26 Kasım 2024

Batı Solundaki Sahtelik



Sol, Temmuz 2024’te Fransa’da yapılan seçimlerden zaferle çıktığına, hatta ülkeyi yönetmenin eşiğine geldiğine inanıyor. İyi ama gerçekte “sol” nedir?

Bugün Batı toplumlarında ve bu toplumların etkilediği Latin Amerika’daki kimi ülkelerde sol derken ırkçılık karşıtlığı, çevrecilik ve feminizm denilen eğilimlerin bileşkesi kastediliyor. Bireyci bir teoriyi esas alan bu eğilimler, ahlakçı ve müsamahasız bir tarzı benimsiyorlar.

Ama bir yandan da bu üç eğilim, mevcuttaki hâkim ideolojilerin, en azından hâkim söylemin dayandığı ana sütunlar. Bu eğilimleri savunanlar, mücadele ve baskılarla yüzleşmek şöyle dursun, devlet kurumlarınca ve sermayeye ait medya kuruluşlarınca göklere çıkartılıyorlar.

Buna rağmen, ilgili eğilimlere mensup kişiler, kendilerini direnişçiler olarak görüyorlar. Gençleri kanun ve polisle karşı karşıya getiriyorlar. Ama kendileri pek baskı görmüyorlar. Medya, onları zaferden zafere taşıyor.

Çevrecilerde, feministlerde, LGBT aktivistlerinde ve ırkçılık karşıtlarında bizi asıl rahatsız eden husus, bunların politik kültürde hâkim ve resmi konumu işgal ediyor olmaları. Bu insanlar, kapitalizme ve emperyalizme yönelik gerçek muhalefetin yerini alıyorlar.

Ama Greta Thunberg örneğinde görüldüğü üzere, Gazze’de Filistinlilerin yok edildiği gerçeğine işaret ettikleri vakit arkalarındaki destek ve onlara yönelik beğeni bir anda yok olup gidiyor.

Bizi asıl rahatsız eden, onları harekete geçiren meselelerle ilgili konumları değil. Gerçeklere soğukkanlılıkla baktığımızda, onlarla muarrızlarından daha çok teorik oydaşma içerisinde olduğumuz görülüyor. O muarrızlar ki geçmişte kalmış ideolojik ve ahlaki düzene nostaljik bir bağla bağlılar.

Bizi asıl rahatsız eden, bu direnişçilerin kültür sahasına hâkim oldukları koşullarda sermayeye ait kurumlarca ve medya eliyle göklere çıkartılıyor olması. Medya, onların iletişim konusunda gösterdikleri başarıya dair tek bir soru bile sormuyor. Sömürülenlerin temsilcileri olsalar medyada bu kadar yer bulamazlar oysa.

Ama bir yandan da bakıyoruz ki aynı direnişçiler, her türden yalanla reel sosyalizmi karalıyorlar, şeytani bir güçmüş gibi takdim ediyorlar. Kadın hakları ve ezilen azınlıklar için dövüştüğünü söyleyen aynı kişiler sosyalizme saldırıyorlar. Oysa sosyalizm, kendi döneminde gerçek manada kadından yana olan, ırkçılık karşıtı ve sömürgecilik karşıtı politikaların öncüsüydü.

Bir ülkede hâkimlerin yüzde 60’ı, sulh hâkimlerininse yüzde 80’inin kadın olduğu, kadınların, siyahilerin, Müslümanların, eşcinsellerin en üst mevkilere geldiği koşullarda, bu bireylerin ezilen gruplarına mensup olduklarını iddia etmenin bir anlamı bulunmuyor.

Aynı şekilde, bugün ekoloji temelli ideolojilerin ve normların hegemonik bir konumda olmadığını iddia edenler, gerçekliği inkâr ediyorlar. Ekolojiyle ilgili fikirlerin pratiğe konulamamasının nedeni, kapitalist sistemde ekolojik planlamanın imkânsız olması.

Yirminci yüzyılın ikinci yarısında azınlıkların temel insan haklarına kavuşması ve birinci feminist dalganın kimi kazanımlar elde etmesi, bunun yanında, farkındalığın artması, medeniyet düzleminde oluşturulmuş önemli mevziler. Ama çeşitlilik ve kapsayıcılık gibi fikirlerin galebe çalması, bize genele teşmil edilmiş din tüccarlığının somut bir tezahürü olarak geliyor.

Bu eğilimler, esasında zaten elde edilmiş bir şey için dövüşüyorlar. Onların ilmihalini ezbere yinelemeyip, yeni konformizmin bayrağı altında toplanmak istemeyenlere kara çalıyorlar.

Eğer burjuva siyaseti denilen temaşada birileri sizi övüp duruyorsa, oturup kendinize “benim bu temaşadaki rolüm nedir?” sorusunu sorun.

Not: Yirminci yüzyılda kadınların özgürleşme mücadelesinin elde ettiği başarı ve ulaştığı hız, bu sürecin mümkün kıldığı teknolojik ve ekonomik dönüşümler, bunun yanında, yol açtığı tehditler konusunda Vera Nikolski’nin Féminicène kitabına bakılabilir.

Gilles Questiaux
22 Ağustos 2022
Kaynak

0 Yorum: