1969’da
gözaltına alınan IKP (Merkezi Komutanlık) liderleri. Arka sıra soldan sağa:
Salih Rıza Askeri (MK üyesi, Vurucu Güç isimli güvenlik teşkilatının lideri),
Peter Yusuf (MK üyesi), Malik Mansur (MK üyesi), Kazım Rıza Saffar (Politbüro
üyesi, Hacı’dan sonra ikinci lider); Orta sıra soldan sağa: Aziz Hacı, Talal
Selman (Hacı mülakat yapan Seyyid dergisi muhabiri), Hudeyr Abbas Zübeydi (MK
üyesi), Ahmed Hıdır Safi (Politbüro üyesi)
Marx,
öyle büyük bir dâhiydi ki onun isminin geliştirdiği en derin görüşlerin gerçek
bir anlam bulsunlar diye Avrupa’nın dışına taşınması gerekiyordu. Bu aforizmayı
destekleyen en güçlü katkılardan birini, 1978-1992 arası dönemde Irak Komünist
Partisi (Merkezi Komutanlık) isimli örgütün genel sekreterliğini yapmış olan
İbrahim Allavi’nin teorik yazıları yaptı. Batı Marksizminin önemli bir bölümünün
ümitsizlikle malul bir tekbencilik çamurunda debelendiği koşullarda kitap, teorik
görüşler konusunda Batı dışı geleneklere yönelik bakışı tazeleme potansiyeline
sahip.[1]
Allavi’nin
kitabını birçok Batılı okur bilmez. Kitabın adı, sadece Hanna Batatu’nun
başyapıtı Irakta Eski Toplumsal Sınıflar ve Devrimci Hareketler: Irak’ın
Eski Toprak Sahibi Sınıfları, Komünistleri, Baasçıları ve Hür Subayları Üzerine
Bir İnceleme kitabında geçiyor.[2] Bu, muhtemelen Allavi’nin kitlesel açıdan
zirvede olan partide yaşanan, derin sarsıntılara yol açmış ayrışmaya öncülük
etmiş olmasının bir sonucu.[3]
Irak
Komünist Partisi (IKP), Batı Asya’nın (Avrupalıların kullandıkları ifadeyle, “Ortadoğu”nun)
en köklü ve en eski komünist partilerinden biri. Parti, Bağdat’ta Haydarhane
Camii’nde bir araya gelen Marksist araştırma grubu içerisinde örgütlenmeye
başladı.[4] 1929’daki Büyük Buhran’la birlikte Irak’ta üretilen emtianın
fiyatları epey düştü, bu da Irak’ta işsizliği artırdı, ücretleri düşürdü. Beynelmilel
kapitalizmin yaşadığı bu son krizlere cevaben Irak Komünist Partisi’ni kuran
liderler, Mart 1935’te Cemiyet Duddü’l İstismar (Sömürgeciliğe Karşı
Birlik) örgütünü kurdular.
O
dönemde Irak, İngiliz emperyalizminin teşkil ettiği sistemin bir parçasıydı. Bu
sebeple parti, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun yaşadığı
yenilgi sonrası ülkeye dayatılan yeni sömürgeci Haşimi Krallığı’nın elinde ağır
baskılarla yüzleşti. Bu baskılara rağmen IKP yeraltında örgütlendi, Iraklı işçilerin
ve köylülerin savunulması konusunda önemli çalışmalar yürüttü, yeni
sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı sürdürülen ulusal direnişe öncülük etti.
Sovyetler
Birliği’nden yana saf tutan IKP, Sovyetler’in BM’nin Filistin’i Arap ve Yahudi
iki ayrı devlete taksim etme önerisine destek verdiği 1948’de ağır bir krizle
yüzleşti. Sovyetler, yanlıştan döndü ve Filistin’le ilgili duruşunu düzeltti. Ama
bu adım zarara yol açtıktan, İsrail Komünist Partisi’nin Nekbe için gerekli
silahların sağlanmasında rol oynamasına ve Filistin’deki etnik temizliğe izin
verdikten sonra atılmıştı. Bu değişiklik üzerine IKP toparlandı. Ellilerin başında
Siyonizme, emperyalizme ve feodalizme karşı duran en önemli güç haline geldi. Ellilerin
sonunda parti, tüm önemli muhalefet partilerini birleştiren ve Temmuz 1958’de
gerçekleşecek Hür Subaylar Devrimi için gerekli zemini oluşturan Milli Cephe’nin
örgütlenmesine katkıda bulundu.
Batı
Asya tarihinde önemli bir dönüm noktasını ifade eden bu devrim ve Akdeniz Havzası
genelindeki yankıları Irak Komünist Partisi’ni devlet iktidarını ele geçirmenin
eşiğine getirdi.
Bir
süre parti, Batatu’nun “ikili iktidar” dediği süreci tecrübe etti. Bu dönemde
parti, General Abdülkerim Kasım’ın devrimci rejimine sunulan örgütlü desteğin
ana gücü olarak hareket etti.
Kasım’ın
ve komünistlerin iş başında olduğu dönemde Irak, Bağdat Paktı olarak bilinen,
ABD’nin organize ettiği güvenlik ittifakından çıktı, Sovyetler’le ilişki kurdu,
petrol sektörünü millileştirmeye başladı, yerinden yurdundan edilmiş köylüler
için evler inşa etti, önemli sonuçlar üreten milli sağlık ve okuryazarlık
kampanyası yürüttü. Bu kampanya dâhilinde Kasım, komünist hareketin önemli
liderlerinden, Bağdatlı jinekolog Nezihe Duleymi’yi Irak’ın belediyeler bakanı
olarak atadı. Böylelikle Duleymi, Batı Asya’da bakanlar kuruluna giren ilk
kadın oldu.
Tahmin
edileceği üzere, Kasım’ın ilericiliği ABD’nin çıkarlarıyla çelişti. Kısa bir
süre sonra ABD, Irak’ın gerçekten adil bir toplum inşa etme yönünde attığı
önemli adımlara mani olmak için darbeci eşkıyalarını sahaya sürdü. Şubat 1963’teki
darbe, ilkin Baas Partisi’ni iktidara taşıdı, ardından da komünistleri lanetledi.
CIA’in gözetiminde hareket eden ölüm mangaları, parti liderlerini ve
destekçilerini yakalayıp idam etti.
1963’teki
tahribat sonrası parti, bir daha asla toparlanamadı. Partinin kırımdan geçirilmesiyle
birlikte solun bayrağı Nasırcılara geçti. Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdünnasır,
o dönemde Sovyetler’le müttefikti, ayrıca ülkesini ve bölgenin önemli bir
kısmını Arap sosyalizmi yoluna sokmuştu. Bu noktada IKP’den geriye kalanlar,
Kasım 1963’te Baas iktidarını devirmek için Nasırcılarla çalışma yürüttüler. Bir
süre Irak, adil toplumu inşa etme mücadelesine yeniden katıldı. Artık IKP,
hareketin ön saflarında değildi, sadece altmışların ortalarında ülkedeki
politik mücadele alanının değişmesine katkıda bulunabildi. 1968’de Baas,
yeniden iktidara talip olduğunda, eski yolda yürüyenlerin yaptıkları yanlışları
düzeltmek zorunda olduğunu gördü, bu sebeple IKP ile koalisyon kurdu.[5]
Baas’ın
sola kabul edilmesi neticesinde komünist hareket bölündü. Partinin bir kanadı, Milli
Yurtsever Cephe olarak anılan koalisyona katılmayı reddetti. Allavi’nin Müşterek
kitabında aktardığı, devlet ve parti sorunlarıyla ilgili görüşleri bu
ayrışmayla alakalı.
Milli
Yurtsever Cephe, ülkenin yetmişlerde yeni bir parlak dönemi tecrübe etmesini
sağladı. Sağlık, okuryazarlık ve barınma ile alakalı programlarını yürürlüğe
koyan cephe, halkta bu programlara yönelik oluşan teveccühü 1972-1973’te petrol
sanayiinin millileştirilmesi için kullandı. Yetmişlerin sonunda Irak, dünyadaki
en gelişkin toplumlardan biri haline geldi.
Irak
ve komünistler, 1978’de önemli bir dönüm noktasına tanıklık ettiler. O yıl
Saddam Hüseyin, uzun süre kendisine hamilik etmiş olan General Hasan Bakır’ı
devirdi ve iktidarı ele geçirdi.[6] İktidara gelir gelmez Saddam Hüseyin, IKP’yi
ezdi. 1979’da kurulacak devrimci İran hükümetine karşı ABD’den yana saf tuttu.
Carter
yönetiminden yeşil ışık alan Saddam, Eylül 1980’de İran’ı işgal etti. Böylelikle,
1988’e dek sürecek uzun ve kanlı bir mücadeleyi başlatmış oldu. Allavi, tam da
Irak’ın üçüncü dünya ülkeleriyle dayanışmayı esas alan çizgiyi terk ettiği bir
dönemde, Merkezi Komutanlık örgütü ayrışmasına liderlik etti. Allavi’nin kitabı
boyunca devlet ve ordusu üzerinden çektiği ızdırabı hissetmek mümkün.
Allavi’nin
Müşterek kitabı, halkın kurtuluşu için en uygun örgütlenme biçimlerini
düşünmek için önemli bir fırsat sunuyor. Allavi’nin bu biçimleri, gerçekten
imkânları kısıtlı bir gerçeklikte düşündüğüne hiç şüphe yok. Bu anlamda, onun
devlet ve ordusuyla ilgili fikirleri, tarihsel planda özel bir öznenin verili
konumunun birer yansıması. Saddam’ın Donald Rumsfeld ve ABD ile ittifak kurduğu
dönemde kitabı yazan Allavi, Irak’ın içine düştüğü duruma dair serzenişini dile
döküyor. Ama asıl önemlisi, kitapta Allavi, İslami politik felsefeyle Marksist
teoriyi sentezlemeye çalışıyor.
Üçüncü
dünyada komünist partiler, Avrupa’ya has politik kategorileri kendi toplumlarına
ithal ederken, sıklıkla güçlüklerle yüzleşirler ve bu güçlükler karşısında
zayıf düşerler. Marx genel görüşler dile getirmiştir, ama ondan sonra gelenler,
o görüşleri kendi özel (bazen sekter) tarzları dâhilinde yorumlamışlardır.
İranlı devrimci teorisyen Dr. Ali Şeriati gibi isimlerde gördüğümüz üzere, bu
noktada başarıyı getirecek en önemli hamle, belirli bir sözü değil de genel anlayışı,
manayı, ruhu tercüme etmek gerekmektedir.[8]
Marx,
özel olan Avrupa coğrafyasından genel bir anlayış devşirdi. Ama bu genel
anlayışa, felsefeci Ernst Bloch’un “Aristocu sol” dediği şeye ancak Marx ve
Avrupalılar vakıf olabilirdi.[8]
Allavi’nin
de ortaya koyduğu gibi, Razi, Farabi, İbn-i Sina, Biruni, İbn-i Haldun ve İbn-i
Rüşd gibi felsefeciler ve bilim insanları sayesinde Marx gibi isimler, Erdemli
Şehri veya Allavi’nin ifadesiyle, “Müşterek”i tahayyül etme imkânı buldu.
Erdemli
Şehir gibi kavramların tercüme edilmesi, üzerinde düşünülmeyi hak eden bir
mesele. Bu noktada Farabi’nin öncüllerinden Kindi ve ekibi, Aristo’ya ait
olduğunu düşündükleri metinleri tercüme etmeye başladı. Ama Yunanca yazıları
Arapça gibi şiirsel bir dile tercüme etmek için Arap felsefecileri birkaç nesil
çaba harcadılar. Söz yerine mana ve ruh Arapçaya tercüme edilince görüldü ki
Aristo’nun zannedilen metinler, yeni-Platoncu idealist olan Plotinus’a aitti. Sonrasında
İbn-i Sina gibi isimlerin Aristo’nun o genel manayı, anlayışı belirli yollardan
yanlış anladığını, en azından yanlış aktardığını anlamaları için birkaç nesil
geçti.
Sonra
İbn-i Sina, Aristo’daki yanlışları düzeltmek için kolları sıvadı, ilk öğretmeni
Aristo’daki mantıksal boşluklardan azade, tümüyle yeni bir sistem ortaya koydu.
Ortaçağ Hristiyanlığı, bu düzeltilmiş ve açıklığa kavuşturulmuş Aristoculukla
Toledo, Palermo ve Antakya gibi şehirlerde tanıştı. Sonra bu birikim Marx’a intikal
etti. (İbn-i Sina, kendi sistemi adına Aristo’nun sistemini reddetmişse de
Aristo’ya dair açıklamaları Avrupa’da oluşan Aristocu düşüncenin temelini
teşkil etti.)
Okur,
Allavi’nin kitabına çevirideki bu türden nüanslara dikkat kesilerek yaklaşmalı.
Allavi’nin komünist öğretileri İslami politik felsefeye dayandırma çabası, kendimizi
bulduğumuz dünyayı anlamlandırırken kullandığımız kavramsal bakış açısını bulmaya
çalışan biz Batılılara önemli şeyler vaat ediyor. Bu noktada “hiçbir zaman
modern olmadığımız” gerçeğini anımsamak, dine karşı önyargılarımızı parçalamak,
iyi bir dünya için dövüşenlerin cephe hattıyla gerçek bir dayanışma ilişkisi
kurmak zorundayız.[9]
Laiklik,
Batı’nın fetişleştirdiği dinidir. Bizim laikliğin kurtuluşa ihtiyaç duyan
insanları uzun zaman önce yüz üstü bıraktığını anımsamamız gerekiyor. Bu gerçeği
en iyi, ilkin Bağdat’taki Haydarhane Camii’nin sunduğu alanda örgütlenen komünizm
ortaya koyuyor.
Ancak
İslami politik felsefeden kök aldığımızda biz, Allavi’nin bizim için belirlediği
pratik adımları ciddiye alabiliriz. Geleceğin Filistin’in özgürleşmesine bağlı
olduğunu, Arapların birliğinin (ayrıca Müslümanların, Afrikalıların, Amerikalıların
ve Asyalıların birliğinin) gerçek manada müşterekleştirilmiş bir dünyaya
ulaşmak için atılması gereken bir adım olduğunu görüyoruz. Yeni İpek Yolu’nun yeniden
inşa edilip genişletilmiş haliyle bizi o dünyaya götüreceğini biliyoruz.
Brandon Wolfe-Hunnicutt
[Kaynak:
Reading in Al-Mushtarak: A System for Democratic Socialism, Yayına Hz.
ve Çeviren: Ali Al-Assam ve Majid Allawi, Iskra Book, 2024, s. xiii-xviii.]
Dipnotlar:
[1] Batı Marksizmi, Fanon’un “Yeryüzünün Lanetlileri” olarak tarif ettiği
kesimlerin dertlerine ve çıkarlarına kayıtsız kaldı (hatta bazen açıktan onlara
düşmanlık etti). Konuyla ilgili değerlendirmeler için bkz.: Jonas Elvander ve
Leigh Phillips, “Degrowth is Not the Answer to Climate Change,” Jacobin,
8 Ocak 2023; Matt Huber, “The Problem with Degrowth,” Jacobin, 16 Temmuz
2023. Batı dışını değerlendiren önemli bir çalışma için bkz.: Ali Kadri, The
Accumulation of Waste: A Political Economy of Systemic Destruction (Brill,
2023).
[2]
Princeton, 1978.
[3]
1967’de Irak Komünist Partisi ikiye bölündü. Bir taraf IKP ismini muhafaza
ederken diğer taraf “Merkezi Lİderlik” ifadesini kullandı. Allavi’nin öncülük
ettiği ikinci hizip IKP (Merkezi Komutanlık) olarak anılıyor. Ayrışma süreci
konusunda Ek Bölüm’e bakılabilir. -editörün notu.
[4]
Batatu, The Old Social Classes, s. 393. Basra ve Nasiriye’deki Marksist
hücrelerin yanı sıra parti ülkenin güneyinde doğmuş, işçi olarak çalışmış “Yoldaş
Fahd” olarak anılan Yusud Selman Ferhad tarafından kuruldu. -en.
[5]
Reformist-devrimci ayrışması bu dönemde gerçekleşti. İbrahim Allavi’nin faaliyetleri
neticesinde örgütü 1963-1967 döneminde Irak’ta öğrenci birliği seçimlerini
kazandı ayrıca örgüt, Irak’ta etkili bir yere sahip olan mühendis birliğinin
seçimlerinden de zaferle çıktı. Allavi, bu mühendis birliğinin başkanı oldu. Allavi
ve yoldaşı Halid Ahmed Zeki parti içerisinde lider
kadronun revizyonist politikasına, SSCB’nin emirlerine uymasına karşı çıkan
devrimci grubu meydana getirdi. Nihayetinde bu grup, 1967 yılında partiden
ayrıldı. -en.
[6]
Baas hükümeti, Allavi’nin başında olduğu Merkezi Komutanlık örgütüne yoğun baskı
uyguladı, yüzlerce üyesini idam etti. Partinin sağcı merkez komite üyeleri ise
Baas rejimiyle koalisyon kurdu. Gelgelelim, Saddam, partinin bir işe
yaramadığını görünce ona da saldırdı.
[7]
Evrand Abrahamian, “Ali Shari’ati: Ideologue for the Iranian Revolution,” MERIP,
Sayı. 102 (1982). Türkçesi: İştiraki.
[8]
Ernst Bloch, Avicenna and the Aristotelian Left, Çeviri: Loren Goldman ve
Peter Thompson (Columbia University Press, 2019). Müslüman dünyada felsefenin yürüdüğü
yolu, genel anlamda İslami felsefe tarihi konusunda faydalı bir giriş çalışması
için bkz.: Peter Adamson, History of Philosophy Without Any Gaps (King’s
College London, 2013), podcast aktarımları: 120-45, HP.
[9]
Abdal Jawad Omar, “The Question of Hamas and the Left,” Mondoweiss, 24
Mayıs 2024. Türkçesi: İştiraki.
0 Yorum:
Yorum Gönder