17 Haziran 2023

Lafügüzaf


İran’da yaşananların sonunu stratejistlerimiz kestirir elbet, ama ben, başlangıcına dair Navalny II ismini yakıştırdım.

Türkiye’de, “gitsin de ne olursa olsun” görüşüne karşılık soğukkanlı kesilenler, mevzu İran yönetimi olduğunda emperyalizme davetiye çıkarmakta yarış hâlindedirler. Hemen devrimci külliyattan bir ustanın iktibasıyla, söylemlerini meşru gösterme çabasından da asla geri kalmamaktadırlar. Onlar, İslam karşıtlığı, Marksist ve din karşıtı ajitasyon ve Hıristiyanların içinde yer ettiği “batı yaşam tarzını”, doğunun normlarına yeğ gören bir perspektiftedirler.

Eğer tahsiliniz, görece iş bulma konusunda avantajlı ise yurtdışına göç sizin için bir alternatiftir. Kişinin kendi başına müzakereler yürüteceği yurtdışına göç şekli ise istisnalar dışında sadece ve sadece ekonomik sebeplere dayanır. “Prestijli” bir bölümden mezun olan kişi, okuduğu bölümden memnun, ancak yaşadığı ülkenin resmiyle çatışan bir kimlik içinde olduğunda, bu kez memnuniyetsizlik baş gösterir.

Protestocu olduğu öne sürülen kişilerin oluşturduğu demografi, Türkiye’de de ortalama bir protestoda bulunan kişilerle kesişiyor. Yurtdışına gidebilecek ekonomik ve sosyal koşullara sahip olmayan, fakat ülkedeki yaşam şekliyle de çatışan bir hayat tarzı içindeki liberaller... Bu ikisi arasında biriktirdikleri sitem, polisle karşılaşmalarına sonuç veriyor.

Türkiye’de hekimlerin protestoları, özel okul öğretmenlerinin protestoları, feministlerin, LGBT grupların hatta LGBT karşıtı grupların protestoları var, ama paylaşım ve bölüşümden en az payı alan en kalabalık kesimin herhangi bir reaksiyonu ve refleksi bulunmuyor. Yazmakta olduğum bu son paragrafta, “Türkiye’de” yerine pekâlâ “İran’da” yazabilirsiniz. Sözünü ettiğim kütle, hükümetin-hükümetlerin yanındadır.

HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, işçi bazlı partilerin başarısız olduğunu söyleyen birisiydi ve ezilenler siyasetinin geliştirilmesinin mimarıydı. Bu yaklaşım üzerinden maaşla çalışan herkesin emekçi olduğu görüşü kabul edildi. TKP’nin de “plaza emekçileri” güzellemesi o nedenledir. “Mavi yakalı, beyaz yakalı ayırmayın” demeleri o nedenledir. Milli gelirin yüzde 3’üne sahip olan ülkenin yarısı yerine milli gelirin yüzde 27’sine sahip olan nüfusun yüzde 40’ına, yani küçük burjuvasına meyletmeleri o nedenledir. Yüzde 10, zaten yüzde 70’lik serveti servetine katmaktadır.

İran’da eylemci olduğu öne sürülenlerin, hangi toplumsal kesimden ve hangi ideolojik alandan oldukları gerçeği görmezden gelindiğinde, gününün yarısını bir mafya artığı ile ilgilenerek geçiren belki de müstakbel A Haber olacak olan Halk TV’nin, “İran’da nüfusun yüzde 90’ı cumhuriyetçi ve seküler” cümlesinde dil bulan bataklığa gömülmek kaçınılmazdır.

Gorki’yi çalışıp, buraya uyarlamanın yerinde olduğu görüşündeyim. Özeti dinin, milletin, ailenin, üniversitenin, hümanizmin ve elbette çekici burjuva âdetlerinin, bütün bunların etkisinin küçük burjuvaların gerçeği olmasıdır. Hatta direkt kendisinden bir alıntı daha da münasip olacaktır:

“Küçük burjuvaların bütün duaları belagat niteliklerini hiç kaybetmeyen şu kelimelerden ibarettir: Tanrım bize acı! Bu dua biraz daha yetiştirilip, devlet ve toplum karşısında bir hak ve istek olarak ifade edilecek olursa şu şekli alır: Beni rahat bırakın, dilediğim gibi yaşayayım.”

Türkiye’de dinden çıkanlar, hâlihazırda dinin içindekilere art niyetli olsun ya da olmasın bir hakir tavır geliştirirler. Bu toyluk, yaşadıkları aydınlanmanın hiyerarşik yapıda üst kata çıkmayı sağladığını zannetmeleriyle ilgili bir meseledir. Farklı bir durumda benzerini yaşadığımı, biraz da iddialı bir şekilde ifade etmek istiyorum.

“İlerici” olarak tarif edilenler, ülkeye eşik atlatacak, topluma sıçrama yaşatacak kabiliyetten yoksun, miskin ve yalnızca kendini ve kendinden olanları beğenmişlerdir. Lenin’in tarifiyle, “kendisini milletin beyni sanan” bu güruh, sosyal mücadelelerin kuburudur. Gerisi lafügüzaftır.

Abbas Tekin
09 Ekim 2022

0 Yorum: