Richard Carleton
Beyrut 1970
“Beyrut,
tüm Arap başkentleri içinde en Batılılaşmış olanı. Fransız sömürgeciliği
dönemi, burada Quebec’teki kadar çıplak bir şekilde görülüyor. Fransızların
elindeyken Beyrut, Akdeniz’in turizm cennetiydi. Geçmişin mirasını har vurup
harman savuran bu şehir, hâlâ kimi izlere sahip. Ortadoğu’da yaşanan
karışıklıklar, turistler kadar iş adamlarını da buradan uzak tutuyor. Özellikle
Beyrut’u Ortadoğu’nun finans merkezi hâline getirmiş olan bankacılar, buralara
artık uğramıyor. Bugün Lübnan ordusunun elinde tanklar ve zırhlı araçlar var,
bunlar başkentin tüm banka binalarının dışında, kaldırımlarda aralıksız
bekliyorlar. Beyrut’ta iş dünyası ürkerek iş yapıyor. Bu süreçte yeni bir iş
sahası açığa çıkıyor: devrim. Filistin devrimi.
Beyrut’taki
Filistinli gerillalar, Vietkong gerillaları gibi değiller. Buradaki varlıkları
yasadışı değil. Tümüyle meşrular. Beyrut’un ana caddesinde en büyük gerilla
hareketinin, içi her türlü imkânla donatılmış üç bürosu bulunuyor. Sidney’deki
bir bina kadar modern bir bina bu. Fakat bina dışında elinde makineli tüfek
olan gerillalar bana “fotoğraf çekme” diyorlar, tartışmanın da imkânı yok
zaten. On bir Filistinli gerilla hareketi içinde en radikali Filistin Halk
Kurtuluş Cephesi [FHKC]. Halk Cephesi, Ürdün çölündeki Devrim Havalimanı’nda üç
jet uçağını kaçırıp havaya uçuran örgüt. Kahire’de Pan-Amerikan Jumbo jetini
dinamitleyen de o.
Cephe’nin
Beyrut bürosu lideri, Gassân Kenefâni.
Filistin’de dünyaya gelen Kenefâni, 1948’de ülkeden, kendi ifadesiyle, Siyonist
terörden kaçtı. O günden beri Siyonistlerin ve gerici Arapların iktidarlarını
yıkmak için çalışıyor.
“Benim bildiğim tek şey şu: dünya tarihi, her
zaman güçlü insanlarla savaşan zayıfların tarihidir. Zayıflar, onları sömürmek
için güç kullanan güçlülerle dövüşme noktasında her daim doğru bir davaya
sahiptirler.” [Gassân Kenefani]
* * *
Son
haftalar içerisinde Ürdün’de tanık olduğumuz kavgaya dönelim. Sizin örgütünüz
bu kavganın bir tarafıydı, elinize ne geçti bu kavgadan?
Tek bir şey. Dövüşecek bir sebep var elimizde. Bu,
zaten tek başına önemli. Bu halk, Filistin halkı, davasından mahrum kalacağına
ölmeyi tercih eder. Ürdün kralının yanlış olduğunu ispatladık. Bu milletin
zafere dek dövüşmeye devam edeceğini ortaya koyduk. Halkımızın asla
yenilmeyeceğini ispatladık. Bu dünyada herkese o dünyanın bize vermediği
adaleti bizim için tesis etmek adına kanımızın son damlasına kadar savaşacak
olan bu milletin küçük ama cesur bir millet olduğunu gösterdik. İşte bunlar
geçti elimize.
Ama
görünüşe göre savaş, yani şu Ürdün’de yaşanan iç savaş, hiçbir sonuç üretmedi.
[Kenefani müdahale ediyor] “Bu bir iç savaş değil.
Halk, faşist hükümete karşı. Siz, Ürdün Kralı Hüseyin sırf cebinde Arap
pasaportu taşıdığı için onu savunuyorsunuz. Yaşanan bir iç savaş değildi.
Veya “çatışma”
diyelim…
[Kenefani tekrar müdahale ediyor] Çatışma da
değil. Karşınızda adalet için mücadele eden bir kurtuluş hareketi var.
Önemli
değil nasıl ifade edeceğimiz…
[Kenefani tekrar müdahale ediyor] Önemli. Çünkü
zaten sorun da bu noktada başlıyor. Çünkü siz, tüm o sorularınızı bu sebeple
soruyorsunuz. Sorun, tam olarak buradan başlıyor. Ayrımcılığa tabi tutulan bir
halk, hakları için mücadele ediyor, hepsi bu. Hikâye bu şekilde yaşandı. Eğer
siz, bunun bir iç savaş olduğunu söylerseniz, sorularınız da meşrulaşıyor. Eğer
bu yaşanan bir çatışma ise o vakit tabii ki olup biteni bilince herkes şaşırıyor.
Örgütünüz,
neden İsraillilerle yürütülen barış görüşmelerine katılmadı?
Barış görüşmeleri diye bir şey yok ortada. Bu,
şartlı teslimiyet. Boyun eğme.
Neden
sadece oturup konuşmuyorsunuz?
Kiminle?
İsrailli
liderlerle.
Yani size göre kılıçla boyun konuşacak öyle mi?
Yani
odada hiç silâh ve kılıç yoksa konuşmak da mümkün olur.
Olmaz. Bir sömürgeciyle bir ulusal kurtuluş
hareketinin konuşabildiğine ben hiç tanık olmadım.
Ama
buna karşın neden görüşme olmasın?
Ne hakkında?
Savaşmama
ihtimali konusunda konuşulabilir.
Ne için savaşılmayacak?
Hiç
savaşmamak için. Ne için olduğunun bir önemi yok.
İnsanlar genelde bir şeyler için savaşırlar. Sonra
da bir şeyler için o savaşa son verirler. Dolayısıyla siz, bana neyle ilgili
konuşmamız gerektiğini söyleyemezsiniz. Savaşa son vermeyi neden konuşmamız
gerekiyor?
Ölüme,
sefalete, yıkıma ve acıya son vermek için savaşa son vermeyi konuşabilirsiniz
pekâlâ.
Kimin sefaleti, kimin yıkımı, kimin acısı ve kimin
ölümü?
Filistinlilerin,
İsraillilerin, Arapların.
Köklerinden kopartılmış, kamplara fırlatılıp
atılmış, açlık koşullarında yaşayan, yirmi yıldır öldürülen, hatta “Filistinli”
adını kullanması bile yasak olan Filistin halkından mı bahsediyorsunuz?
Tüm
bunlar ölmekten daha iyi ama.
Sizin için öyle olabilir. Ama bizim için değil.
Bize göre ülkemizi kurtarmak, haysiyetli olmak, saygı duyulmak, insan haklarına
sahip olmak yaşamak kadar önemlidir.
Kral
Hüseyin’e “faşist” diyorsunuz. Arap liderler içinde başka hangi isimlere
karşısınız?
Bizce iki tür Arap hükümeti var. Kral Hüseyin
hükümeti, Suudi Arabistan hükümeti, Fas hükümeti ve Tunus hükümeti gibi
hükümetler emperyalistlere göbekten bağlılar ve gericiler. Bir de küçük burjuva
askerî hükümetler türünden başka Arap hükümetleri var. Suriye, Irak, Mısır,
Cezayir gibi hükümetler bu türden.
Söyleşinin
sonuna gelirken uçağın kaçırılması meselesine geri dönmek istiyorum. Bugün
düşündüğünüzde sizce bu eylem hata mıydı?
Genel bağlam dâhilinde
uçak kaçırarak yanlış yapmış değiliz. Yaptığımız en doğru işlerden biriydi.
0 Yorum:
Yorum Gönder