17 Şubat 2018

,

O Yol


Efrin için de yapmışlar: üstü çıplak kadınlar, sokağa dökülmüşler. Dökülen yer ve eylem biçimi, solun geleceğine dair, kalıcı bir resim sunuyor. Artık o resim ana ölçüdür ve o ölçünün gerisi, gericidir.

Çünkü sol, Avrupa’nın devrimine bağlanmıştır. Ondaki ilerlemeyi, gelişimi sevmektedir. Ardındaki sömürüyü, zulmü, kibri, üstenciliği içselleştirmiştir. Kendisini oradaki maddi çıkar ilişkilerine göre kurmuştur, bu topraklardaki sömürüye ve zulme karşı gizli veya açık mücadeleye göre değil. Dolayısıyla, bahsi geçen ölçütün gerisine düşmek, sağcılıktır. Sol, Avrupa’da zaten olmuş olan devrimin neferidir; olmamış, olacak olan devrimin militanı olmamaya ahdetmiştir.

Misal, İran’daki “molla diktatörlüğü”ne İstanbul’dan meydan okuyan liberal solcular, nedense Tunus’ta gerçekleşen benzer bir isyana dair tek laf etmemektedirler. Uzun süre sustuktan sonra, Tunus’taki halkın IMF’ye karşı isyan ettiğini söylemektedirler. Nasıl oluyorsa Tunus’ta mesele “emperyalizm”, İran’da “teokrasi” oluvermektedir. İran’daki ambargo, baskı, Suriye savaşı vs. umurlarında bile değildir. Batı neyi fısıldıyorsa onu “devrimci” soslarına daldırmaktadırlar.

Bunun bir nedeni de, Buazizi sonrası rejimin tesisine, restorasyonuna o ultra liberal solcuların (MLKP vs.’nin) Tunus’taki muadilinin dâhil edilmiş olmasıdır. Oradaki sömürü ve zulüm mekanizmasına, bir IŞİD saldırısı sonrası gündeme gelen iç güvenlik yasa tasarısına liberal solcular devlet adına onay vermişlerdir. Hatırlayalım: bizdeki liberal solcular da benzer bir tasarının gündeme geldiği dönemde, mecliste “hevî metal” işareti yaparak “dostlar alışverişte görsün” eylemleri yapmışlardı.

* * *

Faşizm vuruyor, liberalizm ikna ediyor. Liberal geliyor, Kürt’ün kulağına şunu fısıldıyor: “Demek ki onca zulmün sebebi Kürt olmak, ondan kurtulman gerek.” Aynı cümle, “Kürt” kelimesi yerine “işçi” veya “kadın” konularak dile getiriliyor. Eski işçiciler öne çıkıyorlar, işçiden tiksinmenin, ondan kaçmanın yollarını başkalarına öğretiyorlar. Her devirde işe yaramalarını sağlayacak fırsatları buluveriyorlar. Asıl becerileri bu.

Murat Belge, bu sayede sosyalizm dersleri vermeyi sürdürüyor hâlâ. Akademiye yönelik saldırıyı bahane edip, yurtdışına, dijital âleme kaçma planları yapıyor. Ona küfredenlerle destek olanlar, aynı madalyonun iki ayrı yüzü. Birbirleriyle didişmelerine aldanmamak gerekiyor.

İşçinin kıyamından korkanlar, Kürd’ün kıyamından nasıl kurtulacağımızı öğretiyorlar köşe başlarında. Kadın’ı erkekle arasındaki cinsel organlara indirgiyorlar, gördüğü zulmü, o organların gizliliğine bağlıyorlar, “cahil Müslüman Türk milleti, fazla meme görmediği için böyle” diyorlar, memeyi, görünürlüğü doğallaştırıyorlar. Görünümün tekeli kimdeyse onlara hizmet ediyorlar böylece. Mahremdeki mânâ, onlar için Batı’nın burjuva bireyine küfür olarak görünüyor. Meme keçeleşiyor, üzerine yazı yazılacak dövize dönüşüyor, döviz kasalarının geleceğine bağlanıyor.

Aklıyla değil, gözleriyle düşünüyorlar. Solu pratik imajlara, memelere, kalıplara, etiketlere indirgiyorlar. Bunun için her türlü geri teorik zemin parçalanıyor. Femenistler, her zihni ele geçiriyorlar. Batı’nın aşağılık ajanları gibi, Doğu’nun tesettürlü Müslüman kadınını kurtarılması gereken nesne olarak değerlendiriyorlar. “Hangi sınıf için?” sorusunu soran bile yok. Çünkü zaten, eskiden “işçi”de olduğu gibi, Kürd’de Kadın’da küçük burjuvanın sınıfsızlığına-sınırsızlığına dair bir imkân buluyorlar. Dertleri ne işçi, ne Kürd ne de kadın, o yalana sınıfsızlık ve sınırsızlık. Uyduruk patriyarka, eril dil, erkek egemenliği, binlerce yıldır sömürülen Kadın teranelerine bu sebeple sarılıyorlar. Burjuvazinin sınırsızını, devletin sınıfsızını seviyorlar.

Kürd ve Kadın, sömürü ve zulüm sahasından kaçırılıyor. Bu hayalî diyarda onlar, sınırsız ve sınıfsızmış gibi görünüyorlar. Birer imaja indirgeniyorlar. Söz konusu siyaset, ancak Avrupa’ya kaçma hayaliyle yaşayanları örgütleyebiliyor. Hayali bile olmayanları kendilerine düşman belliyorlar. Onları alaya almayı iş ve siyaset zannediyorlar.

Oysa devlet diye bir şey var ve o, Suriye’ye gönderilecek birlikleri, Ayvalık, Didim gibi yerlerdeki CHP kahvelerinden toplayamayacağını biliyor. AKP, bunun için biçilmiş bir kaftan. Didim’den Yozgat’a, Bayburt’a küfretmekle meşgul solcular ise bu ekmeğe yağ niyetine sürülüyorlar. Yoksula değil, devletin gönlüne sesleniyorlar. Onun vicdanı olarak konuşarak yükseleceklerini sanıyorlar.

Böylesi bir konjonktürde “başını açan kızlar” haberini yapanın da o haberin de adı geçen kişilerin de yalan olduğunu bilmek lazım. 28 Şubat, basit bir tarih değil zira. Sol, o sınırsızlığa-sınıfsızlığa kaçışını haki renge boyamak zorundaydı.

O kaçış, bugün bir kongreyle, yeniden “barış süreci” edebiyatına, üstelik daha geriden, örgütlenmeye başlandı. O yolun dışı gericiliktir. Yol açık ola!..

Eren Balkır
17 Şubat 2018

0 Yorum: