19 Eylül’de Britanya yönetici sınıfı, bir gün önce
İskoçya’nın bağımsızlığı ile ilgili referandumun sonuçları açıklandığında
rahatladı ve derin bir nefes aldı. Evet kampanyasının kazanma ihtimali, günler
öncesinden yaygın bir paniğe yol açtı. Ama katılımın %84,6 olduğu referandumda,
bağımsızlık karşıtı kampanya oyların %55,3’ünü alırken, bağımsızlık lehine
yürütülen kampanya ise %44,7 aldı. 1,6 milyon kişi “evet”, 2 milyon kişiyse
“hayır” dedi. Kurucu iradenin merkezi olan ve hayır oylarını desteklemek için
İskoçya’ya daha fazla yetki vermeyi öneren Westminster’a tabi üç parti
liderinin sonuçların açıklanmasını müteakip birkaç saat içinde verdiği sözler,
partiler arası küçük ağız dalaşları içinde kaybolup gitti. İskoçya Ulusal
Partisi’nin (SNP) lideri ve İskoçya’nın ilk bakanı olan, ayrıca evet
kampanyasına öncülük eden Alex Salmond, görevlerinden istifa etme niyetinde
olduğunu duyurdu.
İrlanda’nın parçalanmasını dayatan 1922 Anlaşması’nın
İrlanda tarafından kabul edilmesini anımsatan İrlandalı devrimci komünist Liam
Mellows, o günlerde, Anlaşma’nın halkın iradesi değil, korkusu yüzünden kabul
edildiğini söylemişti. Ta o vakitler Britanya emperyalizmi, İrlanda halkını
“ani ve korkunç bir savaş”la tehdit etmişti. Aynı emperyalist Britanyalı
yönetici sınıfı, İskoç halkını tehdit etmek için bu sefer görece daha sofistike
araçlara başvurdu. Bunu yaparken de birçok insanı burjuva demokrasisinin
sınırlarına mahkûm etti.
Referandumdan üç ay önce anketler, hayır oyunun yüzde
20’lerde olduğunu gösteriyordu. Ama o günden sonra aradaki makas kapandı. 6
Eylül’de YouGov isimli anket şirketi, bağımsızlığın %51, bağımsızlık
karşıtlığının %49 olduğunu göstermişti. Panik yaşandı. Takip eden günlerde
Britanya yönetici sınıfı, hayır kararını güvence altına almak için kolları
sıvadı. Korku ve belirsizlik tohumları ekmek için medyayı devreye soktu ve
medya, Evet’in zafer kazanması hâlinde doğabilecek sonuçlarla ilgili yığınla
korku hikâyesi anlatmaya başladı. Banka müdürleri, bankaların İskoçya’yı terk
edeceklerini, faiz oranların yükseleceğini iddia ettiler; İskoçya parasız
kalacaktı; gıda fiyatları fırlayacaktı; emekli maaşları riske girecekti.
Süpermarketler evet kampanyası yürüttüler. 14 eski ordu subayı, bağımsızlığın
Britanya’nın güvenliğini tümüyle tehlikeye sokacağını söyledi; eski İngiltere
Başbakanı Gordon Brown, İskoçya’da iki milyon işin riske gireceğini iddia etti.
Ulusal ve bölgesel 39 günlük gazetenin hepsi de hayır
kampanyasını destekledi. 10 Eylül’de Başbakan’a Avam Kamarası’nda verilen
gensoru, üç parti liderinin Birliği kurtarmak için İskoçya’ya gitmelerine imkân
vermek için iptal edildi. Üç parti de ertesi gün 100 İşçi Partisi milletvekili
ile bir araya geldi. Evet kampanyasının destekçileri, bu gelişmeyi sineye
çekmediler: BBC yayınlarındaki acımasız önyargı, 14 Eylül’de kanalın
Glasgow’daki merkezinin önünde 5.000 kişilik büyük bir gösteriye neden oldu.
Anket şirketlerinin analizi, iki kamp arasında açık
bir sınıf ve yaş ayrımı olduğunu gösteriyordu. “Evet” diyenler ağırlıklı olarak
gençti ve işçi sınıfına mensuptu, bağımsızlığa karşı olanlarsa yaşlı, orta
sınıf ya da daha varlıklı kişilerdi:
• 16-17 yaşında olanların %71’i evet, %29’u hayır oyu
verdi. 65 yaşında olanlar için durum terse döndü: bu kesimin sadece %27’si
bağımsızlığı desteklerken, %73’ü “hayır” dedi.
• Fakirlerin yaşadıkları bölgelerde bağımsızlığa
verilen destek oldukça yüksekti: en fakir bölgelerde yaşayanların %64’ü, görece
daha az yoksul olanların %58’i, orta kesimlerin %45’i, daha zengin olanların
%42’si ve en zengin olan bölgelerinse %35’i evet oyu verdi.
• Glasgow (53.5%), Dundee City (57.4%) ve North
Lanarkshire (51.1%) gibi, ülkenin fakir kent merkezlerinde bağımsızlık oyları
çoğunluktaydı.
• Karar verme noktasında sterlinin korunmasına bakıp
“hayır” diyenler %57, “evet” diyenlerse %7 oranındaydı. Westminster
politikasına dönük hoşnutsuzluk %74’lük evet oyunda kritik bir faktördü, bu
kesimin sadece %4’ü “hayır” dedi. Kararlarında Ulusal Sağlık Hizmetleri’nin
korunması meselesi önemli olanların %54’ü evet, %36’sı hayır verdi.
İskoçyalıların referandumun sonuçlarını ne denli
önemli addettiği, halkın ilgisi, iştiraki ve yoğun katılım oranına yansıdı.
Glasgow’da bile katılım oranı %75’ti; oysa 2010 genel seçiminde şehirdeki yedi
seçim bölgesinde katılım oranı %49 ila %61,6 arasında değişiyordu.
İskoçya’daki İşçi Partisi, hayır kampanyasının
belkemiğiydi. İskoçya’nın bağımsızlığı, Westminster’da 40 İşçi Partisi
koltuğunun kaybedilmesi anlamına gelecekti ki bu da genel seçimde eldeki
çoğunluğun muhafaza edilme şansını riske atacaktı. Parti, kendi geleceği için
dövüşüyor ama buna karşın üyelerinin %37’si bağımsızlığı desteklemekteydi.
İskoç İşçi Partisi lideri Johann Lamount’un seçim bölgesi olan Glasgow,
Pollok’ta “evet” diyenlerin sayısı 26,807 iken, hayır verenlerin sayısı 22,956
idi. Benzer bir sonuç, İşçi Partisi lideri ve eski Britanya hükümeti bakanı
olan Tom Harris’in Cathcart seçim bölgesinde elde edildi. Unite sendikası
istisna, tüm sendikalar hayır kampanyası yürüttüler; Birleşik Mağaza ve
Distribütör İşçileri Sendikası’ndan 6.000 üye, sendikanın hayır verme
talimatını protesto etmek için sendikadan istifa etti. İşçi Partisi, İskoç işçi
sınıfının geniş kesimlerinde itibarsızlaştı; “Birlikte Daha İyiyiz” kampanyası,
kampanya süresince tek bir açık miting bile düzenlemedi.
Evet kampanyası, toplumsal açıdan daha adil ve daha
iyi bir İskoçya’nın mümkün olduğunu tartışarak, fakir işçi sınıfı içinde
binlerce aktivistiyle kampanya yürütseydi, önemli kazanımlar elde edebilirdi. Irkçılıkla
Savaş! Emperyalizmle Savaş! Grubu’nu destekleyenler evet oyu verdiler, bunu
Britanya emperyalizmine karşı çıktıkları için yaptılar ve işçi sınıfının
çıkarlarının İskoçya siyasetinde önde tutulması gerektiğini söylediler. Yoğun
bir propaganda dalgasına karşı İskoç halkının önemli bir kısmı kararlı bir
biçimde bağımsızlıktan yana oy kullandı.
Westminster’da İşçi Partisi liderleri, bugün
İngiltere’yle ilgili meselelerde İskoç milletvekillerinin oy kullanmamasına
ilişkin Başbakan Cameron’un oportünist çağrılarıyla yüzleşiyor. Bu,
Muhafazakârlara onları rahat hissettirecek bir çoğunluğu elde etme imkânı
sunuyor. İskoçya Ulusal Partisi, İşçi Partisi’nin dehşet verici performansını
kavradı ve bugün İskoçya’nın 2015 genel seçiminde Serbest İşçi Bölgesi olması
yönünde çağrıda bulunuyor. Ancak bundan daha oportünist olanı da var: birkaç
hafta içinde İUP elindeki İskoç hükümeti, 2 milyar sterlinlik kesintileri
içeren bir bütçe sunmak zorunda. Bu, halkın birçok kesimi üzerinde,
belediyelerle İskoç hükümetine bağlı kuruluşlarda istihdam edilmiş daha iyi
durumdaki işçiler aleyhine, yıkıcı kimi etkilere yol açabilecek bir saldırı.
Tommy Sheridan gibi siyasetçilerin, her bir adayın tüm
kesintilere ve tasarruf tedbirlerine karşı çıkmaya söz vermesi karşılığında,
gelecek yıl İUP’ye oy vereceğini söylemesi, söz konusu oportünizmin ne denli
derinlere işlediğini gösteriyor.
Toplumsal sorunların anayasal bir çözümü olamaz; savaş
politik iktidarla ve temel demokrasiyle ilgilidir. Ümitsizliğe kapılacak vakit
yok; yönetici sınıf, Britanya’daki tüm işçi sınıfına karşı yürüttüğü saldırıya
devam etmek için yeni bir yetki elde etmiştir. Tüm ilerici güçlerin onlara
karşı örgütlenmeleri zorunludur. Kampanyaya çok sayıda işçinin ve gencin dâhil
olması, yeni imkânların var olduğunu göstermektedir.
Paul Mallon
Michael Macgregor
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder