Yüzyıllık
Yalnızlık’ta Gabriel Garcia Marquez “Dünya o kadar tazeydi ki birçok
şeyin henüz bir ismi bile yoktu, o şeylerden bahsederken onlara işaret etmek
gerekiyordu” diye yazar.[1]
Ortadoğu
konusunda konuşmak gerekirse, şuan öyle bir konjonktürdeyiz ki “dünya
alabildiğine taze.” Hatta öyle ki bugün üç yapısal krize aynı anda şahit
oluyoruz.
1.
Neoliberal kapitalizmin yapısal krizi dünyayı düzensizliğe mahkûm etti. Bu
sürece finansal ve ekonomik krizler (Duménil ve Lévy, 2013), emperyalistler arası
rekabetin yoğunlaşması, yeni dünya güçlerinin doğuşu, devrimci açılımlar ve
karşı devrimciliğin yenilgileri (Alnasseri, 2009) damga vurdu.
2.
Soğuk Savaş sonrası Ortadoğu’da tesis edilen düzene ana niteliğini veren, ABD’nin
bölgede uyguladığı, stratejik derinlik temelli plandı. Bu düzen, şuan altüst
olmuş durumda. Jacob Mundy’nin de ifade ettiği biçimiyle, “ABD’de sürece yön
veren fikir babaları, bir uzlaşmaya varmış gibi görünüyorlar. Bu isimler,
ABD’nin küredeki belirleyici konumun sona geldiğini düşünüyorlar. Amerikan
hegemonyasına destek sunanlar da onu eleştirenler de 2001’den beri Ortadoğu’ya
yönelik Amerikan politikalarının jeopolitikadaki kapsamlı değişim için gerekli
zeminin oluşmasında önemli bir rol oynadığını söylüyorlar.” (Mundy, 2023). Bu
değişim, kısmen Arap devrimlerinin ve karşı-devrimlerinin niteliğinde, ABD’nin
Ortadoğu için geliştirdiği jeostratejide ve yeni küresel-bölgesel güçlerin
nüfuzundaki artışta karşılık buldu.
3.
Ortadoğu ülkelerinin kendi içinde de hegemonya krizlerine tanık olundu. Farklı
toplumsal formasyonlar dâhilinde gelişen bu kriz neticesinde, Eylül 2022’den
İran ayaklanmalarla, 2019’daki Tişrin Devrimi’nden beri Irak “işgal rejimi”nin maruz
kaldığı krizle yüzleşti. Suriye ve Libya’da askeri ilişkiler huzursuzluklara
sebep oldu.
Bu
krizler, öncekilerden farklı. Burada iki farklı eğilim öne çıkıyor: bir yandan
neoliberal emperyalizmin halk sınıflarının taleplerini karşılayamadığını, bunun
sonucunda “isyanların” halkçı siyasetin hâkim biçimi hâline geldiğini
görüyoruz.[2] Diğer yandan ise 2011’deki Arap devrimlerinden beri Ortadoğu’daki
muhtelif ulus-devletler içerisinde değişime odaklanmış mücadelelerin bölgesel
bir niteliğe kavuştuğuna tanık oluyoruz (bkz.: Nakhaei, 2020). Artık Arap
coğrafyasıyla sınırlı olmayan 2011 devrimlerindeki “ikinci dalga”, bu türden
dinamikler içeriyor.
Ortadoğu’dan
bakıldığında, “hastalığa dair semptomların belirdiği dönemde eski ölüyor ama
yeni doğamıyor.”[3] Oysa mesele, imkânlar ve güçlüklerle ilgili yaklaşımı ifade
edip, “bu kadar taze olan dünya”ya müdahale edebilmek. Bu müdahale işinin
yapılabilmesi için bu devam etmekte olan “ara dönem”i emperyalizm bağlamına
oturtmamız gerekiyor. Bu konuda dört ayrı gerekçeden söz etmek mümkün:
1.
Yirminci yüzyılın başından beri Ortadoğu, Küresel Güney’in en fazla
uluslararasılaşmış bölgelerinden birisidir. Küresel güçler, soykırımlar tatbik
etmiş, bu şiddet neticesinde bölge uluslararasılaşmıştır. Bu meseleyi idrak
etmek için Körfez Savaşı’nda yaşananları hatırlamak kâfi olacaktır. Altı hafta
içerisinde Irak’a Hiroşima’ya atılan atom bombanın yedi misli güçte bomba
atılmıştır.[4] Bu anlamda, mecazi ve maddi düzlemde, bu “dünyayı sarsmış olması
gereken altı hafta, bize Ortadoğu’nun emperyalist yapı için ne denli merkezi
öneme sahip olduğuna dair bir şeyler söylemektedir.
Sabah
Nasıri’nin konuyla ilgili mülâkatında dile getirdiği biçimiyle, Ortadoğu’nun
küresel güçler için sahip olduğu önemin sebebi, sadece dünyadaki hidrokarbon
enerji kaynaklarının en büyük bir kısmının yoğunlaştığı bölgede petrolün
(sonrasında da doğal gazın) keşfedilmiş olması ya da bölgenin küresel ticaretin
kesişim noktasında konumlanmış olması değildir. Asıl önemli olan, dünya
dinlerinin merkezi ve medeniyetin beşiği olarak Ortadoğu’nun “sadece ilk
küresel gücü meydana getirmiş olması değil, ayrıca yeniden küresel bir güç
olarak sahneye çıkma imkânının bulunmasıdır”. Bu anlamda, “on dokuzuncu
yüzyılın sonundan beri bölgenin sürekli bölünüp parçalanması, hem
emperyalistlerin Ortadoğu’nun kontrolü konusunda giriştiği kavganın hem de rekabet
etme becerisini haiz küresel bir gücü meydana getirme imkânının hep birlikte
ortadan kaldırılması çabasının bir sonucudur.” (Alnasseri, 2023).
2.
Étienne
Balibar’ın Kapital’i Okumak’ta ifade ettiği biçimiyle, hâkim
formasyonlarda sınıf mücadelesinin tarihi, bu formasyonların çevrenin
kapitalist üretim tarzıyla bütünleşmesiyle, yapısal düzeyde bir kopuşla
yüzleşir.
“Çevredeki toplumlarla
Batılı toplumların fetih, sömürgeleştirme veya farklı ticari ilişkiler
üzerinden kapitalizme geçiş süreci dâhilinde buluşması, söz konusu
toplumlardaki tarihsel değişimin önemli bir unsurudur. Zira bu buluşma, üretim
tarzlarını dönüştürür ama bu dönüşüm, toplumların bir parçası değildir. İlgili
gelişme, çevredeki toplumlara ait dinamiklerin işlediği zamanda meydana
gelmemiş olan, değişimin kendi zamanı içerisinde cereyan eder. İki ayrı zaman
söz konusudur. Ama bunlar birlikte ele alınmalıdır.”[5]
Tarihteki
bu türden uyuşmazlıklar, kapitalist üretim tarzının hâkim olduğu gerçekliğe
geçişle sınırlı meseleler değildir. Emperyalist yapı bu uyuşmazlıkları geleceğe
taşır, onlara aracılık eder, “geniş ölçekte açık ve dolaysız müdahale”yle[6]
sınırlı olmayan muhtelif somut biçimler almasını sağlar.
Ortadoğu’da
bu tarihsel uyuşmazlıkların daha fazla dil bulmasının nedeni, darbelerden
askeri işgallere (bkz. Alnasseri, 2009), yaptırımlardan (bkz. Nakhaei, 2021) “düşük
yoğunluklu savaş”a (bkz. Mamdani, 2002) dek birçok farklı biçim alan
müdahalelerdir. Elimizde bu hipotezi doğrulayacak birçok referans noktası
mevcuttur. Örneğin Musaddık’ın Milli Cephe’sine karşı CIA desteğiyle yapılan
darbe, “İran’da üçüncü dünyacılığın ilk muhtemel hikâyelerinden biri”nin[7]
fiilileşme imkânını ortadan kaldırmıştır. Irak’a dayatılan “yaptırımlar üzerine
kurulu savaş”, Baas rejiminin zayıf hâliyle yaşamasını sağlayarak, Körfez
Savaşı sonrası dönemde devrimci senaryonun kesintiye uğramasına neden olmuştur
(Nakhaei, 2021).
İsrail
işgal rejiminin “Ortadoğu’ya yönelik neoliberal-emperyalist müdahalenin
ekonomik açıdan mülksüzleştirici, güvenlik sektörü temelli, politik açıdan
baskıcı ve ırkçı boyutunu ifade ediyor olmasının” nedenini burada aramak
gerekir. Söz konusu müdahale, kesintisiz savaş, dronlar, gelişkin bombalar,
plastik mermiler, göz yaşartıcı bombalar, sistematik bir hâl almış olan baskı,
müsadere, kaynakların zorla ele geçirilmesi, yoğun sömürü,
yerleşimci-sömürgecilerin evlere yerleşmesi, arazi gaspları gibi biçimler
almaktadır.”[8]
Ben,
aynı zamanda bu tarihsel uyuşmazlıkların kapsamının teorik mücadele alanına
doğru genişlediği iddiasındayım. Kimi eleştirel analizlerin açıktan ve örtük
olarak dile getirdiği biçimiyle, emperyalist yapı, hükmedilen formasyonlarda
teorik mücadelenin halk zemininin derinleşmesi, süreklileşmesi ve/veya yeniden
ortaya çıkması gibi gelişmelerde tayin edicidir. Burada üç önemli işlem
devrededir:
1.
Eskiden varolan bilgi sistemlerinin imhası (de Sousa Santos, 2015),
2.
“Dikey işbölümü”[9] yoluyla “bilimsel emperyalizm”in çevre ülkeler için
analizin konusunu belirlemesi,
3.
Said’in (1194) ve Fanon’un (2007) kavramsallaştırdığı biçimiyle, “kültür
emperyalizmi”nin muhtelif biçimleri.
Bu
noktada üzerinde durulmayan asıl soru şudur: Emperyalist yapı, bu engelleri
teorik mücadele alanındaki tarihsel uyuşmazlıkları sürekli kılmak suretiyle,
gerçeğin anlaşılması için belirlediği koşullara karşı o engelleri nasıl
çıkartabilmektedir? Burada üzerinde durulması gereken gerçek şudur: Emperyalizm,
eleştirel bilginin düşmanıdır. Hatta kendi ürettiği eleştirel bilgiye bile
düşmandır.
Misal,
5 Mart 2007’de Bağdat’daki Mütenebbi sokağında bir bombalı araç havaya uçtu, 30
kişi öldü, 100 kişi yaralandı. Onuncu yüzyılın ünlü Arap şairinin adının
verildiği sokak, Abbasi döneminden beri kitapçılarıyla ve kâtipleriyle bilinen
bir yerdi.[10] Bombalı aracın infilakı sonucu oluşan ilk yangınla birlikte o
devasa kitap yığını, daha büyük bir yangının fitilini tutuşturdu
(Jelly-Schapiro, 2023).
2003’teki
işgalden sonra yaşanan tüm diğer patlamalardan farklı sonuçlar üreten bu
saldırı, teknik detayları değil, eylemin gerçekleştiği stratejik konum
sebebiyle önemliydi. Her şeyden önce patlamanın cereyan ettiği Mütenebbi
Sokağı, sıradan bir mekân değildi. “Bağdat’ın edebiyat insanlarının ve
aydınlarının kalbi ve ruhu”[11] olan sokak, Irak’ta kültürel hegemonya için
farklı güçlerin verdiği mücadelenin cereyan ettiği bir yerdi ve bu anlamda,
sınıf mücadelesini farklı konjonktürlerine tanıklık etmişti. Sokak, teorik
mücadelenin halkla buluştuğu önemli yerlerden biriydi.
Irak
Komünist Partisi’nin güçlü olduğu altmışlı yıllarda sokaktaki kitaplar, afişler
ve diğer edebi ürünler (Beausoleil ve Shehabi, 2012), Gramsci’nin bahsini
ettiği “sağduyu” olgusunun antiemperyalist, milliyetçi ve halkçı hâlini
yansıtıyorlardı. Buna karşılık, 5 Mart’taki bombalı saldırı farklı bir
gerçeklikte yaşandı. Sabah Nasıri’nin bu konuyla ilgili söyleşisinde dile
getirdiği biçimiyle, 2003 işgalini takip eden yıllarda ABD, bir “işgal rejimi”
tesis etti. Söz konusu rejim, Irak ve bölgede stratejik açıdan kök salmak
adına, güvensizleştirme, mezhepçi ayrımcılık, istikrarsızlaştırma ve önceden
varolan ulusal alanı parçalama pratiklerini temel alıyordu (Alnasseri, 2023).
Bu
açıdan bombalı aracın infilak ettiği yer, tesadüfen belirlenmiş bir yer
değildi. ABD’nin Irak’ta yürürlüğe koyduğu yönetme ve hâkimiyet tesis etme
amaçlı projesi (Eakin, 2008) teorik mücadelenin halkla buluştuğu alanlara
yönelik saldırıları zorunlu kılıyordu. Burada amaç, millete ve halka ait
mekânlar ve kalıntılarının bir daha akla getirilmemesini, tahayyül veya teorize
edilmemesini sağlamaktı.
Emperyalist
müdahalenin gerçekleştiği dönemde bu tür mücadele alanlarının kalmaması,
emperyalist yapının karmaşık yönlerine dair analizin ve o yapıya direnmek için
doğru stratejik yönün teminine dönük çabanın önüne devasa engeller
çıkartabilecek bir husus. Bu anlamda, Mütenebbi Sokağı’na yönelik saldırı,
emperyalizmin eleştirel düşünceye, hatta kendi ürettiği eleştirel düşünceye
düşmanlık etme yollarına dair güçlü bir mecaz.
Bu
açıdan, Jean Baudrillard’ın The Gulf War Did Not Take Place (“Körfez
Savaşı Hiç Yaşanmadı” 2009) isimli kitabı, Edward Said’in önemli çalışması Şarkiyatçılık’la
(Said, 2014) birlikte ele alınmalı. Şarkiyatçı söylemler, “eleştiri silâhı” ile
“silâhların eleştirisi” arasındaki zorunlu ilişkinin koptuğu emperyalist bağlam
içerisinde maddileşme imkânı buluyor. Bu noktada Marx’ın şu sözünü anımsatmak
gerekiyor:
“Eleştiri silâhı tabii ki
silâhların eleştirisinin yerini alamaz. Neticede maddi güç ancak başka bir
maddi güçle alt edilebilir. Fakat teori de kitleleri yakaladığı vakit maddi bir
güç hâline gelir. Teori, kitleleri kişilere değil de fikre odaklandığı vakit
kavrama imkânına kavuşur, bu imkâna kavuştuğunda ise radikalleşir. Radikal
olmak, maddenin kökenini kavramaktır.” (Marx, 1844)
Teorik
açıdan Ortadoğu’da eleştirel bilgiyle emperyalizm arasındaki karşıtlık
ilişkisini daha fazla vurgulamak gerekmektedir. Bunun için bir adım daha atıp,
emperyalizmin eleştirel bilgiden kaçınma konusunda ortaya koyduğu somut yollara
değinelim.
Kanaatimce
bölgeye yönelik dolaysız müdahalelerin sıklığı ve yoğunluğu sebebiyle
emperyalist yapı tarihsel planda kendi sorunlarını teorik mücadele alanına
bozuk bir üslupla dayatmaktadır. Sömürgeci fetih ve askeri müdahaleler gibi
açıktan atılan adımlar, emperyalist yapının belirleyici olduğu, içteki
çelişkiler türünden gizli unsurların kıyıya köşeye atılmasına neden
olmaktadır.[12]
Bu
noktada İran’daki teorik mücadele alanı iyi ve öğretici bir örnektir. Bu ülkede
harici güçlerle ülkedeki iç çelişkiler arasındaki ilişki, genelde ya “harici”ci
ya da “dâhili”ci yaklaşım üzerinden ele alınmaktadır. İran’ı Ortadoğu’da
ABD’nin uyguladığı yeni emperyalist stratejinin sahnelendiği yere dönüştüren
1953 darbesinin yol açtığı sonuçlar üzerinden ve bu sonuçlar dâhilinde
“harici”ci yaklaşım öne çıkmıştır. Darbeyi takip eden yıllarda Milli Cephe’nin
yenilgisiyle başa çıkma çabasına eylem için gerekli devrimci yönü sunma çabası
eşlik etmiş, teorik mücadele alanında “bağımlılık” anlayışı üzerine kurulu
görüşler dillendirilmeye başlanmıştır.[13]
Allende’ye
yönelik darbeye dair eleştirel analizleri kaleme alanlar gibi İran’daki
bağımlılık teorisyenleri de “ABD’nin darbe sonrası kurulan rejimin sürdürülmesi
ve gelişiminde ilk elden önemli bir rol oynadığı üzerinde durmuşlardır. Bu
hâliyle söz konusu paradigma, İran’ın toplumsal formasyonunda darbe sonrası
yüzleşilen çelişkileri halkla emperyalizm arasındaki aracısız çelişkiye
indirgemiş, bunu yaparak, şahçı politik rejimi sömürgeci rejime benzer bir rejim
olarak anlamıştır.
Poulantzas,
Şili analizlerinin “harici faktörlere yönelik mekanik ve topolojik bir
anlayış”ı temel aldığını, bu hâlleriyle, dış müdahaleyi neyin mümkün kıldığı,
yabancıların müdahalesinin etkisini neyin artırdığı sorularına cevap olacak
içsel olguların doğru bir biçimde incelenmesine mani olduğunu söyler.[14].
Eylem
için gerekli yönü sunma konusunda ilgili yaklaşımlar, rejime gerilla savaşı
üzerinden saldırılması fikrini savunmuştur. Oysa bu, “ulusal kurtuluş savaşları
için uygun bir stratejidir.”[15] Bu anlamda söz konusu teori, halk sınıflarının
örgütlenmesi konusunda bir şey söylemez.
İran’daki
teorik mücadele alanına hâlen daha hâkim olan “dâhili”ci yaklaşım ise yeni bir
bağlamda öne çıkmıştır. Bu bağlam, bölgedeki benzer gelişmelerle
kıyaslandığında geç cereyan etmiş bir olgu olarak 1979 devriminden, Amerika’nın
bölgedeki emperyalist stratejisine karşı çıkan “İslamcı politikanın
yükselişinden, solun ezilmesine dönük adımlardan ve kısa süreli iç savaşın
ardından yaşanan ve sekiz yıl süren Irak savaşından oluşmaktadır.
Doğrudan
haricici yaklaşımlarla çelişkili bir yerde duran tüm bu dinamikler, İran’ın
içsel çelişkilerinin özgül hatta istisnai olup olmadığı sorusunu gündeme
getirmektedir. “Harici faktörlere yönelik mekanik ve topolojik anlayış”tan
kopan dâhilici yaklaşım bu seferde devrim sonrası mücadelelerin cereyan ettiği
emperyalist bağlamı göz ardı etmese bile küçümsemiştir.
Emperyalist
yapı ile İran’ın içsel çelişkileri arasındaki ilişkiyi anlama konusunda
dâhilici ve haricici yaklaşım arasındaki salınım, kaçınabileceğimiz bir “kötü
analiz” meselesinden ibaret bir konu değildir. Aslında bu salınım, teorik
mücadele alanına damga vurmuş olan tarihsel uyuşmazlıkların tezahürüdür. Jacob
Mundy’nin bu meseleyle ilgili katkısında da dile getirdiği biçimiyle,
emperyalizm tartışmasındaki dahili-harici ayrımı, sadece İran’la sınırlı bir
mevzu değildir. Bugün Ortadoğu’da emperyalizmle ilgili analizler, genel olarak
tartışmayı “petrol musluklarına” veya askeri müdahalelere indirgemektedir
(Mundy, 2023).
Buradan,
neoliberal emperyalizmin krizinin Ortadoğu’da teorik mücadele üzerindeki önemli
etkileri meselesine gelebiliriz.
Eleştirel
analizler, daha çok neoliberal emperyalizmin yol açtığı, devrimci
antikapitalist açılım (Harman, 2003), hegemonyanın Çin’e geçişi (Arrighi,
2010), çift kutupluluğun yeni bir biçimine dönüş (Tunsjø, 2018) veya dünya
genelinde gücün çok kutupluluk esasına göre dağılması (Desai, 2016) gibi
sonuçlara odaklanıyorlar. Buna karşın, uzun erime bakan değerlendirmeler,
genelde krizin uzun sürmesi ihtimali yanında, küresel güneydeki en
beynelmilelleşmiş bölge olarak Ortadoğu’nun ana meselesinin tam da krizin
kendisi olduğu gerçeğini göz ardı ediyorlar.
Andre
Gunder Frank’in yıllar önce dile getirdiği biçimiyle, “çevre ve yarı-çevre
ülkeler, merkezdeki ana emperyalist güçlerle arasındaki bağlar iyice
zayıfladığında ekonomik açıdan kalkınabiliyorlar.”[16] Ama ”emperyalist merkez,
krizden kurtulup ticaret ve yatırımla ilgili bağları yeniden kurduğunda, çevre
ve yarı-çevre ülkelerdeki kalkınma ve sanayileşme süreci tıkanıyor veya kendi
kendisine akamayacağı ve hiçbir ümit vaat etmeyen yollara kanalize ediliyor”.[17]
Demek
ki emperyalist ilişkilerde yaşanan krizler, küresel güçlerden “nispeten bağımsız”
olan yeni hâkimiyet kurma ve özgürleşme projeleri için alanlar açıyor. Bu anlamda,
emperyalist ilişkilerde yaşanan krizler, genelde hâkimiyet altında tutulan
formasyonlarda, özelde Ortadoğu’da teorik mücadelenin mevcut alanı üzerinde
kalıcı etkilere yol açıyor. Yani emperyalizm, kendisine ait eleştirel bilgi de
dâhil tüm eleştirel bilgilere düşman olsa da emperyalist ilişkilerde yaşanan
krizler, emperyalist yapıyı sistematik bir teori zeminine taşımak için gerekli
teorik mücadelenin verili alanını genişletebiliyor.
Ortadoğu’da
emperyalist yapının teorileştirme tarzlarında tarihsel uyuşmazlıkların etkili
olduğu koşullarda bölge için söz konusu alanın genişletilmesi acilen ifa
edilmesi gereken bir görev. Başka bir ifadeyle, neoliberal emperyalizm, oluşum
sürecinde teorik katarsis, arınma ihtimali için gerekli koşulları temin ediyorsa,
onun Ortadoğu’daki teorik mücadele alanı için önemli olduğunu söyleyebiliriz. Gramsci’nin
tespitiyle:
“[…] ‘Katarsis’, saf
ekonomik (veya bencilce ve tutkulu) yaklaşımdan insanların zihinlerinde yapının
üstyapı üzerinden incelendiği ahlaki-politik momente geçişi anlatmak için
kullanılabilecek bir terim. Burada bir yandan da ‘nesnel olandan öznel olana’, ‘zorunluluktan
özgürlüğe’ geçiş sürecine işaret ediliyor. Yapı, insanı ezim ezim ezen harici
bir güç olmaktan çıkıyor, insanı kendisine katıp onu pasifleştiriyor, insanı
özgürlüğün aracına, yeni bir ahlaki-politik biçim ve yeni inisiyatiflerin
kaynağını oluşturmanın aracına dönüştürüyor. Bu anlamda, bence ‘katarsis’
momentini teşkil etmek, tüm praksis felsefesinin çıkış noktasıdır. Katarsis işlemi,
diyalektiğin evriminden kaynaklanan sentezler zincirine denk düşer.”[18]
Emperyalist
ilişkilerde yaşanan krizler, özel sorunları gündeme getirmek suretiyle, teorik
mücadeleler alanında bir “katarsis”in yaşanmasını sağlar. Ortadoğu’da
neoliberal emperyalizmin krizi, “harici” ile “dâhili” arasındaki ilişki meselesinin
tümüyle yeni bir biçimde ele alınmasını sağlamıştır.
Söz
konusu kriz sebebiyle bölgede hegemonya için verilen mücadeleler iki şekilde
bölgeselleşmiştir:
1.
Dünya düzeninin dizginlerinin küresel güçlerin ellerinden kayması neticesinde (Alnasseri,
2023) Ortadoğu’da çevreye dâhil olan yeni mekânlar karşısında “yeni milliyetçi
burjuva” projeleri (Nakhaei, 2020) gündeme gelmiştir. Örneğin Türkiye, İran ve
Mısır’da “yeni milliyetçi burjuva” kalkınma tarzı, “bölgesel birikim stratejisi”ni
merkeze almış, bölgedeki politik ve askeri hâkimiyetini artırmış, “farklı
kimlikleri kucaklayan söylemler” öne çıkartılmıştır (Alnasseri vd., 2011;
Alnasseri, 2016a; Nakhaei, 2020).
2.
İçteki hâkimiyet sahası, bölgeye tek bir yoldan ilerleyerek genişlemez. Bu genişleme,
bir yandan da söz konusu projeye yönelik direnişi de koşullar. Bu anlamda,
bölgesel hâkimiyet kurma projeleri “bumerang etkisi”ne yol açar.[19] Bu tür projeler,
ülke dışında süren muhtelif direniş biçimlerinin ülkedeki mücadele alanına
dâhil olmasını sağlar.
2011’deki
Arap devrimlerinden beri muhtelif ulus-devletlerde iç değişimi koşullayan
mücadelelere tanık olunmuş, bu mücadeleler, aynı zamanda bölgesel bir nitelik
kazanmıştır. Dolayısıyla, Türkiye ve Suriye’deki Kürd kadınlarının verdikleri
kurtuluş mücadelelerinin ürettiği “Jin, Jiyan, Azadi” [“Kadın, Hayat, Özgürlük”]
sloganının İran’daki ayaklanmanın ana sloganı hâline gelmesinde şaşılacak bir
yan yoktur (Torkameh, 2022).
Ortadoğu’da
hegemonya mücadelelerinin bölgeselleşmesiyle birlikte emperyalist yapı ile
içteki çelişkiler arasında “topografiyi esas alan, mekanik ilişkiler” kurma
girişimi tümden hükmünü yitirmiştir.[20])
Bu
anlamda, Danish Khan’ın “Pakistan’da Ülkeye Eklemlenmiş Emperyalizm: Stratejik
Olanın Diyalektiği ve Bağımlılık Sorunu” yazısı önemli bir çalışmadır. Çevre
ülkelerdeki içsel politik ekonomik faktörlerin emperyalizm analizlerinde geri
plana atılması üzerinde duran Khan, ülke içindeki politik ekonomik faktörlerin
emperyalist politik mutabakata aracılık eden, onu düzene sokan süreç düzleminde
önemli olduğunu söylüyor. Khan, bir yandan da Pakistan’ın Ortadoğu’daki direniş
ve emperyalizmle ilgili tartışmadan ayrı ele alınamayacağı üzerinde duruyor.
“1947 yılında Pakistan’ın
kurulduğu günden beri küresel kuzeydeki merkez ülkeler, Pakistan’ı Hint alt
kıtasından (Güney Asya’dan) ziyade Ortadoğu’daki jeopolitik ve politik
çıkarları üzerinden ele aldı.” (Khan, 2023).
Bu
vurgu, Ortadoğu’daki hegemonya mücadelelerin bölgesel bir nitelik kazandığına
ilişkin tespitimizle uyumlu. Daha da önemlisi, söz konusu tespit, bir yandan da
bizi Ortadoğu’nun yeniden şekillendiği, emperyalizmin belirlediği bağlamı
yeniden düşünmeye ve bölgenin antiemperyalist mücadeleler dâhilinde ve bu
mücadeleler aracılığıyla yeniden oluşması sürecini gerçekçi bir zeminde ele
almaya davet ediyor.
Gelgelelim,
emperyalist ilişkilerde oluşan kriz momentine yönelik yukarıda dile getirilen
tespiti yapıyoruz diye Ortadoğu’da emperyalist yapının kesintisiz ilişkilerini
ve zeminini göz ardı edecek değiliz. Garbiel Polley, tam da bu yaklaşım
üzerinden, ABD’deki kimi radikal sol örgütlerin ellilerde Filistin’deki
emperyalist ilişkilerin yerleşimci-sömürgeci niteliğini görmezden geldiğini,
buradan da İsrail’in emperyalizmle bağlarına karşı körleştiğini söylüyor
(Polley, 2023).
Netice
itibarıyla bugün neoliberal emperyalizmin yüzleştiği kriz, bölgede emperyalist
yapının kesintisiz ilişkileri ve düzlemi konusunda katarsis sağlayacak türden
bir kriz. Bunun nedeni, krizin, emperyalist ilişkilerdeki krize rağmen, İsrail
işgal rejiminin yerleşimci-sömürgeci niteliği meselesinin gündeme gelmesini
sağlaması.[21]
Ortadoğu’da
emperyalizm ve direniş meselesi üzerinde duranların, neoliberal emperyalizmin
krizinin emperyalist yapının sistemsel ve kesintisiz bir biçimde teorinin konusu
kılınması konusunda sunduğu imkân ve fırsatları ciddiye almaları gerekiyor. Bu görev,
tabii ki sınırlardan azade bir görev değil.
Son
olarak Mütenebbi Sokağı’na geri dönelim. 5 Mart’ta patlayan bombalı araç, 2011’de
yaşanan Arap devrimlerinde halk mücadelelerinin şiarı hâline gelen aşağıdaki
sözün yeniden teyit etti:
“Bir gün
eğer halk yaşamak isterse
O vakit kader bu iradeye boyun eğmek zorunda kalacak.” (al-Shabbi)
Nima Nahayi
[Kaynak:
Journal of Labor and Society, 26 (2023) s. 1-13.]
Dipnotlar:
[1] Garcia Marquez, One Hundred Years of Solitude (Londra: Penguin
Books, 2014), Penguin (erişim tarihi: 28 Aralık 2022), s.
1.
[2]
Yayına Hz.: Alnasseri, S. “Class, State, and the Egyptian Revolution.” Arab
Revolutions and Beyond içinde, New York, NY: Palgrave Macmillan, 2016, s.
1–13. doi: 10.1057/978-1-137-59150-0. 2016b : s. 3.
[3]
Gramsci, A. Prison Notebooks, Cilt 2, Yayına Hz.: Joseph A. Buttigieg, New
York, NY: Columbia University Press, 2011: s. 33.
[4]
Simons, G. The Scourging of Iraq: Sanctions, Law and Natural Justice, 2.
Baskı, Londra: Macmillan, 1996, s. 4.
[5]
Balibar, E. “On the Basic Concepts of Historical Materialism.” Reading
Capital içinde (Londra: Verso, 2015), s. 302.
[6]
Poulantzas, N. The Crisis of the Dictatorships: Portugal, Greece, Spain
(Londra: nlb, 1976). s. 22–23.
[7]
Nakhaei, N. State and Development in Post-Revolutionary Iran. Doktora
Tezi, York University (Toronto, ON: York University, 2020, s. 2.
[8]
Alnasseri, 2016, a.g.e. s. 1–2.
[9]
Galtung, J. “A Structural Theory of Imperialism.” Journal of Peace Research
8(2) 1971, s. 92.
[10]
Al-Musawi, M. “Al-Mutanabbi Street in Baghdad: When Books Take You Captive.” Al-Mutanabbi
Street Starts Here: Poets and Writers Respond to the March 5th, 2007, Bombing
of Baghdad’s “Street of the Booksellers,” içinde, Yayına Hz.: B. Beausoleil
ve D. Shehabi (Oakland, CA: pm Press, 2012, s. 20.
[11]
Beausoleil, B. “Introduction.” Al-Mutanabbi Street Starts Here: Poets and
Writers Respond to the March 5th, 2007, Bombing of Baghdad’s “Street of the
Booksellers,” içinde, Yayına Hz.: B. Beausoleil ve D. Shehabi (Oakland, CA:
pm Press, 2012, s. 15.
[12]
Nakhaei, N. State and Development in Post-Revolutionary Iran, s. 3.
[13]
A.g.e., s. 2.
[14]
Poulantzas, 1976, a.g.e., s. 22.
[15]
Nakhaei, a.g.e., s. 3.
[16]
Frank, A.G. “The Development of Underdevelopment.” Monthly Review 18(4),
1966: s. 24.
[17]
Frank, a.g..e., s. 25–26.
[18]
Gramsci, A. Selections from the Prison Notebooks of Antonio Gramsci, 1.
Baskı, New York, NY: International Publishers, 1971, s. 366–367.
[19]
Alnasseri, S., Y. Kaya, N. Nakhaei, H. Daryani and A. Caramento. “Development
in (Semi-)Peripheral Countries: The Cases of Turkey, Iran, and South Africa.” World
Review of Political Economy 2(3), 2011, s. 125.
[20]
Nakhaei, N. State and Development in Post-Revolutionary Iran, s. 4.
[21]
S. Alnasseri, kişisel görüşme, 4. Aralık 2022.
Kaynakça:
Al-Musawi, M. “Al-Mutanabbi Street in Baghdad: When Books Take You Captive.” Al-Mutanabbi
Street Starts Here: Poets and Writers Respond to the March 5th, 2007, Bombing
of Baghdad’s “Street of the Booksellers,” içinde, Yayına Hz.: B. Beausoleil
ve D. Shehabi (Oakland, CA: pm Press, 2012), s. 20–35.
Alnasseri,
S. “Understanding Iraq.” Socialist Register 44(44) (2009), s. 77–100.
Alnasseri,
S. 2011. “Imperialism and the Social Question in (Semi)-Peripheries: The Case
for a Neo-National Bourgeoisie.” Global Discourse 2(2), s. 121–144.
Alnasseri,
S. (Yayına Hz.) “Class, State, and the Egyptian Revolution.” Arab
Revolutions and Beyond içinde (New York, NY: Palgrave Macmillan, 2016a), s.
119–161. doi: 10.1057/978-1-137-59150-0.
Alnasseri,
S. (Yayına Hz.) “Class, State, and the Egyptian Revolution.” Arab
Revolutions and Beyond (New York, NY: Palgrave Macmillan, 2016b), s. 1–13.
doi: 10.1057/978-1-137-59150-0.
Alnasseri,
S. 2023. “Contradictions on the Thresholds of a Changing World.” Journal of
Labor and Society 26 (2023)
Alnasseri,
S., Y. Kaya, N. Nakhaei, H. Daryani ve A. Caramento. “Development in
(Semi-)Peripheral Countries: The Cases of Turkey, Iran, and South Africa.” World
Review of Political Economy 2(3) (2011), s. 495–512.
Al-Shabbi,
A.Q. “Jadaliyya—Al-Shabbi’s ‘The Will to Life.’” Jadaliyya (1 Şubat
2023), Jadalliya.
Arrighi,
G. The Long Twentieth Century: Money, Power, and the Origins of Our Times (Londra:
Verso, 2010).
Balibar,
E. “On the Basic Concepts of Historical Materialism.” Reading Capital
içinde (Londra: Verso, 2015), s. 273–308.
Baudrillard,
J. The Gulf War Did Not Take Place (Sidney, NSW: Power Publications,
2009).
Beausoleil,
B. “Introduction.” Al-Mutanabbi Street Starts Here: Poets and Writers
Respond to the March 5th, 2007, Bombing of Baghdad’s “Street of the
Booksellers,” içinde, Yayına Hz.: B. Beausoleil ve D. Shehabi (Oakland, CA:
pm Press, 2012), s. 14–19.
Beausoleil,
B. ve D. Shehabi (Yayına Hz.). Al-Mutanabbi Street in Baghdad: When Books
Take You Captive (Oakland, CA: pm Press, 2012).
Desai,
R. “The Geopolitical Economy of the Arab Revolutions.” Arab Revolutions and
Beyond içinde, Yayına Hz.: S. Alnasseri (New York, NY: Palgrave Macmillan,
2016), s. 13–30. doi: 10.1057/978-1-137-59150-0.
de
Sousa Santos, B. Epistemologies of the South: Justice Against Epistemicide
(Abingdon: Routledge, 2015).
Duménil,
G. ve D. Lévy. “The Crisis of Neoliberalism as a Stepwise Process.” Neoliberalism
Beyond the Free Market içinde, Yayına Hz.: Lindy Edwards, Damien Cahill ve
Frank Stilwell (Cheltenham: Edward Elgar, 2013), s. 31–53.
Eakin,
H. “The Devastation of Iraq’s Past.” The New York Review of Books
(2008), NYB (erişim tarihi: 31 Ocak 2023). Giriş
Bölümü, Journal of Labor and Society 26 (2023)
Etzbach,
H. “The Unfinished ‘Arab Spring.’” Rosa Luxemburg Stiftung (2020), Rosalux (erişim tarihi: 5 Ocak 2021).
Fanon,
F. Black Skin, White Masks (Londra: Pluto Press, 2007).
Frank,
A.G. “The Development of Underdevelopment.” Monthly Review 18(4) (1966),
s. 17–31.
Galtung,
J. “A Structural Theory of Imperialism.” Journal of Peace Research 8(2)
(1971), s. 81–117.
Garcia
Marquez, G. One Hundred Years of Solitude (Londra: Penguin Books, 2014),
Penguin (erişim tarihi: 28 Aralık 2022).
Gramsci,
A. Selections from the Prison Notebooks of Antonio Gramsci, 1. Baskı
(New York, NY: International Publishers, 1971).
Gramsci,
A. Prison Notebooks, Cilt 2, Yayına Hz.: Joseph A. Buttigieg (New
York, NY: Columbia University Press, 2011).
Harman,
C. “Analysing Imperialism (Summer 2003).” International Socialism 99
(2003), MIA.
Jelly-Schapiro,
E. “The Art of Neverending Wars | Eli Jelly-Schapiro.” The New York Review
of Books (2020), NYB (erişim tarihi: 31 Ocak 2023).
Khan,
D. “Articulated Imperialism in Pakistan: A Dialectic of ‘Strategic’ and
‘Dependency’ Fixes.” Journal of Labor and Society 26 (2023).
Larkin,
Margaret. 2008. Al-Mutanabbi: Voice of the ’Abbasid Poetic Ideal.
Oxford: Oneworld.
Mamdani,
M. “Good Muslim, Bad Muslim: A Political Perspective on Culture and Terrorism.”
American Anthropologist 104(3) (2002), s. 766–775.
Marx,
K. “The Introduction Contribution to the Critique of Hegel’s Philosophy Of
Law.” (1844), MIA (erişim tarihi: 1 Şubat 2023).
Mundy,
J. “A Theoretical War: Accounting for American Imperialism in the Middle East.”
Journal of Labor and Society 26 (2023).
Nakhaei,
N. State and Development in Post-Revolutionary Iran. Doktora Tezi, York
University (Toronto, ON: York University, 2020).
Nakhaei,
N. “Understanding the ‘Sanctions Warfare Regime.’” Sanctions as War:
Anti-Imperialist Perspectives on American Geo-Economic Strategy içinde, Yayına
Hz.: I. Ness ve S.H. Davis (Leiden: Brill, 2021), s. 231–243.
Polley,
G. “The Sun Is Shining in Salameh”: An American Communist Observes the Nakba.” Journal
of Labor and Society 26 (2023).
Poulantzas,
N. The Crisis of the Dictatorships: Portugal, Greece, Spain (Londra:
nlb, 1976).
Said,
E.W. Culture and Imperialism (New York, NY: Vintage Books, 1994).
Said,
E.W. Orientalism (New York, NY: Random House, 2014).
Simons,
G. The Scourging of Iraq: Sanctions, Law and Natural Justice, 2. Baskı
(Londra: Macmillan, 1996).
Torkameh,
A. “Rhythm of Revolution in Iran - The Bullet.” Socialist Project
(2022), SP (erişim tarihi: 14 Ocak 2023).
Tunsjø, Ø. The Return of Bipolarity in World Politics (New York, NY: Columbia University Press, 2018).
0 Yorum:
Yorum Gönder