü, kudreti bizde,
Var olsun bu ittifak, şanlı sovyet vatanımız!

Yolumuz Lenin yoludur, partidir rehberimiz,
Komünizmin güneşiyle nurlanacak seherimiz.
Biz geleceğe yürüyoruz galiplerin safında,
Yaşa, yaşa Azerbaycan, büyük sovyet ülkesinde!

Söz: Süleyman Rüstem,
Samed Vurgun, Hüseyin Arif
Müzik: Üzeyir Hacıbeyof
1944
Kaynak

07 Kasım 2021

,

Bu Yıl

Ekim Devrimi bayramını yeniden gördük… Bu tür büyük ve mutlu günlerde insan, her türlü haktan mahrum olduğumuz günleri hatırlıyor. Geçen yıl Ekim bayramını sevgili ülkemizin İngilizlerin ve Müsavatçıların elinde esir olduğu koşullarda kutlamıştık.

O vakit kendi vatanımızda yabancı idik. Konuşmaya, yazmaya çok az insan cesaret edebiliyordu. Onları asla unutmayacağım, o günler gitsin, bir daha gelmesin.

O güzel bayramımızı kutlamak için, sadece İşçi Kulübü’nde emekçi mahallelerindeki kulüplerde bir konser tertiplemek niyetindeydik. Ayrıca ne olursa olsun gizli bir gazete çıkartmaya karar vermiştik.

“Fark etmez. Biz gider Ekim bayramında yüreğimizin derdini söyleriz, sonra varsın boğazımıza ilmeği geçirsinler, hapishanelerde çürütsünler” diye düşündük.

Sadece iki nefer idik: Ali Haydar Karayef ve ben.

Ali Haydar, “yüreğimizin derdinin epey bir kısmını demişiz, sevincimizi de mi yazalım?” diye sordu. Gizli çıkacak bir gazetenin dört sayfadan fazla olması mümkün değildi! Oturup düşündük. Ben “buldum” dedim. Yoldaşıma devrime ithafen bir şeyler yazmasını söyledim. Ben de büyük öğretmenlerimizin hayat hikâyelerini yazacaktım.

Nihayet bitmişti.

Davalarına sadık “Turan” yiğitleri gazetemizi [“Ekim Devrimi”] onca tehlikeye rağmen çıkarttı.

Yüreklerimiz dinamit kuyusu, muradımız, mutluluğumuzu paylaşmak, herkese iyi haberi vermek, konuşmak, haykırmaktı. Oturduk, o iyi haberi herkese müjdeledik. Haber şu şekildeydi:

“Moskova’dan gelen haberlere göre, Neriman Nerimanof ve diğer Azeri komünistleri, yoldaşlarımız, Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti'ni ilân etmek için merkezî sovyet idarelerinde ciddi önlemler alıyorlar. Azerbaycan Sovyeti’nin bağımsızlığını kazanması, onun İngilizlerden ve Müsavatçılardan kurtarılması için gerekli adımları atıyorlar. Ayrıca Azerbaycan bayrağı da açıklandı. Ortasında beyaz hilâl ve beş köşeli yıldız bulunan kızıl bir bayrak. Bu haber, Müsavatçılar arasında fırtınanın kopmasına neden oldu. Rus ve Azerbaycan gazeteleri haberi yayınladı ve hararetli bir tartışma başlattı. Sonrasında ‘korkmuyoruz’ diyerek gülüşmeye başladılar.”

Bugün, Ekim Devrimi'nin kızıl ışığı karşısında sevinç dolarken, kalplerimiz göğüs kafesimize sığmayacak hâlde. Talihsiz geçmişimize bakıyoruz. Geçmiş, kâbus veya yüz yıl öncesine ait bir olay gibi görünüyor.

Geçen yıl Müsavat cellâtları başımızı kesiyordu, geçen yıl “dikkatsizce” konuşan herkes yakalanıp Denikin’e teslim ediliyordu, insanlar hapishanelerde can veriyorlardı veya Saidbeyof, Koçu Necefgülü, Mirrahim gibi haşeratın sıktığı kurşunlara kurban gidiyorlardı.

Bu yıl vatan fukaranındır, biz uğruna canımızı ortaya koyduğumuz, özgürlüğünü kazandığımız bu cennet ülkede sevinç doluyuz.

Bu yıl, dünün tutsak ve dilsiz işçileri devrimlerini kutluyorlar.

Bu yıl, beylerin zorbalığından ve kırbaçlarından kurtulan köylüler, kendilerine yardım etmeye giden yoldaşlarıyla güçlerini birleştirerek, evlerin yeni hâli karşısında ürkmüş olan öküzlerini sakinleştirerek topraklarını sürüyorlar.

Bu yıl üstünlük ve hâkimiyet alameti olarak Müsavat'ın o üç renkli bayrağı da, üç renkli Denikin bayrağı da, İtalya, Fransa ve Amerika bayrakları da, yılan ve ejderhalı İngiliz bayrağı da yok. Onların yerinde, Azerbaycan’ın yeşil ve ala dağlarının karlı tepelerinde sadece tek bir bayrak dalgalanıyor: beyaz hilâlli, beş köşeli yıldızla süslenmiş kızıl bayrak!

Bu yıl lokantalarda ve kahvelerde çalınan trompet ve davulların yerine, her yerde büyük bir uluslararası kükreme ve dünya devriminin cesur oğullarının sesi işitiliyor. Köylülerin yürekleri hep bir ağızdan “Yaşa Azerbaycan!” diye bağırıyor.

Bugün özgür Azerbaycan, tüm ezilen insanlığın en mutlu gününü kutluyor. Yaşa!… Yaşasın Ekim Devrimi!

Ruhullah Ahundof
7 Kasım 1920
Kend Füqarası gazetesi
Sayı 5
Kaynak

03 Kasım 2021

, ,

Yurttaş Resulzade’ye Cevap

Stepan Gevorgiyeviç Şaumyan [1 Ekim 1878-20 Eylül 1918] ve Mehmed Emin Resulzade [31 Ocak 1884-6 Mart 1955]


Yurttaş Resulzade, İcra Kurulu'nda yaptığı konuşmayla ilgili yazımıza İzvestia gazetesinin yazı işleri müdürlüğüne yazdığı bir mektupla cevap veriyor. Öncelikle şunu söylemek gerekir ki Resulzade, vicdanı olmayan bir hasımdır, zira bize söylemediklerimizi atfediyor ve aynı zamanda kendi söylediklerini de gizliyor.

Yürütme komitesinin bir toplantısında Resulzade şunları söyledi: “Evet, elbette Müslüman alayları, tabii ki Takiyef ve Naciyef [Azeri zenginler –çn] de dâhil olmak üzere, Müslüman burjuvazinin eliyle, ulusal konsey tarafından örgütleniyor.” Şimdi ise şöyle yazıyor: “Takiyef ve Naciyef’in ulusal konseyle hiçbir alakası yok.”

Peki öyle olsun. Neticede bu, şahsi bir mesele değil. Ama Resulzade, ulusal alayların burjuvazi eliyle örgütlendiğini inkâr edemez. Bu nedenle, bu alaylar, burjuvazi tarafından örgütlendiğine ve bizzat Resulzade'nin dediği gibi, düzeni sağlamak için yaratıldığına göre, biz, bu düzenin burjuva Romanof düzenini ifade edeceğini söylüyoruz. Burjuvazi, başka bir düzen kuramaz.

Fakat Resulzade, bize şu şekilde cevap veriyor:

“Başka bir ifadeyle, Lenkeran'daki olaylar anarşi değil, bir iç savaş ve bu, Azeri çetelerini ezmek, devrimi ezmek ve Romanov düzenini yeniden kurmak demek.”

Sonra şunu ekliyor:

“Görün ki demagoji, ne türden saçmalıklara varıyor!”

Bu heyecan dolu ifadenin samimi olup olmadığını bilmiyoruz. Ama kişisel olarak Resulzade, “düzeni yeniden kurmak” derken Azeri çetelerine karşı mücadeleyi kastetse de devrimci işçilere karşı o Azeri çeteleriyle birlikte dövüştüğü gerçeği üzerinde durmuyor, demek ki demagoji yapan biz değiliz ama yurttaş Resulzade, saf manada bir idealisttir.

Resulzade'nin “düzen” ile ne kastettiği bizim için önemli değil, bizim için önemli olan, sınıf olarak burjuvazinin düzeninin neyi ifade ettiğidir. Resulzade'nin bizzat kendisinin devrimci düzenin restorasyonu için ulusal alayların örgütlenmesine katıldığını varsayalım, diyelim ki öznel niyetleri billur kadar saf olsun, ancak nesnel planda ortaya koyduğu eylem, olumsuz bir etkiye yol açmış olsun. Bu noktada önemli olan, sınıf politikasıdır. O da şu veya bu kişinin iyi niyetine değil, sınıf çıkarlarına dayanır.

Bu yüzden Müsavat partisinin programına çok fazla önem vermiyoruz. Program bizim için, partinin temsil ettiği sınıfın sosyo-politik çabalarını yansıttığı ölçüde önemlidir. Bununla birlikte, partinin teorisi her zaman pratikte karşılık bulmaz. Menşevikler, buna bir örnektir. Teorileri Marksizmdir. Pratikleri ise saf manada Kadetçidir (liberal Anayasal Demokrat Partisi). Gelgelelim Müsavat'ın programında dahi, bu partinin Kadetçilerden daha solcu bir parti olduğunu gösteren bir madde yer almamaktadır. Öte yandan Kadetçilerin karşı devrimci olduklarına hiç şüphe yoktur.

Şimdi de şu, “ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı” denilen, başa belâ konuya geçelim: Resulzade, bu konuda şunu söylüyor:

“Yani biz Müslümanlara özerklik verilmeyecek, çünkü özerklik, hem Rus işçi sınıfı hem de aristokrat-burjuva sınıfı için uygun bir adımdır, bu konuda inat etmekse bize yıkımdan başka bir şey kazandırmayacaktır.”

Önce şu “yıkım “ifadesini ele alalım. Daha önce de ifade ettiğimiz biçimiyle, Kafkas ulusları siyaseten Bolşeviklerle ilişki kurmaz ise bu durum, Kafkasya’nın yıkımıyla sonuçlanacaktır. Müslüman, Ermeni veya Gürcü, Kafkasya’daki tüm milliyetçilerin siyaseti, kaçınılmaz olarak milletler arasında çatışmalara yol açacaktır. Balkanlar ve Ermenistan'da felâkete yol açan durumun bir benzeri burada oluşur. Biz bunları açık bir dille ortaya koymuş olmamıza rağmen yurttaş Resulzade, sözlerimizi çarpıtıyor ve onlara Müslüman milliyetçiler özerklik konusunda inat ettikleri takdirde, bizim onları “yıkım”la tehdit ettiğimizi söylüyor. Hayır yurttaş Resulzade, Kafkasya'yı yıkıma sürükleyecek olan biz değil, sizsiniz. Hâlihazırda zaten onu harabeye çevirmiş durumdasınız.

Biz, Müslümanlara kendi kaderini tayin hakkı verilmemesi gerektiğini ide söylemiş değiliz. Biz, “Müslüman milliyetçilerin bu hakkı çarpıtarak anladığını” söylemişiz. Şunu siz söylüyorsunuz:

“Türkiye Ermenistanı’nın kendi kaderini tayin hakkına dair bir karar alınıyor, Ermeniler hedeflerine yaklaşıyor, Taşnaktsutyun partisi tarafından desteklenen hedefe doğru adım atılıyor ve Kafkas Azerbaycanı’nın federal bir yapı olmasını isteyenleri Bakûlü Bolşevikler ‘yıkım’la tehdit ediyorlar.”

Yurttaş Resulzade, siz zannediyorsunuz ki Bolşevikler, Ermenistan ve Azerbaycan konusunda iki farklı tutum içerisinde. Oysa bu, tümüyle ve alabildiğine yanlış bir yaklaşımdır. Bakû dâhil tüm Kafkasya'da olduğu gibi Ermenistan'da da Bolşevikler, Ermeni milliyetçilerinin politikasına karşı acımasızca savaşıyorlar (bu arada, Ermeni ulusal alaylarının örgütlenmesine de karşı çıkıyorlar). Ermenistan'daki Bolşevikler, Rusya’nın her yerinde olduğu gibi burada da Sovyet iktidarı için savaşacaklar. Bolşevikler, Müslüman halkın kendi kaderini tayin hakkını inkâr etmiyorlar, ama siz Müslüman milliyetçiler, Bolşeviklerin işçi sınıfının hürriyeti uğrunda verdikleri mücadeleyi sürdürme hakkını inkâr ediyorsunuz.

Siz, “madem bize kendi kaderimizi tayin hakkı verilmiş, gayrı bu Bolşevikler bizim işlerimize karışmasınlar” diye düşünüyorsunuz. Oysa bu akıl yürütme tarzı gayet kabadır, hatta çocukçadır. Yurttaş Resulzade şunu bilin ki Bolşevikler, Kafkas topraklarının yabancısı değildir, onlar işçi sınıfının partisinin mensuplarıdır. Bolşevikler, sadece Rus proletaryasının değil, Müslüman proletarya da dâhil Kafkas topraklarındaki tüm proletaryanın temsilcisidirler.

Sizse, Müslüman burjuvazisinin temsilcileri olarak, kendi istediğiniz düzeni kurma hakkına sahip olduğunuza inanıyorsunuz. Ki bu, gayet doğal bir durum. Ama biz de bu noktada size şunu soruyoruz: “Aynı hakkı işçi sınıfının temsilcilerine neden çok görüyorsunuz? Bakû işçi sınıfı, neden kendi çıkarlarına uygun bir hükümet kurma (sovyet iktidarı tesis etme) hakkına sahip olmasın? Kendi kaderini tayin hakkı, işçi hakkını boğma hakkı mıdır? Merkezden uzak diyarlardaki işçi sınıfı, kendi hakları için mücadeleden feragat etmeye sonsuza dek mahkûm edildi de bizim mi haberimiz yok? Yurttaş Resulzade, bu saçma bir yaklaşım değil mi?

Siz, kendi makalenizi şu cümlelerle sonlandırıyorsunuz:

“Belki de bizim kaderimizde ‘yıkımlar’ pahasına özerkliğimizi elde etmek veya belki de Bolşeviklerin dediği gibi, özerkliğe kavuşmadan yıkıma sürüklenmek vardır. Her hâlükârda kimse tarihin akışını durduramayacak. Biz Kafkas Müslümanları, ideallerimizden vazgeçmeyeceğiz.”

İşte bu konuda haklısınız yurttaş Resulzade, bu çocuksu değil, gayet bilimsel olan açık bir görüş. İdeallerinizden vazgeçmeyeceksiniz çünkü sınıflar yok olmak istemezler. Siz, “yıkımlar” pahasına kendi düzeninizi yeniden tesis etmek için çabalayacaksınız. Bu konuda kesinlikle haklısınız.

Ama bu çabayı ortaya koyarak siz ancak kendinizi yalanlamış olursunuz. Dilinizin altındaki baklayı nihayet çıkarttınız. Yurttaş Resulzade, bugün şu husus, sizin için de gayet açık olmalı: Siz “düzen” derken burjuvaların, toprak ağalarının “özerkliğini”, burjuva Romanofların düzenini kastediyorsunuz. Siz o alayları, Bakû Sovyeti’ne karşı kazan kaldırmış Azeri birliklerine karşı mücadele etmek için örgütlemiyorsunuz, çünkü siz “yıkım” pahasına kendi düzeninizi kurmak için uğraşıyorsunuz, o alayları o yıkıma katkıda bulunsun da sizin düzeniniz kurulsun diye örgütlüyorsunuz.

Stepan Şaumyan
17 Şubat 1918
Kaynak

02 Kasım 2021

, ,

Bakû Sovyeti

“26 Bakû Komiserinin İdamı” [Isaac Brodski]


Şubat Devrimi ve Bakû Sovyeti’nin Kurulması

7 Şubat 1917’de Petrograd’da işçilerin ve askerlerin kıyamı ile birlikte Çar rejimi devrildi. Mart ayının ilk günlerinde birçok Rus şehrinde burjuva-demokratik devrim hâkim hâle geldi. Devrim neticesinde 2 Mart 1917’de geçici hükümet kuruldu. Ülkede ikili iktidar tesis edildi. Rusya’nın en büyük dördüncü şehri olan Bakû’de de benzer bir durum oluştu. Petrograd’daki geçici hükümeti temel alan bazı önemli şehirler, yeni hükümetin yereldeki idari kurumlarını tesis etmek için komiteler oluşturdular. Bu şehirlerden biri de Bakû idi.

4 Mart günü şehre rehberlik eden grup, zanaatkâr loncalarının, işçilerin, sanayi komitesinin ve kooperatiflerin temsilcileriyle görüştü. Belediye başkanı Luka Bych, bu oluşan meclise başkanlık etti ve şehir meclisi icra komitesinin kurulmasına karar verdiğini açıkladı.[1]

Şehir, süreç içerisinde muhtelif hükümet kurumları eliyle yönetildi. Bunlardan biri de 6 Mart 1917’de şehirde kurulan işçi sovyeti idi. Bundan başka Bakû’de asker sovyeti ve subay sovyeti de kuruldu. Mart ayının sonunda bu sovyetler birleşti. Şehirdeki en güçlü yapı, Bakû Sovyeti ve askerî temsilciler sovyeti idi.

6 Mart’ta şehirdeki işçi sınıfının yarısını ifade eden 52.000 kişilik bir işçi kitlesi, kendi içinden 52 temsilci çıkarttı. İşçi sovyeti temsilcileri heyeti ilk kongresini yaptı. Kongrenin açılışını, on yılı aşkın bir zamandır Bakû’de faaliyet yürütmekte olan Menşevik Krigori Ayollo gerçekleştirdi. 52 temsilcinin yaptığı konuşmaların ardından Sovyet sekreteri olarak sürgündeki Stepan Şaumyan seçildi.

Şaumyan kongreye katılmadığı için temsilciler onun eşini ve oğlu Lev’i tebrik etti. Şaumyan ise bu göreve getirildiğini birkaç gün sonra Saratov’a giderken öğrenebildi. Şaumyan’ın seçilmiş olması, Bakû Sovyeti’nde Bolşeviklerin çoğunluğu teşkil ettiklerinin bir kanıtıydı. Kongreye iştirak eden temsilciler içerisinde dokuz Bolşevik bulunuyordu. Şaumyan, esasen şahsen tanınan, ayrıca bilhassa 1914’ten beri kitleler tarafından sevilen biri olması sebebiyle seçilmişti.[2]

Bakû Sovyeti’ne Menşevikler, Sosyalist Devrimciler ve Taşnaklar hâkimdi. 7 Mart’ta şehre gelen Şaumyan parti faaliyetlerine bilfiil katılmaya başladı. Yürüttüğü çalışmalara Prokofi Caparidze, Muhsin İsrafilbeyof (Kadirli), Sultan Mecid Efendiyef, Nadejda Kolesnikova, Yakov Zevin gibi isimler eşlik etti. Bolşevikler Bakû’de, Fiyoletof, Azizbeyof ve Nerimanof ile birlikte işçiler arasında propaganda çalışmaları yürütmeye başladılar.

1917 yılının yaz aylarında Bolşevikler, Menşeviklerle Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi çatısı altında birlikte hareket ediyorlardı. Menşevikler ve SR’lar, şehirde güçlü bir zemine sahiplerdi. Bilhassa SR’lar, işçiler arasında önemli bir sayıya ulaşmışlardı. Menşeviklerin ve SR’ların güçlü olduğu diğer bir kurum ise elli bin işçinin örgütlü olduğu İşçi Şurası idi.

10 Mayıs 1917’de söz konusu şura, işçi ve asker sovyetine dâhil edildi. Bu birleşme, Bakû Sovyeti’nde Menşeviklerin ve SR’ların sahip oldukları gücü iyice arttırdı. Bolşevik hizbi Bakû Sovyeti’nde 25, Menşevikler 56, SR’lar bu rakamlardan daha fazla vekile sahipti.[3]

Ayrıca sovyette Taşnaklar da bulunuyordu. Bu dönemde Musavat Partisi sovyette temsil edilmiyordu. Bolşevikler, Sovyet’i kısa süre yönetebildiler. 10 Mayıs’ta yapılan seçimle Şaumyan’ın yerine Sako Saakyan sekreter seçilirken, Menşevik Ramişvili de icra komitesi başkanı oldu. 10 Mayıs seçiminde yaşanan yenilgi sonrası parti komitesinin talimatı ile Meşedi Azizbeyof, Dadaş Bünyadzade, Muhsin İsradilbeyof, Hamid Sultanof ve diğer Bolşevikler, Bakû’de ajit-prop ve teşkilatçılık faaliyetlerine başladılar. Bilhassa askerler arasında dağıtılan bildiriler önemli bir etkiye sebep oldu. Bu adımların neticesinde 1917 yılında Bakû, Şamahı ve Nahcivan garnizonlarının büyük bir çoğunluğu Bolşeviklerin safına geçti.[4]

Müsavat Partisi ve Bolşevikler

1917’de Bakû’de Müslümanlar, otuzdan fazla siyasi örgüte sahiplerdi. Bunların içinde en büyük iki yapı, Müsavat ve Himmet idi. İki parti, Müslümanlar arasında Taşnakların Ermeniler arasında sahip olduğu nüfuz kadar nüfuza sahip değildi. Müslümanların büyük bir kısmı bu dönemde örgütsüzdü. Buna karşın mevcut Müslüman partileri arasında en büyük parti, Müsavat idi.

Müsavat, 1917 yılının ortasına dek Bakû Sovyeti’ne dâhil edilmedi. Bunun asıl sebebi, partinin federasyon taraftarı olması ve Azerbaycan’ın özerkliğini talep etmesi idi. Buna karşın Menşevikler, Taşnaklar, Kadetler, SR’lar, hatta Bolşevikler, federasyona karşıydılar. Gelgelelim bu sayılan partiler içinde sadece Bolşevikler, Müslümanların hakları ile alakalı meselelere belirli bir hassasiyete sahiplerdi. Bolşevikler, burjuva ve milliyetçi bir yapı olduğunu düşündükleri Müslüman Milli Komitesi ile çalışmanın imkânsız olduğunu düşünseler de 1917 yılında Himmet Partisi üzerinden Müsavat ile bağ kurdular.[5]

Müsavatçılar da yukarıda adları zikredilen partiler içerisinde en iyi ilişkiyi Bolşeviklerle kurdular. Parti, Leninizmin şiarı olan “halkların kendi kaderini tayin hakkı” ilkesinden etkilenmişti. Müsavatçılar bu şiarı, Bolşeviklerle kurdukları yoldaşlığın esası olarak değerlendirdiler. Müsavat lideri Resulzade, partisinin kurultayında şunu söyledi:

“Müsavat, Doğu’da, Kafkasötesi’nde milletlerin kendi kaderlerini tayin etmesi üzerine kurulu hukuk anlayışının Müslümanlara egemenlik bahşedeceğine inanır. Bunun sebebi, bu bölgede çok sayıda Azerbaycanlı yaşıyor olmasıdır. Dolayısıyla Müsavat, Bolşeviklerin vaatlerini yerine getirmeleri durumunda onlara hoşgörüyle yaklaşacaktır.”[6]

Müsavat, Bakû Sovyeti’ne dâhil olmasa da yereldeki özyönetim organlarının seçimlerine katıldı. Örneğin 12 Temmuz 1917’de yapılan meclis seçimlerinde Müsavat yüksek bir oy oranına ulaşarak galip geldi.

Meclisin asli görevleri arasında şehrin ekonomisini düzeltme, kimsesiz insanlara daha onurlu bir hayat sunma ve maddi talepleri karşılama gibi başlıklar yer alıyordu. Meclisin icra komitesi başkanlığına Topçubaşof, yardımcılığına Muhammed Hasan Hacınski getirildi.[7]

1917 sonbaharına doğru Müsavat partisi Bakû Sovyeti’ne katılım konusunda getirilen yasağa daha sert itiraz etmeye başladı. Açık Söz gazetesine göre Müslümanların sovyette temsil edilmemesinin günahı da vebali de sosyalistlerin boynuna idi:

“Hükümet organlarını bizzat yöneten solcu partiler, Müsavat partisini sovyete dâhil etmemekle en büyük hatalarını yapmış oldular, bu hata, aynı zamanda yerli halka dikkat gösterilmesinin apaçık göstergesidir.”

Müsavat’ın Bakû Sovyeti’nde temsil edilme talebi, 8 Eylül günü Yürütme Komitesi’nde müzakere edildi. Bu görüşmede Müsavat’ın talebi bir kez daha reddedildi. Muhtemelen bu kararla Müsavat’ın Bolşeviklerle ilişkisini bozmak istenmişti. Bunun sebebi ise Müsavat’ın savaşla ilgili yaklaşımının değişmesiydi. Ağustos ayına dek Müsavat, tıpkı SR’lar ve Taşnaklar gibi savaşa destek oluyordu. Lâkin Eylül ayında parti yaklaşımını değiştirdi ve savaşa karşı olduğunu açıktan dile getirmeye başladı. Bu yaklaşım değişikliği ile birlikte Müsavatçılar Bolşeviklere yakınlaştılar.[8]

Bu yakınlaşma sonucu Bolşeviklerin isteğiyle Müsavat, Bakû Sovyeti’ne dâhil edildi.

Bolşeviklerin Bakû’de Hâkimiyeti Ele Geçirmesi

Bolşeviklerin tebligatı ile birlikte, 27 Eylül günü altmış beş bin civarında Bakû işçisi genel greve çıktı. Kitlelerin baskısıyla sovyetin Menşeviklerden ve SR’lardan oluşan Devrimci Yürütme Komitesi 13 Ekim 1917 günü istifa etti. Aynı gün Şaumyan’ın rehberlik ettiği Geçici Yürütme Komitesi seçildi.[9]

Tekrar sovyete seçilen Şaumyan, “tüm hâkimiyetin Sovyetlere verilmesi” ile ilgili talebini dillendirdi. Bu sırada Petrograd’da hâkimiyet, artık Bolşeviklerin eline geçmişti. 27 Ekim günü toplanan mecliste şuranın terkibinde yer alan Menşevikler, SR’lar ve Taşnaklar güçlü bir blok meydana getirerek hâkimiyetin Bolşeviklerin eline geçmesine mani olmaya çalıştılar. Gelişmeleri gören Bolşevikler, işçileri ve askerleri bu karara itiraz etmelerini sağlamak adına kendi tertip ettikleri kitlesel mitinglere çağırdılar.

2 Kasım günü 468 vekilin katıldığı mecliste sağ SR’lar, Menşevikler ve Taşnaklar, hâkimiyet meselesinin görüşüleceği toplantıyı ertelemeyi önerip, sovyetten ayrıldılar. Bakû Sovyeti’nde 344 Bolşevik, onlarla müttefik olan sol SR’lar ve bir miktar enternasyonalist Menşevik kaldı. Şaumyan’ın teklifiyle Yürütme Komitesi’ne yeni isimler seçildi. Bu şura, kendisini şehrin hâkim gücü ilân etti. Şaumyan (başkan), Caparidze, Fioletof, Efendiyef, Basin, Vezirof, Vaçek, Zergerof gibi isimleri içeren 36 kişi komiteye girdi. Bakû işçi ve ordu vekilleri sovyetinin adı, alınan kararla, Bakû işçi ve asker vekilleri sovyeti olarak değiştirildi. Böylelikle 2 Kasım 1917 günü Bakû’de hâkimiyet tek bir silâhlı çatışma yaşanmaksızın işçi ve asker vekilleri sovyetinin eline geçti. Bakû Bolşevikleri, Transkafkasya’da ilk kez bir şehirde sovyet hâkimiyetinin tesis etme imkânı buldular.[10]

Hâkimiyeti ele geçiren Bolşevikler, Müsavat’ın Bakû Sovyeti’ne katılmasına izin verdi. Hâkimiyet Bakû Sovyeti’nin eline geçse de 5 Mart 1917 günü Toplumsal Güvenlik Komitesi’nin oluşturduğu organlar hâlen daha şehirde varlığını koruyor, sovyetlere karşı koymaya çalışıyorlardı. Şehrin ekonomisinden ve diğer toplumsal meselelerden sorumlu olan şehir meclisi, Müsavat’ın elinde bulunuyordu. Bunun dışında şehirde asayişle ilgili bir dizi görevi yerine getiren, Müslüman ve Ermeni Milli Komiteleri de faaliyet yürütüyordu. Bakû’de sovyet hâkimiyetiyle ilgili krizin orta yerinde, Kasım ayının sonunda şehir meclisi seçimi yapıldı. Bu seçim, esasen şehirdeki mevcut politik durumun ne düzeyde olduğunu ortaya koymaktaydı:

Milli Müslüman Partileri Bloku (Müsavat): 18.384 (yüzde 25,25)
Sosyalist Blok (Menşevikler ve SR’lar): 17.523 (yüzde 24,05)
Milli Ermeni Partileri Bloku (Taşnaksütyun): 13.120 (yüzde 20,17)
Bolşevikler: 11.202 (yüzde 15,37)
Kadetler: 4.172 (yüzde 6,08)
Milli Yahudi Partileri Bloku: 2.393 (yüzde 3,25)

Bolşevik hizbi, demokratik yoldan seçilmiş olan meclisteki en büyük partiydi. Buna karşın diğer partiler seçime blok olarak katıldıkları için Bolşevikler dördüncü sırada yer alıyordu.[11] 12-16 Ekim 1917 tarihleri arasında sovyet seçilen isimlerle birlikte Bolşevikler ve sol SR’lar, hem şuranın faaliyetlerine hem de şehrin toplumsal hayatının tüm boyutlarına yönelik etkilerini daha da arttırdılar. Seçimin ardından Bakû işçi ve asker vekilleri sovyetine Bolşevikler 48, çoğunluğunu sol SR’ların oluşturduğu SR’lar 85, Taşnaklar 36, Müsavat 18, Menşeviklerse 13 vekil soktu.

Şaumyan, vekillerin ekseriyeti tarafından yeniden başkan seçildi.[12] Şaumyan’ın başkanlığında 31 Ekim 1917 günü toplanan yeni meclis, yürütme komitesine sadece sovyet hâkimiyetini tanıyan partilerin girmesi yönünde bir karar aldı. Böylelikle yürütme komitesine 6 Bolşevik, 5 Taşnak, 4 sol SR, 3 sağ SR ve 2 Müsavatçı girdi. 1 Ocak 1918 günü Caparidze oybirliğiyle yürütme komitesinin başkanı, 13 Ocak günü ise Bakû işçi ve asker vekilleri sovyeti başkanı seçildi.[13]

1918 yılının başlarında Müsavat ile Bolşevikler arasındaki bağ kopmaya başladı. Bunun asıl sebebi ise Rus ordularının Osmanlı topraklarından hızla çekilmesi, sonuçta da Müsavat liderlerinde cisimleşen “turancı” fikirlerdi.

Sovyete dâhil olan Müsavat, bununla yetinmek niyetinde değildi. Üstelik parti, esas rakibi olan Taşnaksütyun karşısında silâh bakımından zayıftı. Aslan Bey Sefikürdski ile Hüdâdât Bey Rüstembeyof’un 22-25 Ocak’ta cepheden dönen Rus askerlerine gerçekleştirdiği saldırıyla birlikte Bolşeviklerin Müsavatçılarla ilişkileri bozuldu.[14]

Şamhor Katliamı olarak bilinen olayda iki bine yakın Rus askeri öldürüldü. Müsavat, büyük miktarda silâh ve cephane ele geçirdi. Şamhor olayı, sadece Bolşevikler değil, diğer tüm partilerde de görülen Müsavat’a yönelik güvensizliği pekiştirdi. Bu olay, Mart 1918’de Bakû Sovyeti’ne karşı yaşanacak kıyamla sonuçlanacak olayların tetiklenmesinde önemli bir rol oynadı. Hatta büyük kıyımların yaşandığı dönemde tüm partiler Müsavat’a karşı çıktı. Partinin ezeli düşmanı olan Taşnaklarsa Bakû’de ve civar kentlerde kitlesel katliamlar gerçekleştirdiler.

Müsavat ile sovyet arasında yaşanan savaş üç gün sürdü. Bu sürecin sonunda Müsavat, Astoriya Oteli’nde yenilgisini resmiyete döken anlaşmayı imzaladı ve savaş sona erdi. Ancak yaşanan savaşa rağmen Müsavat sovyetten çıkartılmadı. Azerbaycan’ın bağımsızlığının ilân edildiği 28 Mayıs gününe dek Müsavat sovyet içerisinde yer almaya devam etti. 19 Nisan 1918’de Şaumyan, şehirde düzenlenen konferansta Halk Komiserleri Sovyeti’nin kurulması gerektiğini söyledi. Aynı gün Bakû Sovyeti Devrimci Savunma Komitesi’nin yerini ona bağlı, daimi ve daha geniş olan hükümet organı, Bakû Halk Komiserleri Sovyeti’nin almasına karar verildi. Bu karara göre Halk Komiserleri Sovyeti’nin sol blok vekillerinden, yani Bolşeviklerden ve sol SR’lardan oluşacağı açıklandı.[15] Böylece Taşnaklar, Müsavatçılar ve Menşevikler kenara itildiler.

Devrimci Savunma Komitesi’nin 20 Nisan tarihli kararıyla Bakû Şehir Meclisi lağv edildi ve şehri yönetmeyle ilgili görevler, işçi, asker ve bahriyeli vekilleri sovyetine verildi. Devrimci Savunma Komitesi’nin talimatı, temelde Ermeni ve Müslüman Milli Şurası’nın faaliyetlerini esas alıyordu. Zamanla tüm görevleri, işçi, asker ve bahriyeli vekilleri sovyeti veya Merkezî Sovyet Hükümeti’ne bağlı teşkilâtlar üstlenmeye başladı. Ermeni Milli Şurası’nın karşısına, askerî birliklerin dağıtılıp sovyet ordusuna katılması talebi çıkartıldı.[16]

25 Nisan 1918 günü Transkafkasya’da kurulan ilk sovyet hükümeti kuruldu. Bakû Halk Komiserleri Sovyeti adını alan sovyette iktidarı elinde bulunduran Halk Komiserleri Şurası’na Bolşevikler ve sol SR’lar alındı. Kafkasya sorumluluğuna Şaumyan, Bakû Sovyeti içişleri bakanlığına Caparidze, Kara ve Deniz Kuvvetleri’nden sorumlu bakanlığa Korganof, Halk Ekonomisi Şurası bakanlığına Fioletof, adalet bakanlığına Karinyan, şehrin ekonomik işlerinden sorumlu bakanlığa Nerimanof, eğitim bakanlığına Kolesnikova, posta ve telgraf bakanlığına Suhartsef, maliye bakanlığına Kireyef, tarım bakanlığına Vezirof, çalışma bakanlığına Zevin, gıda bakanlığına Çibulski, il idaresi bakanlığına Azizbeyof, dışişleri bakanlığına Bogdanof, olağanüstü hâl bakanlığına Ter-Gabriyelyan ve Halk Komiserleri Sovyeti çalışmalarından sorumlu bakanlığa Kuznetsof atandı.[17]

Bakû Halk Komiserleri Sovyeti’nin oluşturulması ardından Bakinski Rabochi [“Bakûlü İşçiler”] isimli gazetede şu ifadeyi içeren bir yazı yayımlandı:

“Bu andan itibaren Bakû Sovyeti işçilerle sömürücüler arasındaki mevcut ilişkileri kökünden değiştirecek geniş toplumsal değişim siyasetini biçimlendireceğine dair tam güvence verir.”[18]

Sovyet afişi: “İngiliz emperyalistlerin 20 Eylül 1918’de katlettiği 26 komiseri unutmayacağız.” [Bakû-1925]


Bakû Halk Komiserleri Sovyeti’nin Aldığı Tedbirler

98 gün yürürlükte kalan Bakû Halk Komiserleri Sovyeti, bazı ilklerle hafızalardaki yerini aldı. Bunları şu şekilde tasnif etmek mümkün:

1. 12 Mayıs 1918'de okulları kilise ve camilerden ayıran bir kararname çıkarıldı ve herkesin anadilinde parasız eğitim alma hakkı karara bağlandı.[19]

2. 22 Mayıs 1918'de Bakû Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, 26 Ekim 1917'de Tüm Rusya Sovyetler Kongresi tarafından kabul edilen “Toprak Kararnamesi” uyarınca toprağın kamulaştırılmasına ilişkin bir kanunu kabul etti. Buna göre bireylere, özel topluluklara ve kırsal topluluklara ait tüm topraklar özel mülkiyet olarak devlete devredildi.[20]

3. Bakû Sovyet polisi de ona boyun eğmeye karar verdi. Bakü Şehri Polisi tarafından kurulan bir komisyon, tüm Bakü şehri polis personelini görevden aldı. Özel sınavlarla yeni personel işe alındı.[21]

4. 26 Mayıs'ta Bakü Halk Komiserleri konuyla ilgili karar verdi. Eski yargı kaldırıldı, yerel ve ilçe halk mahkemeleri kuruldu.[22]

5. Su ürünleri, Bakû Halk Komiserleri Sovyeti’nin 28 Mayıs 1918 tarihli kararı ile kamulaştırıldı. Bakû Petrol Şirketi'nin 2 Haziran 1918 tarihli kararı ile idari, teknik ve mali olarak Bakû Ulusal Ekonomik Konseyi'ne bağlı tüm petrol işletmeleri kamulaştırıldı.[23]

6. 5 Haziran 1918'de Bakû Halk Komiserleri Sovyeti, Hazar filosunu kamulaştırmaya karar verdi.[24]

7. Bakû HKS, 27 Ocak 1918'de onaylanan arazi kararnamesi uyarınca, 18 Haziran 1918'de Kafkasya ve Dağıstan'daki toprakların kamulaştırılmasına karar verdi. Aynı zamanda, Toprak reformunun temel hükümleri ve geçici arazi komitelerine ilişkin düzenlemeler” hazırlandı. Bu kanunlara göre, arazi sahiplerinin arazisine, binalarına, envanterine, tarım ürünlerine ve malzemelerine kırsal nüfusun kullanımı için el konuldu. Ailede çalışan kişi sayısına göre tarım arazileri eşit şekilde dağıtıldı.[25]

8. Bakû HKS tarafından alınan diğer önlemler, sovyetin ana toplumsal tabanı olan işçilerle ilgiliydi. Nisan 1918'de Bakû'de çalışma günü sekiz saat olarak belirlendi.[26]

9. Ek olarak, şehirdeki hem inşa edilmiş hem de bitmemiş tüm binaların münhasır mülkiyet hakları kaldırıldı ve Bakû İşçi, Askerler ve Bahriyeliler Konseyi'nin emrine verildi. Kararnameye göre Bakû'de ev sahibi olmayan veya zor koşullarda yaşayan birçok çalışan aile, zenginlerin evlerine yerleştirildi.[27]

Bakû HKS’nin Yaz Kampanyası

26 Mayıs'ta, Bakû Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin Kafkasya'nın tamamı ile ilgili kararlar aldığı bir dönemde, Transkafkasya Federasyonu, Osmanlı’nın baskı üzerinden dağıldı ve yerini Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan cumhuriyetlerine bıraktı. 28 Mayıs 1918'de Müslüman Ulusal Konseyi, Tiflis'te (Tiflis) Azerbaycan'ın bağımsızlığını ilân etti. Tiflis'teki (Gürcistan) Azerbaycan hükümeti, Osmanlılarla askerî ittifak kurmak için hemen müzakerelere başladı. Azerbaycan hükümeti, bağımsızlığını ilân etmeden önce Kafkasya'daki Osmanlı ordusunun komutanı Nuri Paşa, kurmayları ile birlikte Gence'ye geldi.

Azerbaycan hükümetinin Haziran ayında Tiflis'ten Gence'ye taşınmasının ardından düzenli bir ordu kuruldu. Osmanlı-Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti (ADC) ordusu, hem sayı hem de savaşa hazır olma açısından Bakî Komünü ordusundan daha güçlüydü. Bolşevikler, Mart savaşından sonra riskli bir adım attılar. Bakû Komünü’nün sınırlarını Bakû dışındaki bölgelere ve genel olarak Kafkasya'nın tamamına genişletmeye karar verdiler. Nisan ayında tüm Bakû bölgesi, Bakû Komünü’nün kontrolüne girdi. Bazı bölgeler savaşılmadan ele geçirildi. Örneğin 1 Mayıs'ta Lenkeran'da 2.000'den fazla kişinin katılımıyla bir gösteri düzenlendi. Mitinge katılanlar, oybirliğiyle Lenkeran'daki Sovyet hükümetini tanımaya karar verdiler.[28] Aynı zamanda Bolşevikler, ülkenin kuzeyindeki etki alanlarını genişlettiler. Georgi Sturua komutasındaki Bolşevik ordusu, önce Haçmaz’ı ele geçirdi ve Kuba'yı kuşattı. Kızıl Muhafızların Mircafer Bakırof önderliğindeki operasyonunun sonucu olarak 23 Nisan'da Kuba'da Sovyet hükümeti kuruldu.[29] Kuba cezaevinden 115 köylü serbest bırakıldı.

Müsavat ordusu, Tiflis Menşeviklerinin desteğiyle, Nisan 1918'in başlarında Hacıgabul'u ele geçirdi. Nisan ortasında, Bakû Komünü ile Müsavat arasında Hacıkabul konusunda şiddetli çatışmalar yaşandı. 20 Nisan'da Hacıkabul, Bakü Komünü ordusu tarafından ele geçirildi. Sovyet ordusunun Nisan-Mayıs saldırıları başarılı oldu ve Haziran ayı başında Azerbaycan topraklarının büyük bir kısmı Müsavat'tan alındı. 12 Haziran'da Sovyet ordusu Kürdemir’e girdi.[30] İşgal altındaki topraklarda komiserleri, yerel Azerbaycanlılar tarafından atadı. Örneğin Bala Efendiyef Bakü şehrinin komiseri, Ağababa Yusufzade Kuba şehrinin komiseri, Muhsin İsrafilbeyof (Kadirli) Cevad ve Lenkeran şehirlerinin komiseri olarak atandı.[31]

Ancak Bakû Komünü’nün askerî başarısı geçiciydi. Haziran başında 20.000 kişilik bir “Kafkas İslam Ordusu” kuruldu. 27-30 Haziran'daki Köyçay savaşında Bolşevikler, Nazım Paşa'nın kendi güçlerinden üstün olan güçlerinin baskısı altında geri çekilmek zorunda kaldılar. 7-9 Temmuz'da Osmanlı-ADC ordusunun Kürdemir savaşlarında gerçekleştirdiği şiddetli saldırılarından sonra Sovyet birlikleri ağır yenilgiye uğradılar.[32] Bakû Komünü, kendisinden dört kat fazla asker bulunduran Osmanlı-ADC birliklerine karşı koyamadı. Bu süreçte İran'daki Rus seferi kolordu komutanı Biçerahof, 1.500 kişilik bir birlikle Bakû Komünü’ne müracaat etti ve Osmanlı-ADC askerlerine karşı savaşabileceğini söyledi. Bakû Komünü, Biçerahof’un bir İngiliz ajanı olduğundan şüphelenmesine rağmen, cephedeki zor durum nedeniyle teklifi kabul etti. Bolşeviklerin şüphesi haklıydı. Savaşın önemli bir döneminde Biçerahof’a bağlı müfreze, savaş alanını terk edip Dağıstan’a çekilince cephe çöktü, böylece Osmanlı-ADC ordusu için Bakû yolu açılmış oldu.

Temmuz Krizi ve Bakû HKS’nin Çöküşü

Bakû Halk Komiserleri Sovyeti, Bolşeviklerin Bakû Sovyeti'nde güçlü bir çoğunluğa sahip olmaması sebebiyle faaliyet yürütme noktasında epey zorlanıyordu. Nisan 1918'de Bakû Sovyeti'nin 308 milletvekili vardı. Bu milletvekillerinin 58'i Bolşevik’ti, 2'si Bolşeviklere sempati duyan tarafsız milletvekili, 46'sı solcu, 7'si solculara sempati duyan tarafsız milletvekilleri, 3'ü Menşevik-enternasyonalist ve 4'ü sol bloğa sempati duyuyordu. Sol bloktaki toplam milletvekili sayısı 104'tü. Öte yandan 47 sağ SR, 28 Menşevik, 36 Taşnak ve 23 Müsavatçı vardı. Böylece, sağcı partilerin 134 temsilcisinin varlığı, güçlü bir hükümet karşıtı bloğun oluşmasını sağladı (44 milletvekilinin parti üyeliği hakkında elimizde bir bilgi bulunmuyor, kalan kısmın ise partisiz olduğunu biliyoruz.)[34]

Yaz aylarında Bakû'de Sovyet hükümetini zorla devirme girişimine tanık olundu. 12 Haziran 1918'de Şaumyan'a yönelik suikast gerçekleştirildi. Askerlerin hızlı hareket etmesi sayesinde suikast planının gerçekleşmesine izin verilmedi. İdari sorunların yanı sıra, devam eden savaş, ekonomik durumu daha da kötüleştirdi. Bakû halkı açtı. Haziran ve Temmuz aylarında Bakû'deki gıda tedariki kötü durumdaydı. Azerbaycan'ın mahallelerinden Bakû'ye neredeyse hiç ekmek gelmiyordu.[35] Kendisi de açlığın pençesinde olan Sovyet Rusya, bu dönemde Bakû’ye yardım edemedi. 1918 baharından itibaren, Kuzey Kafkasya'dan gerçekleştirilentahıl tedariki askıya alındı, bir Bakû işçisi bir gün içerisinde elindeki karneyle ancak yarım pound ekmek alabiliyordu. Diğer yurttaşlar için bu çeyrek pounddu (pound: 409,5 gram). Kısa sürede ekmek kıtlığı nedeniyle fındık ve ay çekirdeği topluma dağıtılmaya başlandı. Cephede kötüleşen ekonomik koşullar ve yenilgiler, sağ muhalefet bloğunun güçlenmesine neden oldu. Sağ blok, Bakû'yü Türklerden korumak için İngiliz birliklerini davet etmekte ısrar etti.

25 Temmuz'da, Bakû Sovyeti acil toplandı. Askeri Devrim Komitesi, bölgesel meclisler ve gemi komiteleri üyeleri de dâhil olmak üzere yaklaşık 500 kişinin katıldığı bir toplantı yapıldı. Şaumyan toplantıda siyasî ve askerî durum hakkında bilgi verdi. Onun önerisiyle İngilizleri davet etme sorunu tartışmadan çıkarıldı. Şaumyan'ın önerisi 208 lehte ve 257 aleyhte reddedildi.[37] Bakû Sovyeti toplantısına başkanlık eden Caparidze, biri Bolşevikler, Sol SR ve Taşnaklar, diğeri Sağ SR, Menşevikler ve Taşnaklar tarafından sunulan iki kararı okudu. İlk çözüm, Bakû Sovyeti'nin devrimci güçleri ve devrimci Rusya güçleriyle Bakû’yü savunması üzerinde duruyordu. İkinci kararsa İngilizleri mevcut sorunu çözmeye ve Sovyetler Birliği'nde temsil edilen tüm partilerin katılımıyla bir koalisyon hükümeti kurmaya davet ediyordu. Yapılan oylama sonucunda sağ blok 259, sol blok 236 oy aldı.[38] Bakû Sovyeti'nin verilen aranın ardından yaptığı toplantıda Şaumyan ve Caparidze, halk komiserliği görevinden istifa ettiler. Bakû Sovyeti 31 Temmuz günü saat 11’de acilen toplandı. Toplantıda tüm halk komiserleri istifalarını sundu. Aynı gün Bakû Bolşevik Komitesi'nin gerçekleştirdiği toplantıda, Astrahan’ın boşaltılmasına, buradaki birliklerin tekrar toplanıp Bakû'ye dönmesine karar verildi. Bu şekilde Bakû hükümetinin yıkıldığı tescillenmiş oldu.[39]

Sonuç

Modern Azerbaycan tarihyazımında Bakû Komünü’ne karşı tartışmasız ölçüde düşmanca olan bir tutum söz konusu. Özellikle Bakû Sovyeti başkanı Stepan Şaumyan, özellikle Mart olayları sırasında Bakû ve civarında Müslümanlara yönelik katliamlardan sorumlu tutuluyor. Bakû Sovyeti'nin silâhlı kuvvetlerinin yüzde 60-70'i Ermenilerden oluşuyordu.[40] Ancak bu Ermeniler, Bakû Sovyeti'nde farklı partiler tarafından temsil ediliyorlardı. Örneğin sadece Bolşevikler ve Taşnaklar değil, SR partisi başkanı da bir Ermeniydi (Sako Sahakyan). Azerbaycanlı tarihçiler ise bu insanların parti üyeliklerine değil etnik kimliklerine bakıyorlar ve buradan da ilgili kimliği düşman ilân ediyorlar. Gerçekte, üç parti de birbirine düşmandı. Mart olayları sırasında Taşnaktsütyun'a bağlı silahlı kuvvetler, (bünyesinde epey Bolşevik barındırmakta olan) Bakû'deki Müslüman nüfusa saldırdı. Taşnaklar tarafından Mart ayı boyunca Şamahı ve Kuba'da gerçekleştirilen katliamlar, Bakû Sovyeti'nin bilgisi olmadan gerçekleştirilmişti. Bu dönemde yeterli askerî kuvvete sahip olsa Bolşevikler muhtemelen Taşnaklarla savaşma imkânı bulabilirdi. Bu eksiklik sebebiyle Bolşevikler Taşnaklarla başka yöntemlerle mücadele etti. Örneğin Bakû Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin 98 günlük iktidarı sırasında Taşnakların iktidara gelmesine izin verilmedi ve Ermeni Milli Komitesi ordusu dağıtıldı.

Öte yandan, Azerbaycan tarihyazımında Şaumyan'ın Müslümanlara özerklik vermeyi reddetmesi, Ermeni milliyetçisi olmasıyla ilişkilendirilmektedir. Lenin ve Stalin'in Şaumyan'a gönderdiği mektuplarda Müslümanlara özerklik verilmesi konusuna da değiniliyor. Stalin'in 31 Mart 1918'de Şaumyan ve Caparidze'ye yazdığı mektupta şöyle deniyor: “

Bakû Temsilciler Sovyeti altında derhal bir Müslüman ve Ermeni özerkliği tesis etmek ve Ermeni ve Müslüman işçiler arasında milliyetçilere karşı bir propaganda politikası izlemek gerekiyor.”[41]

Şaumyan, bu önerilere rağmen ne Müslümanlara ne de Ermenilere özerklik verdi. Lenin ve Stalin ile karşılaştırıldığında Şaumyan'ın ulusal meselelere karşı tutumu farklıydı. Bu, Resulzade aleyhindeki yazısında da görülebiliyor:

“Yurttaş Resulzade, siz zannediyorsunuz ki Bolşevikler, Ermenistan ve Azerbaycan konusunda iki farklı tutum içerisinde. Oysa bu, tümüyle ve alabildiğine yanlış bir yaklaşımdır. Bakû dâhil tüm Kafkasya'da olduğu gibi Ermenistan'da da Bolşevikler, Ermeni milliyetçilerinin politikasına karşı acımasızca savaşıyorlar (bu arada, Ermeni ulusal alaylarının örgütlenmesine de karşı çıkıyorlar). Ermenistan'daki Bolşevikler, Rusya’nın her yerinde olduğu gibi burada da Sovyet iktidarı için savaşacaklar. Bolşevikler, Müslüman halkın kendi kaderini tayin hakkını inkâr etmiyorlar, ama siz Müslüman milliyetçiler, Bolşeviklerin işçi sınıfının hürriyeti uğrunda verdikleri mücadeleyi sürdürme hakkını inkâr ediyorsunuz.”

Siz, ‘madem bize kendi kaderimizi tayin hakkı verilmiş, gayrı bu Bolşevikler bizim işlerimize karışmasınlar’ diye düşünüyorsunuz. Oysa bu akıl yürütme tarzı gayet kabadır, hatta çocukçadır. Yurttaş Resulzade şunu bilin ki Bolşevikler, Kafkas topraklarının yabancısı değildir, onlar işçi sınıfının partisinin mensuplarıdır. Bolşevikler, sadece Rus proletaryasını değil, Müslüman proletarya da dâhil Kafkas topraklarındaki tüm proletaryanın temsilcisidirler.”[42]

Şaumyan'ın işçi sınıfının Ermeni, Müslüman veya diğer ulusal ve dinî özelliklere göre bölünmesine karşı olduğu da bu makaleden anlaşılıyor. O, işçi sınıfını ulusal kimlikle karşı karşıya koyuyor ve onu “Bolşevik ulus” olarak nitelendiriyor. Ayrıca Şaumyan, Rusça'nın Rusya'da resmi dil yapılmasına ve diğer dillere buna göre statü verilmesine de karşı çıkıyor. Bu anlamda Şaumyan'a “Ermeni” değil, “Rus (Bolşevik) devletinin hamisi” demek daha doğru olur. Taşnakların Bakû Komünü’ne karşı düşmanca bir tutum almasına yol açan, Ermeni özerkliğine muhalefet eden gene kendisidir. Taşnaktsütyun, Bakû Komünü’nün çöküşünde ve komiserlerin tutuklanmasında kilit rol oynayan partilerden biridir. 20 Eylül 1918'de Türkmenistan'da komiserleri SR’lar vurarak katletmiştir.

Bakû Komünü’nün Azerbaycan tarihinde özel bir rolü vardır. 1871'de kurulan Paris Komünü ilkelerini temel alan Bakû Komünü, dünyada komün ilkelerini benimseyen az sayıda yapıdan biriydi. Azerbaycan'da toprakların köylülere dağıtılması ve işçiler için 8 saatlik bir çalışma programının hazırlanması konusunda ilk adımı atan Bakû Komünü oldu. Ayrıca Bakû Komünü, Azerbaycan tarihinde bugüne dek demokratik seçimle işbaşına gelen koalisyon hükümetine sahip tek devletti.

Tural Hamid
31 Eylül 2020
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Ronald Grigor Suny, Bakü Komünü: Rus Devriminde Milliyet ve Sınıf, 1990: s. 83.

[2] China Mieville, October: The Story of the Russian Revolution, 2018:s. 91.

[3] Азимов, Гаджибаба, Бакинская Коммуна [Hacıbaba Azimof, Bakû Komünü], 1982, s. 25.

[4] Смирнов, Николай, Ушедшие в бессмертие [Nikolay Smirnof, Ölümsüzleştiler], 1986: s. 12-13.

[5] R. G. Suny, A.g.e., s. 103.

[6] Гусейнов, Мирза Давуд (1927), Тюркская демократическая партия федералистов «Мусават» в прошлом и настоящем [Mirza Davud Hüseynof, Geçmişte ve Bugünde Türk Demokratik Federalist Parti: Müsavat], 1927: s. 30.

[7] Балаев, Айдын (1998), Азербайджанское национальное движение в 1917-1918, [Aydın Balayef, 1917-1918’de Azerbaycan Milli Hareketi], 1988, s. 83.

[8] Suny, A.g.e., s. 146.

[9] Smirnof, A.g.e., s. 17.

[10] Smirnof, A.g.e., s. 18-19.

[11] Suny, A.g.e., s. 163.

[12] Smirnof, A.g.e., s. 21.

[13] Smirnof, A.g.e., s. 21-22.

[14] Шаумян, Степан (1978), Избранные произведения, том 2, [Stepan Şaumyan, Seçilmiş Eserler, Cilt 2.] s. 200.

[15] Azimof, A.g.e., s. 101.

[16] Balayef, A.g.e., s. 174.

[17] Smirnof, A.g.e., s. 29.

[18] Бурджалов, Эдуард (1938), Двадцать шесть бакинских комиссаров. [Eduard Burdzalof (1938), Yirmi Altı Bakü Komiseri] s. 45.

[19] Smirnof, A.g.e., s. 64-65.

[20] Smirnof, A.g.e., s. 58-59.

[21] Burdzalof, A.g.e., s. 36.

[22] Burdzalof, A.g.e., s. 53.

[23] Burdzalof, A.g.e., s. 59.

[24] Burdzalof, A.g.e., s. 62.

[25] Suny, A.g.e., s. 287-288.

[26] Suny, A.g.e., s. 288.

[27] Smirnof, A.g.e., s. 64.

[28] Burdzalof, A.g.e., s. 65-66.

[29] Azimof, A.g.e., s. 99.

[30] Burdzalof, A.g.e., s. 68.

[31] Azimof, A.g.e., s. 101-102.

[32] Burdzalof, A.g.e., s. 72.

[33] Azimof, A.g.e., s. 133.

[34] Smirnof, A.g.e., s. 66.

[35] Burdzalof, A.g.e., s. 64.

[36] Smirnof, A.g.e., s. 89-90.

[37] Burdzalof, A.g.e., s. 80.

[38] Suny, A.g.e., s. 302.

[39] Smirnof, A.g.e., s. 93.

[40] Smirnof, A.g.e., s. 85.

[41] Burdzalof, A.g.e., s. 48.

[42] Şaumyan, A.g.e., s. 214.