16 Ağustos 2025

,

Mum


Kadıköy sokaklarında Grup Yorum afişlerinin etrafına yapıştırılmış sticker’lar, yakın tarihin ideolojik-politik karmaşasına dair tartışmalarının yeniden açılmasına neden oluyor. Afişte, sansürü delmek için şarkıların dinlenmesine aracılık eden QR kod bulunuyor. Buraya kadar politik çözüm üretimi gündemde. Sticker’da ise “Kadıköy Halk Meclisi” imzası ve yıldız, yumruk, çark bulunuyor. Logoda dikkat çeken bu ögelerden çark, TKP’yi ve TİP’i, yumruğun çiziliş biçimi SEP’i andırıyor. Halk meclislerini taktik olarak belirleyen Yorum’a yakın çevrenin bu iki ögeyle de uzaktan yakından ilgisi olmadığı gibi aynı şekilde semt/mahalle olarak Kadıköy vb. ile de ilgisi yoktu. Solun Kadıköy’de alan aramasına yeni bir çevre daha eklendi, hem de gecekonduları inşa edip kamulaştırmadan gelerek “Milyonları örgütleyeceğiz” diyen bir çevre.

Birkaç ay önce Grup Yorum emekçisinin hayatını anlatan yaklaşık dokuz dakikalık bir kısa film Youtube’a yüklendi. Filmdeki kız çocuğu yoksul bir aileden geliyor, bir gün çöplükte Lenin’le ilgili görsellere rastlıyor. Sovyetler’de tüm çocukların Lenin’le mutlu olduğunu görüyor. Sonrasında kurtuluş mücadelesine giden yolun böyle başladığı belirtiliyor.

Film, büyük ihtimalle Yorum’un Almanya ekibi tarafından çekilmiş olmalı ki kız çocuğu evden her çıktığında evin bulunduğu semt göze çarpıyor. Semtteki evlerin mimari biçimi tek tip ve gecekonduyla alakası olmayan düzenli-planlı yapılar içeren bir sokak. Yabancılaşma ve Avrupalılaşma, tam olarak burada dikkat çekiyor. Bu durumun yansıması birkaç ay sonra Kadıköy sokaklarında kendini gösteriyor.

Solun beyazlaşma sürecinin bu çevreye kadar sirayet etmesi, anarşizm ve yabancılaşma tartışmasını beraberinde getiriyor. Kadıköy, ona özel üretilen eklektik ögeler içeren logo, gecekondu yaşamının planlı mimarinin yansıdığı Alman sokaklarında anlatılması...

Öncelikle Kadıköy tartışmasını bir kenara bırakıyoruz çünkü sınıfsal, politik, kültürel açıdan Kadıköy’ün konumu ve sol açısından “önemi” defalarca tartışıldı. Burada üzerinde durulması gereken noktalar; anarşist bireyin inşası, kitle mücadelesinin geriye çekilmesi, küçük burjuvaya siyaset ören yolun açılması.

İlk olarak Yorum’un durumu ele alınacak olursa 93’e kadar üretilen albümlerde kurtuluş ideolojisini geliştirerek mücadele veren tüm odakları kapsayacak şekilde düzenlenmesiydi. Grubun halk ve tüm sol çevreler tarafından sahiplenmesini sağlayan gerçek, bunun üzerine kuruludur. Şiirleri bestelenen şairlerin farklı kesimlerden gelmesi, şarkıların sözlerinde herhangi bir çevrenin değil, sosyalizm mücadelesinin değerinin öne çıkarılması, bireyin değil, (Metin Kemal örneğinde görüldüğü üzere) kolektivizmin hayata geçirilmesi Yorum’un tarihe sağlam kökler salmasını sağladı. Öyle ki çok sonraki tarihlerde bile insanlar, bu bağ üzerinden bir araya gelip mücadeleyi büyüttüler.

96 SAG süreci sonrası çıkarılan albümde dikkat çekmese de bireyin öne çıkarılması ve onun müziğinin yapılması gündeme geldi. Burada bir sorun var: Hareket adım atar, müzik grubu onu takip eder. Bu gerçek, zamanla “müzik grubu adım atar, hareket buradan kendine alan açar” noktasına evrildi. Özellikle İnönü ve meydan konserleri, bu yanılsamanın perçinlendiği eşiklerdi. Milyonların bir konsere gelmesi müzik grubunun başarısı olarak tarihe geçer fakat tarihe geçmek, önü açılan yolun nereye evrileceğinin tartışmasını da açar.

Tekrar bireye siyaset ve müzik örmeye gelince 2000 ölüm oruçları, önce politikada sonra müzikte bireye ve dar gruba doğru daralmaya yol açtı. Ölüm orucu eylemcisinin mücadelesinin tekil semboller üzerinden yürütülüp buradan kitle siyaseti örmeye çalışmak, yakalanan kitlenin gelip geçici olduğu gerçeğinin üzerine örtmez.

Bir politik çevre, sürekli olarak “mağdur birey” denkleminden kitlelerle temas kurmaya çalışmayı taktik olarak belirlerse OHAL gibi baskı dönemlerini kitlelerle ve sınıfla değil, bireyle aşmaya çalışır ve bunun sonucu yenilgidir. Buradaki daha büyük tehlike ise ideolojik açıdan anarşizm ne kadar reddedilse de anarşizmi yeniden üretmektir. İşinden aşından edilen bir kişinin “tekil” mücadelesi üzerinden başlatılan açlık grevleri ve tüm siyaset gündeminin buraya kilitlenmesi politik açıdan sıkıntılı bir durum yaratır. Tekilin etrafında milyonlar birleşmediği/birleşmeyeceği gibi tüm dinamizmi buraya kanalize etmek halktan kopuşa neden olur ki gelinen nokta Kadıköy’dür.

Her adaletsizlikte ve mağduriyette bireyin etrafında kolektivizm kurmaya çalışmak, açlık grevi gibi son noktayı ifade eden adımları atmak, müziğin “biz” öznesini dar gruba indirgemek gibi yönelimler, her yönüyle anarşizmi geliştirmeyle özdeştir. Süreçler bu şekilde gelişince müzik grubuna da tekilin şarkısını yazmak kalır, hem de tekil yaşıyorken. Bu tekil, yarın yoldan döndüğünde şarkının ne anlam ifade edeceği de belirsizleşir. Bu, sadece günü kurtarır ve kurtarılan günün geleceğe şekil vereceği gibi yanlış bir denklemi kurdurur. Asıl risk, halkın gündemine çözüm siyaseti geliştirileceği yerde dar grup gündeminin halka dayatılmasıdır.

Tekillerin adalet arayışına dair eylemliliklerinin gösteriye uygun biçimde medyatikleştirilmesinin ardından “ülkede mücadele eden tek çevre biziz” denilmesi, yine anarşizmin ve sol çocukluk hastalığının belirtileridir. Bu, yanlış bir yoldur.

Bugün Ekrem özelinde başlayan eylemler Yorum özelinde başlamıyorsa grup odağında ilgili çevrenin düşünmesi gereken noktaları ortaya çıkarıyor. Tüm süreç dışsal-nesnel şartlara indirgenemez, öznel gerçeğin hataları henüz tartışılmamış olmalı ki on yıllardır halka özeleştiri verilmiş değil. Artık, bir yapı-çevre düşünün ki kitle mücadelelerinin değil, on yıllara yayılmış sembol tekil isimlerin tarihini yazmış olsun. Bunun varacağı yer isimler toplamıdır. Benzer şekilde Yorum’un eski bir emekçisinin ifade ettiği gibi “Yorum yok, Yorumlar var.”

12 Eylül geldiğinde mülteciliği reddeden bir çevrenin bugün Avrupa’da(n) kendini var etmeye çalışması, gecekondu inşasıyla kamulaştırma geliştirip bugün Kadıköy’e girmek için uğraşması ve Almanya kentlerinde gecekondu ve yoksulluk temalı kısa film çekmesi, bir dönem söz ve müziğin altına grup adını yazarken bugün Youtube’a yüklenen şarkılarda söz ve müzik sahibinin grup emekçilerinin adlarıyla doldurulması (oysaki ilk albümden sonra kartonetlerde kişi isimleri söz ve müzikte değil, sadece hangi enstrümanı kimin çaldığı bilgisinde geçmesine ve bu yüzden Metin Kemal vakasının yaşanmasına rağmen) küçük burjuvalaşmanın ve anarşizmin ideolojik olarak politik saflara yerleşmeye başladığını gösterir.

71 kopuşunun hiçbir önder ismi mülteciliği kabul etmediği gibi bu yoldan gittiğini ifade eden şeflerin otuz yıldır bitmeyen mülteciliği tüm solda görülen çarpık bir durumdur. Gonzalo, kendi ülkesinde ömrünü hapishanenin en zor koşullarında geçirdi. Bugün taban, ülke hapishanelerindeyken şeflerin Avrupa’da olmasının sol açısından açıklanabilir bir yanı bulunmuyor çünkü her mücadele kendi toprağında filizlenir.

Bir yerden sonra Avrupalılaşma halkından yabancılaşmaya ve kopuşa yol açar, açıyor da. Bu durumun yansımaları “emperyalizmin suçlarının” avukat eşliğinde savcılığa şikâyet edilmesi ve CHP’ye “direnmeyi öğreneceksiniz” diye akıl vermeyle görünür hâle gelir. Öncelikle mevcut hukuk sistemini tanımadığını iddia edenlerin bu hukuk sisteminden medet ummasıyla, Mansur Yavaş özelinde CHP’li belediye başkanlarının önceki dönem başkanlarına ait suç teşkil edebilecek dosyaları savcılığa verip “ilerisi için kayıt oluşturma” çabası arasında hiçbir fark bulunmuyor. İkincisi, CHP'nin direnmeyi hiçbir zaman öğrenemeyeceği ve varlık nedeninin bu tarihsel gerçeği kesme üzerine olduğunun tam olarak kavranmamasıdır.

“Direnmeyi öğreneceksiniz” türü üstten cümleler, bir noktada CHP’yi direnme geliştirebilecek konuma çekme çabası ve bir yerde dostane fırça atma pratiğidir. CHP’nin özüne ve varlık nedenine dair tartışmayı yürütmek, 71 kopuşunun hiçbir şekilde anlaşılmadığını açığa çıkarır.

Aynı süreç, OHAL döneminde işletildiğinden Ankara’da sürdürülen açlık grevlerinin anarşizme vardırıldığı anlaşılamadı. Tüm sendika şubeleri ve iş yeri gezileriyle bu mücadele, ülke genelinde birebir yüz yüze temaslarla anlatılsaydı, sınıf, yanlış odakların peşinden gitmezdi.

Bugün bu mücadeleyi yürütmüş insanlara sahip çıkılmıyorsa bunun nedeni popülizm, gösteri kültürü ve anarşizmin politik taktik olarak üretilmesidir. Aynı alan açma pratiği bugün de sürdürüldüğünden, halkın gerçek gündemi ıskalanıyor.

Bugün turizm ve tarım gelirleri hesaplandığında, veriler diğer bölgelerle kıyaslandığında görece refah seviyesini yakalamış Kıyı Ege’nin bir beldesinde bir esnafla sohbet ettiğinizde gençlerin ve ailelerinin en büyük sorununun uyuşturucu olduğunu söyleyebiliyor ve halk, kendi çaresizliği içinde çare arıyor. Büyükşehirlere geldiğinizde bu soruna bir de kira sorunu ekleniyor. Güneye indiğinizde sizi işsizlik karşılıyor. Doğu’ya gittiğinizde çaresizliği ve zihinlerin egemen ideolojilerle çarpıtıldığını görürsünüz. Yönünüz Kadıköy ve Avrupa olduğu sürece bu gerçekleri göremezsiniz. Sözün epiği ve sloganın iddiası hayatın gerçeğine çarpıyorsa sorun içte aranmalıdır çünkü söz eylemin önüne geçerse sözün sahibinin ayağı yerden kesilir.

Toparlayacak olursak, milyonları örgütleyeceğini iddia eden bir çevrenin yıllardır müzik grubu üzerinden halkla temas kurmaya çalışması, tekilin yaşadığı adaletsizlik üzerinden bir mumun geceyi devirebileceği eğretilemesinin süreğen bir taktiğe evrilmesi, Avrupa-Kadıköy hattının politik rota olarak belirlenmesi, kolektivizmin geriye bireyin ileriye çekilmesi ve bu bireyi dinamik kılmak için ona özel şarkılar bestelenip belgesel-filmler çekilmesi, halkın gündeminden kopup dar grup gündeminin halka dayatılması, mülteciliğin artık reddedilmemesi ve politik mültecinin ölüm orucuna girmeyip ülkedeki insanının ölüm orucuna girmesini desteklemesi, Kadıköy’e özel reformist parti logolarından esinlenip semte özel logo üretilmesi, Anadolu kentlerinden soyut mücadele yürütülmeye çalışılması söz konusu çevre özelinde tüm solun ortak sorunudur.

Mum, dibini aydınlatmıyorsa mumdan çare aramak da boşunadır ki kayıp geçen yenilgilerle dolu çeyrek asrın nedeni, tek başına yüceltilen mumdur. Üstte yanan ışık, alttaki karanlığa çare üretmediği gibi tepedeki ışık gövde eridikçe alttaki karanlığa çöküp söner gider.

S. Adalı
14 Ağustos 2025

0 Yorum: