21 Kasım 2024

,

Ortadoğu’da Emperyalizm ve Direniş

Yüzyıllık Yalnızlık’ta Gabriel Garcia Marquez “Dünya o kadar tazeydi ki birçok şeyin henüz bir ismi bile yoktu, o şeylerden bahsederken onlara işaret etmek gerekiyordu” diye yazar.[1]

Ortadoğu konusunda konuşmak gerekirse, şuan öyle bir konjonktürdeyiz ki “dünya alabildiğine taze.” Hatta öyle ki bugün üç yapısal krize aynı anda şahit oluyoruz.

1. Neoliberal kapitalizmin yapısal krizi dünyayı düzensizliğe mahkûm etti. Bu sürece finansal ve ekonomik krizler (Duménil ve Lévy, 2013), emperyalistler arası rekabetin yoğunlaşması, yeni dünya güçlerinin doğuşu, devrimci açılımlar ve karşı devrimciliğin yenilgileri (Alnasseri, 2009) damga vurdu.

2. Soğuk Savaş sonrası Ortadoğu’da tesis edilen düzene ana niteliğini veren, ABD’nin bölgede uyguladığı, stratejik derinlik temelli plandı. Bu düzen, şuan altüst olmuş durumda. Jacob Mundy’nin de ifade ettiği biçimiyle, “ABD’de sürece yön veren fikir babaları, bir uzlaşmaya varmış gibi görünüyorlar. Bu isimler, ABD’nin küredeki belirleyici konumun sona geldiğini düşünüyorlar. Amerikan hegemonyasına destek sunanlar da onu eleştirenler de 2001’den beri Ortadoğu’ya yönelik Amerikan politikalarının jeopolitikadaki kapsamlı değişim için gerekli zeminin oluşmasında önemli bir rol oynadığını söylüyorlar.” (Mundy, 2023). Bu değişim, kısmen Arap devrimlerinin ve karşı-devrimlerinin niteliğinde, ABD’nin Ortadoğu için geliştirdiği jeostratejide ve yeni küresel-bölgesel güçlerin nüfuzundaki artışta karşılık buldu.

3. Ortadoğu ülkelerinin kendi içinde de hegemonya krizlerine tanık olundu. Farklı toplumsal formasyonlar dâhilinde gelişen bu kriz neticesinde, Eylül 2022’den İran ayaklanmalarla, 2019’daki Tişrin Devrimi’nden beri Irak “işgal rejimi”nin maruz kaldığı krizle yüzleşti. Suriye ve Libya’da askeri ilişkiler huzursuzluklara sebep oldu.

Bu krizler, öncekilerden farklı. Burada iki farklı eğilim öne çıkıyor: bir yandan neoliberal emperyalizmin halk sınıflarının taleplerini karşılayamadığını, bunun sonucunda “isyanların” halkçı siyasetin hâkim biçimi hâline geldiğini görüyoruz.[2] Diğer yandan ise 2011’deki Arap devrimlerinden beri Ortadoğu’daki muhtelif ulus-devletler içerisinde değişime odaklanmış mücadelelerin bölgesel bir niteliğe kavuştuğuna tanık oluyoruz (bkz.: Nakhaei, 2020). Artık Arap coğrafyasıyla sınırlı olmayan 2011 devrimlerindeki “ikinci dalga”, bu türden dinamikler içeriyor.

Ortadoğu’dan bakıldığında, “hastalığa dair semptomların belirdiği dönemde eski ölüyor ama yeni doğamıyor.”[3] Oysa mesele, imkânlar ve güçlüklerle ilgili yaklaşımı ifade edip, “bu kadar taze olan dünya”ya müdahale edebilmek. Bu müdahale işinin yapılabilmesi için bu devam etmekte olan “ara dönem”i emperyalizm bağlamına oturtmamız gerekiyor. Bu konuda dört ayrı gerekçeden söz etmek mümkün:

1. Yirminci yüzyılın başından beri Ortadoğu, Küresel Güney’in en fazla uluslararasılaşmış bölgelerinden birisidir. Küresel güçler, soykırımlar tatbik etmiş, bu şiddet neticesinde bölge uluslararasılaşmıştır. Bu meseleyi idrak etmek için Körfez Savaşı’nda yaşananları hatırlamak kâfi olacaktır. Altı hafta içerisinde Irak’a Hiroşima’ya atılan atom bombanın yedi misli güçte bomba atılmıştır.[4] Bu anlamda, mecazi ve maddi düzlemde, bu “dünyayı sarsmış olması gereken altı hafta, bize Ortadoğu’nun emperyalist yapı için ne denli merkezi öneme sahip olduğuna dair bir şeyler söylemektedir.

Sabah Nasıri’nin konuyla ilgili mülâkatında dile getirdiği biçimiyle, Ortadoğu’nun küresel güçler için sahip olduğu önemin sebebi, sadece dünyadaki hidrokarbon enerji kaynaklarının en büyük bir kısmının yoğunlaştığı bölgede petrolün (sonrasında da doğal gazın) keşfedilmiş olması ya da bölgenin küresel ticaretin kesişim noktasında konumlanmış olması değildir. Asıl önemli olan, dünya dinlerinin merkezi ve medeniyetin beşiği olarak Ortadoğu’nun “sadece ilk küresel gücü meydana getirmiş olması değil, ayrıca yeniden küresel bir güç olarak sahneye çıkma imkânının bulunmasıdır”. Bu anlamda, “on dokuzuncu yüzyılın sonundan beri bölgenin sürekli bölünüp parçalanması, hem emperyalistlerin Ortadoğu’nun kontrolü konusunda giriştiği kavganın hem de rekabet etme becerisini haiz küresel bir gücü meydana getirme imkânının hep birlikte ortadan kaldırılması çabasının bir sonucudur.” (Alnasseri, 2023).

2. Étienne Balibar’ın Kapital’i Okumak’ta ifade ettiği biçimiyle, hâkim formasyonlarda sınıf mücadelesinin tarihi, bu formasyonların çevrenin kapitalist üretim tarzıyla bütünleşmesiyle, yapısal düzeyde bir kopuşla yüzleşir.

“Çevredeki toplumlarla Batılı toplumların fetih, sömürgeleştirme veya farklı ticari ilişkiler üzerinden kapitalizme geçiş süreci dâhilinde buluşması, söz konusu toplumlardaki tarihsel değişimin önemli bir unsurudur. Zira bu buluşma, üretim tarzlarını dönüştürür ama bu dönüşüm, toplumların bir parçası değildir. İlgili gelişme, çevredeki toplumlara ait dinamiklerin işlediği zamanda meydana gelmemiş olan, değişimin kendi zamanı içerisinde cereyan eder. İki ayrı zaman söz konusudur. Ama bunlar birlikte ele alınmalıdır.”[5]

Tarihteki bu türden uyuşmazlıklar, kapitalist üretim tarzının hâkim olduğu gerçekliğe geçişle sınırlı meseleler değildir. Emperyalist yapı bu uyuşmazlıkları geleceğe taşır, onlara aracılık eder, “geniş ölçekte açık ve dolaysız müdahale”yle[6] sınırlı olmayan muhtelif somut biçimler almasını sağlar.

Ortadoğu’da bu tarihsel uyuşmazlıkların daha fazla dil bulmasının nedeni, darbelerden askeri işgallere (bkz. Alnasseri, 2009), yaptırımlardan (bkz. Nakhaei, 2021) “düşük yoğunluklu savaş”a (bkz. Mamdani, 2002) dek birçok farklı biçim alan müdahalelerdir. Elimizde bu hipotezi doğrulayacak birçok referans noktası mevcuttur. Örneğin Musaddık’ın Milli Cephe’sine karşı CIA desteğiyle yapılan darbe, “İran’da üçüncü dünyacılığın ilk muhtemel hikâyelerinden biri”nin[7] fiilileşme imkânını ortadan kaldırmıştır. Irak’a dayatılan “yaptırımlar üzerine kurulu savaş”, Baas rejiminin zayıf hâliyle yaşamasını sağlayarak, Körfez Savaşı sonrası dönemde devrimci senaryonun kesintiye uğramasına neden olmuştur (Nakhaei, 2021).

İsrail işgal rejiminin “Ortadoğu’ya yönelik neoliberal-emperyalist müdahalenin ekonomik açıdan mülksüzleştirici, güvenlik sektörü temelli, politik açıdan baskıcı ve ırkçı boyutunu ifade ediyor olmasının” nedenini burada aramak gerekir. Söz konusu müdahale, kesintisiz savaş, dronlar, gelişkin bombalar, plastik mermiler, göz yaşartıcı bombalar, sistematik bir hâl almış olan baskı, müsadere, kaynakların zorla ele geçirilmesi, yoğun sömürü, yerleşimci-sömürgecilerin evlere yerleşmesi, arazi gaspları gibi biçimler almaktadır.”[8]

Ben, aynı zamanda bu tarihsel uyuşmazlıkların kapsamının teorik mücadele alanına doğru genişlediği iddiasındayım. Kimi eleştirel analizlerin açıktan ve örtük olarak dile getirdiği biçimiyle, emperyalist yapı, hükmedilen formasyonlarda teorik mücadelenin halk zemininin derinleşmesi, süreklileşmesi ve/veya yeniden ortaya çıkması gibi gelişmelerde tayin edicidir. Burada üç önemli işlem devrededir:

1. Eskiden varolan bilgi sistemlerinin imhası (de Sousa Santos, 2015),

2. “Dikey işbölümü”[9] yoluyla “bilimsel emperyalizm”in çevre ülkeler için analizin konusunu belirlemesi,

3. Said’in (1194) ve Fanon’un (2007) kavramsallaştırdığı biçimiyle, “kültür emperyalizmi”nin muhtelif biçimleri.

Bu noktada üzerinde durulmayan asıl soru şudur: Emperyalist yapı, bu engelleri teorik mücadele alanındaki tarihsel uyuşmazlıkları sürekli kılmak suretiyle, gerçeğin anlaşılması için belirlediği koşullara karşı o engelleri nasıl çıkartabilmektedir? Burada üzerinde durulması gereken gerçek şudur: Emperyalizm, eleştirel bilginin düşmanıdır. Hatta kendi ürettiği eleştirel bilgiye bile düşmandır.

Misal, 5 Mart 2007’de Bağdat’daki Mütenebbi sokağında bir bombalı araç havaya uçtu, 30 kişi öldü, 100 kişi yaralandı. Onuncu yüzyılın ünlü Arap şairinin adının verildiği sokak, Abbasi döneminden beri kitapçılarıyla ve kâtipleriyle bilinen bir yerdi.[10] Bombalı aracın infilakı sonucu oluşan ilk yangınla birlikte o devasa kitap yığını, daha büyük bir yangının fitilini tutuşturdu (Jelly-Schapiro, 2023).

2003’teki işgalden sonra yaşanan tüm diğer patlamalardan farklı sonuçlar üreten bu saldırı, teknik detayları değil, eylemin gerçekleştiği stratejik konum sebebiyle önemliydi. Her şeyden önce patlamanın cereyan ettiği Mütenebbi Sokağı, sıradan bir mekân değildi. “Bağdat’ın edebiyat insanlarının ve aydınlarının kalbi ve ruhu”[11] olan sokak, Irak’ta kültürel hegemonya için farklı güçlerin verdiği mücadelenin cereyan ettiği bir yerdi ve bu anlamda, sınıf mücadelesini farklı konjonktürlerine tanıklık etmişti. Sokak, teorik mücadelenin halkla buluştuğu önemli yerlerden biriydi.

Irak Komünist Partisi’nin güçlü olduğu altmışlı yıllarda sokaktaki kitaplar, afişler ve diğer edebi ürünler (Beausoleil ve Shehabi, 2012), Gramsci’nin bahsini ettiği “sağduyu” olgusunun antiemperyalist, milliyetçi ve halkçı hâlini yansıtıyorlardı. Buna karşılık, 5 Mart’taki bombalı saldırı farklı bir gerçeklikte yaşandı. Sabah Nasıri’nin bu konuyla ilgili söyleşisinde dile getirdiği biçimiyle, 2003 işgalini takip eden yıllarda ABD, bir “işgal rejimi” tesis etti. Söz konusu rejim, Irak ve bölgede stratejik açıdan kök salmak adına, güvensizleştirme, mezhepçi ayrımcılık, istikrarsızlaştırma ve önceden varolan ulusal alanı parçalama pratiklerini temel alıyordu (Alnasseri, 2023).

Bu açıdan bombalı aracın infilak ettiği yer, tesadüfen belirlenmiş bir yer değildi. ABD’nin Irak’ta yürürlüğe koyduğu yönetme ve hâkimiyet tesis etme amaçlı projesi (Eakin, 2008) teorik mücadelenin halkla buluştuğu alanlara yönelik saldırıları zorunlu kılıyordu. Burada amaç, millete ve halka ait mekânlar ve kalıntılarının bir daha akla getirilmemesini, tahayyül veya teorize edilmemesini sağlamaktı.

Emperyalist müdahalenin gerçekleştiği dönemde bu tür mücadele alanlarının kalmaması, emperyalist yapının karmaşık yönlerine dair analizin ve o yapıya direnmek için doğru stratejik yönün teminine dönük çabanın önüne devasa engeller çıkartabilecek bir husus. Bu anlamda, Mütenebbi Sokağı’na yönelik saldırı, emperyalizmin eleştirel düşünceye, hatta kendi ürettiği eleştirel düşünceye düşmanlık etme yollarına dair güçlü bir mecaz.

Bu açıdan, Jean Baudrillard’ın The Gulf War Did Not Take Place (“Körfez Savaşı Hiç Yaşanmadı” 2009) isimli kitabı, Edward Said’in önemli çalışması Şarkiyatçılık’la (Said, 2014) birlikte ele alınmalı. Şarkiyatçı söylemler, “eleştiri silâhı” ile “silâhların eleştirisi” arasındaki zorunlu ilişkinin koptuğu emperyalist bağlam içerisinde maddileşme imkânı buluyor. Bu noktada Marx’ın şu sözünü anımsatmak gerekiyor:

“Eleştiri silâhı tabii ki silâhların eleştirisinin yerini alamaz. Neticede maddi güç ancak başka bir maddi güçle alt edilebilir. Fakat teori de kitleleri yakaladığı vakit maddi bir güç hâline gelir. Teori, kitleleri kişilere değil de fikre odaklandığı vakit kavrama imkânına kavuşur, bu imkâna kavuştuğunda ise radikalleşir. Radikal olmak, maddenin kökenini kavramaktır.” (Marx, 1844)

Teorik açıdan Ortadoğu’da eleştirel bilgiyle emperyalizm arasındaki karşıtlık ilişkisini daha fazla vurgulamak gerekmektedir. Bunun için bir adım daha atıp, emperyalizmin eleştirel bilgiden kaçınma konusunda ortaya koyduğu somut yollara değinelim.

Kanaatimce bölgeye yönelik dolaysız müdahalelerin sıklığı ve yoğunluğu sebebiyle emperyalist yapı tarihsel planda kendi sorunlarını teorik mücadele alanına bozuk bir üslupla dayatmaktadır. Sömürgeci fetih ve askeri müdahaleler gibi açıktan atılan adımlar, emperyalist yapının belirleyici olduğu, içteki çelişkiler türünden gizli unsurların kıyıya köşeye atılmasına neden olmaktadır.[12]

Bu noktada İran’daki teorik mücadele alanı iyi ve öğretici bir örnektir. Bu ülkede harici güçlerle ülkedeki iç çelişkiler arasındaki ilişki, genelde ya “harici”ci ya da “dâhili”ci yaklaşım üzerinden ele alınmaktadır. İran’ı Ortadoğu’da ABD’nin uyguladığı yeni emperyalist stratejinin sahnelendiği yere dönüştüren 1953 darbesinin yol açtığı sonuçlar üzerinden ve bu sonuçlar dâhilinde “harici”ci yaklaşım öne çıkmıştır. Darbeyi takip eden yıllarda Milli Cephe’nin yenilgisiyle başa çıkma çabasına eylem için gerekli devrimci yönü sunma çabası eşlik etmiş, teorik mücadele alanında “bağımlılık” anlayışı üzerine kurulu görüşler dillendirilmeye başlanmıştır.[13]

Allende’ye yönelik darbeye dair eleştirel analizleri kaleme alanlar gibi İran’daki bağımlılık teorisyenleri de “ABD’nin darbe sonrası kurulan rejimin sürdürülmesi ve gelişiminde ilk elden önemli bir rol oynadığı üzerinde durmuşlardır. Bu hâliyle söz konusu paradigma, İran’ın toplumsal formasyonunda darbe sonrası yüzleşilen çelişkileri halkla emperyalizm arasındaki aracısız çelişkiye indirgemiş, bunu yaparak, şahçı politik rejimi sömürgeci rejime benzer bir rejim olarak anlamıştır.

Poulantzas, Şili analizlerinin “harici faktörlere yönelik mekanik ve topolojik bir anlayış”ı temel aldığını, bu hâlleriyle, dış müdahaleyi neyin mümkün kıldığı, yabancıların müdahalesinin etkisini neyin artırdığı sorularına cevap olacak içsel olguların doğru bir biçimde incelenmesine mani olduğunu söyler.[14].

Eylem için gerekli yönü sunma konusunda ilgili yaklaşımlar, rejime gerilla savaşı üzerinden saldırılması fikrini savunmuştur. Oysa bu, “ulusal kurtuluş savaşları için uygun bir stratejidir.”[15] Bu anlamda söz konusu teori, halk sınıflarının örgütlenmesi konusunda bir şey söylemez.

İran’daki teorik mücadele alanına hâlen daha hâkim olan “dâhili”ci yaklaşım ise yeni bir bağlamda öne çıkmıştır. Bu bağlam, bölgedeki benzer gelişmelerle kıyaslandığında geç cereyan etmiş bir olgu olarak 1979 devriminden, Amerika’nın bölgedeki emperyalist stratejisine karşı çıkan “İslamcı politikanın yükselişinden, solun ezilmesine dönük adımlardan ve kısa süreli iç savaşın ardından yaşanan ve sekiz yıl süren Irak savaşından oluşmaktadır.

Doğrudan haricici yaklaşımlarla çelişkili bir yerde duran tüm bu dinamikler, İran’ın içsel çelişkilerinin özgül hatta istisnai olup olmadığı sorusunu gündeme getirmektedir. “Harici faktörlere yönelik mekanik ve topolojik anlayış”tan kopan dâhilici yaklaşım bu seferde devrim sonrası mücadelelerin cereyan ettiği emperyalist bağlamı göz ardı etmese bile küçümsemiştir.

Emperyalist yapı ile İran’ın içsel çelişkileri arasındaki ilişkiyi anlama konusunda dâhilici ve haricici yaklaşım arasındaki salınım, kaçınabileceğimiz bir “kötü analiz” meselesinden ibaret bir konu değildir. Aslında bu salınım, teorik mücadele alanına damga vurmuş olan tarihsel uyuşmazlıkların tezahürüdür. Jacob Mundy’nin bu meseleyle ilgili katkısında da dile getirdiği biçimiyle, emperyalizm tartışmasındaki dahili-harici ayrımı, sadece İran’la sınırlı bir mevzu değildir. Bugün Ortadoğu’da emperyalizmle ilgili analizler, genel olarak tartışmayı “petrol musluklarına” veya askeri müdahalelere indirgemektedir (Mundy, 2023).

Buradan, neoliberal emperyalizmin krizinin Ortadoğu’da teorik mücadele üzerindeki önemli etkileri meselesine gelebiliriz.

Eleştirel analizler, daha çok neoliberal emperyalizmin yol açtığı, devrimci antikapitalist açılım (Harman, 2003), hegemonyanın Çin’e geçişi (Arrighi, 2010), çift kutupluluğun yeni bir biçimine dönüş (Tunsjø, 2018) veya dünya genelinde gücün çok kutupluluk esasına göre dağılması (Desai, 2016) gibi sonuçlara odaklanıyorlar. Buna karşın, uzun erime bakan değerlendirmeler, genelde krizin uzun sürmesi ihtimali yanında, küresel güneydeki en beynelmilelleşmiş bölge olarak Ortadoğu’nun ana meselesinin tam da krizin kendisi olduğu gerçeğini göz ardı ediyorlar.

Andre Gunder Frank’in yıllar önce dile getirdiği biçimiyle, “çevre ve yarı-çevre ülkeler, merkezdeki ana emperyalist güçlerle arasındaki bağlar iyice zayıfladığında ekonomik açıdan kalkınabiliyorlar.”[16] Ama ”emperyalist merkez, krizden kurtulup ticaret ve yatırımla ilgili bağları yeniden kurduğunda, çevre ve yarı-çevre ülkelerdeki kalkınma ve sanayileşme süreci tıkanıyor veya kendi kendisine akamayacağı ve hiçbir ümit vaat etmeyen yollara kanalize ediliyor”.[17]

Demek ki emperyalist ilişkilerde yaşanan krizler, küresel güçlerden “nispeten bağımsız” olan yeni hâkimiyet kurma ve özgürleşme projeleri için alanlar açıyor. Bu anlamda, emperyalist ilişkilerde yaşanan krizler, genelde hâkimiyet altında tutulan formasyonlarda, özelde Ortadoğu’da teorik mücadelenin mevcut alanı üzerinde kalıcı etkilere yol açıyor. Yani emperyalizm, kendisine ait eleştirel bilgi de dâhil tüm eleştirel bilgilere düşman olsa da emperyalist ilişkilerde yaşanan krizler, emperyalist yapıyı sistematik bir teori zeminine taşımak için gerekli teorik mücadelenin verili alanını genişletebiliyor.

Ortadoğu’da emperyalist yapının teorileştirme tarzlarında tarihsel uyuşmazlıkların etkili olduğu koşullarda bölge için söz konusu alanın genişletilmesi acilen ifa edilmesi gereken bir görev. Başka bir ifadeyle, neoliberal emperyalizm, oluşum sürecinde teorik katarsis, arınma ihtimali için gerekli koşulları temin ediyorsa, onun Ortadoğu’daki teorik mücadele alanı için önemli olduğunu söyleyebiliriz. Gramsci’nin tespitiyle:

“[…] ‘Katarsis’, saf ekonomik (veya bencilce ve tutkulu) yaklaşımdan insanların zihinlerinde yapının üstyapı üzerinden incelendiği ahlaki-politik momente geçişi anlatmak için kullanılabilecek bir terim. Burada bir yandan da ‘nesnel olandan öznel olana’, ‘zorunluluktan özgürlüğe’ geçiş sürecine işaret ediliyor. Yapı, insanı ezim ezim ezen harici bir güç olmaktan çıkıyor, insanı kendisine katıp onu pasifleştiriyor, insanı özgürlüğün aracına, yeni bir ahlaki-politik biçim ve yeni inisiyatiflerin kaynağını oluşturmanın aracına dönüştürüyor. Bu anlamda, bence ‘katarsis’ momentini teşkil etmek, tüm praksis felsefesinin çıkış noktasıdır. Katarsis işlemi, diyalektiğin evriminden kaynaklanan sentezler zincirine denk düşer.”[18]

Emperyalist ilişkilerde yaşanan krizler, özel sorunları gündeme getirmek suretiyle, teorik mücadeleler alanında bir “katarsis”in yaşanmasını sağlar. Ortadoğu’da neoliberal emperyalizmin krizi, “harici” ile “dâhili” arasındaki ilişki meselesinin tümüyle yeni bir biçimde ele alınmasını sağlamıştır.

Söz konusu kriz sebebiyle bölgede hegemonya için verilen mücadeleler iki şekilde bölgeselleşmiştir:

1. Dünya düzeninin dizginlerinin küresel güçlerin ellerinden kayması neticesinde (Alnasseri, 2023) Ortadoğu’da çevreye dâhil olan yeni mekânlar karşısında “yeni milliyetçi burjuva” projeleri (Nakhaei, 2020) gündeme gelmiştir. Örneğin Türkiye, İran ve Mısır’da “yeni milliyetçi burjuva” kalkınma tarzı, “bölgesel birikim stratejisi”ni merkeze almış, bölgedeki politik ve askeri hâkimiyetini artırmış, “farklı kimlikleri kucaklayan söylemler” öne çıkartılmıştır (Alnasseri vd., 2011; Alnasseri, 2016a; Nakhaei, 2020).

2. İçteki hâkimiyet sahası, bölgeye tek bir yoldan ilerleyerek genişlemez. Bu genişleme, bir yandan da söz konusu projeye yönelik direnişi de koşullar. Bu anlamda, bölgesel hâkimiyet kurma projeleri “bumerang etkisi”ne yol açar.[19] Bu tür projeler, ülke dışında süren muhtelif direniş biçimlerinin ülkedeki mücadele alanına dâhil olmasını sağlar.

2011’deki Arap devrimlerinden beri muhtelif ulus-devletlerde iç değişimi koşullayan mücadelelere tanık olunmuş, bu mücadeleler, aynı zamanda bölgesel bir nitelik kazanmıştır. Dolayısıyla, Türkiye ve Suriye’deki Kürd kadınlarının verdikleri kurtuluş mücadelelerinin ürettiği “Jin, Jiyan, Azadi” [“Kadın, Hayat, Özgürlük”] sloganının İran’daki ayaklanmanın ana sloganı hâline gelmesinde şaşılacak bir yan yoktur (Torkameh, 2022).

Ortadoğu’da hegemonya mücadelelerinin bölgeselleşmesiyle birlikte emperyalist yapı ile içteki çelişkiler arasında “topografiyi esas alan, mekanik ilişkiler” kurma girişimi tümden hükmünü yitirmiştir.[20])

Bu anlamda, Danish Khan’ın “Pakistan’da Ülkeye Eklemlenmiş Emperyalizm: Stratejik Olanın Diyalektiği ve Bağımlılık Sorunu” yazısı önemli bir çalışmadır. Çevre ülkelerdeki içsel politik ekonomik faktörlerin emperyalizm analizlerinde geri plana atılması üzerinde duran Khan, ülke içindeki politik ekonomik faktörlerin emperyalist politik mutabakata aracılık eden, onu düzene sokan süreç düzleminde önemli olduğunu söylüyor. Khan, bir yandan da Pakistan’ın Ortadoğu’daki direniş ve emperyalizmle ilgili tartışmadan ayrı ele alınamayacağı üzerinde duruyor.

“1947 yılında Pakistan’ın kurulduğu günden beri küresel kuzeydeki merkez ülkeler, Pakistan’ı Hint alt kıtasından (Güney Asya’dan) ziyade Ortadoğu’daki jeopolitik ve politik çıkarları üzerinden ele aldı.” (Khan, 2023).

Bu vurgu, Ortadoğu’daki hegemonya mücadelelerin bölgesel bir nitelik kazandığına ilişkin tespitimizle uyumlu. Daha da önemlisi, söz konusu tespit, bir yandan da bizi Ortadoğu’nun yeniden şekillendiği, emperyalizmin belirlediği bağlamı yeniden düşünmeye ve bölgenin antiemperyalist mücadeleler dâhilinde ve bu mücadeleler aracılığıyla yeniden oluşması sürecini gerçekçi bir zeminde ele almaya davet ediyor.

Gelgelelim, emperyalist ilişkilerde oluşan kriz momentine yönelik yukarıda dile getirilen tespiti yapıyoruz diye Ortadoğu’da emperyalist yapının kesintisiz ilişkilerini ve zeminini göz ardı edecek değiliz. Garbiel Polley, tam da bu yaklaşım üzerinden, ABD’deki kimi radikal sol örgütlerin ellilerde Filistin’deki emperyalist ilişkilerin yerleşimci-sömürgeci niteliğini görmezden geldiğini, buradan da İsrail’in emperyalizmle bağlarına karşı körleştiğini söylüyor (Polley, 2023).

Netice itibarıyla bugün neoliberal emperyalizmin yüzleştiği kriz, bölgede emperyalist yapının kesintisiz ilişkileri ve düzlemi konusunda katarsis sağlayacak türden bir kriz. Bunun nedeni, krizin, emperyalist ilişkilerdeki krize rağmen, İsrail işgal rejiminin yerleşimci-sömürgeci niteliği meselesinin gündeme gelmesini sağlaması.[21]

Ortadoğu’da emperyalizm ve direniş meselesi üzerinde duranların, neoliberal emperyalizmin krizinin emperyalist yapının sistemsel ve kesintisiz bir biçimde teorinin konusu kılınması konusunda sunduğu imkân ve fırsatları ciddiye almaları gerekiyor. Bu görev, tabii ki sınırlardan azade bir görev değil.

Son olarak Mütenebbi Sokağı’na geri dönelim. 5 Mart’ta patlayan bombalı araç, 2011’de yaşanan Arap devrimlerinde halk mücadelelerinin şiarı hâline gelen aşağıdaki sözün yeniden teyit etti:

“Bir gün eğer halk yaşamak isterse
O vakit kader bu iradeye boyun eğmek zorunda kalacak.” (al-Shabbi)

Nima Nahayi

[Kaynak: Journal of Labor and Society, 26 (2023) s. 1-13.]

Dipnotlar:
[1] Garcia Marquez, One Hundred Years of Solitude (Londra: Penguin Books, 2014), Penguin (erişim tarihi: 28 Aralık 2022), s. 1.

[2] Yayına Hz.: Alnasseri, S. “Class, State, and the Egyptian Revolution.” Arab Revolutions and Beyond içinde, New York, NY: Palgrave Macmillan, 2016, s. 1–13. doi: 10.1057/978-1-137-59150-0. 2016b : s. 3.

[3] Gramsci, A. Prison Notebooks, Cilt 2, Yayına Hz.: Joseph A. Buttigieg, New York, NY: Columbia University Press, 2011: s. 33.

[4] Simons, G. The Scourging of Iraq: Sanctions, Law and Natural Justice, 2. Baskı, Londra: Macmillan, 1996, s. 4.

[5] Balibar, E. “On the Basic Concepts of Historical Materialism.” Reading Capital içinde (Londra: Verso, 2015), s. 302.

[6] Poulantzas, N. The Crisis of the Dictatorships: Portugal, Greece, Spain (Londra: nlb, 1976). s. 22–23.

[7] Nakhaei, N. State and Development in Post-Revolutionary Iran. Doktora Tezi, York University (Toronto, ON: York University, 2020, s. 2.

[8] Alnasseri, 2016, a.g.e. s. 1–2.

[9] Galtung, J. “A Structural Theory of Imperialism.” Journal of Peace Research 8(2) 1971, s. 92.

[10] Al-Musawi, M. “Al-Mutanabbi Street in Baghdad: When Books Take You Captive.” Al-Mutanabbi Street Starts Here: Poets and Writers Respond to the March 5th, 2007, Bombing of Baghdad’s “Street of the Booksellers,” içinde, Yayına Hz.: B. Beausoleil ve D. Shehabi (Oakland, CA: pm Press, 2012, s. 20.

[11] Beausoleil, B. “Introduction.” Al-Mutanabbi Street Starts Here: Poets and Writers Respond to the March 5th, 2007, Bombing of Baghdad’s “Street of the Booksellers,” içinde, Yayına Hz.: B. Beausoleil ve D. Shehabi (Oakland, CA: pm Press, 2012, s. 15.

[12] Nakhaei, N. State and Development in Post-Revolutionary Iran, s. 3.

[13] A.g.e., s. 2.

[14] Poulantzas, 1976, a.g.e., s. 22.

[15] Nakhaei, a.g.e., s. 3.

[16] Frank, A.G. “The Development of Underdevelopment.” Monthly Review 18(4), 1966: s. 24.

[17] Frank, a.g..e., s. 25–26.

[18] Gramsci, A. Selections from the Prison Notebooks of Antonio Gramsci, 1. Baskı, New York, NY: International Publishers, 1971, s. 366–367.

[19] Alnasseri, S., Y. Kaya, N. Nakhaei, H. Daryani and A. Caramento. “Development in (Semi-)Peripheral Countries: The Cases of Turkey, Iran, and South Africa.” World Review of Political Economy 2(3), 2011, s. 125.

[20] Nakhaei, N. State and Development in Post-Revolutionary Iran, s. 4.

[21] S. Alnasseri, kişisel görüşme, 4. Aralık 2022.

Kaynakça:
Al-Musawi, M. “Al-Mutanabbi Street in Baghdad: When Books Take You Captive.” Al-Mutanabbi Street Starts Here: Poets and Writers Respond to the March 5th, 2007, Bombing of Baghdad’s “Street of the Booksellers,” içinde, Yayına Hz.: B. Beausoleil ve D. Shehabi (Oakland, CA: pm Press, 2012), s. 20–35.

Alnasseri, S. “Understanding Iraq.” Socialist Register 44(44) (2009), s. 77–100.

Alnasseri, S. 2011. “Imperialism and the Social Question in (Semi)-Peripheries: The Case for a Neo-National Bourgeoisie.” Global Discourse 2(2), s. 121–144.

Alnasseri, S. (Yayına Hz.) “Class, State, and the Egyptian Revolution.” Arab Revolutions and Beyond içinde (New York, NY: Palgrave Macmillan, 2016a), s. 119–161. doi: 10.1057/978-1-137-59150-0.

Alnasseri, S. (Yayına Hz.) “Class, State, and the Egyptian Revolution.” Arab Revolutions and Beyond (New York, NY: Palgrave Macmillan, 2016b), s. 1–13. doi: 10.1057/978-1-137-59150-0.

Alnasseri, S. 2023. “Contradictions on the Thresholds of a Changing World.” Journal of Labor and Society 26 (2023)

Alnasseri, S., Y. Kaya, N. Nakhaei, H. Daryani ve A. Caramento. “Development in (Semi-)Peripheral Countries: The Cases of Turkey, Iran, and South Africa.” World Review of Political Economy 2(3) (2011), s. 495–512.

Al-Shabbi, A.Q. “Jadaliyya—Al-Shabbi’s ‘The Will to Life.’” Jadaliyya (1 Şubat 2023), Jadalliya.

Arrighi, G. The Long Twentieth Century: Money, Power, and the Origins of Our Times (Londra: Verso, 2010).

Balibar, E. “On the Basic Concepts of Historical Materialism.” Reading Capital içinde (Londra: Verso, 2015), s. 273–308.

Baudrillard, J. The Gulf War Did Not Take Place (Sidney, NSW: Power Publications, 2009).

Beausoleil, B. “Introduction.” Al-Mutanabbi Street Starts Here: Poets and Writers Respond to the March 5th, 2007, Bombing of Baghdad’s “Street of the Booksellers,” içinde, Yayına Hz.: B. Beausoleil ve D. Shehabi (Oakland, CA: pm Press, 2012), s. 14–19.

Beausoleil, B. ve D. Shehabi (Yayına Hz.). Al-Mutanabbi Street in Baghdad: When Books Take You Captive (Oakland, CA: pm Press, 2012).

Desai, R. “The Geopolitical Economy of the Arab Revolutions.” Arab Revolutions and Beyond içinde, Yayına Hz.: S. Alnasseri (New York, NY: Palgrave Macmillan, 2016), s. 13–30. doi: 10.1057/978-1-137-59150-0.

de Sousa Santos, B. Epistemologies of the South: Justice Against Epistemicide (Abingdon: Routledge, 2015).

Duménil, G. ve D. Lévy. “The Crisis of Neoliberalism as a Stepwise Process.” Neoliberalism Beyond the Free Market içinde, Yayına Hz.: Lindy Edwards, Damien Cahill ve Frank Stilwell (Cheltenham: Edward Elgar, 2013), s. 31–53.

Eakin, H. “The Devastation of Iraq’s Past.” The New York Review of Books (2008), NYB (erişim tarihi: 31 Ocak 2023). Giriş Bölümü, Journal of Labor and Society 26 (2023)

Etzbach, H. “The Unfinished ‘Arab Spring.’” Rosa Luxemburg Stiftung (2020), Rosalux (erişim tarihi: 5 Ocak 2021).

Fanon, F. Black Skin, White Masks (Londra: Pluto Press, 2007).

Frank, A.G. “The Development of Underdevelopment.” Monthly Review 18(4) (1966), s. 17–31.

Galtung, J. “A Structural Theory of Imperialism.” Journal of Peace Research 8(2) (1971), s. 81–117.

Garcia Marquez, G. One Hundred Years of Solitude (Londra: Penguin Books, 2014), Penguin (erişim tarihi: 28 Aralık 2022).

Gramsci, A. Selections from the Prison Notebooks of Antonio Gramsci, 1. Baskı (New York, NY: International Publishers, 1971).

Gramsci, A. Prison Notebooks, Cilt 2, Yayına Hz.: Joseph A. Buttigieg (New York, NY: Columbia University Press, 2011).

Harman, C. “Analysing Imperialism (Summer 2003).” International Socialism 99 (2003), MIA.

Jelly-Schapiro, E. “The Art of Neverending Wars | Eli Jelly-Schapiro.” The New York Review of Books (2020), NYB (erişim tarihi: 31 Ocak 2023).

Khan, D. “Articulated Imperialism in Pakistan: A Dialectic of ‘Strategic’ and ‘Dependency’ Fixes.” Journal of Labor and Society 26 (2023).

Larkin, Margaret. 2008. Al-Mutanabbi: Voice of the ’Abbasid Poetic Ideal. Oxford: Oneworld.

Mamdani, M. “Good Muslim, Bad Muslim: A Political Perspective on Culture and Terrorism.” American Anthropologist 104(3) (2002), s. 766–775.

Marx, K. “The Introduction Contribution to the Critique of Hegel’s Philosophy Of Law.” (1844), MIA (erişim tarihi: 1 Şubat 2023).

Mundy, J. “A Theoretical War: Accounting for American Imperialism in the Middle East.” Journal of Labor and Society 26 (2023).

Nakhaei, N. State and Development in Post-Revolutionary Iran. Doktora Tezi, York University (Toronto, ON: York University, 2020).

Nakhaei, N. “Understanding the ‘Sanctions Warfare Regime.’” Sanctions as War: Anti-Imperialist Perspectives on American Geo-Economic Strategy içinde, Yayına Hz.: I. Ness ve S.H. Davis (Leiden: Brill, 2021), s. 231–243.

Polley, G. “The Sun Is Shining in Salameh”: An American Communist Observes the Nakba.” Journal of Labor and Society 26 (2023).

Poulantzas, N. The Crisis of the Dictatorships: Portugal, Greece, Spain (Londra: nlb, 1976).

Said, E.W. Culture and Imperialism (New York, NY: Vintage Books, 1994).

Said, E.W. Orientalism (New York, NY: Random House, 2014).

Simons, G. The Scourging of Iraq: Sanctions, Law and Natural Justice, 2. Baskı (Londra: Macmillan, 1996).

Torkameh, A. “Rhythm of Revolution in Iran - The Bullet.” Socialist Project (2022), SP (erişim tarihi: 14 Ocak 2023).

Tunsjø, Ø. The Return of Bipolarity in World Politics (New York, NY: Columbia University Press, 2018).

0 Yorum: