Sömürgecilik
Geçmişi
Bangladeş’te
sol politika güçlüydü. 1857-1947 arası sömürgecilik döneminde Bengal’in doğu
kısmını teşkil eden bölge, bir dizi köylü ayaklanmasına tanıklık etti.
Ağırlıklı olarak Müslümanlardan oluşan Doğu Bengal’in nüfusu içinde feodal
ağalar (zemindarlar) ise büyük ölçüde Hinduydu.[1]
Köylüler,
ağalara ve İngiliz yöneticilerine tepki geliştirmeye başladılar.[2] Ancak süreç
içerisinde harekete liderlik eden Hindular, Doğu Bengal’daki sol politikaya
damga vuran seküler kültür için gerekli zemini meydana getirdiler.
Ülkede
Nilbidraha olarak bilinen “Çivit İsyanları” yaşandı. İsyan, İngilizlerin
köylüleri zararına ürün ekmeye zorlaması neticesinde yaşandı.[3] Bir de 1873’te
topraklarıyla ilgilenmeyen ağalara karşı Pabna İsyanları gerçekleştirildi.
İlk
başta ağalardan yana saf tutan, onların icar üzerinden kâr elde etmesini
kolaylaştıran yasalar çıkartan İngilizler, köylülerin öfkesini dindirmek için
araziyi işleme karşılığında ağasına icar ödeyen köylüyü koruyan yasalar
çıkarttı.[4] 1885’te hem ağaların hem de köylülerin yükümlülüklerini tanımlayan
Bengal İcar Kanunu kabul edildi.[5]
1947’de
Pakistan Hindistan’dan ayrıldı. Doğu Bengal Pakistan’da, Batı Bengal
Hindistan’da kaldı. Kongre Partisi’nin Hindistan’ın bağımsızlığı, Müslüman
Birliği’nin Pakistan’ın bağımsızlığı için mücadele verdiği koşullarda, her iki
yakada 1920’de kurulmuş olan Hindistan Komünist Partisi içerisinde faaliyet
yürüten Bengalli komünistler, “bu bağımsızlık sahte” anlayışına örgütlendiler.
Bu komünistlere göre bağımsızlık, işçi sınıfının kurtuluşunu koşullamamıştı.[6]
Coşkunun hâkim olduğu koşullarda iki egemen devletin doğumuna büyük isyanlar
eşlik etti.
Doğu
Pakistan’da Sol Politika
1956’da
Pakistan kurulana dek Bangladeş Doğu Pakistan olarak anıldı. Bu ülkede sol iki
önemli gelişme neticesinde güçsüzleşti. İlki, yaklaşık yirmi bin HKP üyesinin
Doğu Bengal’den Hindistan’a göç etmesiydi. 1950’deki isyanlar neticesinde tamamı
Hindu olan bu insanlar Hindistan’a yerleştiler.[7] İkinci gelişme, 1950’te
Devletin Arazi Satın Alması ve Kiralaması ile İlgili Kanun’un kabul
edilmesiydi. Müslüman Birliği hükümeti Doğu Bengal’de bu kanunla ilerici bir
adım atmıştı. Bu adımdan en çok da Hindu toprak ağaları etkilendi, Müslüman Birliği’ni
destekleyenlere bir şey olmadı, çünkü onlar çok önceden Kalküta’ya gitmişlerdi.
İlgili
kanun eşitlikçi bir toplumun inşasında önemli bir adımdı. Pencap, Sind,
Belucistan gibi yerlere, Pakistan’ın batısındaki eyaletlere kıyasla daha
eşitlikçi bir zeminin kurulmasını sağlıyordu. Bunun iki sebebi vardı. İlk
olarak kanun toprak ağalarını ortadan kaldırarak, devrimcilerin “sınıf düşmanı”
olarak gördükleri kesimi yok ediyordu. İkinci sebepse devletin tahsildarlar
aracılığıyla reayayı düzene sokmak gibi kalkınma ve yönetimle ilgili hedeflere
daha kolay ulaşabilir hale gelmesiydi.
Bu
süreçte tahsildarlar ve devlet sömürücü değil hayırsever olarak görülmeye
başlandı. Köylüler radikal sloganlara yüz vermemeye başladılar. Şubat 1952’de
dil hareketi başlatıldı. Müslüman Birliği Urducayı devlet dili kabul etti. 1954’te
Doğu Bengal’deki seçimlerde Bengalce yerine Urduca öne çıkartıldı.
Hükümet
koridorlarına Birleşik Cephe içerisindeki partiler hâkimdi. Bu cephenin sıradan
insanların arzularını düşündüğüne inanılıyordu. En önemli güç, Avami Birliği’ydi.
Sonrasında başına Şeyh Mucibur Rahman geçti. Bu kişi 1971’de Bangladeş’in
bağımsızlığı mücadelesine öncülük etti.[8]
1956-57’de
Avami Birliği üyesi H. S. Sühreverdi Pakistan başbakanı oldu. Başbakanın batı
yanlısı dış politikasını protesto eden, sosyalizme meyilli din adamı Mevlana Abdülhamid
Han Başani Avami Birliği’nden ayrılıp Ulusal Avami Partisi’ni kurdu.[9]
Başani’nin
sosyalist politikalarına yanaşan sıkıyönetim hükümeti ve cumhurbaşkanı Muhammed
Eyüp Han kısa bir süre sonra Çin’le ittifak kurdu. Bu koşullarda kendisini Hindistan
Komünist Partisi’nin varisi olarak gören, ondan daha devrimci bir partinin,
Doğu Pakistan Komünist Partisi’nin kuruluşu için çalışmalara başlandı.
Komünistler
ve Bangladeş Hareketi
1962’de
hangi Marksist tekniklerin kabul edileceği tartışması üzerinden uluslararası
komünist hareket ikiye bölündü. Doğu Pakistan Komünist Partisi de bu saflaşmada
yerini aldı. Parti, Moskova yanlıları ile Pekin yanlıları arasındaki tartışma
süreci ardından bölündü.
Başını
eski Hindu toprak ağası ve HKP üyesi Moni Sih’in çektiği Moskova kanadı,
sosyalizmin barışçıl parlamento süreci üzerinden kurulacağını söylüyordu. Bu anlamda
Başani’yle ve başını Profesör Muzaffer Ahmed’in çektiği Moskova yanlısı Ulusal
Avami Partisi’yle aynı yerde duruyordu.
Pekinci
kanada ise ileride Maoizm olarak anılacak olan, devrimci sınıf mücadelesi
çizgisini savunan Muhammed Taha ve Suhendu Dastidar öncülük etmekteydi. Hatta
bu süreçte, 1967 yılında Sirac Sikdar’ın liderliğinde bir grup, Dakka’da genç
komünist, Mao Düşüncesi Araştırma Merkezi’ni kurdu.[10] Bu, bugün Bangladeş
olarak anılan bölgede Maoist politikanın ilk kaynağıydı. Pekinci kanat,
Bangladeş hareketi ve sonrasında bir düzineden fazla hizbe bölündü.
1971’de
halkta ciddi bir desteğe sahip olan Bangladeş hareketi Doğu Pakistan Komünist
Partisi’ni yoğun bir teorik tartışmaya sürükledi. Muhammed Taha’nın yanında bu
tartışmada öne çıkan isim Abdülhak idi.
Bu
ikiliye göre, Pakistan’dan ayrılma fikrini savunanlar, Hint yayılmacılığı ile
Sovyet hegemonyasının hilelerine teslim oluyorlardı. Abdülhak, Pakistan’dan ayrılmanın
Sovyet hegemonyasını savunanları ve Hint yayılmacılarını sevindireceğini,
onların elini güçlendireceğini düşünüyordu. Hatta Abdülhak, hem Pakistan ordusuyla
hem de Avami Birliği ile savaşılması gerektiğini söyledi.[11]
Abdülhak’ın
çizgisi sonrasında Çin’den destek gördü. Çin, Pakistan’ın bölünmesine karşı çıktı
ama itirazı sözde kaldı, Pakistan’ı kurtarmak için askeri bir müdahale
gerçekleştirmedi.[12] Abdülhak ve ona benzer görüşlere sahip olan HKP (ML)
üyesi Aşim Çatırcı’nın görüşleri Pekin Radyosu’nda ve Tiran Radyosu’nda kendilerine
yer buldular.[13]
Aslında
komünistler ve devrimciler, Bangladeş’in bağımsızlığına destek veren kamuoyuyla
çelişen bir görüşe sahiplerdi. Bu onlara ve Maoistlere politik düzlemde pahalıya
mal oldu. Tuhaf bir biçimde İslamcılar da aynı pozisyondalardı.
Sirac
Sikdar ve “Serbaharalar”
1967’de
Dakka’da Mao Düşünce Merkezi’ni kuran genç komünistlerin lideri Sirac Sikdar, Bangladeş
mücadelesi konusunda Pekinci yoldaşlarından farklı bir çizgiyi benimsedi.
Sikdarcı hizip, sömürgeci güç olarak gördüğü Pakistan’a da Hindistan’a da karşı
çıkıyordu. Doğu Bengal Demokratik Cumhuriyeti’nin kurulmasını isteyen bu hizip,
1971’’de Purbu Banglar Şarbahara Partisi’ni [Doğu Bengal Proletarya Partisi] kurdu.
Bangladeş’in egemen bir devlet haline gelmesiyle birlikte parti Mucip
hükümetine karşı militan bir mücadele yürüttü.
Düşüncelerini
yaymak için temelde Lal Canda [“Kızıl Bayrak”] adını taşıyan broşürü
kullandılar. Sikdar, Ocak 1975’te katledildi. Sonrasında parti muhtelif
gruplara ayrıştı. Militanlık düzeyi düştü. Bu süreçte Avami Birliği içinde yer
alan ve bilimsel sosyalizmi benimseyen kesim ayrışıp Milliyetçi Sosyalist Parti’yi
kurdu. Bu parti de yetmişlerin sonunda Albay Ebu Tahir’in idamı ve sonradan cumhurbaşkanı
olacak olan Ziya Rahman’ın benimseyeceği sert tedbirlerle birlikte güç
kaybetti.[14]
Yetmişlerin
sonunda Maoist hareket ülkede güç kaybetti. Düşünsel planda ayakta kalmak için
uğraşan hareket Hindistan’daki Maoistlerin yeni gelişen faaliyetlerinden
beslenmeye çalıştı. Hareket, Hindistan’daki hareketle bölgesel ve uluslararası
bağlar kurmayı başardı. Sikdarcı çizgiden geriye kalanlar sapmacıları eleştiren
broşür yayımladılar. Doğru yol konusunda şu tespitleri yaptılar:
“Biz, boş ve gerçekte
karşılığı olmayan teoriye inanmıyoruz. Başkan Mao, ana çelişki yasasının
karşıtların birliği yasası olduğunu gösterdi. Başkan Mao, niceliğin niteliğe
karşıtların birliği yasası üzerinden dönüştüğünü izah etti. O, yadsınmanın
yadsımasının artık bir yasa olarak varolmadığını söyledi. Ona göre asıl
varolan, olumlama ve yadsımanın birliğiydi. Mao, aşamalı gelişme öğretisini
çöpe attı ve monizmi savundu. Engels’in özgürlükle ilgili formülünü düzelten
Mao, özgürlüğün ancak zorunluluğu ama aynı zamanda o zorunluluğun dönüşümü
olarak anlaşılması gerektiğini ortaya koydu.”[15]
Bu
kapalı dille kaleme alınmış, felsefi sözlerle örülü yaklaşımın kitleleri
örgütlemesi imkânsız. Sadece üniversitelerde ve sivil toplumda bir avuç aydını
etkileyebilir. Gelgelelim Bangladeş’te militan Maoizm kitle desteği olmaksızın hiçbir
hedefine ulaşamaz.
Dış
Etkiler
Bangladeş’te
Maoizmin dış kaynaklardan etkilendiğine hiç şüphe yok. En önemli etkileyici
güç, yan komşudaki Naksalcılar hareketi. Hareket, 1967’de Çaru Mazumdar, Kanu
Sanyal ve Canfal Santal’ın gerçekleştirdiği, kanla bastırılan isyan ile
birlikte yola koyuldu.[16]
Bugün
Naksalcılar, Hindistan’da birkaç eyalette etkili olan Maoizm akımının önemli
bir bileşeni olarak görülüyor. Yetmişlerde Batı Bengal’de devlet, Naksalcı
ayaklanmayı demir yumrukla bastırmayı bildi. Bangladeş devleti ise bu hareketi
daha başlangıç aşamasında durdurdu.
Bangladeşli
Maoistler, birkaç sebebe bağlı olarak, Nepal Birleşik Komünist Partisi’nin
başarısından da etkilendiler.
1.
O dönemki lideri Puşpa Kemal Dahal’ın (Praçanda –“Öfkeli”) doksanların
ortalarından iktidarı aldığı 2008 yılına dek Maoizmin “iktidar namlunun ucunda”
düsturu üzerinden başarılı bir halk savaşı yürütmüş olmasıydı. Aynı dönemde
Bangladeş’te Maoizm tüm gücünü yitirmişti.
2.
Nepal’den farklı olarak, Bangladeş’te hareketin krallıktan cumhuriyete geçiş
gibi kitlelerin kabul edebileceği, köklü bir değişim hedefi bulunmamaktaydı.
3.
Bangladeş’te Praçanda’nın yolunu çok az insan benimsedi. Onun ideolojisi, daha
çok kendisinin kaleme aldığı “Büyük Atılım: Tarihin Kaçınılmaz İhtiyacı”
broşürünü temel alıyordu.
Bir
analizcinin de dile getirdiği biçimiyle, “dünyanın son dönemde en fazla
başarılı olmuş Maoist isyanı bir şekilde yan komşusu Bangladeş’e tesir
etmemişti.”[17] Ancak gene de Bangladeşli Maoistler, Nepalli Maoistlerle
bölgesel ve uluslararası forumlarda ilişki kurdu.
Çin’deki
gelişmelerinse Bangladeşli Maoistlere hiçbir faydası olmadı. Maoizmin “sınır
konusunda hiçbir anlayışa sahip olmadığını”[18] ortaya koyan Kültür Devrimi ve
yol açtığı korkular, Mao düşüncesinin cazibesine zarar verdi. Ayrıca süreç
içerisinde Çin, daha çok Bangladeş devletiyle kurulmuş yakın ilişkileri
geliştirmeye odaklandı. Dolayısıyla Çin, Hindistan’dan farklı olarak Pakistan
gibi müttefik olarak görülen Bangladeş devletinin istikrarsız kılınmasında bir
çıkarı olmadığını düşündü.[19]
Bangladeşli
Maoistler, Deng Şavping’in gerçekleştirdiği reformların Mao düşüncesiyle
örtüşmediğine kanaat getirdiler. Buna karşın Şavping gibi reformcular, Maoizmin
devrimci yanının devlet yanından ayrı olduğuna vurgu yaptılar. Bu da “Mao yüzde
70 iyi yüzde 30 kötüydü” tespitine yol açtı.[20] Bazı yazarlar, Maoizmin
kapitalizmle komünizm haricinde duran, Konfüçyüsçülükle sosyalizmi
birleştirmeye çalışan bir üçüncü yolu ifade ettiğini düşünüyorlardı.[21]
Aydınların
düşünce süreçlerini biçimlendiren başka bir okuldan da söz etmek gerekiyor. Bu
okul, özellikle ülke siyasetine önemli katkılar sunan Dakka Üniversitesi’ndeki
öğrenciler ve hocaları etkiledi. Bu, özelde Latin Amerika’da, genelde tüm
gelişmekte olan ülkelerde faaliyet yürüten neomarksist iktisatçıların
geliştirdikleri “bağımlılık” okuluydu.
Bu
okula mensup kişiler, dış yardım dâhil yabancı ülkelerle kurulan her türden
ilişkinin yapısal bağımlılık halini derinleştirdiğini, eskiden sömürge olan
çevre ülkeyi eski sömürgeci güçler, şimdilerde emperyalist merkezler adına
sömürdüğünü ve kendi içinde komprador elit sınıfı meydana getirdiğini
söylüyorlardı. Kalkınmak için bu ilişkilerin kopartılması gerekiyordu. Bu
kopuş, farklı biçimler alabilirdi. Gerektiğinde devrim yoluyla
kopulmalıydı.[22]
Yetmişlerde
ve belli ölçüde bugün Bangladeş, yardımlara muhtaç bir ülke olduğu için bu
düşünce uygun görüldü. Bu düşünce, zamanla radikal düşünme sürecini besledi.
Ama ülkenin dış yardımlarla en azından yoksulluğu bir nebze azalttığı
koşullarda bu tür anlayışlar Maoist hareketi pek beslemedi.[23]
Hindistan’da
Maoizmin yayılmasını sağlayan sebepler, Bangladeş’te mevcut değildi.
Hindistan’da devlet, maden şirketleriyle anlaştı. Bu da neticede yoksul
kabilelerin yaşadığı eyaletlerde kitleleri harekete geçirdi. Hint devleti, tam
da bu sebeple ormanlarda “Yeşil Av Operasyonu”nu başlattı.[24] Böylelikle Hint
devleti, Arundhati Roy’un tabiriyle, “hem gurur hem de utanç duyduğu bir
savaş”a girdi.[25]
İkinci
sebep, Maoizmin Hindistan’daki kabilelerde karşılık bulmasıydı. Bangladeş’te
Çittagong Dağ Sırası’nda yaşayan kabilelerle yaşanan çatışmalar, 1997’de Avami
Birliği hükümetiyle Parbatta Çattagram Canasangati Samiti (“Çittagong
Dağ Sırası Birleşik Halk Komitesi” -kabile direnişinin ana politik hareketi)
arasında imzalanan anlaşmayla son buldu. Anlaşma hükümlerinin yavaş
uygulandığına dair şikâyetlere ara sıra düzlüklerde yaşayanlarla kabileler
arasında cereyan eden çatışmalar eşlik etti. Bunun üzerine devlet, bölgeyi
kalkındırmaya yönelik adımlar attı.[26] Bu süreçte kabileler içerisinde kimse,
Maoistlerle ortak bir davada buluşmak için hiçbir gayret sarf etmedi.[27]
Uluslararası
ve Bölgesel Bağlar
Yeni
yeni gelişme imkânı bulan Bangladeş Maoizmi, uluslararası ve bölgesel bağlar
kurmayı bildi. 1984’te Marksizm-Leninizm-Maoizmin değerlerini ve ilkelerini
savunmak amacıyla Devrimci Uluslararası Hareket (DUH) isminde bir uluslararası
komünist örgüt kuruldu. Örgütün ana amacı, yeni tipte bir Komünist
Enternasyonal kurmaktı. Gelişmekte olan ülkelerde Marksist devrim süreçlerine
etki etmenin en iyi yöntemi olarak Maoist “halk savaşı” stratejisine sırtını
yasladı. Örgütün üyeleri arasında 2001’de Maoist Bolşevik Yeniden Örgütlenme
Hareketi adıyla kurulmuş örgüt ve Bangladeş Komünist Partisi de
bulunuyordu.[28] Ancak BKP’yi, mevcut lideri bakanlar kurulunda yer aldığı için
devrimci olarak nitelemek güç.
Bölgesel
düzeyde bir de Güney Asya Maoist Partiler ve Örgütler Koordinasyon Komitesi
var. Proletarya Partisi’nden çıkan muhtelif hizipler ve BKP, bu teşkilatın
üyesi. Güney Asyalı Maoistler, gizli toplantılar düzenliyorlar. Bu
toplantılarda, doğalında Hindistan Maoistleri, Sri Lanka Halkın Kurtuluş
Cephesi, Seylan Komünist Partisi (Maoist), Nepalli Marksistler ve Maoistlerle
bağlar kuruluyor. Analizciler, “bölgedeki Maoistler, Güney Asya Bölgesel
İşbirliği Örgütü’ndeki işbirliği anlayışını kendi ülkelerindeki devletlerden
önce benimsemiş olsalardı, bu bölgeselleşme anlayışından epey fayda
sağlarlardı” diyorlar.[29]
Maoizme
Ayak Bağı Olan Faktörler
Bangladeş
ekonomisi, kimi zaman “çelişki yumağı” olarak tarif ediliyor. Bir dizi güçlükle
boğuşan ülke ekonomisi, bir yandan da birkaç yıl içerisinde yüzde altılık
büyüme oranına ulaşabiliyor. Diğer bölgelere kıyasla sosyal yardımları daha
eşit dağıtabiliyor. İlk baştaki kötümserliğe rağmen ülke, bugün en az gelişmiş
ülkeler içerisinde başa oynuyor. Kişi başına geliri düşük seviyede olan bir
ülke, geleneksel toplumdan modern topluma başarıyla geçiş yapıyor. Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programı, ülkeyi orta düzey insani gelişme düzeyini
yakalayan ülkeler arasında gösteriyor.[30] Maoist propaganda, derin yoksulluğun
olmadığı koşullarda başarı imkânı bulamıyor.
Mikro
kredi gibi fikirlerin yayılması da Maoizme mani olan diğer bir faktör. Profesör
Muhammed Yunus ve Grameen Bankası, 2006’da Nobel Barış Ödülü aldı. Sör Fazıl
Hasan Abid ve başında olduğu Bangladeş Kırı Geliştirme Komitesi de epey takdir
topladı. Kadınlara yetki ve güç veren bu çalışma sayesinde Maoizm gibi aşırıcı
düşünceler ve eylemler, marjinalleşti.
Bangladeş,
aynı zamanda Müslüman bir topluma sahip. Ondaki tasavvuf geleneği de Maoizmi
yabancı bir ideoloji olarak görüyor ve onun yayılmasına mani oluyor. Geçmişte
sömürgecilik döneminde Müslüman köylüler, radikal hareketlere iştirak ettiler,
Müslümanlıkları Hindu toprak ağaları ile İngiliz idarecilerine karşı
gerçekleştirilen ayaklanmalarda önemli bir unsurdu. Ama bugün durum farklı.
Bir
analizcinin tespitine göre, “Bangladeş siyasetindeki Maoist aşama sona erdi.
Bölünüp un ufak olmuş, izole alanlarda hayat mücadelesi veren, kendisine Maoist
diyen kesimler, bugün ana akım siyasetin yüzleştiği bir güçlükten ziyade, basit
bir asayiş sorunu.”[31]
Ülkede
canlı olan sivil toplum da birçok eski Maoisti STK lideri haline getirip
soğurdu. Bugün “umut” anlamına gelen ASA’nın (Toplumsal İlerleme Derneği)
başında bulunan Şefikul Hak Çavduri, eski bir Maoist.[32]
Sonuç
Haritaya
göz attığımızda, Bangladeş’in tüm komşularında Maoist mücadelenin devam etmekte
olduğu görülüyor. Hindistan’ın bazı eyaletlerinde ve Nepal’de bu hareket güçlü.
Eskiden Bangladeş de aşırı sol politika için bereketli bir topraktı, çünkü
ülke, köylü ayaklanmalarıyla ve dış kaynaklı düşünce akımlarından etkilenmiş
aydınların faaliyetleriyle örülü, uzun bir geçmişe sahip. Ama gene de Maoizm de
başka herhangi bir aşırıcı radikalizm biçimi de ülkede önemli bir yol kat
edemedi. Bunun birkaç sebebi var:
1.
Bangladeş olmazdan önce, Doğu Pakistan döneminde (1947-1971), toprak ağalığının
kaldırılmış olması ve sömürücü feodal sisteme son veren yasaların çıkartılması,
Maoizmi gelişeceği topraktan mahrum bıraktı.
2.
Halk kitlelerinin destek sunduğu bağımsızlık hareketine karşı çıkmış olmaları
Maoistlerin ve tüm aşırı solun halkla bağını kesti.
3.
Bağımsızlığı takip eden on yıl içerisinde polisin ortaya koyduğu faaliyetler
aşırı unsurları ortadan kaldırdı.
4.
Çin’deki Kültür Devrimi’nin sergilediği aşırılıklar, Bangladeşlilere pek cazip
gelmedi. Pekin, aynı zamanda Maoistlerle dayanışma ilişkisi kurmaktan imtina
etti, bunun yerine, Pakistan’da olduğu gibi, devletle güçlü bağlar kurma işine
odaklandı.
5.
Aydınlar ve öğrenciler arasında destek bulan bağımlılık okulu türünden
neomarksist fikirler ve anlayışlar, yabancı yardımlardan ve uluslararası
bağlardan uygun şekilde yararlanıldığında eşitlikçi bir büyümenin
gerçekleşmesiyle birlikte boşa düştü.
6.
Mikro kredi ve kızlara “gayriresmi eğitim” verilmesi gibi adımlar, ayaklanmanın
zeminini besleyen toplumsal koşulları ortadan kaldırdı. Ayrıca ahlaki ilkelerle
yüklü, mütevazı değerlere sahip ılımlı Müslüman toplumunda aşırıcılık kendisine
pek alan bulamadı. Naureen Fink’in ifadesiyle, “Devlet, zayıf göründüğü
koşullarda bile, çöküşün veya yıkımın eşiğine hiç gelmedi, çünkü barışçıl,
demokratik ve kapsayıcı bir toplumu savunmayı sürdüren birçok toplumsal ve
politik güç buna mani oldu.”[33]
Tabii
burada biz, “ortada hiç tehdit yok” demek istemiyoruz. Uyanık olmadığı takdirde
toplum, dindar aşırıcıların ve Maoistlerin ülkeyi istikrarsız kılması riskini
kendi içinde taşır. Eğer Hindistan’da Maoistler önemli bir başarı elde
ederlerse ülkedeki tehlike artar. Aynı durum, alt kıtadaki Müslüman bir ülkede
Talibanvari dindar aşırıcıların başarısı için de söz konusudur. Pakistan ile
Bangladeş birbirine coğrafi açıdan uzaksa da küreselleşme ile birlikte bu
mesafe ortadan kalkmıştır. Ayrıca bir de ne kadar zayıf olursa olsunlar,
Maoistlerin İslamcı köktencilerle bağ kurup güçlenme ihtimalleri de mevcuttur.
İki tarafın klasik Leninist Birleşik Cephe’yi meydana getirip taktiksel
kazanımlar elde etmesi mümkündür.
Bu
açıdan, Maoizm gibi aşırıcı siyasetlerin yayılmasına mani olmak adına
komşularıyla işbirliği kurması Bangladeş’in çıkarına ve hayrınadır. Bangladeş
Başbakanı Şeyh Hasina’nın Ocak 2010’da Hindistan’a yaptığı ziyaret neticesinde
terörle mücadele konusunda bir dizi anlaşmaya varılmıştır. Bu anlaşmalar,
ayrıca Maoizm haricinde tüm terör faaliyetleriyle mücadele etme amacını
içermektedir.
İki
ülkenin içişleri bakanları ve istihbarat kurumları, Maoizm konusunda birbirine
bilgi alışverişinde bulunmalıdır. 28 Şubat 2009’da imzalanan Güney Asya
Bölgesel İşbirliği Örgütü Terörizmle Mücadelede İşbirliği Deklarasyonu doğru
yönde atılmış bir adımdır.
Birleşmiş Milletler’in sunduğu destek de bu yönde kullanılmalıdır. Bugünlerde Bangladeş ve BM, terörizmle mücadele etmek için gerekli kapasitenin oluşturulması amacıyla kullanılacak bölge merkezini kurmak için müzakere yürütmektedir ki bu da olumlu bir adımdır. Rehavete fırsat verilmemeli, sürekli tetikte olunmalı, meseleler sakince düşünülmeli, süreç iyi bir şekilde yönetilmelidir.
İftihar Ahmed Çavduri
2010
Dipnotlar:
[1] On üçüncü yüzyılda Müslümanların bölgeyi fethetmesi ardından Hinduların ve
Budistlerin önemli bir bölümü Müslüman oldu. Bunun sebebi, ilgili halk
kitlelerinin “kast disiplininin o katı sistemi”nden pek hoşlanmıyor
oluşlarıydı. (E.A. Gait, Census of India, 1909, Cilt. 6, Bölüm 1, Rapor,
s. 165). Bu gelişme Doğu Bengal deltasında yaşananlarla alakalıydı. Bölgenin batısında
iletişim imkânları daha iyiydi. Daha düzenli ürün alınıyordu. Bu durum toplumsal
ayrışma sürecine katkıda bulundu. Bu farklılaşma Ganj Nehri’nin üst kısmındaki
düzlüklerde hâkim olan Hindu kültürünün parçası haline geldi. Bkz.: Premen Addy
ve Ibn Azad, “Politics and Society in Bengal”, Yayına Hz.: Robin Blackburn, Explosion
in a Subcontinent içinde (Penguin, 1975), s. 80-82.
[2]
Doğu Bengal’de bu türden fikir ve duygulara Lord Cornwallis’in çıkarttığı Daimi
Yerleşim Kanunu (1793) sebep oldu. Bkz.: Rajat ve Ratna Ray, “Zamindars and
Jotdars: A Study of Rural Politics in Bengal”, Modern Asian Studies, Cilt.
9 (1975), s.101.
[3]
İki olayla ilgili incelemeler konusunda bkz.: Kalyan Kumar Sengupta, “The
Agrarian League of Pabna, 1873”, The Economic and Social History Review,
Cilt. 7, Sayı. 2, (Haziran 1970), s. 253-270; ve Chittabrata Palit, Tensions
in Rural Bengal Society: Landlords, Planters, and Colonial Rule, 1830- 1860
(Kalküta: Progressive Publishers, 1975), s. 140-151. “Çivit İsyanları” 1858-1859’da
Dinabandu Mitra’nın kaleme aldığı Nil Durpan [“Çivit Aynası”] ismini taşıyan
Bengal oyununda anlatılır.
[4]
Dietmar Rothermund, Government, Landlord and Peasant in India: Agrarian
Relations Under British Rule (Wiesbaden: Franz Steiner Verlog GMBH, 1978), s.
89.
[5]
“Banglapedia: Survey and Settlement Operations”, National Encyclopedia of
Bangladesh 2006, Banglapedia, erişim tarihi: 14 Mayıs
2010.
[6]
Saurabh Jyoti Sharma, “Evaluating Jyoti Basu”, Voice of India Features
(7 Şubat 2010), Voi, Erişim tarihi: 10 Mayıs 2010.
[7]
Bu tespit şu çalışmadan alındı: Marcus Franda, “Communism and Regional Politics
in East Pakistan”, Asian Survey, Cilt. 10, Sayı. 7 (Temmuz 1970), s. 588-606.
[8]
Iftekhar Ahmed Chowdhury, “Pre-history of Bangladeshi Nationalism and a Theory
of Tripartite Balance”, Asian Affairs, Cilt. IV, Sayı. IV, Aralık 1982, s.
417-418.
[9]
M. Rashiduzzaman, “The National Awami Party of Pakistan: Leftist Politics in
Crisis”, Pacific Affairs, Cilt. XLIII, Sayı.3 (Güz 1970), s. 395.
[10]
M. Nurul Amin, “Maoism in Bangladesh: The Case of the East Bengal Sarbohara
Party”, Asian Survey, Cilt. 26, Sayı. 7 (Temmuz 1986), s. 759-773.
[11]
Radikal Bengal partilerinin Bangladeş Hareketi’ne yönelik konumları konusunda
bkz.: Talukdar Maniruzzaman, Radical Politics and Emergence of Bangladesh
(Dakka: Bangladesh Books International, 1978), özellikle s. 51-52.
[12]
Stephen Philip Cohen, The Idea of Pakistan (Washington DC: Brookings
Institution Press, 2004), s. 73.
[13]
Tariq Ali, “Pakistan and Bangladesh: Results and Prospects”, Yayına Hz.: Robin
Blackburn, a.g.e., s. 318.
[14]
Bu döneme dair ilginç bir değerlendirme için bkz.: Lawrence Lifsschultz, Bangladesh:
The Unfinished Revolution (Londra: Zed Press, 1979).
[15] “Maoist Party in Bangladesh Reorganizes”, Anubad Sahitya Potro, (10. Sayı). Southasiarev, erişim tarihi: 7 Mayıs 2010.
[16]
Bkz.: Sankar Ghosh, The Naxalite Movement: A Maoist Experiment (Kalküta:
Firma KL Mukhapadhyay, 1975).
[17]
Manish Thapa, “Evolution of Maoism in Nepal: Understanding Maoist Insurgency
from Wider Perspective”, Panorama, Tigweb, erişim tarihi: 12 Mayıs 2010.
[18]
Dayan Jayatilleka, Fidel’s Ethics of Violence: The Moral Dimension of the
Political Thought of Fidel Castro (Londra: Pluto Press, 2007), s. 168.
[19]
Iftekhar Ahmed Chowdhury, A Method in the Dragon’s Moods, ISAS Raporu
No.75, s. 12.
[20]
Deng’in bu Mao değerlendirmesi, Mao’nun Stalin konusunda önceden söylediklerini
temel alıyor. Bkz.: “Interpreting Mao”, Beijing Review, Sayı. 40, 5 Ekim
2006, güncelleme: 10 Aralık 2006. Bjreview, erişim tarihi: 11 Mayıs 2010.
[21]
Martin Cohen, Political Philosophy from Plato to Mao (Londra: Pluto
Press, 2001), s. 206.
[22]
Birkaç örnek: Andre Gunder Frank, The Development of Underdevelopment (Monthly
Review Press, 1970); Samir Amin, Unequal Development: An Essay on the Social
Formation of Peripheral Capitalism, Çeviri: Brian Pearce (New York: Monthly
Review Press, 1976); ve Gerard Chiliand, Revolution in the Third World:
Myths and Prospects (Sussex: The Harvester Press, 1977).
[23]
Bkz.: M.A. Muhith: “Is Foreign Aid Essential for Development in Bangladesh?”,
Seminer Makalesi, Dakka Üniversitesi İktisat Bölümü, 10 Kasım 1978. O dönem
devlette üst düzey görevde bulunan yazar bu yönde bir çıkarımda bulunuyor.
Muhith, Avami Birliği’nin Şeyh Hasina başkanlığında kurduğu kabinede 2009
Ocak’ına dek maliye bakanı olarak çalıştı.
[24]
Gautama Navlakha, “Days and Nights in the Maoist Heartland”, Economic and
Political Weekly (17-23 Nisan 2010), Cilt. XLV, Sayı. 16, s. 47.
[25]
Arundhati Roy, “Walking with the Comrades”, (29 Mart 2010), Outlookindia, erişim tarihi: 11 Mayıs
2010.
[26]
Yazar, 2007-2008’de Çittagong Dağ Sırası meselesinde Bangladeş hükümetine
bakanlık görevlisi olarak danışmanlık yaptı.
[27]
Ekramul Kabir, “Terrorism in Bangladesh: How Long the Denial?”, Daily Star (19
Şubat 2006).
[28]
Mohosin Al Abbas, “Maoism in South Asia: Insurgency or Movement”, Groundreport, erişim tarihi: 7 Mayıs
2010.
[29]
Rajat Kumar Kujur, “CCOMPOSA: A Mirage or Reality?”, Institute of Peace and
Conflict Studies, Ipcs, erişim tarihi: 7 Mayıs 2010.
[30]
Binayek Sen, Mustafa K. Mujeri ve Quazi Shahabuddin, “Operationalizing Pro-poor
Growth: Bangladesh as a Case Study”, 7 Kasım 2004. Sitere, erişim tarihi 11 Mayıs 2010.
[31]
Ekramul Kabir, a.g.e.
[32]
Abhoy, “From Maoism to Micro-finance-Something to read for India’s Maoists”, Microfinance
Business News (20 Nisan 2009), Indiamicrofinance, erişim tarihi: 7
Mayıs 2010.
[33]
Naureen Chowdhury Fink, Bombs and Ballots: Terrorism, Political Violence and
Governance in Bangladesh, (New York: International Peace Institute, 2010),
s. 19.
0 Yorum:
Yorum Gönder