Esad’a
karşı savaş bahsinde ne durumdayız?
“IŞİD’e
karşı savaş”ın gölgesinde kalan bu savaş, esasında ikincisinin temelini teşkil
ediyor. Bilindiği üzere, Suriye’nin bombalanması meselesi, Suriye, Rusya, Çin
ve İran’ın azimli çabaları sonucu engellenmiş, bu da ABD ile Britanya’nın
sinirlenmesine neden olmuştu. Oysa bugün batı, Suriye’yi bombalıyor. David
Cameron, kendi adına, eylem tarzını Irak’a düzenlenecek hava saldırıları ile
sınırlandırıyor ve Suriye’nin tartışmanın dışında olduğunu söylüyor ama öte
yandan da operasyonun Suriye içine doğru genişletilebileceğini ifade ediyor.
Bunu da yolda olan parlamento onayı olmaksızın yapmayı düşünüyor.
Bugün
bize Batı’nın Suriye’ye Esad’ın IŞİD’i yenememesi sebebiyle müdahale etmeye
“mecbur” kaldığı söyleniyor, oysa tersi doğru: Batı bugün Suriye’de çünkü Batı
ile müttefiklerinden son üç yıldır bol miktarda diplomatik, finansal ve askerî
destek alan IŞİD ve dostları Esad’ı yenmeyi beceremedi. ABD ve Britanya, bu
yüzden Suriye’ye giriyor ve bu yılın önemli bir kısmında Suriye devlet
güçlerinin ciddi bir itki kazandığı savaşın doğrudan kontrolünü ele geçirmek
istiyor.
Esasında
Türkiye’nin Suriye’yi işgal etmesi, Suudi Arabistan’da (5.000 kişilik) yeni bir
isyancı birliğinin eğitilmesi, IŞİD’i destekleyen mezhepçiliğin zemininin
pekiştirilmesine dair kimi konuşmalar yapıldı. Buradaki fikir şu: eğer IŞİD’in
elindeki zemini birileri alacaksa bu, Suriye hükümetine bağlı seküler güçler
değil (ABD’li general Martin Dempsey’ye göre ülkeyi fiiliyatta yöneten yegâne
güç o), NATO güçleri ve onun IŞİD’e benzeyen müttefikleri olmalı.
Cameron,
bu savaşın yıllarca süreceğini neden söylüyor? Çünkü o, savaşın derinleşeceğini
biliyor. Savaş derinleşecek, çünkü IŞİD ilk hedef, bir bahaneden başka bir şey
değil. Nihai hedef, her zaman olduğu gibi, Suriye devletinin kendisi. Bu
anlamda hâlihazırda ifşa olduğu biçimiyle, Suriye’nin bombalanması için gerekli
ABD planına bakmak açıklayıcı olacak. Bir Reuters haberine göre,
saldırıların amacı “İslam Devleti’nin Irak sınırının ötesinde faaliyet
yürütmesine mani olmak.” Başka bir deyişle, amaç, Suriye’de IŞİD’i yok etmek
değil, olabildiğince uzun bir süre onu Suriye’de tutmak.
Guardian’a yazan
Simon Jenkins de hava saldırılarının IŞİD’in yok edilmesinde pek etkili
olmayacağını söyleyen isimlerden biri. Dolayısıyla bu saldırılar, ona göre, dış
siyasete ait bir hamleden, kesilen boş delikanlı pozlarından başka bir şey
değil. Ben pek katılmıyorum: dış siyaset dış siyasettir, oyun değil;
saldırılarının amacını yanlış okumak ya da onların iddia edilen amaca sahip
olduğuna inanmak ahmaklık.
Noam
Chomsky’nin tespitine göre, devletler eylemlerinin öngörülebilir sonuçları
konusunda hesap verebilir bir konumda tutulmalıdırlar. Ben daha da ileri
gidebilirim. En azından askerî saldırganlık konusunda yüzlerce yıllık bir
deneyime sahip olan, uzun süre önce kurulmuş, güçlü ve müreffeh devletler
bağlamında, bu türden sonuçların o ülkelerin stratejik hedeflerinin birer
parçası olduğunu varsaymak zorundayız.
Dolayısıyla,
eğer Britanya’nın eylemleri IŞİD’i yok etmiyor, Irak ve Suriye’nin
istikrarsızlaştırılmasına yarıyorsa, bizim bu sonucun eylemlerin amacının bir
parçası olduğunu varsaymamız gerekiyor. Eğer söz konusu eylemler IŞİD’in
gerilemesine ve moral kaybına uğramasına değil de onun prestijini ve itibarını
artırıyorsa, bizim bunun tam da Britanya’nın peşinden koştuğu hedef olduğunu
düşünmemiz zorunlu.
Eğer
IŞİD, Batı Suriye’ye yönelik savaşın doğrudan kontrolünü elde etme noktasında
gerekli bahaneyi temin ediyor, Türkiye’nin ülkeyi işgal etmesi için gerekli
yolu açıyor, ideolojileri ve yöntemleri IŞİD’in kopyası olan isyancı grupların
doğrudan koordinasyonu için çabalanıyor, Suriye’deki altyapıya yönelik hava
saldırıları gerçekleştiriliyorsa, o vakit bizim bunun, IŞİD’e karşı savaşın bir
tür oportünist yan ürün değil, tam da söz konusu ülkelerin asli amacı olduğunu
görmemiz gerekiyor.
Dan Glazebrook
4
Ekim 2014
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder