25 Kasım 2024

Anjelika Balabanof

Anjelika Balabanof, Çernigov’da yaşayan zengin bir ailenin evladı olarak dünyaya geldi. Brüksel’deki Yeni Brüksel Üniversitesi’ne kaydoldu. Burada radikal politik çalışmalarla tanıştı. Felsefe ve edebiyat bölümlerinden mezun olduktan sonra Roma’ya yerleşti. Tekstil endüstrisinde çalışan göçmen işçileri örgütledi. 1900 yılında İtalyan Sosyalist Partisi’ne girdi. Antonio Labriola, Giacinto Serrati, Benito Mussolini ve partinin kurucusu Filippo Turati ile birlikte çalıştı.

Balabanof, Zimmerwald hareketi içinde çalışma yürüttü. Birinci Dünya Savaşı süresince savaşta tarafsız bir konum alan İsveç’te kaldı. Sol sosyalist hareketle ilişkilendi, İsveç komünist hareketlerinin liderleri Ture Nerman, Fredrik Ström, Zeth Höglund ve Kata Dalström’le birlikte çalışmalar yürüttü.

1917’deki Ekim Devrimi sonrası Balabanof Rusya’ya gitti, Bolşeviklere katıldı. Emma Goldman’ın aktardığına göre, Rusya’daki sosyalizm tarzı karşısında hayal kırıklığına uğrayan Balabanof, “İtalya toprağına kök saldı.” Goldman’a aktardığına göre Narişkin Sarayı’nda kaldığı süre zarfında yaşadıkları kendisini rahatsız etmişti.

1919’da Komintern sekreteri oldu. Bir süre sonra Bolşevikleri eleştirmeye başladı ve 1922 yılında Rusya’dan ayrılıp İtalya’ya döndü.

Arkadaşı ve yoldaşı Serrati’nin 1924 yılında İtalyan Sosyalist Partisi’nden ayrılıp İtalyan Komünist Partisi’ne geçmesi üzerine faşistler, kendisini İsviçre’ye gitmek zorunda bırakana dek Maksimalist gruba başkanlık etti. İsviçre’de Avanti! gazetesini çıkartan Balabanof, Paris bürosunun sekreteri oldu. O dönemde sosyalist olan Mussolini’yle Lozan’daki bir toplantıda karşılaştı. Ondan pek hoşlanmamıştı. Mussolini konusunda şunu söylüyordu: “Hayatımda gördüğüm en sefil insandı.”

1930 yılında İSP’de sekiz yıl önce partiden kovulan reformistlerle birleşme konusunda yaşanan ayrışma sonrası Balabanof, liderlerin birleşme kararına karşı çıktı ve altı yıl boyunca liderlik edeceği İtalyan Sosyalist Partisi (Maksimalist) isimli yeni bir örgüt kurdu.

Ardından Paris’e, İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce de New York’a gitti. Savaş sona erince Balabanof, İtalya’ya döndü ve kısa süre İSP içinde çalıştı. Ama Giuseppe Saragat ile birlikte partiden ayrılıp İtalya Sosyalist İşçi Partisi’ne girdi. Parti, 1951 yılında Birleşik Sosyalist Parti ile birleşerek İtalya Demokrat Sosyalist Parti adını aldı. 25 Kasım 1965 günü Roma’da vefat etti. Aşağıda Ekim Devrimi ile ilgili yazısına yer veriliyor.

* * *

Rusya’da Yeni Hayat

 

Burada olan biten konusunda bir fikre ulaşmak pek mümkün değil. O eski, köhne, yıkık dökük, içi çürümüş, sadece yeni ve diriltici olan güçlerin can verebilecekleri sistemin yeniden organize edildiğine şahit oluyorsunuz. Bu sistem, her yönden boykot ve sabote ediliyor, abluka altına alınıyor, bir yandan da yenileme çalışmaları kesintisiz bir biçimde sürüyor. Ortada herkese ilham verecek cinsten bir manzara var. Yapılanlar, insanı gururlandırıyor, insanın gücüne ve ilahi kudretine, o ülküye dair imanınızı tazeliyor. Onca maddi yetersizliğe ve düşmana karşı verilen kesintisiz mücadeleye rağmen bilim, sanat, kitlelerin ve yeni kuşakların eğitimi konusunda büyük ve yaratıcı bir çalışma ortaya konuluyor.

Bu dönemin tarihi yazıldığında, insanlar zayıf hâlimizle nasıl direndiğimize, ülkeyi nasıl yönettiğimize, bu karmaşık, harap olma ve yıkılma tehdidi altında olan böylesine devasa bir organizmayı nasıl dirilttiğimize hayret edecekler. Bizi onca yalanla ve uydurulmuş hikâyeyle anlatanların tek lafına inanmayın. Burada olan biteni başka ülkelerdeki gelişmelerle kıyaslayın, o vakit savaşın ağırlığının başka yerlere kıyasla burada daha az hissedildiğini göreceksiniz. Başka ülkelerde kırımdan geçirilen sınıfların burada desteklendiğini, her şeyi adilane bir biçimde paylaştığını göreceksiniz. Dolayısıyla, burada bizim terör ve suikastlarla yüklü bir gerçeklikte yaşadığımızı söylediklerinde, bunların bugün geçmişe kıyasla sayıca çok çok az olduğunu bilin.

Terör konusunda Almanya’da ve başka ülkelerde birkaç gündür verilen mücadelelere bakabilirsiniz. Burada hürmet edilecek cinsten çalışmalar yürütülüyor, mücadele, daha mütevazı bir seyirde ilerliyor. Şiddet karşıtı isyanlar konusunda Beyaz terörünün bin kat daha acımasız, kasti ve hain olduğunu bilin. Kızıl terör konusunda işittikleriniz uydurma şeyler. O yalanların sahipleri, meşru özsavunmayı boğan terörizmi görmezden gelecek kadar küstah. Sadece bize değil, tüm halka zarar vermek için ortaya konulmuş gayretleri anlamak için Lockhart davasına bakabilirsiniz.

Bu mahkemede tercüman olarak görev almıştım. Dolayısıyla, on binlerce insanı açlığa mahkûm etmek, köprüleri havaya uçurmak gibi başlıkları içeren tüm o şeytani planlardan haberdarım. Burada sadece politik sabotaj faaliyetleri değil, insanların hayatlarına kasteden girişimler söz konusuydu. Bu komploda bizatihi bakanlar hedef alındı. Buna karşın düşük cezalar verildi. Komploya doğrudan dâhil olmuş isimler kaçtı, casusluk suçunu işlediği bilinen bir yabancının burada kalmasına izin verildi. Tutsak takası karşılığında cezası ertelendi. İşte buna “kızıl terör” diyorlar!

Devlet mekanizmasında ehil ve dürüst işçilerin yokluğu sebebiyle oluşan kusurlar konusunda parti gazeteleri sert ve acımasız eleştiriler yayınladılar. Devletin işleyişinin düzelmesi için devrimci bir hükümete ihtiyaç olduğunu söylediler, bu yöndeki isteklerini dile getirdiler. İç siyasette meselenin özü şu: hükümet ve komünistler, iyi niyetle hareket etmeyen, devlet kademelerine sızmış, sabotaj eylemleri yapan, her türden araçla hayatın olağan seyrine taş koymaya çalışan düşmanların, hainlerin ve düzenbazların eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmeli, sonuçlarına katlanmalı.

Onca engele ve hainliğe rağmen ülkemiz hâlâ hayatta, kendisini inşa etme çalışmalarını sürdürüyor. İşçi sınıfı, kamu idaresiyle ilgili işlerini bırakıp cepheye koşmak zorunda kalsa da yeni örgütler pıtrak gibi çoğalıyor. Burada insan kazanma çalışmaları konusunda ne tür fedakârlıklarda bulunulduğunu görenlerin içini büyük bir neşe kaplıyor.

Geçenlerde coşku ve cesaretle yüklü “Kızıl” subaylar toplantısına katıldım. Subaylar, kelimenin tam anlamıyla inançlı kimselerdi. O vakit efendiler için verilen savaşla bizim yürüttüğümüz savaş arasındaki farkı net bir biçimde görüyorsunuz.

Halk ve liderleri, başka ülkelerin işçilerinin Rus devriminin ve onca dillendirilmeyen güçlükle yüzleşen ve ağır adımlarla zafere doğru yürüyen Alman Devrimi’nin kan deryasında boğulmasına izin vermeyeceklerine kesin olarak inanıyorlar. Bugün halkların kaderi, İtilaf Kuvvetleri ülkelerindeki proletaryaya bağlı. Bizi cesaretlendiren haberler gelmeye devam ediyor.

Anjelika Balabanof
8 Kasım 1919
Kaynak

0 Yorum: