27 Ağustos 2025

, ,

Dünyanın Müşterekleşmesine Doğru Bir Adım

1969’da gözaltına alınan IKP (Merkezi Komutanlık) liderleri. Arka sıra soldan sağa: Salih Rıza Askeri (MK üyesi, Vurucu Güç isimli güvenlik teşkilatının lideri), Peter Yusuf (MK üyesi), Malik Mansur (MK üyesi), Kazım Rıza Saffar (Politbüro üyesi, Hacı’dan sonra ikinci lider); Orta sıra soldan sağa: Aziz Hacı, Talal Selman (Hacı mülakat yapan Seyyid dergisi muhabiri), Hudeyr Abbas Zübeydi (MK üyesi), Ahmed Hıdır Safi (Politbüro üyesi)

 

Marx, öyle büyük bir dâhiydi ki onun isminin geliştirdiği en derin görüşlerin gerçek bir anlam bulsunlar diye Avrupa’nın dışına taşınması gerekiyordu. Bu aforizmayı destekleyen en güçlü katkılardan birini, 1978-1992 arası dönemde Irak Komünist Partisi (Merkezi Komutanlık) isimli örgütün genel sekreterliğini yapmış olan İbrahim Allavi’nin teorik yazıları yaptı. Batı Marksizminin önemli bir bölümünün ümitsizlikle malul bir tekbencilik çamurunda debelendiği koşullarda kitap, teorik görüşler konusunda Batı dışı geleneklere yönelik bakışı tazeleme potansiyeline sahip.[1]

Allavi’nin kitabını birçok Batılı okur bilmez. Kitabın adı, sadece Hanna Batatu’nun başyapıtı Irakta Eski Toplumsal Sınıflar ve Devrimci Hareketler: Irak’ın Eski Toprak Sahibi Sınıfları, Komünistleri, Baasçıları ve Hür Subayları Üzerine Bir İnceleme kitabında geçiyor.[2] Bu, muhtemelen Allavi’nin kitlesel açıdan zirvede olan partide yaşanan, derin sarsıntılara yol açmış ayrışmaya öncülük etmiş olmasının bir sonucu.[3]

Irak Komünist Partisi (IKP), Batı Asya’nın (Avrupalıların kullandıkları ifadeyle, “Ortadoğu”nun) en köklü ve en eski komünist partilerinden biri. Parti, Bağdat’ta Haydarhane Camii’nde bir araya gelen Marksist araştırma grubu içerisinde örgütlenmeye başladı.[4] 1929’daki Büyük Buhran’la birlikte Irak’ta üretilen emtianın fiyatları epey düştü, bu da Irak’ta işsizliği artırdı, ücretleri düşürdü. Beynelmilel kapitalizmin yaşadığı bu son krizlere cevaben Irak Komünist Partisi’ni kuran liderler, Mart 1935’te Cemiyet Duddü’l İstismar (Sömürgeciliğe Karşı Birlik) örgütünü kurdular.

O dönemde Irak, İngiliz emperyalizminin teşkil ettiği sistemin bir parçasıydı. Bu sebeple parti, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun yaşadığı yenilgi sonrası ülkeye dayatılan yeni sömürgeci Haşimi Krallığı’nın elinde ağır baskılarla yüzleşti. Bu baskılara rağmen IKP yeraltında örgütlendi, Iraklı işçilerin ve köylülerin savunulması konusunda önemli çalışmalar yürüttü, yeni sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı sürdürülen ulusal direnişe öncülük etti.

Sovyetler Birliği’nden yana saf tutan IKP, Sovyetler’in BM’nin Filistin’i Arap ve Yahudi iki ayrı devlete taksim etme önerisine destek verdiği 1948’de ağır bir krizle yüzleşti. Sovyetler, yanlıştan döndü ve Filistin’le ilgili duruşunu düzeltti. Ama bu adım zarara yol açtıktan, İsrail Komünist Partisi’nin Nekbe için gerekli silahların sağlanmasında rol oynamasına ve Filistin’deki etnik temizliğe izin verdikten sonra atılmıştı. Bu değişiklik üzerine IKP toparlandı. Ellilerin başında Siyonizme, emperyalizme ve feodalizme karşı duran en önemli güç haline geldi. Ellilerin sonunda parti, tüm önemli muhalefet partilerini birleştiren ve Temmuz 1958’de gerçekleşecek Hür Subaylar Devrimi için gerekli zemini oluşturan Milli Cephe’nin örgütlenmesine katkıda bulundu.

Batı Asya tarihinde önemli bir dönüm noktasını ifade eden bu devrim ve Akdeniz Havzası genelindeki yankıları Irak Komünist Partisi’ni devlet iktidarını ele geçirmenin eşiğine getirdi.

Bir süre parti, Batatu’nun “ikili iktidar” dediği süreci tecrübe etti. Bu dönemde parti, General Abdülkerim Kasım’ın devrimci rejimine sunulan örgütlü desteğin ana gücü olarak hareket etti.

Kasım’ın ve komünistlerin iş başında olduğu dönemde Irak, Bağdat Paktı olarak bilinen, ABD’nin organize ettiği güvenlik ittifakından çıktı, Sovyetler’le ilişki kurdu, petrol sektörünü millileştirmeye başladı, yerinden yurdundan edilmiş köylüler için evler inşa etti, önemli sonuçlar üreten milli sağlık ve okuryazarlık kampanyası yürüttü. Bu kampanya dâhilinde Kasım, komünist hareketin önemli liderlerinden, Bağdatlı jinekolog Nezihe Duleymi’yi Irak’ın belediyeler bakanı olarak atadı. Böylelikle Duleymi, Batı Asya’da bakanlar kuruluna giren ilk kadın oldu.

Tahmin edileceği üzere, Kasım’ın ilericiliği ABD’nin çıkarlarıyla çelişti. Kısa bir süre sonra ABD, Irak’ın gerçekten adil bir toplum inşa etme yönünde attığı önemli adımlara mani olmak için darbeci eşkıyalarını sahaya sürdü. Şubat 1963’teki darbe, ilkin Baas Partisi’ni iktidara taşıdı, ardından da komünistleri lanetledi. CIA’in gözetiminde hareket eden ölüm mangaları, parti liderlerini ve destekçilerini yakalayıp idam etti.

1963’teki tahribat sonrası parti, bir daha asla toparlanamadı. Partinin kırımdan geçirilmesiyle birlikte solun bayrağı Nasırcılara geçti. Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdünnasır, o dönemde Sovyetler’le müttefikti, ayrıca ülkesini ve bölgenin önemli bir kısmını Arap sosyalizmi yoluna sokmuştu. Bu noktada IKP’den geriye kalanlar, Kasım 1963’te Baas iktidarını devirmek için Nasırcılarla çalışma yürüttüler. Bir süre Irak, adil toplumu inşa etme mücadelesine yeniden katıldı. Artık IKP, hareketin ön saflarında değildi, sadece altmışların ortalarında ülkedeki politik mücadele alanının değişmesine katkıda bulunabildi. 1968’de Baas, yeniden iktidara talip olduğunda, eski yolda yürüyenlerin yaptıkları yanlışları düzeltmek zorunda olduğunu gördü, bu sebeple IKP ile koalisyon kurdu.[5]

Baas’ın sola kabul edilmesi neticesinde komünist hareket bölündü. Partinin bir kanadı, Milli Yurtsever Cephe olarak anılan koalisyona katılmayı reddetti. Allavi’nin Müşterek kitabında aktardığı, devlet ve parti sorunlarıyla ilgili görüşleri bu ayrışmayla alakalı.

Milli Yurtsever Cephe, ülkenin yetmişlerde yeni bir parlak dönemi tecrübe etmesini sağladı. Sağlık, okuryazarlık ve barınma ile alakalı programlarını yürürlüğe koyan cephe, halkta bu programlara yönelik oluşan teveccühü 1972-1973’te petrol sanayiinin millileştirilmesi için kullandı. Yetmişlerin sonunda Irak, dünyadaki en gelişkin toplumlardan biri haline geldi.

Irak ve komünistler, 1978’de önemli bir dönüm noktasına tanıklık ettiler. O yıl Saddam Hüseyin, uzun süre kendisine hamilik etmiş olan General Hasan Bakır’ı devirdi ve iktidarı ele geçirdi.[6] İktidara gelir gelmez Saddam Hüseyin, IKP’yi ezdi. 1979’da kurulacak devrimci İran hükümetine karşı ABD’den yana saf tuttu.

Carter yönetiminden yeşil ışık alan Saddam, Eylül 1980’de İran’ı işgal etti. Böylelikle, 1988’e dek sürecek uzun ve kanlı bir mücadeleyi başlatmış oldu. Allavi, tam da Irak’ın üçüncü dünya ülkeleriyle dayanışmayı esas alan çizgiyi terk ettiği bir dönemde, Merkezi Komutanlık örgütü ayrışmasına liderlik etti. Allavi’nin kitabı boyunca devlet ve ordusu üzerinden çektiği ızdırabı hissetmek mümkün.

Allavi’nin Müşterek kitabı, halkın kurtuluşu için en uygun örgütlenme biçimlerini düşünmek için önemli bir fırsat sunuyor. Allavi’nin bu biçimleri, gerçekten imkânları kısıtlı bir gerçeklikte düşündüğüne hiç şüphe yok. Bu anlamda, onun devlet ve ordusuyla ilgili fikirleri, tarihsel planda özel bir öznenin verili konumunun birer yansıması. Saddam’ın Donald Rumsfeld ve ABD ile ittifak kurduğu dönemde kitabı yazan Allavi, Irak’ın içine düştüğü duruma dair serzenişini dile döküyor. Ama asıl önemlisi, kitapta Allavi, İslami politik felsefeyle Marksist teoriyi sentezlemeye çalışıyor.

Üçüncü dünyada komünist partiler, Avrupa’ya has politik kategorileri kendi toplumlarına ithal ederken, sıklıkla güçlüklerle yüzleşirler ve bu güçlükler karşısında zayıf düşerler. Marx genel görüşler dile getirmiştir, ama ondan sonra gelenler, o görüşleri kendi özel (bazen sekter) tarzları dâhilinde yorumlamışlardır. İranlı devrimci teorisyen Dr. Ali Şeriati gibi isimlerde gördüğümüz üzere, bu noktada başarıyı getirecek en önemli hamle, belirli bir sözü değil de genel anlayışı, manayı, ruhu tercüme etmek gerekmektedir.[8]

Marx, özel olan Avrupa coğrafyasından genel bir anlayış devşirdi. Ama bu genel anlayışa, felsefeci Ernst Bloch’un “Aristocu sol” dediği şeye ancak Marx ve Avrupalılar vakıf olabilirdi.[8]

Allavi’nin de ortaya koyduğu gibi, Razi, Farabi, İbn-i Sina, Biruni, İbn-i Haldun ve İbn-i Rüşd gibi felsefeciler ve bilim insanları sayesinde Marx gibi isimler, Erdemli Şehri veya Allavi’nin ifadesiyle, “Müşterek”i tahayyül etme imkânı buldu.

Erdemli Şehir gibi kavramların tercüme edilmesi, üzerinde düşünülmeyi hak eden bir mesele. Bu noktada Farabi’nin öncüllerinden Kindi ve ekibi, Aristo’ya ait olduğunu düşündükleri metinleri tercüme etmeye başladı. Ama Yunanca yazıları Arapça gibi şiirsel bir dile tercüme etmek için Arap felsefecileri birkaç nesil çaba harcadılar. Söz yerine mana ve ruh Arapçaya tercüme edilince görüldü ki Aristo’nun zannedilen metinler, yeni-Platoncu idealist olan Plotinus’a aitti. Sonrasında İbn-i Sina gibi isimlerin Aristo’nun o genel manayı, anlayışı belirli yollardan yanlış anladığını, en azından yanlış aktardığını anlamaları için birkaç nesil geçti.

Sonra İbn-i Sina, Aristo’daki yanlışları düzeltmek için kolları sıvadı, ilk öğretmeni Aristo’daki mantıksal boşluklardan azade, tümüyle yeni bir sistem ortaya koydu. Ortaçağ Hristiyanlığı, bu düzeltilmiş ve açıklığa kavuşturulmuş Aristoculukla Toledo, Palermo ve Antakya gibi şehirlerde tanıştı. Sonra bu birikim Marx’a intikal etti. (İbn-i Sina, kendi sistemi adına Aristo’nun sistemini reddetmişse de Aristo’ya dair açıklamaları Avrupa’da oluşan Aristocu düşüncenin temelini teşkil etti.)

Okur, Allavi’nin kitabına çevirideki bu türden nüanslara dikkat kesilerek yaklaşmalı. Allavi’nin komünist öğretileri İslami politik felsefeye dayandırma çabası, kendimizi bulduğumuz dünyayı anlamlandırırken kullandığımız kavramsal bakış açısını bulmaya çalışan biz Batılılara önemli şeyler vaat ediyor. Bu noktada “hiçbir zaman modern olmadığımız” gerçeğini anımsamak, dine karşı önyargılarımızı parçalamak, iyi bir dünya için dövüşenlerin cephe hattıyla gerçek bir dayanışma ilişkisi kurmak zorundayız.[9]

Laiklik, Batı’nın fetişleştirdiği dinidir. Bizim laikliğin kurtuluşa ihtiyaç duyan insanları uzun zaman önce yüz üstü bıraktığını anımsamamız gerekiyor. Bu gerçeği en iyi, ilkin Bağdat’taki Haydarhane Camii’nin sunduğu alanda örgütlenen komünizm ortaya koyuyor.

Ancak İslami politik felsefeden kök aldığımızda biz, Allavi’nin bizim için belirlediği pratik adımları ciddiye alabiliriz. Geleceğin Filistin’in özgürleşmesine bağlı olduğunu, Arapların birliğinin (ayrıca Müslümanların, Afrikalıların, Amerikalıların ve Asyalıların birliğinin) gerçek manada müşterekleştirilmiş bir dünyaya ulaşmak için atılması gereken bir adım olduğunu görüyoruz. Yeni İpek Yolu’nun yeniden inşa edilip genişletilmiş haliyle bizi o dünyaya götüreceğini biliyoruz.

Brandon Wolfe-Hunnicutt

[Kaynak: Reading in Al-Mushtarak: A System for Democratic Socialism, Yayına Hz. ve Çeviren: Ali Al-Assam ve Majid Allawi, Iskra Book, 2024, s. xiii-xviii.]

Dipnotlar:
[1] Batı Marksizmi, Fanon’un “Yeryüzünün Lanetlileri” olarak tarif ettiği kesimlerin dertlerine ve çıkarlarına kayıtsız kaldı (hatta bazen açıktan onlara düşmanlık etti). Konuyla ilgili değerlendirmeler için bkz.: Jonas Elvander ve Leigh Phillips, “Degrowth is Not the Answer to Climate Change,” Jacobin, 8 Ocak 2023; Matt Huber, “The Problem with Degrowth,” Jacobin, 16 Temmuz 2023. Batı dışını değerlendiren önemli bir çalışma için bkz.: Ali Kadri, The Accumulation of Waste: A Political Economy of Systemic Destruction (Brill, 2023).

[2] Princeton, 1978.

[3] 1967’de Irak Komünist Partisi ikiye bölündü. Bir taraf IKP ismini muhafaza ederken diğer taraf “Merkezi Lİderlik” ifadesini kullandı. Allavi’nin öncülük ettiği ikinci hizip IKP (Merkezi Komutanlık) olarak anılıyor. Ayrışma süreci konusunda Ek Bölüm’e bakılabilir. -editörün notu.

[4] Batatu, The Old Social Classes, s. 393. Basra ve Nasiriye’deki Marksist hücrelerin yanı sıra parti ülkenin güneyinde doğmuş, işçi olarak çalışmış “Yoldaş Fahd” olarak anılan Yusud Selman Ferhad tarafından kuruldu. -en.

[5] Reformist-devrimci ayrışması bu dönemde gerçekleşti. İbrahim Allavi’nin faaliyetleri neticesinde örgütü 1963-1967 döneminde Irak’ta öğrenci birliği seçimlerini kazandı ayrıca örgüt, Irak’ta etkili bir yere sahip olan mühendis birliğinin seçimlerinden de zaferle çıktı. Allavi, bu mühendis birliğinin başkanı oldu. Allavi ve yoldaşı Halid Ahmed Zeki parti içerisinde lider kadronun revizyonist politikasına, SSCB’nin emirlerine uymasına karşı çıkan devrimci grubu meydana getirdi. Nihayetinde bu grup, 1967 yılında partiden ayrıldı. -en.

[6] Baas hükümeti, Allavi’nin başında olduğu Merkezi Komutanlık örgütüne yoğun baskı uyguladı, yüzlerce üyesini idam etti. Partinin sağcı merkez komite üyeleri ise Baas rejimiyle koalisyon kurdu. Gelgelelim, Saddam, partinin bir işe yaramadığını görünce ona da saldırdı.

[7] Evrand Abrahamian, “Ali Shari’ati: Ideologue for the Iranian Revolution,” MERIP, Sayı. 102 (1982). Türkçesi: İştiraki.

[8] Ernst Bloch, Avicenna and the Aristotelian Left, Çeviri: Loren Goldman ve Peter Thompson (Columbia University Press, 2019). Müslüman dünyada felsefenin yürüdüğü yolu, genel anlamda İslami felsefe tarihi konusunda faydalı bir giriş çalışması için bkz.: Peter Adamson, History of Philosophy Without Any Gaps (King’s College London, 2013), podcast aktarımları: 120-45, HP.

[9] Abdal Jawad Omar, “The Question of Hamas and the Left,” Mondoweiss, 24 Mayıs 2024. Türkçesi: İştiraki.

0 Yorum: