Anjelika
Balabanof, Çernigov’da yaşayan zengin bir ailenin evladı olarak dünyaya geldi. Brüksel’deki
Yeni Brüksel Üniversitesi’ne kaydoldu. Burada radikal politik çalışmalarla
tanıştı. Felsefe ve edebiyat bölümlerinden mezun olduktan sonra Roma’ya
yerleşti. Tekstil endüstrisinde çalışan göçmen işçileri örgütledi. 1900 yılında
İtalyan Sosyalist Partisi’ne girdi. Antonio Labriola, Giacinto Serrati, Benito
Mussolini ve partinin kurucusu Filippo Turati ile birlikte çalıştı.
Balabanof,
Zimmerwald hareketi içinde çalışma yürüttü. Birinci Dünya Savaşı süresince
savaşta tarafsız bir konum alan İsveç’te kaldı. Sol sosyalist hareketle
ilişkilendi, İsveç komünist hareketlerinin liderleri Ture Nerman, Fredrik
Ström, Zeth Höglund ve Kata Dalström’le birlikte çalışmalar yürüttü.
1917’deki
Ekim Devrimi sonrası Balabanof Rusya’ya gitti, Bolşeviklere katıldı. Emma
Goldman’ın aktardığına göre, Rusya’daki sosyalizm tarzı karşısında hayal
kırıklığına uğrayan Balabanof, “İtalya toprağına kök saldı.” Goldman’a
aktardığına göre Narişkin Sarayı’nda kaldığı süre zarfında yaşadıkları
kendisini rahatsız etmişti.
1919’da
Komintern sekreteri oldu. Bir süre sonra Bolşevikleri eleştirmeye başladı ve
1922 yılında Rusya’dan ayrılıp İtalya’ya döndü.
Arkadaşı
ve yoldaşı Serrati’nin 1924 yılında İtalyan Sosyalist Partisi’nden ayrılıp
İtalyan Komünist Partisi’ne geçmesi üzerine faşistler, kendisini İsviçre’ye
gitmek zorunda bırakana dek Maksimalist gruba başkanlık etti. İsviçre’de Avanti!
gazetesini çıkartan Balabanof, Paris bürosunun sekreteri oldu. O dönemde sosyalist
olan Mussolini’yle Lozan’daki bir toplantıda karşılaştı. Ondan pek
hoşlanmamıştı. Mussolini konusunda şunu söylüyordu: “Hayatımda gördüğüm en
sefil insandı.”
1930
yılında İSP’de sekiz yıl önce partiden kovulan reformistlerle birleşme
konusunda yaşanan ayrışma sonrası Balabanof, liderlerin birleşme kararına karşı
çıktı ve altı yıl boyunca liderlik edeceği İtalyan Sosyalist Partisi (Maksimalist)
isimli yeni bir örgüt kurdu.
Ardından
Paris’e, İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce de New York’a gitti. Savaş sona
erince Balabanof, İtalya’ya döndü ve kısa süre İSP içinde çalıştı. Ama Giuseppe
Saragat ile birlikte partiden ayrılıp İtalya Sosyalist İşçi Partisi’ne girdi. Parti,
1951 yılında Birleşik Sosyalist Parti ile birleşerek İtalya Demokrat Sosyalist
Parti adını aldı. 25 Kasım 1965 günü Roma’da vefat etti. Aşağıda Ekim Devrimi
ile ilgili yazısına yer veriliyor.
* * *
Rusya’da Yeni Hayat
Burada
olan biten konusunda bir fikre ulaşmak pek mümkün değil. O eski, köhne, yıkık
dökük, içi çürümüş, sadece yeni ve diriltici olan güçlerin can verebilecekleri
sistemin yeniden organize edildiğine şahit oluyorsunuz. Bu sistem, her yönden boykot
ve sabote ediliyor, abluka altına alınıyor, bir yandan da yenileme çalışmaları
kesintisiz bir biçimde sürüyor. Ortada herkese ilham verecek cinsten bir
manzara var. Yapılanlar, insanı gururlandırıyor, insanın gücüne ve ilahi
kudretine, o ülküye dair imanınızı tazeliyor. Onca maddi yetersizliğe ve düşmana
karşı verilen kesintisiz mücadeleye rağmen bilim, sanat, kitlelerin ve yeni kuşakların
eğitimi konusunda büyük ve yaratıcı bir çalışma ortaya konuluyor.
Bu
dönemin tarihi yazıldığında, insanlar zayıf hâlimizle nasıl direndiğimize, ülkeyi
nasıl yönettiğimize, bu karmaşık, harap olma ve yıkılma tehdidi altında olan
böylesine devasa bir organizmayı nasıl dirilttiğimize hayret edecekler. Bizi onca
yalanla ve uydurulmuş hikâyeyle anlatanların tek lafına inanmayın. Burada olan
biteni başka ülkelerdeki gelişmelerle kıyaslayın, o vakit savaşın ağırlığının
başka yerlere kıyasla burada daha az hissedildiğini göreceksiniz. Başka ülkelerde
kırımdan geçirilen sınıfların burada desteklendiğini, her şeyi adilane bir
biçimde paylaştığını göreceksiniz. Dolayısıyla, burada bizim terör ve
suikastlarla yüklü bir gerçeklikte yaşadığımızı söylediklerinde, bunların bugün
geçmişe kıyasla sayıca çok çok az olduğunu bilin.
Terör
konusunda Almanya’da ve başka ülkelerde birkaç gündür verilen mücadelelere bakabilirsiniz.
Burada hürmet edilecek cinsten çalışmalar yürütülüyor, mücadele, daha mütevazı
bir seyirde ilerliyor. Şiddet karşıtı isyanlar konusunda Beyaz terörünün bin kat
daha acımasız, kasti ve hain olduğunu bilin. Kızıl terör konusunda işittikleriniz
uydurma şeyler. O yalanların sahipleri, meşru özsavunmayı boğan terörizmi
görmezden gelecek kadar küstah. Sadece bize değil, tüm halka zarar vermek için
ortaya konulmuş gayretleri anlamak için Lockhart davasına bakabilirsiniz.
Bu
mahkemede tercüman olarak görev almıştım. Dolayısıyla, on binlerce insanı
açlığa mahkûm etmek, köprüleri havaya uçurmak gibi başlıkları içeren tüm o
şeytani planlardan haberdarım. Burada sadece politik sabotaj faaliyetleri değil,
insanların hayatlarına kasteden girişimler söz konusuydu. Bu komploda bizatihi
bakanlar hedef alındı. Buna karşın düşük cezalar verildi. Komploya doğrudan
dâhil olmuş isimler kaçtı, casusluk suçunu işlediği bilinen bir yabancının
burada kalmasına izin verildi. Tutsak takası karşılığında cezası ertelendi. İşte
buna “kızıl terör” diyorlar!
Devlet
mekanizmasında ehil ve dürüst işçilerin yokluğu sebebiyle oluşan kusurlar
konusunda parti gazeteleri sert ve acımasız eleştiriler yayınladılar. Devletin işleyişinin
düzelmesi için devrimci bir hükümete ihtiyaç olduğunu söylediler, bu yöndeki
isteklerini dile getirdiler. İç siyasette meselenin özü şu: hükümet ve komünistler,
iyi niyetle hareket etmeyen, devlet kademelerine sızmış, sabotaj eylemleri
yapan, her türden araçla hayatın olağan seyrine taş koymaya çalışan düşmanların,
hainlerin ve düzenbazların eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmeli, sonuçlarına
katlanmalı.
Onca
engele ve hainliğe rağmen ülkemiz hâlâ hayatta, kendisini inşa etme çalışmalarını
sürdürüyor. İşçi sınıfı, kamu idaresiyle ilgili işlerini bırakıp cepheye koşmak
zorunda kalsa da yeni örgütler pıtrak gibi çoğalıyor. Burada insan kazanma
çalışmaları konusunda ne tür fedakârlıklarda bulunulduğunu görenlerin içini
büyük bir neşe kaplıyor.
Geçenlerde
coşku ve cesaretle yüklü “Kızıl” subaylar toplantısına katıldım. Subaylar,
kelimenin tam anlamıyla inançlı kimselerdi. O vakit efendiler için verilen
savaşla bizim yürüttüğümüz savaş arasındaki farkı net bir biçimde görüyorsunuz.
Halk
ve liderleri, başka ülkelerin işçilerinin Rus devriminin ve onca
dillendirilmeyen güçlükle yüzleşen ve ağır adımlarla zafere doğru yürüyen Alman
Devrimi’nin kan deryasında boğulmasına izin vermeyeceklerine kesin olarak
inanıyorlar. Bugün halkların kaderi, İtilaf Kuvvetleri ülkelerindeki
proletaryaya bağlı. Bizi cesaretlendiren haberler gelmeye devam ediyor.
Anjelika Balabanof
8
Kasım 1919
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder