29 Ağustos 2025

, ,

Bangladeş’te Maoizm


Sömürgecilik Geçmişi

Bangladeş’te sol politika güçlüydü. 1857-1947 arası sömürgecilik döneminde Bengal’in doğu kısmını teşkil eden bölge, bir dizi köylü ayaklanmasına tanıklık etti. Ağırlıklı olarak Müslümanlardan oluşan Doğu Bengal’in nüfusu içinde feodal ağalar (zemindarlar) ise büyük ölçüde Hinduydu.[1]

Köylüler, ağalara ve İngiliz yöneticilerine tepki geliştirmeye başladılar.[2] Ancak süreç içerisinde harekete liderlik eden Hindular, Doğu Bengal’daki sol politikaya damga vuran seküler kültür için gerekli zemini meydana getirdiler.

Ülkede Nilbidraha olarak bilinen “Çivit İsyanları” yaşandı. İsyan, İngilizlerin köylüleri zararına ürün ekmeye zorlaması neticesinde yaşandı.[3] Bir de 1873’te topraklarıyla ilgilenmeyen ağalara karşı Pabna İsyanları gerçekleştirildi.

İlk başta ağalardan yana saf tutan, onların icar üzerinden kâr elde etmesini kolaylaştıran yasalar çıkartan İngilizler, köylülerin öfkesini dindirmek için araziyi işleme karşılığında ağasına icar ödeyen köylüyü koruyan yasalar çıkarttı.[4] 1885’te hem ağaların hem de köylülerin yükümlülüklerini tanımlayan Bengal İcar Kanunu kabul edildi.[5]

1947’de Pakistan Hindistan’dan ayrıldı. Doğu Bengal Pakistan’da, Batı Bengal Hindistan’da kaldı. Kongre Partisi’nin Hindistan’ın bağımsızlığı, Müslüman Birliği’nin Pakistan’ın bağımsızlığı için mücadele verdiği koşullarda, her iki yakada 1920’de kurulmuş olan Hindistan Komünist Partisi içerisinde faaliyet yürüten Bengalli komünistler, “bu bağımsızlık sahte” anlayışına örgütlendiler. Bu komünistlere göre bağımsızlık, işçi sınıfının kurtuluşunu koşullamamıştı.[6] Coşkunun hâkim olduğu koşullarda iki egemen devletin doğumuna büyük isyanlar eşlik etti.

Doğu Pakistan’da Sol Politika

1956’da Pakistan kurulana dek Bangladeş Doğu Pakistan olarak anıldı. Bu ülkede sol iki önemli gelişme neticesinde güçsüzleşti. İlki, yaklaşık yirmi bin HKP üyesinin Doğu Bengal’den Hindistan’a göç etmesiydi. 1950’deki isyanlar neticesinde tamamı Hindu olan bu insanlar Hindistan’a yerleştiler.[7] İkinci gelişme, 1950’te Devletin Arazi Satın Alması ve Kiralaması ile İlgili Kanun’un kabul edilmesiydi. Müslüman Birliği hükümeti Doğu Bengal’de bu kanunla ilerici bir adım atmıştı. Bu adımdan en çok da Hindu toprak ağaları etkilendi, Müslüman Birliği’ni destekleyenlere bir şey olmadı, çünkü onlar çok önceden Kalküta’ya gitmişlerdi.

İlgili kanun eşitlikçi bir toplumun inşasında önemli bir adımdı. Pencap, Sind, Belucistan gibi yerlere, Pakistan’ın batısındaki eyaletlere kıyasla daha eşitlikçi bir zeminin kurulmasını sağlıyordu. Bunun iki sebebi vardı. İlk olarak kanun toprak ağalarını ortadan kaldırarak, devrimcilerin “sınıf düşmanı” olarak gördükleri kesimi yok ediyordu. İkinci sebepse devletin tahsildarlar aracılığıyla reayayı düzene sokmak gibi kalkınma ve yönetimle ilgili hedeflere daha kolay ulaşabilir hale gelmesiydi.

Bu süreçte tahsildarlar ve devlet sömürücü değil hayırsever olarak görülmeye başlandı. Köylüler radikal sloganlara yüz vermemeye başladılar. Şubat 1952’de dil hareketi başlatıldı. Müslüman Birliği Urducayı devlet dili kabul etti. 1954’te Doğu Bengal’deki seçimlerde Bengalce yerine Urduca öne çıkartıldı.

Hükümet koridorlarına Birleşik Cephe içerisindeki partiler hâkimdi. Bu cephenin sıradan insanların arzularını düşündüğüne inanılıyordu. En önemli güç, Avami Birliği’ydi. Sonrasında başına Şeyh Mucibur Rahman geçti. Bu kişi 1971’de Bangladeş’in bağımsızlığı mücadelesine öncülük etti.[8]

1956-57’de Avami Birliği üyesi H. S. Sühreverdi Pakistan başbakanı oldu. Başbakanın batı yanlısı dış politikasını protesto eden, sosyalizme meyilli din adamı Mevlana Abdülhamid Han Başani Avami Birliği’nden ayrılıp Ulusal Avami Partisi’ni kurdu.[9]

Başani’nin sosyalist politikalarına yanaşan sıkıyönetim hükümeti ve cumhurbaşkanı Muhammed Eyüp Han kısa bir süre sonra Çin’le ittifak kurdu. Bu koşullarda kendisini Hindistan Komünist Partisi’nin varisi olarak gören, ondan daha devrimci bir partinin, Doğu Pakistan Komünist Partisi’nin kuruluşu için çalışmalara başlandı.

Komünistler ve Bangladeş Hareketi

1962’de hangi Marksist tekniklerin kabul edileceği tartışması üzerinden uluslararası komünist hareket ikiye bölündü. Doğu Pakistan Komünist Partisi de bu saflaşmada yerini aldı. Parti, Moskova yanlıları ile Pekin yanlıları arasındaki tartışma süreci ardından bölündü.

Başını eski Hindu toprak ağası ve HKP üyesi Moni Sih’in çektiği Moskova kanadı, sosyalizmin barışçıl parlamento süreci üzerinden kurulacağını söylüyordu. Bu anlamda Başani’yle ve başını Profesör Muzaffer Ahmed’in çektiği Moskova yanlısı Ulusal Avami Partisi’yle aynı yerde duruyordu.

Pekinci kanada ise ileride Maoizm olarak anılacak olan, devrimci sınıf mücadelesi çizgisini savunan Muhammed Taha ve Suhendu Dastidar öncülük etmekteydi. Hatta bu süreçte, 1967 yılında Sirac Sikdar’ın liderliğinde bir grup, Dakka’da genç komünist, Mao Düşüncesi Araştırma Merkezi’ni kurdu.[10] Bu, bugün Bangladeş olarak anılan bölgede Maoist politikanın ilk kaynağıydı. Pekinci kanat, Bangladeş hareketi ve sonrasında bir düzineden fazla hizbe bölündü.

1971’de halkta ciddi bir desteğe sahip olan Bangladeş hareketi Doğu Pakistan Komünist Partisi’ni yoğun bir teorik tartışmaya sürükledi. Muhammed Taha’nın yanında bu tartışmada öne çıkan isim Abdülhak idi.

Bu ikiliye göre, Pakistan’dan ayrılma fikrini savunanlar, Hint yayılmacılığı ile Sovyet hegemonyasının hilelerine teslim oluyorlardı. Abdülhak, Pakistan’dan ayrılmanın Sovyet hegemonyasını savunanları ve Hint yayılmacılarını sevindireceğini, onların elini güçlendireceğini düşünüyordu. Hatta Abdülhak, hem Pakistan ordusuyla hem de Avami Birliği ile savaşılması gerektiğini söyledi.[11]

Abdülhak’ın çizgisi sonrasında Çin’den destek gördü. Çin, Pakistan’ın bölünmesine karşı çıktı ama itirazı sözde kaldı, Pakistan’ı kurtarmak için askeri bir müdahale gerçekleştirmedi.[12] Abdülhak ve ona benzer görüşlere sahip olan HKP (ML) üyesi Aşim Çatırcı’nın görüşleri Pekin Radyosu’nda ve Tiran Radyosu’nda kendilerine yer buldular.[13]

Aslında komünistler ve devrimciler, Bangladeş’in bağımsızlığına destek veren kamuoyuyla çelişen bir görüşe sahiplerdi. Bu onlara ve Maoistlere politik düzlemde pahalıya mal oldu. Tuhaf bir biçimde İslamcılar da aynı pozisyondalardı.

Sirac Sikdar ve “Serbaharalar”

1967’de Dakka’da Mao Düşünce Merkezi’ni kuran genç komünistlerin lideri Sirac Sikdar, Bangladeş mücadelesi konusunda Pekinci yoldaşlarından farklı bir çizgiyi benimsedi. Sikdarcı hizip, sömürgeci güç olarak gördüğü Pakistan’a da Hindistan’a da karşı çıkıyordu. Doğu Bengal Demokratik Cumhuriyeti’nin kurulmasını isteyen bu hizip, 1971’’de Purbu Banglar Şarbahara Partisi’ni [Doğu Bengal Proletarya Partisi] kurdu. Bangladeş’in egemen bir devlet haline gelmesiyle birlikte parti Mucip hükümetine karşı militan bir mücadele yürüttü.

Düşüncelerini yaymak için temelde Lal Canda [“Kızıl Bayrak”] adını taşıyan broşürü kullandılar. Sikdar, Ocak 1975’te katledildi. Sonrasında parti muhtelif gruplara ayrıştı. Militanlık düzeyi düştü. Bu süreçte Avami Birliği içinde yer alan ve bilimsel sosyalizmi benimseyen kesim ayrışıp Milliyetçi Sosyalist Parti’yi kurdu. Bu parti de yetmişlerin sonunda Albay Ebu Tahir’in idamı ve sonradan cumhurbaşkanı olacak olan Ziya Rahman’ın benimseyeceği sert tedbirlerle birlikte güç kaybetti.[14]

Yetmişlerin sonunda Maoist hareket ülkede güç kaybetti. Düşünsel planda ayakta kalmak için uğraşan hareket Hindistan’daki Maoistlerin yeni gelişen faaliyetlerinden beslenmeye çalıştı. Hareket, Hindistan’daki hareketle bölgesel ve uluslararası bağlar kurmayı başardı. Sikdarcı çizgiden geriye kalanlar sapmacıları eleştiren broşür yayımladılar. Doğru yol konusunda şu tespitleri yaptılar:

“Biz, boş ve gerçekte karşılığı olmayan teoriye inanmıyoruz. Başkan Mao, ana çelişki yasasının karşıtların birliği yasası olduğunu gösterdi. Başkan Mao, niceliğin niteliğe karşıtların birliği yasası üzerinden dönüştüğünü izah etti. O, yadsınmanın yadsımasının artık bir yasa olarak varolmadığını söyledi. Ona göre asıl varolan, olumlama ve yadsımanın birliğiydi. Mao, aşamalı gelişme öğretisini çöpe attı ve monizmi savundu. Engels’in özgürlükle ilgili formülünü düzelten Mao, özgürlüğün ancak zorunluluğu ama aynı zamanda o zorunluluğun dönüşümü olarak anlaşılması gerektiğini ortaya koydu.”[15]

Bu kapalı dille kaleme alınmış, felsefi sözlerle örülü yaklaşımın kitleleri örgütlemesi imkânsız. Sadece üniversitelerde ve sivil toplumda bir avuç aydını etkileyebilir. Gelgelelim Bangladeş’te militan Maoizm kitle desteği olmaksızın hiçbir hedefine ulaşamaz.

Dış Etkiler

Bangladeş’te Maoizmin dış kaynaklardan etkilendiğine hiç şüphe yok. En önemli etkileyici güç, yan komşudaki Naksalcılar hareketi. Hareket, 1967’de Çaru Mazumdar, Kanu Sanyal ve Canfal Santal’ın gerçekleştirdiği, kanla bastırılan isyan ile birlikte yola koyuldu.[16]

Bugün Naksalcılar, Hindistan’da birkaç eyalette etkili olan Maoizm akımının önemli bir bileşeni olarak görülüyor. Yetmişlerde Batı Bengal’de devlet, Naksalcı ayaklanmayı demir yumrukla bastırmayı bildi. Bangladeş devleti ise bu hareketi daha başlangıç aşamasında durdurdu.

Bangladeşli Maoistler, birkaç sebebe bağlı olarak, Nepal Birleşik Komünist Partisi’nin başarısından da etkilendiler.

1. O dönemki lideri Puşpa Kemal Dahal’ın (Praçanda –“Öfkeli”) doksanların ortalarından iktidarı aldığı 2008 yılına dek Maoizmin “iktidar namlunun ucunda” düsturu üzerinden başarılı bir halk savaşı yürütmüş olmasıydı. Aynı dönemde Bangladeş’te Maoizm tüm gücünü yitirmişti.

2. Nepal’den farklı olarak, Bangladeş’te hareketin krallıktan cumhuriyete geçiş gibi kitlelerin kabul edebileceği, köklü bir değişim hedefi bulunmamaktaydı.

3. Bangladeş’te Praçanda’nın yolunu çok az insan benimsedi. Onun ideolojisi, daha çok kendisinin kaleme aldığı “Büyük Atılım: Tarihin Kaçınılmaz İhtiyacı” broşürünü temel alıyordu.

Bir analizcinin de dile getirdiği biçimiyle, “dünyanın son dönemde en fazla başarılı olmuş Maoist isyanı bir şekilde yan komşusu Bangladeş’e tesir etmemişti.”[17] Ancak gene de Bangladeşli Maoistler, Nepalli Maoistlerle bölgesel ve uluslararası forumlarda ilişki kurdu.

Çin’deki gelişmelerinse Bangladeşli Maoistlere hiçbir faydası olmadı. Maoizmin “sınır konusunda hiçbir anlayışa sahip olmadığını”[18] ortaya koyan Kültür Devrimi ve yol açtığı korkular, Mao düşüncesinin cazibesine zarar verdi. Ayrıca süreç içerisinde Çin, daha çok Bangladeş devletiyle kurulmuş yakın ilişkileri geliştirmeye odaklandı. Dolayısıyla Çin, Hindistan’dan farklı olarak Pakistan gibi müttefik olarak görülen Bangladeş devletinin istikrarsız kılınmasında bir çıkarı olmadığını düşündü.[19]

Bangladeşli Maoistler, Deng Şavping’in gerçekleştirdiği reformların Mao düşüncesiyle örtüşmediğine kanaat getirdiler. Buna karşın Şavping gibi reformcular, Maoizmin devrimci yanının devlet yanından ayrı olduğuna vurgu yaptılar. Bu da “Mao yüzde 70 iyi yüzde 30 kötüydü” tespitine yol açtı.[20] Bazı yazarlar, Maoizmin kapitalizmle komünizm haricinde duran, Konfüçyüsçülükle sosyalizmi birleştirmeye çalışan bir üçüncü yolu ifade ettiğini düşünüyorlardı.[21]

Aydınların düşünce süreçlerini biçimlendiren başka bir okuldan da söz etmek gerekiyor. Bu okul, özellikle ülke siyasetine önemli katkılar sunan Dakka Üniversitesi’ndeki öğrenciler ve hocaları etkiledi. Bu, özelde Latin Amerika’da, genelde tüm gelişmekte olan ülkelerde faaliyet yürüten neomarksist iktisatçıların geliştirdikleri “bağımlılık” okuluydu.

Bu okula mensup kişiler, dış yardım dâhil yabancı ülkelerle kurulan her türden ilişkinin yapısal bağımlılık halini derinleştirdiğini, eskiden sömürge olan çevre ülkeyi eski sömürgeci güçler, şimdilerde emperyalist merkezler adına sömürdüğünü ve kendi içinde komprador elit sınıfı meydana getirdiğini söylüyorlardı. Kalkınmak için bu ilişkilerin kopartılması gerekiyordu. Bu kopuş, farklı biçimler alabilirdi. Gerektiğinde devrim yoluyla kopulmalıydı.[22]

Yetmişlerde ve belli ölçüde bugün Bangladeş, yardımlara muhtaç bir ülke olduğu için bu düşünce uygun görüldü. Bu düşünce, zamanla radikal düşünme sürecini besledi. Ama ülkenin dış yardımlarla en azından yoksulluğu bir nebze azalttığı koşullarda bu tür anlayışlar Maoist hareketi pek beslemedi.[23]

Hindistan’da Maoizmin yayılmasını sağlayan sebepler, Bangladeş’te mevcut değildi. Hindistan’da devlet, maden şirketleriyle anlaştı. Bu da neticede yoksul kabilelerin yaşadığı eyaletlerde kitleleri harekete geçirdi. Hint devleti, tam da bu sebeple ormanlarda “Yeşil Av Operasyonu”nu başlattı.[24] Böylelikle Hint devleti, Arundhati Roy’un tabiriyle, “hem gurur hem de utanç duyduğu bir savaş”a girdi.[25]

İkinci sebep, Maoizmin Hindistan’daki kabilelerde karşılık bulmasıydı. Bangladeş’te Çittagong Dağ Sırası’nda yaşayan kabilelerle yaşanan çatışmalar, 1997’de Avami Birliği hükümetiyle Parbatta Çattagram Canasangati Samiti (“Çittagong Dağ Sırası Birleşik Halk Komitesi” -kabile direnişinin ana politik hareketi) arasında imzalanan anlaşmayla son buldu. Anlaşma hükümlerinin yavaş uygulandığına dair şikâyetlere ara sıra düzlüklerde yaşayanlarla kabileler arasında cereyan eden çatışmalar eşlik etti. Bunun üzerine devlet, bölgeyi kalkındırmaya yönelik adımlar attı.[26] Bu süreçte kabileler içerisinde kimse, Maoistlerle ortak bir davada buluşmak için hiçbir gayret sarf etmedi.[27]

Uluslararası ve Bölgesel Bağlar

Yeni yeni gelişme imkânı bulan Bangladeş Maoizmi, uluslararası ve bölgesel bağlar kurmayı bildi. 1984’te Marksizm-Leninizm-Maoizmin değerlerini ve ilkelerini savunmak amacıyla Devrimci Uluslararası Hareket (DUH) isminde bir uluslararası komünist örgüt kuruldu. Örgütün ana amacı, yeni tipte bir Komünist Enternasyonal kurmaktı. Gelişmekte olan ülkelerde Marksist devrim süreçlerine etki etmenin en iyi yöntemi olarak Maoist “halk savaşı” stratejisine sırtını yasladı. Örgütün üyeleri arasında 2001’de Maoist Bolşevik Yeniden Örgütlenme Hareketi adıyla kurulmuş örgüt ve Bangladeş Komünist Partisi de bulunuyordu.[28] Ancak BKP’yi, mevcut lideri bakanlar kurulunda yer aldığı için devrimci olarak nitelemek güç.

Bölgesel düzeyde bir de Güney Asya Maoist Partiler ve Örgütler Koordinasyon Komitesi var. Proletarya Partisi’nden çıkan muhtelif hizipler ve BKP, bu teşkilatın üyesi. Güney Asyalı Maoistler, gizli toplantılar düzenliyorlar. Bu toplantılarda, doğalında Hindistan Maoistleri, Sri Lanka Halkın Kurtuluş Cephesi, Seylan Komünist Partisi (Maoist), Nepalli Marksistler ve Maoistlerle bağlar kuruluyor. Analizciler, “bölgedeki Maoistler, Güney Asya Bölgesel İşbirliği Örgütü’ndeki işbirliği anlayışını kendi ülkelerindeki devletlerden önce benimsemiş olsalardı, bu bölgeselleşme anlayışından epey fayda sağlarlardı” diyorlar.[29]

Maoizme Ayak Bağı Olan Faktörler

Bangladeş ekonomisi, kimi zaman “çelişki yumağı” olarak tarif ediliyor. Bir dizi güçlükle boğuşan ülke ekonomisi, bir yandan da birkaç yıl içerisinde yüzde altılık büyüme oranına ulaşabiliyor. Diğer bölgelere kıyasla sosyal yardımları daha eşit dağıtabiliyor. İlk baştaki kötümserliğe rağmen ülke, bugün en az gelişmiş ülkeler içerisinde başa oynuyor. Kişi başına geliri düşük seviyede olan bir ülke, geleneksel toplumdan modern topluma başarıyla geçiş yapıyor. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, ülkeyi orta düzey insani gelişme düzeyini yakalayan ülkeler arasında gösteriyor.[30] Maoist propaganda, derin yoksulluğun olmadığı koşullarda başarı imkânı bulamıyor.

Mikro kredi gibi fikirlerin yayılması da Maoizme mani olan diğer bir faktör. Profesör Muhammed Yunus ve Grameen Bankası, 2006’da Nobel Barış Ödülü aldı. Sör Fazıl Hasan Abid ve başında olduğu Bangladeş Kırı Geliştirme Komitesi de epey takdir topladı. Kadınlara yetki ve güç veren bu çalışma sayesinde Maoizm gibi aşırıcı düşünceler ve eylemler, marjinalleşti.

Bangladeş, aynı zamanda Müslüman bir topluma sahip. Ondaki tasavvuf geleneği de Maoizmi yabancı bir ideoloji olarak görüyor ve onun yayılmasına mani oluyor. Geçmişte sömürgecilik döneminde Müslüman köylüler, radikal hareketlere iştirak ettiler, Müslümanlıkları Hindu toprak ağaları ile İngiliz idarecilerine karşı gerçekleştirilen ayaklanmalarda önemli bir unsurdu. Ama bugün durum farklı.

Bir analizcinin tespitine göre, “Bangladeş siyasetindeki Maoist aşama sona erdi. Bölünüp un ufak olmuş, izole alanlarda hayat mücadelesi veren, kendisine Maoist diyen kesimler, bugün ana akım siyasetin yüzleştiği bir güçlükten ziyade, basit bir asayiş sorunu.”[31]

Ülkede canlı olan sivil toplum da birçok eski Maoisti STK lideri haline getirip soğurdu. Bugün “umut” anlamına gelen ASA’nın (Toplumsal İlerleme Derneği) başında bulunan Şefikul Hak Çavduri, eski bir Maoist.[32]

Sonuç

Haritaya göz attığımızda, Bangladeş’in tüm komşularında Maoist mücadelenin devam etmekte olduğu görülüyor. Hindistan’ın bazı eyaletlerinde ve Nepal’de bu hareket güçlü. Eskiden Bangladeş de aşırı sol politika için bereketli bir topraktı, çünkü ülke, köylü ayaklanmalarıyla ve dış kaynaklı düşünce akımlarından etkilenmiş aydınların faaliyetleriyle örülü, uzun bir geçmişe sahip. Ama gene de Maoizm de başka herhangi bir aşırıcı radikalizm biçimi de ülkede önemli bir yol kat edemedi. Bunun birkaç sebebi var:

1. Bangladeş olmazdan önce, Doğu Pakistan döneminde (1947-1971), toprak ağalığının kaldırılmış olması ve sömürücü feodal sisteme son veren yasaların çıkartılması, Maoizmi gelişeceği topraktan mahrum bıraktı.

2. Halk kitlelerinin destek sunduğu bağımsızlık hareketine karşı çıkmış olmaları Maoistlerin ve tüm aşırı solun halkla bağını kesti.

3. Bağımsızlığı takip eden on yıl içerisinde polisin ortaya koyduğu faaliyetler aşırı unsurları ortadan kaldırdı.

4. Çin’deki Kültür Devrimi’nin sergilediği aşırılıklar, Bangladeşlilere pek cazip gelmedi. Pekin, aynı zamanda Maoistlerle dayanışma ilişkisi kurmaktan imtina etti, bunun yerine, Pakistan’da olduğu gibi, devletle güçlü bağlar kurma işine odaklandı.

5. Aydınlar ve öğrenciler arasında destek bulan bağımlılık okulu türünden neomarksist fikirler ve anlayışlar, yabancı yardımlardan ve uluslararası bağlardan uygun şekilde yararlanıldığında eşitlikçi bir büyümenin gerçekleşmesiyle birlikte boşa düştü.

6. Mikro kredi ve kızlara “gayriresmi eğitim” verilmesi gibi adımlar, ayaklanmanın zeminini besleyen toplumsal koşulları ortadan kaldırdı. Ayrıca ahlaki ilkelerle yüklü, mütevazı değerlere sahip ılımlı Müslüman toplumunda aşırıcılık kendisine pek alan bulamadı. Naureen Fink’in ifadesiyle, “Devlet, zayıf göründüğü koşullarda bile, çöküşün veya yıkımın eşiğine hiç gelmedi, çünkü barışçıl, demokratik ve kapsayıcı bir toplumu savunmayı sürdüren birçok toplumsal ve politik güç buna mani oldu.”[33]

Tabii burada biz, “ortada hiç tehdit yok” demek istemiyoruz. Uyanık olmadığı takdirde toplum, dindar aşırıcıların ve Maoistlerin ülkeyi istikrarsız kılması riskini kendi içinde taşır. Eğer Hindistan’da Maoistler önemli bir başarı elde ederlerse ülkedeki tehlike artar. Aynı durum, alt kıtadaki Müslüman bir ülkede Talibanvari dindar aşırıcıların başarısı için de söz konusudur. Pakistan ile Bangladeş birbirine coğrafi açıdan uzaksa da küreselleşme ile birlikte bu mesafe ortadan kalkmıştır. Ayrıca bir de ne kadar zayıf olursa olsunlar, Maoistlerin İslamcı köktencilerle bağ kurup güçlenme ihtimalleri de mevcuttur. İki tarafın klasik Leninist Birleşik Cephe’yi meydana getirip taktiksel kazanımlar elde etmesi mümkündür.

Bu açıdan, Maoizm gibi aşırıcı siyasetlerin yayılmasına mani olmak adına komşularıyla işbirliği kurması Bangladeş’in çıkarına ve hayrınadır. Bangladeş Başbakanı Şeyh Hasina’nın Ocak 2010’da Hindistan’a yaptığı ziyaret neticesinde terörle mücadele konusunda bir dizi anlaşmaya varılmıştır. Bu anlaşmalar, ayrıca Maoizm haricinde tüm terör faaliyetleriyle mücadele etme amacını içermektedir.

İki ülkenin içişleri bakanları ve istihbarat kurumları, Maoizm konusunda birbirine bilgi alışverişinde bulunmalıdır. 28 Şubat 2009’da imzalanan Güney Asya Bölgesel İşbirliği Örgütü Terörizmle Mücadelede İşbirliği Deklarasyonu doğru yönde atılmış bir adımdır.

Birleşmiş Milletler’in sunduğu destek de bu yönde kullanılmalıdır. Bugünlerde Bangladeş ve BM, terörizmle mücadele etmek için gerekli kapasitenin oluşturulması amacıyla kullanılacak bölge merkezini kurmak için müzakere yürütmektedir ki bu da olumlu bir adımdır. Rehavete fırsat verilmemeli, sürekli tetikte olunmalı, meseleler sakince düşünülmeli, süreç iyi bir şekilde yönetilmelidir.

İftihar Ahmed Çavduri
2010

Dipnotlar:
[1] On üçüncü yüzyılda Müslümanların bölgeyi fethetmesi ardından Hinduların ve Budistlerin önemli bir bölümü Müslüman oldu. Bunun sebebi, ilgili halk kitlelerinin “kast disiplininin o katı sistemi”nden pek hoşlanmıyor oluşlarıydı. (E.A. Gait, Census of India, 1909, Cilt. 6, Bölüm 1, Rapor, s. 165). Bu gelişme Doğu Bengal deltasında yaşananlarla alakalıydı. Bölgenin batısında iletişim imkânları daha iyiydi. Daha düzenli ürün alınıyordu. Bu durum toplumsal ayrışma sürecine katkıda bulundu. Bu farklılaşma Ganj Nehri’nin üst kısmındaki düzlüklerde hâkim olan Hindu kültürünün parçası haline geldi. Bkz.: Premen Addy ve Ibn Azad, “Politics and Society in Bengal”, Yayına Hz.: Robin Blackburn, Explosion in a Subcontinent içinde (Penguin, 1975), s. 80-82.

[2] Doğu Bengal’de bu türden fikir ve duygulara Lord Cornwallis’in çıkarttığı Daimi Yerleşim Kanunu (1793) sebep oldu. Bkz.: Rajat ve Ratna Ray, “Zamindars and Jotdars: A Study of Rural Politics in Bengal”, Modern Asian Studies, Cilt. 9 (1975), s.101.

[3] İki olayla ilgili incelemeler konusunda bkz.: Kalyan Kumar Sengupta, “The Agrarian League of Pabna, 1873”, The Economic and Social History Review, Cilt. 7, Sayı. 2, (Haziran 1970), s. 253-270; ve Chittabrata Palit, Tensions in Rural Bengal Society: Landlords, Planters, and Colonial Rule, 1830- 1860 (Kalküta: Progressive Publishers, 1975), s. 140-151. “Çivit İsyanları” 1858-1859’da Dinabandu Mitra’nın kaleme aldığı Nil Durpan [“Çivit Aynası”] ismini taşıyan Bengal oyununda anlatılır.

[4] Dietmar Rothermund, Government, Landlord and Peasant in India: Agrarian Relations Under British Rule (Wiesbaden: Franz Steiner Verlog GMBH, 1978), s. 89.

[5] “Banglapedia: Survey and Settlement Operations”, National Encyclopedia of Bangladesh 2006, Banglapedia, erişim tarihi: 14 Mayıs 2010.

[6] Saurabh Jyoti Sharma, “Evaluating Jyoti Basu”, Voice of India Features (7 Şubat 2010), Voi, Erişim tarihi: 10 Mayıs 2010.

[7] Bu tespit şu çalışmadan alındı: Marcus Franda, “Communism and Regional Politics in East Pakistan”, Asian Survey, Cilt. 10, Sayı. 7 (Temmuz 1970), s. 588-606.

[8] Iftekhar Ahmed Chowdhury, “Pre-history of Bangladeshi Nationalism and a Theory of Tripartite Balance”, Asian Affairs, Cilt. IV, Sayı. IV, Aralık 1982, s. 417-418.

[9] M. Rashiduzzaman, “The National Awami Party of Pakistan: Leftist Politics in Crisis”, Pacific Affairs, Cilt. XLIII, Sayı.3 (Güz 1970), s. 395.

[10] M. Nurul Amin, “Maoism in Bangladesh: The Case of the East Bengal Sarbohara Party”, Asian Survey, Cilt. 26, Sayı. 7 (Temmuz 1986), s. 759-773.

[11] Radikal Bengal partilerinin Bangladeş Hareketi’ne yönelik konumları konusunda bkz.: Talukdar Maniruzzaman, Radical Politics and Emergence of Bangladesh (Dakka: Bangladesh Books International, 1978), özellikle s. 51-52.

[12] Stephen Philip Cohen, The Idea of Pakistan (Washington DC: Brookings Institution Press, 2004), s. 73.

[13] Tariq Ali, “Pakistan and Bangladesh: Results and Prospects”, Yayına Hz.: Robin Blackburn, a.g.e., s. 318.

[14] Bu döneme dair ilginç bir değerlendirme için bkz.: Lawrence Lifsschultz, Bangladesh: The Unfinished Revolution (Londra: Zed Press, 1979).

[15] “Maoist Party in Bangladesh Reorganizes”, Anubad Sahitya Potro, (10. Sayı). Southasiarev, erişim tarihi: 7 Mayıs 2010.

[16] Bkz.: Sankar Ghosh, The Naxalite Movement: A Maoist Experiment (Kalküta: Firma KL Mukhapadhyay, 1975).

[17] Manish Thapa, “Evolution of Maoism in Nepal: Understanding Maoist Insurgency from Wider Perspective”, Panorama, Tigweb, erişim tarihi: 12 Mayıs 2010.

[18] Dayan Jayatilleka, Fidel’s Ethics of Violence: The Moral Dimension of the Political Thought of Fidel Castro (Londra: Pluto Press, 2007), s. 168.

[19] Iftekhar Ahmed Chowdhury, A Method in the Dragon’s Moods, ISAS Raporu No.75, s. 12.

[20] Deng’in bu Mao değerlendirmesi, Mao’nun Stalin konusunda önceden söylediklerini temel alıyor. Bkz.: “Interpreting Mao”, Beijing Review, Sayı. 40, 5 Ekim 2006, güncelleme: 10 Aralık 2006. Bjreview, erişim tarihi: 11 Mayıs 2010.

[21] Martin Cohen, Political Philosophy from Plato to Mao (Londra: Pluto Press, 2001), s. 206.

[22] Birkaç örnek: Andre Gunder Frank, The Development of Underdevelopment (Monthly Review Press, 1970); Samir Amin, Unequal Development: An Essay on the Social Formation of Peripheral Capitalism, Çeviri: Brian Pearce (New York: Monthly Review Press, 1976); ve Gerard Chiliand, Revolution in the Third World: Myths and Prospects (Sussex: The Harvester Press, 1977).

[23] Bkz.: M.A. Muhith: “Is Foreign Aid Essential for Development in Bangladesh?”, Seminer Makalesi, Dakka Üniversitesi İktisat Bölümü, 10 Kasım 1978. O dönem devlette üst düzey görevde bulunan yazar bu yönde bir çıkarımda bulunuyor. Muhith, Avami Birliği’nin Şeyh Hasina başkanlığında kurduğu kabinede 2009 Ocak’ına dek maliye bakanı olarak çalıştı.

[24] Gautama Navlakha, “Days and Nights in the Maoist Heartland”, Economic and Political Weekly (17-23 Nisan 2010), Cilt. XLV, Sayı. 16, s. 47.

[25] Arundhati Roy, “Walking with the Comrades”, (29 Mart 2010), Outlookindia, erişim tarihi: 11 Mayıs 2010.

[26] Yazar, 2007-2008’de Çittagong Dağ Sırası meselesinde Bangladeş hükümetine bakanlık görevlisi olarak danışmanlık yaptı.

[27] Ekramul Kabir, “Terrorism in Bangladesh: How Long the Denial?”, Daily Star (19 Şubat 2006).

[28] Mohosin Al Abbas, “Maoism in South Asia: Insurgency or Movement”, Groundreport, erişim tarihi: 7 Mayıs 2010.

[29] Rajat Kumar Kujur, “CCOMPOSA: A Mirage or Reality?”, Institute of Peace and Conflict Studies, Ipcs, erişim tarihi: 7 Mayıs 2010.

[30] Binayek Sen, Mustafa K. Mujeri ve Quazi Shahabuddin, “Operationalizing Pro-poor Growth: Bangladesh as a Case Study”, 7 Kasım 2004. Sitere, erişim tarihi 11 Mayıs 2010.

[31] Ekramul Kabir, a.g.e.

[32] Abhoy, “From Maoism to Micro-finance-Something to read for India’s Maoists”, Microfinance Business News (20 Nisan 2009), Indiamicrofinance, erişim tarihi: 7 Mayıs 2010.

[33] Naureen Chowdhury Fink, Bombs and Ballots: Terrorism, Political Violence and Governance in Bangladesh, (New York: International Peace Institute, 2010), s. 19.

0 Yorum: