22 Kasım 2024

, ,

Komünist Araplar ve Faşizme Karşı Mücadele

Faşizmin, sonrasında Nazizmin Avrupa sahnesine çıkmasıyla birlikte, Arap ülkelerindeki komünist partiler, bu politikaların saldırgan niteliği konusunda uyarılarda bulundular. Bu konum, Arap komünist partilerini İtalya ve Almanya’yı İngiltere ve Fransa’nın sömürgeci emperyalizmine karşı verilen mücadelede muhtemel müttefikler olarak gören Arap kamuoyunun belirli kesimleriyle karşı karşıya getirdi.

Bu süreçte esasen Arap komünistleri, faşizm ve Nazizm konusunda, yirmilerin başından itibaren Komintern etrafında bir araya gelmiş dünya komünist partilerinin benimsediği konumdan farklı bir konum benimsemedi. Komintern’in 25 Temmuz-20 Ağustos 1935 tarihleri arasında düzenlenen yedinci kongresi beynelmilel komünist hareketin tarihinde önemli bir köşe taşıydı. 

Aralarında Arap komünistlerinin de bulunduğu delegelere hitap eden Bulgar komünist hareketinin lideri Georgi Dimitrov, “Faşizmin Saldırısı ve Komünist Enternasyonal’in Faşizm Karşısında İşçi Sınıfının Birliğini Sağlama Mücadelesinde Yerine Getireceği Görevler” başlığını taşıyan detaylı raporunu sundu.[1] Dimitrov, o konuşmasında komünistlere, ülkelerindeki kitlelerin büyük bir çoğunluğunu bir araya getirecek, birleşik bir antifaşist halk cephesini kurmaları çağrısında bulunuyordu.

Aynı kongrede İtalyan komünist lider Palmiro Togliatti (Ercoli) “emperyalistler arasında cereyan edecek yeni dünya savaşı”na hazırlık sürecine karşı verilecek mücadeleyle ilgili bir rapor sundu.[2] Konuşmasında savaşın zeminini hazırlayan ana güç olarak tanımladığı faşizmi eleştiren Togliatti, faşizme ve faşizmden ilham almış hareketlerle mücadeleyi savaşın yol açtığı çelişkilerle mücadeleye bağlamanın gerekliliği üzerinde durdu.

Etiyopya ve Cumhuriyetçi İspanya’yla Dayanışma

Arap komünistlerinin faşizme, savaş ve sömürgecilik politikalarına karşı yürüttüğü ilk kampanyada Etiyopyalıların İtalya’nın saldırılarına karşı verdiği mücadeleye destek sunuldu. Komünistlerin inisiyatifiyle birçok Arap ülkesinde Etiyopya halkıyla dayanışma örgütleri kuruldu. Ekim 1935’in ilk günlerinde Filistin Komünist Partisi, Arap ve Afrika ülkelerindeki komünist partilerinin ve İtalyan Komünist Partisi’nin yardımıyla, Etiyopya’ya yönelik faşist saldırıların durdurulması için uluslararası bir kampanyanın örgütlenmesi çağrısını içeren bir açıklama yayınladı. Orada şunlar söylenmekteydi:

“Afrika ve Arap ülkelerinin ezilen halklarının evlatları ve İtalyan işçileri olarak bizler, faşistlerin giriştiği macera karşısında Etiyopya halkına sunduğumuz destekle, tüm dünyayı, özellikle bizim ülkelerimizi eşi benzeri görülmemiş bir yıkıma doğru sürükleme riski bulunan yeni dünya savaşının yol açtığı tehlikeyi göğüslemeye çalışıyoruz.”[3]

Arap komünistlerinin faşizme ve komplolarına karşı örgütlediği ikinci kampanya, İspanyol cumhuriyetçileriyle dayanışma amacını güdüyordu. Komintern’in ricası üzerine Arap komünistleri, İspanyol cumhuriyetçileriyle birlikte savaşmak amacıyla İspanya’da oluşturulan Enternasyonal Tugaylar’a katıldılar. Filistin Komünist Partisi’nin Arap ve Yahudi üyeleri bu süreçte yer aldılar. Bu isimlerden biri, merkez komitesi üyesi Ali Abdülhalik Cibayui, İspanya’da öldürüldü. Parti sekretaryasının üyesi olan Necati Sıtkı, Komintern’in görevlendirmesiyle birlikte General Franco komutasındaki isyancılar arasında bulunan Faslılara yönelik bilgilendirme ve propaganda çalışmalarına katıldı.

1936’da Filistin Komünist Partisi, Filistin halkının dikkatlerini İspanyol İç Savaşı ile ilgili gerçeklere ve savaştaki güçlerin niteliğine çekmek amacıyla illegal çıkarttığı haftalık gazetesi Cephet’üş Şabiyye’de bazı yazılara yer verdi. 25 Eylül 1936 tarihli 17. sayısı “İspanya’da İç Savaş: Faşist Gericiliğin Özgürlüğe ve Demokrasiye Karşı Savaşı” başlığıyla çıktı. Gazetede çıkan bir yazıda, “Arap halkının ve sevgili Filistin’in dikkatlerini İspanya’da iki ayı aşkın bir zamandır süren acımasız iç savaşa çektiklerini” söyleyen yazar şu tespitleri yapıyordu:

“General Franco’nun hareketi, özgürlüğe ve demokrasiye karşı faşizmin mücadelesinin somut bir ifadesi. Bu hareket, sadece İspanyol halkına düşman değil. O, aynı zamanda Arap halkına, bilhassa İspanyol faşistlerine yardım etmekle ciddi bir yanlış yaptıklarını gören Faslılara zarar veriyor.” (s. 4).

Aynı yayın organının 21 Ağustos 1936 tarihli 12. sayısında çıkan bir başka makalede ise İspanya’daki faşist hareketin liderlerinin “Hitlercilerin ve İtalyan faşistlerini emirlerini, onayını ve maddi yardımını aldıktan sonra halk hükümetine karşı isyan edip onunla mücadeleye giriştikleri” (s. 3) üzerinde duruluyordu.


Antifaşist Örgütler ve Hareketler

1937 gibi erken bir tarihte Nazizm ve faşizm karşıtı hareketler ve örgütler inşa edilmeye başlandı. Aynı yılın Mayıs ayı içerisinde bir grup komünist ve demokrat aydın, Lübnan ve Suriye’de Faşizme Karşı Birlik’i kurdu. Bu örgüt, 6-7 Mayıs 1939 tarihlerinde Beyrut’ta Suriye ve Lübnan’ın ilk faşizmle mücadele kongresini gerçekleştirdi. Kongreye Suriyeli ve Lübnanlı iki yüzden fazla delege katıldı. Bunun dışında, kongreye temsilci göndermiş olan otuz iki örgüt, onay ve moral destekle alakalı ifadeleri içeren mesajlar gönderdi.

Irak’ta komünist parti, tüm ulusal güçleri faşizme karşı bir araya getirmek amacıyla bir kampanya yürüttü. Partinin girişimiyle faşizmle ve Nazizmle mücadele edecek bir birlik örgütlendi. Partinin merkezi yayın organı Kaide, “Birleşik ulusal cephede faşizme karşı, ekmek ve demokratik özgürlükler için birleşelim” sloganıyla çıkmaya başladı.

Mısır’da faşistlerin gayretleri, komünistler ve demokratlar cenahında yürütülen çalışmaların daha da yoğunlaşmasını sağladı. Faşizmin ve antisemitizmin savunucularının bir arada durduğu örgüt ve derneklere karşı çalışmalar yürütüldü. 1933 Hitler’in iktidara gelmesi üzerine Antisemitizmle Mücadele Komitesi kuruldu. Komitenin amacı, Alman ürünlerine yönelik boykotu örgütlemek ve Nazizme karşı kampanyalar yürütmekti. Aynı komite, Yahudileri Filistin’e göç etmek yerine kendi ülkelerinde faşizme karşı mücadeleye katılmaya teşvik etti.

1934 yılında Barış Destekçileri Birliği kuruldu. Birlik, Etiyopya’da İtalyanların gerçekleştirdiği saldırıları kınayan, İspanyol cumhuriyetçilerinin mücadelesine destek sunan bir dizi kampanya yürüttü.

İtalyanların ve Almanların Propaganda Faaliyetleri

Arap komünistleri, Arap ülkelerinde Alman Nazilerinin ve İtalyan faşistlerinin propaganda faaliyetlerini boşa düşürecek çalışmalar içine girdiler. Nazilerin ve faşistlerin yürüttüğü propaganda faaliyetleri bilhassa gençlerden destek görüyordu. Lübnanlı komünist yazar Raif Juri gençlere cazip gelen fikirlere, onları faşizme örgütleyen fikirlere saldıran yazılar yazdı. Talya gazetesi için yazdığı bir makalede, faşizmin niyetinin Arapları İngiliz ve Fransız sömürgeciliğinden kurtarmak olduğu iddiasının temelsiz ve içi boş olduğunu söyledi. Juri’ye göre, “sömürgecilik fikrine bağlı olan faşizm fetihler için hazırlık yürütüyor”du.[4]

Mayıs 1939’da Beyrut’ta Suriye-Lübnan’daki ilk faşizmle mücadele kongresinde yaptığı konuşmasında Suriye-Lübnan Komünist Partisi genel sekreteri Halid Bektaş, Hitler ve Mussolini’nin asıl amacının “Asya ve Afrika’daki sömürgeleri işgal etmek” olduğunu söyledi. Ona göre, bu isimlerin “Avrupa’nın merkezinde ve Akdeniz ülkelerinde hâkimiyeti ele geçirmek için verdikleri mücadele, Arabistan bölgesi dâhil, tüm Doğu’yu paylaşmaya dair düşlerini gerçekleştirmek için stratejik olarak atılması gereken ilk adımdan başka bir şey değil”di. Avrupa’daki demokratik ülkelerle faşist ülkeler arasında yaşanan çatışmada siyaseten tarafsız kalma önerisinde bulunan Araplara verdiği cevapta Bektaş, bu tarafsızlık politikasının İtalya ve Almanya’nın savaştan zaferle çıkması durumunda Irak’tan Suudi Arabistan’a, oradan Mısır’a dek yeni kurulan tüm Arap devletlerinin bağımsızlıklarını yitirip Libya ve Etiyopya gibi İtalya ve Almanya’ya ait birer eyalete dönüşeceklerini söyledi. Aynı şekilde, “Suriye ve Filistin’deki genç ulusal kurtuluş hareketleri de kan deryasında boğulacak, tüm hareket mensuplarının başları Romalı ve Berlinli işkencecilerin baltalarıyla ezilecekti”.[5]

Suriye-Lübnan Komünist Partisi, Kasım 1941’de düzenlediği dördüncü kongrede Arap ülkelerinde giderek yayılan faşist propagandaya cevap verilmesi hususunu tartıştı. Kongrenin sonunda hazırlanan, Suriyeli ve Lübnanlı yurttaşlara çağrıda bulunan raporda[6], onlardan “zaferle birlikte, sömürgeciliğe ve ajanlarına karşı Araplar adına intikam almaya hazırlanan Hitler’in başa geçeceğini” iddia eden Nazi ajanlarının yalanlarına karşı çıkmaları istendi. Raporda bu tespitler ışığında şu söyleniyordu: “Yurttaşlar bilmelidir ki Hitlerizm tarihte görülmüş en zalim sömürgecilik biçimidir.”

Irak Komünist Partisi, “düşmanımın düşmanı dostumdur” ilkesi uyarınca Nazi Almanyası’yla anlaşma yoluna girilmesine neden olabilecek politikaları konusunda 1941 darbesini yapan milliyetçi subayları uyardı. İsyancı subayların lideri Raşid Ali Keylani’ye yazdığı 17 Mayıs 1941 tarihli mektupta parti genel sekreteri Yusuf Selman (müstear adı: Fahd) mihver ülkelerine ait orduların da İngiltere kadar emperyalizme meyilli olduğunu söylüyor, ardından da şu tespitini iletiyordu: “Herhangi bir emperyalist devletten yardım alıp o yardıma bel bağlayanlar, ulusal hareketi başka bir emperyalist gücün kollarına teslim ederler.”[7]

Aynı şekilde, 1939 yılında Filistin Komünist Partisi merkez komitesi de şu değerlendirmeyi yapmaktaydı: “Filistinli Arapların ulusal hareketlerine liderlik eden belirli isimler, faşist propagandanın akacağı yolu sadece Filistin’de değil, tüm Ortadoğu’da açıyorlar. Bu sayede Alman faşistlerinin bağımsızlık mücadelelerinde Araplara yardım edeceğine dair fikir her yere sızıyor.”[8]

Kasım 1940’ta Alman askerleri Tunus’a girdi. Almanlarla işbirliğine giden Destur partisinin tavrına karşı çıkan Tunus Komünist Partisi, halka “ne pahasına olursa olsun Hitlerci işgal gücüne karşı koyma, demokrasi ve barış mücadelesinde birleşme çağrısı”nda bulundu.[9]

“Tek Sosyalist Devlet”in Korunması

Eylül 1938’in sonlarında Batılı demokrasilerin Almanya ile Münih Anlaşması’nı imzalaması ardından, Alman askerlerinin kendi topraklarına girmesinden korkan Sovyet iktidarı, Nazi Almanyası ile 23 Ağustos 1939 günü saldırmazlık anlaşması imzaladı. Sovyetler’in bu ani kararı neticesinde duydukları utanca rağmen Arap komünistleri, anlaşmayı “dünyadaki tek sosyalist devlet”in ne pahasına olursa olsun korunması gerektiği fikri üzerinden destekledi. Ancak süreç içerisinde Almanya, Sovyetler’e Haziran 1941’de saldırdı. Bunun üzerine Arap komünistleri dâhil dünyadaki tüm komünistler, Sovyetler’e verilecek desteğin asli görev olduğunu düşündüler. Bu karar üzerine Sovyet halklarıyla dayanışma eylemleri örgütlendi, onlara yardım komiteleri oluşturuldu.

Kasım 1941’de düzenlediği dördüncü kongrenin sonunda yaptığı açıklamada Suriye-Lübnan Komünist Partisi, “Sovyetler Birliği’nin yardımına koşuyoruz” mesajının sadece Arap dünyasının değil, tüm dünyanın özgür insanlarının sahiplendiği bir çağrı olması gerektiğine vurgu yaptı. Açıklamada, “Araplara ülkelerinin kaderinin ve bağımsızlıklarının Nazi Almanyası’na karşı dövüşen özgür insanların ve Sovyet devletinin zaferine bağlı” olduğu söylenmekteydi.

Arap komünistleri, ilgili süreçte faşizme karşı mücadeleyle Arap halklarının İngiliz ve Fransız sömürgeciliğinden kurtulmak için verdikleri mücadelenin birleştirilmesi gerektiği üzerinde durdular.

Sevtü’ş Şab isimli gazetenin 22 Haziran 1944 tarihli nüshasında çıkan “Komünist Partimiz ve İktidar” başlıklı makalesinde, Lübnan komünist hareketinin liderlerinden Nikola Şauyi, “gerçek bağımsızlığa Hitlerciliğe ve faşizme karşı topyekûn, somut ve kökleri sağlam bir zafer elde edilmedikçe ulaşılamaz” tespitinde bulunuyordu.

Filistin Meselesinin Beynelmilel Boyutu

Siyonist harekete ve Filistin’deki emellerine yönelik sağlam bir duruş ortaya koyan Arap komünistleri, Avrupa’da Nazilerin Yahudilere yönelik zulüm politikasını sert bir dille eleştirdiler. Lübnan Komünist Partisi liderlerinden Fercullah Helu, 5 Ekim 1944 günü Beyrut’ta yaptığı bir konuşmada, Lübnanlıların Siyonizme karşı verdikleri mücadelenin “Siyonistlerin iddia ettiği gibi, dini bir niyetten veya ırkçı bir hınçtan kaynaklanmadığını, zira Arapların herhangi bir bağnaz fikirle harekete geçmediklerinin inkâr edilemeyecek bir gerçek olduğunu” söylüyordu.[10]

Filistin meselesine demokratik çözüm arayışında olan ve 1944’ün başlarından beri Arap komünistlerinin yürüttüğü çalışma neticesinde kurulan Ulusal Kurtuluş Birliği isimli örgüt, Arap dünyasında Filistin meselesinin beynelmilel bir boyut kazanması için çalışma yürüten tek yapıydı. Örgüt, Filistin meselesini ulusal kurtuluş sorunu olarak görüyordu:

“Tüm halkların kendi ülkelerinde bağımsız olması ve bu halkların kardeşlik ve eşitlik düzenini tesis etmek için attığı adımlar, ırkçı rejimlerin dünya ölçeğinde yok olup gitmesi amacını güden davanın ayrılmaz parçasıdır.” [ʻUsbat al-taharrur al-watani fi Filastin, Harakatuna al-wataniyya wal-qiwa al-taharuriyya al-ʻalamiyya (“Ulusal Hareketimiz ve Dünyanın Kurtuluşu İçin Mücadele Eden Güçler”), 12 Nisan 1944, s. 1-3].

Ulusal Kurtuluş Birliği, kurulduğu günden itibaren Siyonizmle Filistin’deki Yahudi nüfus arasında net bir ayrım çizgisi çekti. Arap ulusal hareketine, gerçekçi ve demokratik bir siyaseti benimsemek suretiyle, “Yahudi kitleler içerisinde Siyonistlerin eylemlerini zayıflatacak çalışmalara katkıda bulunma” çağrısında bulunan birlik, bir yandan da “bu kitlelerin çıkarlarının Arap halkının emperyalizme ve Siyonizme karşı verdikleri mücadelenin ulaşacağı başarıyla doğrudan bağlantılı olduğunu” ısrarla dile getirdi.[11] Aynı cihette birlik, Filistin’de Yahudi cemaatiyle barış içerisinde yaşanmasının, hatta onlara demokratik hakların verilmesinin imkânsız olduğunu her fırsatta dile getiren milliyetçi liderlerin konumunu eleştirdi. Birliğe göre, Yahudi nüfusu konusunda benimsenecek barış politikası da onlara verilecek demokratik haklar da Filistinli Arapların ulusal haklarının inkârı anlamına gelmiyordu.

Mahir Şerif
9 Temmuz 2020
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Œuvres choisies, tome 2, Sofia-Presse, 1972; s. 5-94.

[2] «Les tâches de l'Internationale communiste en liaison avec les préparatifs d'une nouvelle guerre mondiale par les impérialistes», Résolutions et décisions du VIIe congrès de l'Internationale communiste içinde, Paris, Bureau d'éditions, n.d., s. 24-32.

[3] La Correspondance internationale, Sayı. 89-90, 5 Ekim 1935; s. 1309.

[4] « Nahnu wal-fashistiyya » (“Biz ve Faşizm”), Al-Tali ʻa, Aralık 1936; s. 840-844.

[5] « Al-Fashistiyya wal-shu ʻub al-ʻ arabiyya » (“Faşizm ve Arap Halkları”), Al-Fashistiyya wakhataruha ʻala al- aqtar al-ʻarabiyya içinde; s. 369-370.

[6] Bayan al-majlis al-watani al-rabiʻ lil-hizb al-shuyuʻ i fi suriyya wa-lubnan, Şam, Kasım 1941, éditions du parti; s. 47-54.

[7] Khayri, Dirasat fi tarikh al-hizb al-shuyuʻ i al-ʻiraqi, (“Irak Komünist Partisi Tarihi Üzerine Çalışmalar”), Cilt 1 ; s. 60-61.

[8] Anonim, “Combats en Palestine”, L'Internationale communiste, Sayı. 1, 1939, Moskova; s. 58-62.

[9] A.g.e., s. 239-241.

[10] Farjallah al-Helou, Kitabat mukhtara (“Seçme Eserler”), Beyrut, Dar al-Farabi, 1974; s. 115-121.

[11] ʻUsbat al-taharrur al-watani fi Filastin, Al-ʻuqda al-filastiniyya wal-tariq ila halliha (“Filistin Krizi ve Çözüm Yolu”), 10 Ekim 1945; s. 8-21.

0 Yorum: