21 Ağustos 2025

,

Barışçı Hitler

Hitler barış istiyor. Barış konusunda yaptığı konuşmalar ve verdiği röportajlar, eski bir formül üzerine kurulu: savaş, tek bir sorunu bile çözemez, savaş, üstün ırkları yok etmekle tehdit eder, savaş, başladığı andan itibaren medeniyetin yıkımını beraberinde getirir. Yüzlerce yıldır barışçılar, bu türden, artık klasikleşmiş görüşler dile getiriyorlar! İçimize biraz su serpen bir gelişme varsa o da Alman şansölyesinin o samimiyetiyle bir dizi yabancı gazeteciyi ikna edebilmiş olmasıydı.

Bu koşullarda barış konusundaki samimiyetinden hiçbir şekilde şüphe duyamayacağımız bir isim olarak Karl Ossietzki olsaydı, “madem mevcut hükümetin lideri kendi hükmünü büyük bir ustalıkla olmasa bile gayretle uyguluyor, o vakit ben neden toplama kampındayım?” sorusunu sorardı. Oysa Ossietzki, tam da bu türden muarrızlarının yüzlerini kızartacak sorular soramasın diye hapiste.

Hitler’in Argümanları

Hitler’in argümanları, gür bir sesle dile döküldüğü ölçüde, ikna edici. Tüm bakanlar, hatipler ve gazeteciler, Nazi iktidarının insanlar arasında kardeşliği tesis etmek için kurulduğuna yemin ediyorlar. Nasyonal Sosyalist Almanya, silâh kullanmayı sırf kendisine yönelik nefret karşısında daha iyi durabilmek için öğreniyor. Ta 13 Mayıs’ta gerçek Almanya’nın damarları sertleşti diye değil de muharebe sahasında ölmesi gerektiğini söyleyen von Papen bile torunların ve torunlarının torunlarını barışçıl bir biçimde kuşatmış olan hayaletten vazgeçmek kadar kıymetli bir şey olmadığını söyleyip duruyor.

Avrupa halkları, barışın korunmasını büyük bir tutkuyla istiyorlar. Berlin’in ağzından dökülen iri iri laflara büyük bir umutla kulak kesildiklerine hiç şüphe yok. Ama şüphelerinden kurtulmaları da o kadar kolay olmuyor. Birçok insan, Fransa ile Almanya’nın çıkarlarının uzlaşmasının mümkün olmadığı tespiti üzerine kurulu otobiyografisiyle Hitler denilen şahıs hakkında ne düşünmeleri gerektiğini soruyor. Sakinleştirici bir açıklamaya ulaşan insanlar, Hitler’in otobiyografisinin (Kavgam) hapisteyken yazıldığını, yazarın asabının bozuk olduğunu, bu rahatsız edici kitabın bugüne dek ulusal eğitimin temeli olarak kullanılmasının ancak propaganda bakanının ihmali sebebiyle mümkün olabildiğini söylüyorlar.

“Mücadele” Yerine “Barış”

Nazi iktidarının “haklarda eşitlik” meselesini kendi lehine çözüme kavuşturduğu koşullarda Hitler, Kavgam’ın yeni baskısını güven tazeleyici bir içerikle hazırlayacaktır. Bugün kitaba Kavgam adı verilmiş. Kitabın asıl konusu, Versay Anlaşması. Gelecekte muhtemelen kitap Barışım adını alacak. Kitaba Nasyonal Sosyalist hekimlerin, yazarın asabının daha iyi olduğuna dair raporları iliştirilecek.

Leipzig’de kurulan mahkeme bize, Nazilerin tıbbi-hukuki uzmanların tanıklıklarının sınırsız bir güven sunduklarının kanıtı. Bu dünyada sadece samimiyet ve barış sevgisi olsaydı, hayat muhtemelen ebedi bir hazza dönüşürdü. Ama maalesef bu türden erdemlerle aptallık ve kabalık yan yana yaşıyorlar. Peki ama bu aptallığın ve kabalığın bedelini kim ödeyecek?

Daha önce bu satırların yazarı, okurun dikkatini Hitler’in Alman Şansölyesi von Papen’e yazdığı açık mektuba çekmeye çalışmıştı. Ama maalesef zayıf sesimizin hedefine ulaşmadığı görülüyor. Beklentimizin aksine Açık Mektup, tüm editörlerin ve şansölyelik makamının layihası haline gelemedi. Oysa bunu hak eden bir metindi. Yeni yayımlanmış olan, Alman propagandasına ait politik metin, kimsenin itiraz edemeyeceği ölçüde, gayet eğitici. Ama çekmecelerde kalmak gibi bir kusurları var bu metinlerin. Bu tür durumlarda insan, metinlerde tahrifat yapıldığından şüphe ediyor.

Hitler’in Açık Mektubu

Açık Mektup, sırda kalmış bir belge değil. Bu broşür, Hitler’in iktidarı almasından üç ay önce, 16 Ekim 1932’de Nazi partisi tarafından yayımlandı. Hitler’in sinir sistemi, 1923’teki sınavlardan tümüyle sağ çıkmış olmalı. Hitler, metinde zaten iktidarda olan biriymiş gibi konuşuyor. Geriye sadece son engellerin üzerinden atlamak kalıyor. Egemen sınıflar, ona korkuyla değil, umutla bakıyorlar. Sadece “romantik” bir şovenizm üzerinden bir maceraya girilmesinden endişe ediyorlar.

Açık Mektup’un amacı, mülk sahibi sınıflara, bürokrasiye, generallere ve Hitler’in tüm düşüncesizliğiyle intikam peşine düşmüş von Papen’e karşı cumhurbaşkanı Hindenburg’un yakın maiyetindekilere amaçlarına ulaşmak için yürüteceği çalışmalarda en büyük dikkati göstereceğine dair güvence veriyor.

Açık Mektup, ancak bugün tam anlamıyla önem kazanan tüm dış politika sistemini ifşa ediyor. Almanya’nın Milletler Cemiyeti’nden çekilişini tüm dünya, beklenmedik ve mantık dışı, doğaçlama bir hareket olarak değerlendirdi. Oysa Açık Mektup, Almanya’nın Cenevre’deki masayı neden terk ettiğini, bu kopuşu nasıl düzene sokmak gerektiğini net bir dille aktarıyor.

Nazilerin Dış Politikası

Bu mektup, istisnai bir değere sahip. Mektupta görüldüğü üzere, polemik yürütmek ve savaşmak zorunda bırakılan Hitler, gelecekte uygulayacağı dış politikanın sırda saklı kaynaklarını hesapsızca açığa vuruyor. Mektup, bu yüzden değerli.

Açık Mektup’un çıkış noktası ile Kavgam’ın çıkış noktası aynı: Fransa’nın çıkarları ile Almanya’nın çıkarları asla uzlaşamaz. Fransa, mevcut eğilimi dâhilinde, güçler arası ilişkiyi Almanya lehine değiştirecek bir anlaşmaya olur diyemez. Almanya, uluslararası konferanslarda yapılacak tartışmayla “haklarda eşitliği” sağlamayı umamaz. Uluslararası diplomasinin Almanya’nın yeniden silahlanma hakkını tanıması için Almanların önceden silahlanması gerekir. Ama Almanya, von Papen gibi silahlanma talebini yüksek sesle dillendiremez. Bu “halk hareketi”ne ait bir slogan, diplomaside yeri yok. Von Papen hükümetinin aksine, sorumluluklarının bilincinde olan Hitler hükümeti, sadece Fransa’nın silahsızlanmasını talep etmelidir. Fransa hiçbir şekilde bu silahsızlanma önerisini kabul etmeyeceğinden Almanya, elini rahatlatmak için Milletler Cemiyeti’nden ayrılmalıdır. Peki burada amaç, savaş çıkartmak mıdır? Hayır, Almanya, yakın gelecekte barışçılığın dilinden gayrı bir dilde konuşamayacak kadar zayıf bir hükümete sahip.

Alman Militarizminin Yeniden Yaratılması

Kendisini Doğu’da tehdit eden “tehlike”yi anımsatan, Batılı devletler arasındaki çelişkilerden istifade eden Almanya, genelde ve özelde, kendisine has olan bir tarzda, sahip olduğu militarizmin zeminini yeniden oluşturmalıdır. Bu işi başarıyla neticelendirebilmesi için ülkenin bu süreci sessizlikle karşılaması gerekmektedir. Dolayısıyla, Ossietzki gibi isimler hapiste tutulmalıdır! Sorumluluklarının bilincinde olan bir hükümet, barışçılığın araçlarını kendi ellerine almalıdır. Güç ilişkilerini köklü bir biçimde değiştirmeye hazırlanan hükümetin birkaç yıl boyunca bu yolu yürümesi gerekiyor ki başarıya ulaşabilsin. Hükümet, ancak bu sürecin ardından Barışım kitabından Kavgam’a, hatta Savaşım kitabına geçiş yapabilir.

Hitler’in planı bu. Plan, iç dış tüm durumu hesaba katıyor. Hitler, gelecekte uluslararası düzlemde yürürlüğe koyacağı politikanın sırlarına vakıf olsun diye insanlığa bir anahtar, daha doğru bir ifadeyle, ana anahtar veriyor. Olan bitenden rahatsız iki gazetecinin tanıklığına saygıdan dolayı biz, Hitler’in doğrudan ve dolaylı kanıtlarla desteklenmiş açıklamalarını esas almayı tercih ediyoruz.

Verili gerçeklik üzerinden, hatta sağlam temellere sahip bir gerçeklik ışığında, pratiğe yönelik farklı sonuçlara ulaşabiliriz. Hitler’in politikasına dair sorulara farklı cevaplar verebiliriz. Zaten burada niyetimiz, Avrupa’nın kaderine karar verenlere tavsiyeler sunmak değil. Onlar, ne yapmaları gerektiğini biliyorlar. Amaçları ve yöntemleri ne olursa olsun, gerçekçi bir politika, mevcut duruma ve o durumda faal olan güçlere dair bir anlayışı temel almalıdır.

Hitler’in Belirli Bir Hesaba Dayanan Planı

Olanı olduğu gibi görmeliyiz. Hitler, Milletler Cemiyeti’ni sinir krizi geçirdiği için terk etmedi. Bu ayrılma adımı, soğukkanlılıkla hesaplanmış bir planla uyum içerisinde atıldı. Hitler, “milletin sessizliği”ni güvence altına aldı. Çalışmalarını askeri güçlerle ilişkide köklü bir değişiklik yapacak şekilde yürüttü. Bugün bu çalışmalar önemli sonuçlara yol açacak düzeyde değil. Bu açıdan, Hitler, Avrupa sahasında oldukça dikkatli adımlar atmak zorunda. Kimseyi ürkütmemeli, kimseyi rahatsız etmemeli. Aksine, herkesi kucaklamalı. Hitler, savaş fabrikalarının duvarlarını barışçı konuşmalarla ve saldırmazlık anlaşmalarıyla örtbas etmeye hazır. Paris vaut bien une messe! (“Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez!”). Eğer barışçı saldırının yalın, basit ve diplomatik olmayan bir formülü varsa o da şudur: Önümüzdeki iki üç yıl boyunca Hitler, muarrızlarının önleyici savaşından kaçınmak için kılı kırk yarmak zorunda. Bu sınırlar dâhilinde ondaki barışçılığın kesinlikle samimi olduğunu söylemek gerek. Ama sadece bu sınırlar dâhilinde.

Lev Trotskiy
23 Kasım 1933
Kaynak

0 Yorum: