12 Ekim’de Türk hükümeti, ABD bombardıman uçaklarının
Türkiye-Suriye sınırı yakınındaki İncirlik Hava Üssü’nden Suriye’deki hedeflere
saldırı gerçekleştirmesine izin verilmesini kararlaştırdı. Bu karar, ABD
öncülüğünde IŞİD’e karşı süren savaşın en son aşamasına girdiğinin delili. Bu,
ABD’nin Suriye ve Irak’a yönelik gerçekleştireceği işgalin ilk adımı
niteliğinde.
Bu esnada IŞİD güçlerine karşı iki önemli savaş
sürüyor.
Suriye’de, Türkiye sınırındaki Kobanê kasabasında,
Kürd gerillalar kasabayı IŞİD’e karşı savunuyorlar. Pentagon’un duyurduğu
kadarıyla, ABD 12 Ekim’de esas olarak IŞİD’in ağır silâhlarına karşı altı hava
saldırısı gerçekleştirdi. IŞİD, silâhlarını öncelikli olarak ABD’nin
desteklediği güçlerden temin etti.
Enbar Eyaleti ve Bağdat Havaalanı’nda Irak ordusu,
ABD, Hollanda ve diğer ülkelerin yoğun hava desteğine karşın, mevzi kaybediyor.
Bu savaşlarda bir dizi devlet ve gerilla gücü
birbiriyle savaş hâlinde. Tümüyle geçici olan kimi ittifakların hızla değiştiği
koşullarda, mevcut güçlerin Marksist değerlendirmesini yapmak gerek.
Asıl Tehdit ABD Emperyalizmidir
En önemli mesele, bölge halklarına yönelik en büyük
tehdidin, dünya emperyalizminin temel taşı ve sadece Irak’ta milyonlarca
insanın katili olan ABD emperyalizmi olduğunu anlamaktır. Kimse, ABD
müdahalesinin bölgeyi IŞİD’den ya da diğer herhangi bir gerici güçten
kurtarmasını beklememelidir.
Türk devleti bölgesel bir kapitalist güçtür, NATO
üyesidir ve zalim bir devlettir. Kendi işçi sınıfını ve köylülüğünü sömürmesi
yanında, Türk yönetici sınıfı, Türkiye sınırları dâhilindeki Kürd halkına ve
bir millete zulmetmektedir. Bu sebeple o, aslî düşmanı olarak Kürdistan
İşçi Partisi’ni (PKK) görmektedir. Türkiye’deki rejim, IŞİD dâhil,
Suriye’deki Beşar Esad hükümeti muhaliflerini desteklemiştir.
Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve
diğer Körfez devletleri türünden Arap krallıkları, IŞİD’in ideolojik ruh
ikizleridir ve bu ülkelerdeki yönetici sınıflar, geçmişte IŞİD’i parasal ve
silâh açısından desteklemiştir. Bugün ABD emperyalizmine tümüyle tabi olan söz
konusu zalim tiranlar, ABD “koalisyon”unu sözde destekler görünmektedirler.
Katar ve BAE Irak’a birkaç bomba atmıştır.
Irak’taki son hükümet değişikliği, hâlâ rejimi ABD
emperyalizmine bağımlı hâlde tutan bir nitelik arz etmektedir. Irak ordusu ve
milislerin bir kısmı, ülkedeki Sünni bölgelerine zulmetmiş, IŞİD’in
katlettiğinden daha fazla sivilin kanına girmiştir. Bu sebeple kabile
savaşçılarının önemli bir bölümü, bu aşamada, bir zamanlar Saddam’ın eski
Baasçı ordusunda subay olarak çalışan ve ABD’ye bağımlı rejime itiraz etmiş
olan gerillalardan bahsetmiyorum, Bağdat hükümetini IŞİD’den daha tehlikeli bir
düşman olarak görmüştür.
Sahada IŞİD’le Kim Savaşıyor?
Birer kapitalist devlet olan ve işçi sınıfını sömüren
Suriye ve İran, birlikte IŞİD’e karşı savaşmaktadır. Ama dünya emperyalizmi, bu
iki devleti askerî tehditler ve ekonomik yaptırımlar aracılığıyla hedef
almakta, bir yandan da onları şeytanîleştirmektedir. İki hükümet ise hayatta
kalmak için mücadele etmektedir, dolayısıyla ortaya koydukları direnç
uluslararası dayanışmayı hak etmektedir.
PKK ve Suriye’deki kardeş partisi (YPG – Halk Savunma
Birlikleri) Kürd milletinin kurtuluş örgütleridir. Her ikisi de sahada IŞİD’le
savaşmaktadır. Ayrıca geçmişte kendi ülkesine yönelik İsrail işgaline karşı
başarıyla direnmiş olan Lübnan’daki Hizbullah gerillaları da IŞİD’le savaş
hâlindedir. Ancak emperyalistler, tüm bu üç grubu da “terörist” olarak tarif
etmektedirler.
Batı’daki anti-emperyalistler için bu savaşçılarla
dayanışma içinde olunduğunu göstermenin en iyi yolu, ABD Dışişleri
Bakanlığı’ndan ve Avrupa Birliği’nden bu grupların “terörist” olarak tarif
edilmemelerini istemektir. 11 Ekim’de Almanya’nın Dusseldorf kentinde
ağırlığını Kürd göçmenlerin oluşturduğu, on binlerce insanın katıldığı
gösteride esas olarak bu talep öne çıkartılmış, ayrıca 15 yıldır Türkiye’de
tutsak olan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması istenmiştir.
Kendi amaçlarından başka bir şeye hizmet etmeyen
Washington, özellikle Afganistan’da ve kısmen de Libya ile Suriye’de,
El-Kaide’yi ve IŞİD’e benzer diğer grupları geçmişte maniple etmiştir. Ama bu
türden gruplar, Kuzey Afrika’da istikrarsızlığa yol açmış, Libya’yı altüst
etmiş, ABD kuklalarından Suriye muhalefetini devralmıştır. Bu Haziran’dan
başlayarak IŞİD ABD ve diğer bağımlı ülkeleri Irak’tan sürecek kadar tehdit
eder bir konuma gelmiştir.
ABD emperyalizmi ve Batı Afrika’dan Pakistan’a tüm
bağımlı ülkelerle yaşadığı çatışmaya karşın IŞİD, bölge genelinde kapsamlı bir
gerici rol oynamaktadır. Ondaki gerici, hatta ortaçağa özgü, acımasız biçimde
kadın düşmanı ve tehlikeli bir biçimde mezhepçi programı, etnik ve mezhep
ayrımlarını dikine kesen anti-emperyalist bir cephenin oluşmasına mani olmakta,
var olan imkânları dağıtmaktadır. Ancak bu türden bir birlik, emperyalizmin
halklar arasındaki farklılıkları istismar etmesine ve onları bölüp yönetmesine
mani olabilir.
Lübnan Hizbullah’ının genel sekreteri Hasan Nasrallah,
halkların tehlikeli birer düşmanı olarak gördüğü IŞİD ve benzeri güçlerle
mücadele etmek için bölge halklarının ve milletlerinin teşkil edeceği bu türden
bir birleşik cephe kurulmasını önermiştir. Nasrallah bu noktada bir ayrım
yapmış, bu cepheye Obama’nın emperyalist koalisyonuna katılmamış olanların
dâhil olması gerektiğini söylemiş, koalisyonun bölge ve dünya için bir tehdit
teşkil ettiği üzerinde durmuştur. (al-akhbar.com, 23 Eylül)
Batı’daki, özellikle ABD’deki anti-emperyalistler için
en önemli husus, söz konusu müdahale, bugün IŞİD hedeflerinin bombalanmasında
karşılığını buluyor olsa bile, ABD’nin Irak ve Suriye’ye yapacağı müdahaleye
itiraz etmektir. Senatör John McCain, kara birliklerinin devreye sokulmasını
talep etmiştir. Bu, sürecin ABD’nin Irak ve Suriye’ye karşı vereceği bir kara
savaşı hâlini alacağının somut ifadesidir.
Bu kafa karıştırıcı savaşta birçokları “düşmanımın
düşmanı dostumdur” demektedir. Anti-emperyalistler için şu Leninist sloganı
tatbik etmek daha iyi bir yoldur: “Asıl düşman ülke içinde.”
John Catalinotto
13 Ekim 2014
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder