05 Ocak 2019

,

Puslu Havalar


Kısa süre önce birileri, “caminin yerini AVM aldı” demişti. Doğrudur: Bursa’da bir kadın “bakamıyorum” diyerek, çocuğunu bir AVM’deki çocuk parkına bıraktı. Bu suça feministler ve “biz, kadınların AVM’lerde dolaşma hakkını savunuyoruz” diyen sosyalist parti (EHP) lideri de ortaktır.

O feministler için Gezi zamanlarında en önemli mesele, Taksim’deki tecavüzler ve polise/iktidara edilen “eril” küfürlerdi. O tecavüzleri bir tek AKP basını ve feministler gördüler, başka gören olmadı. O küfürleriyse o kavga gürültü içerisinde sadece feministler duydular. Başka duyan olmadı.

Ama o feministler, AVM’ye bırakılan çocuğu hiç duymadılar. Esas olarak batı menşeli bir projenin elemanları olarak hareket ediyorlardı. LGBT’ci, gender’ci, kuirci arkadaşlarıyla sosyal âleme ve sosyal bilimlere hüküm koydular. Bu bağı bazı sol örgütler kurdular.

Özellikle bazıları, hiç kavganın içine girmedikleri hâlde, “yenilgi” analizleri yaptılar ve 2000’lerin başlarında, “madem bilmiyoruz bu işi, gidip mektebinde okuyalım” dediler. Kadrolarını üniversite kadrosu yaptılar, üniversitelere yolladılar. Yıllar sonra oraya saldırıldığında da o kadroların sesi hiç çıkmadı. Çünkü onca fuko, onca delöz, içi dirhem dirhem çürütmüştü. Herkes sosyoloji, iktisat, kadın çalışmaları tahsil etti. Batı’nın külliyatı, anti-marksist yazın, oradan sızdı. Ekmek derdiyle tez hazırlayanlar, siyaseti ve teoriyi de iğdiş ettiler.

Şimdi herkesin, eril dilden bahsetmesinin sebebi burada. O tezlerin, o okulların, o sıraların sahiplerine örgütlendiler. Judith Butler gibi isimler “woman” kelimesini kullanıyor, bu kelimenin etimolojik açıdan “wife of man” anlamı olduğu iddia ediliyor, ama bizdekiler “bayan” gibi kelimelere savaş açmakla, AVM’lerde dolaşmakla meşguller. Emperyalizmin geri kalmış bir sömürgesine batı metropollerinin ışığını getiriyorlar. Hepimizi de “önce bir ışık gelsin, kırmızı renk olarak illaki belirir” diye kandırıyorlar. Belirense yavruağzı!

Havada asılı, kendinden menkul, serbest, bağımsız, tanrısal bir figür hâline geldiğinde Kadın’ın kurtulacağı iddia ediliyor bu teorilerde. Ona laf söyleyeni, bereket tanrıçası çarpıyor! AVM, caminin yerini bu yüzden alıyor. Onca laik ve ateist laf, o AVM için ediliyor. Ortadoğu, pazara, rantiyeye, kredilere, mal akışına açılsın isteniyor. AKP döneminde ateist sayısının artmasıyla övünüyorlar, ama “onca yıl ‘şeriat gelecek!’ yaygarasını niye koparttınız o zaman?” sorusuna cevap vermiyorlar. AKP zaten sizindi!

Evet, Marx bir yerde[1] orta sınıfın “kendi üstündekilere karşı köle, kendi altındakilere karşı zalim” olduğundan bahsediyor. İşte bu feminizm, Kürt siyaseti, din düşmanlığı, halktan tiksinme etrafında dolanan sözlerin sahipleri, bu orta sınıf bağlamında anlam ve değer kazanıyorlar. AKP, onları büyütmek için var. Çünkü devlet, kendisini orta sınıftan tahkim ediyor. Orta sınıf, AKP’ye kızarmış gibi görünüp devlete örgütleniyor. Devlet denilince de içe kapalı, dört tarafı çevrili, kendinden menkul bir ufak tanrı heykeli geliyor akıllarına. Kendileriyle ilgili kısımları, bağları hiç görmüyorlar.

Dolayısıyla, “Kürtler emperyalizmin işbirlikçisi mi?”[2] sorusunu sorup cevaplayan kişi de esasen kendi altındakine zulmediyor, üstündekilere kölelik! Çünkü o yazıyı yazan kişi, Fırat Aydınkaya, eski bir yazısında “Kürtlerin ABD’nin kölesi” olduğundan[3] söz ediyor. O gün Barzani’yi kastediyor, bugünse Barzani olarak sola sallıyor. Kendisi arada duruyor, aşağıda gördüğü solculara sert yumruğunu, aşağılık gördüğü Kürtlere yumuşak elini gösteriveriyor. Onun gibi küçük burjuvalarda, Marx’ın bahsi edilen metinde dile getirdiği biçimiyle, “benzer bir küstahlık, yapmacıklık, kendi çapında zorbalık ve cehalet” mevcut. Lenin analizi, anakronizmle malul, bahse değmez! Ama Marx'la ilgili söylediklerine bir iki şerh düşmek gerek.

Yazısında Aydınkaya, bu vasıfları, özellikle cehaleti üzerinden, soyut bir Kürt’e, daha doğrusu kendisine, soldan arınma emri veriyor. “Marx ve Lenin gibi geri kafalı adamları terk et, selamete ereceksin” diyor. Marx ise yazarın bahsini ettiği Hindistan ile ilgili tespitini İngiltere’deki liberallere yazıyor aslında ve “bendesi olduğunuz kapitalizm, Hindistan’da bunları yapıyor, siz İngiltere’de neleri savunuyorsunuz” diyor. Laf cımbızlamak, bu anti-komünistlerin vazgeçemeyeceği bir iş. Bu tartışma esnasında Marx, liberallerin İngiltere’de gümrük duvarlarının yükseltilmesini savunmasını eleştiriyor ve bu bağlamda Hindistan örneğine işaret ediyor, devamında da “yaşasın serbest ticaret!” diyor. İşte bu lafı cımbızlamak da Birikimcilere düşüyor.

Fırat isimli Duvar yazarı, bu ülkede kendi devletlerinin baskı uyguladığı halklara solcuların ses etmediğini söylüyor ki asıl yalan burada. O sesi çıkarmayana uzun zamandır solcu denmiyor bu ülkede. Tuhaf olansa emperyalist ABD ile ilişkiyle kimi solcuların Türk devletiyle ilişkisinin kıyaslanıyor olması. Burada zımni bir kabul var esasen.

Ayrıca Rojava bahsinde ve daha başka konularda hareketin önderinin bir adada mapus tutulduğu gerçeği örtbas ediliyor. Yani kimileri, Öcalan’ın, “Rojava’yı Türkiye alsın” dediğini iddia ediyorlar. Hatta hiçbir siyasi ve teorik vasfı olmayan biri olarak Veysi Sarısözen, Türkiye devletine “Öcalan’ı verin, Rojava’yı alın” diyebiliyor. Bu koşullarda “dört parça, tek devlet altında birleşsin, oradan bağımsızlığımızı alırız” diyor birileri. Bir başkası da “AKP'ye hayır, ama devletle anlaşabiliriz” mesajını iletiyor. O başkasının yoldaşı ise tabanını “AKP faşizmi” sloganlarıyla, “AKP devlet oldu, Tayyip diktatör” masallarıyla kandırıyor. Peki bu çıkartılan gümbürtünün, emperyalizm konusunda zihinlere salınan dumanın dışarıdaki puslu havayla bir alakası var mı?

Bu puslu ve soğuk havalarda derdimiz, çocuğunu AVM’ye bırakan kadın, bırakılan çocuk. Akademide ve başka yerlerde süren değersizleştirme operasyonu dâhilinde öldürülen öğretim görevlisi. Suriyelilere yönelik linç kampanyaları. Artık Batı’da dahi ırkçılık formu olarak görülen İslam düşmanlığının burada AKP karşıtlığı kılıfı altında pazarlanması ve başka sömürü ilişkilerinin makyajlanmasını sağlayacak adımların atılması.

Her türden sorunun çözümünü sosyalizmde görenlerle, her türden sorunun çözümünü “Kürt meselesinin çözümü”nde görenler arasındaki cedelden bu topraklara, buranın derdine dair bir şey çıkmayacak. Aşağısına kaplan yukarısına kedi kesilenler, hiçbir yaraya merhem olmayacaklar. Burası aşikâr.

Eren Balkır
5 Ocak 2019

Dipnotlar:
[1] Karl Marx, “The English Middle Class”, 1 Ağustos 1854, MIA.

[2] Fırat Aydınkaya, “Kürtlerin Emperyalizmin İşbirlikçisi mi?”, 5 Ocak 2019, Duvar.

[3] Fırat Aydınkaya, “ABD-Kürt İlişkisinin Eleştirisi”, 1 Ağustos 2004, Forum.

0 Yorum: