27 Şubat 2023

,

Rusya’yla Savaştayız


Ara sıra da olsa en deneyimli politikacı bile hata yapar ve yanlışlıkla doğruyu söyler. Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde kısa süre önce gerçekleşen bir tartışma sırasında açıktan “Rusya’ya karşı bir savaş veriyoruz” dediğinde olan buydu. Alman hükümeti, dışişleri bakanının “yanlış yorumlandığını” söylemekte gecikmedi, ama aslında Baerbock, gerçeği olduğu gibi söylemekten başka bir şey yapmamıştı.

Çatışma sürecinin başlaması üzerinden neredeyse bir yıl geçti ve Batı’nın Ukrayna’ya müdahalesi konusunda dile getirilen, “NATO Rusya ile savaşmıyor” ve “temin ettiğimiz teçhizat, tümüyle savunma amaçlı” gibi cümleler üzerine kurulu olan hikâyenin kurgu olduğu, gerçekle bir alakasının bulunmadığı tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı.

Geçen ay Almanya’daki Ramstein Hava Üssü’nde, ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ve Genelkurmay Başkanı General Mark Milley tarafından düzenlenen bir brifingde oldukça önemli gerçeklerden biri daha örtbas edildi. Austin ve Miller, ABD’nin “Rus işgali altındaki Ukrayna’yı kurtarmak için saldırıya” geçme kararlılığını açık bir şekilde ifade ettiler. ABD’ye göre Ukrayna, hem tüm Donbass'ı hem de Kırım’ı kapsıyor.

ABD ve NATO tarafından sağlanan silâhların savunma amaçlı değil saldırı niteliğinde olduğunun kabulü, Biden yönetimi için önemli bir U dönüşüne işaret ediyor. Geçen yıl Mart ayında Biden, halka ABD’nin Ukrayna’ya “saldırı teçhizatı” ile “uçaklar ve tanklar” göndermeyeceğine dair söz vermişti, çünkü bu, “Üçüncü Dünya Savaşı”nı tetikleyecekti. Gerçekten de sadece birkaç ay önce, Ukrayna’ya tank verilmesi akla dahi getirilebilecek bir şey değildi.

Gene de önümüzdeki aylarda ABD, 31 Abrams tankını teslim etmeyi planlıyor ve haftalar süren isteksizlikten sonra Almanya bile Washington ve diğer müttefiklerinden gelen muazzam baskıya boyun eğdi. Alman hükümeti, Leopard 2 tanklarından 14’ünü Ukrayna'ya göndermeyi kabul etti ve ayrıca kendi Alman yapımı Leopard 2 tanklarını göndermek isteyen diğer bazı Avrupa ülkelerine de onay verdi. Bu arada Birleşik Krallık, kendi tanklarından 14 tanesini görevlendirdi. Toplamda Ukrayna yaklaşık 100 tank alacak, ancak sayı muhtemelen artacak (Zelensky 300-500 istedi.)

Bu, ABD ve NATO’nun çatışma sürecinin başladığı günden beri geçtiği o uzun kırmızıçizgiler listesindeki en son çizgi. Savaşın başında, roketatarların ve tanksavarlarının, bunun yanında karadan havaya fırlatılan füzelerin teslim edildiği ilk dönemde, New York Times, küçük çaplı cephanenin ve hafif silâhların açıktan Ukrayna’ya verilmesinin savaşın kapsamını büyüteceği, Rusya’nın misillemede bulunma ihtimalini artıracağı, böylelikle riskin büyümesine neden olacağı uyarısında bulunuyor, öte yandan, ABD’li yetkililerse gelişkin silâhların çatışma sürecini daha da tırmandıracağını söylüyorlardı. İki ay sonra Biden yönetimi, verdiği sözden döndü, uyarılara kulak tıkadı ve Ukrayna’ya Mi-17 helikopterleri, 155-mm’lik obüsler ve “Sustalı” olarak anılan kamikaze dronları göndereceğini duyurdu.

Bu noktada yeni bir kırmızıçizgi çekildi: Kiev’in isteklerine rağmen ABD, Ukrayna’ya Rus topraklarını vurma kapasitesine sahip uzun menzilli roket sistemleri (M270 MLRS ve M142 HIMARS) vermeyeceğini, bu yardımın Kremlin’in savaşı daha da tırmandırmasına neden olacağını söyledi. Ama ABD yönetimi, fikrini iki hafta sonra değiştirdi ve bu sistemleri Rus toprağına yönelik olarak kullanmaması şartıyla verebileceğini ifade etti. Ama Aralık ayında bu belirlenen kırmızıçizgi de aşıldı, zira Ukrayna, o ay içerisinde ABD’nin onayıyla bu füzeleri kullandı ve Rusya havasını yüzlerce kilometre ihlal etti. Öte yandan görebildiğimiz kadarıyla, muharebe tankları ile ilgili alınmış olan karardansa daha kısa zamanda cayıldı.

Süreç hiç sona ermeyecekmiş gibi görünüyor ve giderek tırmanıyor. Bu noktada “Sırada ne var?” sorusu gündeme geliyor.

Bugün Ukrayna, ABD menşeli F-16’lar gibi Batılı dördüncü nesil savaş uçakları için bastırıyor. Biden ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, bu talebi geri çeviriyor, ama F-16’lar konusunda da diğer tüm kırmızıçizgilerde yaptıkları gibi, geri adım atmayacaklarına inanmak için ortada hiçbir sebep yok.

Ukraynalılar ise oldukça kendinden emin görünüyorlar. Ukrayna Savunma Bakanı Oleksi Reznikov’un geçtiğimiz günlerde ifade ettiği biçimiyle: “Kasım 2021’deki işgalden önce Washington’dayken Stinger füzelerini istediğimde, bunun imkânsız olduğunu söylemişlerdi. Ama şimdi verdiler. 155 milimetrelik silâhları istediğimde hayır cevabını vermişlerdi. HİMAR ve HARM füzelerine de ‘hayır’ demişlerdi. Ama şimdi ‘olur’ diyorlar. Dolayısıyla yarın F-16’ları vereceklerine eminim.”

Bu sebeple önümüzdeki hafta içerisinde yapılacak NATO toplantısında savaş uçaklarının gündeme gelmesini bekleyebiliriz. Fransa da dâhil olmak üzere birçok Avrupa ülkesi, Ukrayna’ya savaş uçağı göndermeye açık olduklarının sinyallerini şimdiden verdi. Politico’ya göre, Ukraynalı pilotlar, yakında ABD’de F-16 eğitimlerine başlayabilirler. Bu arada, çatışma süreci sayesinde insanların kanına giren birçok ABD savunma şirketinden biri olan Lockheed Martin, fazladan talebi karşılamak için üretimi artıracağını duyurdu.

Savaş uçakları değil mesele, mesele, bugün bizim, Alman dışişleri bakanının istemeden de olsa kabul ettiği biçimiyle, Rusya ile savaşta olmamız. Savaşın resmen ilân edilmemiş olmasının bir önemi yok: ABD, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri hiçbir zaman resmi planda bir savaş ilân etmedi, ama bu durum, onun onlarca ülkeye askeri müdahale gerçekleştirmesine mani olmadı. Bugün Amerikan askeri de NATO askeri de sahada. Hatta gelen raporlara göre, ABD’ye ait özel harekât birimleri Ukrayna’da savaşıyor. Bunlar, esasında tali konular. Asıl önemli olan, güçlü askeri teçhizatı giderek daha fazla temin eden, teknik, lojistik ve finansal ve eğitimle alakalı desteğini şuan savaşan güçlerden birine sunan, hatta Rus topraklarında bile saldırılar gerçekleştiren Batı’nın, liderlerinin ağızlarından dökülenlerden bağımsız olarak, Rusya ile fiilen askeri bir çatışma içerisinde olması.

Ukrayna’da olan biteni öğrenmek, bu yaşananların yol açacağı riskleri bilmek, Batılı yurttaşların hakkı.

Bugün belki de en tehlikeli iddiayı eski NATO genel sekreteri General Anders Fogh Rasmussen dillendirdi: “Ukrayna’nın ihtiyaç duyduğu tüm silâhları ona verirsek kazanabilir.”

Rasmussen gibi şahinler, 2014’te Rusya’nın ilhak ettiği Kırım’ın geri alınmasını öneriyor, bu bölgenin stratejik açıdan oldukça önemli olduğunu söylüyorlar. Birçok Batılı müttefikse Kırım’ın aşılması mümkün olmayan bir kırmızıçizgi olduğunu düşünüyor. İyi ama bu çizgi, daha ne kadar süre aşılmayacak?

Daha bir ay önce New York Times, Biden yönetiminin Ukrayna’nın Kırım’a yönelik olarak gerçekleştireceği saldırıya destek verme fikrine ısınmaya başladığını söylüyordu.

Bu strateji, esasen Rusya’nın askeri yenilgiyi ve kontrol ettiği toprakları kaybetmeyi nükleer silâh kullanmadan kabul edeceği varsayımını temel alıyor. Oysa bu, bilhassa Irak’tan Afganistan'a kadar son yirmi yıl içerisinde gerçekleşen savaşlarda yaptığı askeri tahminlerin feci bir şekilde başarısızlığa uğramasına şahit olmuş Batılı stratejistlerden gelen, insanlığın geleceği üzerine kumar oynanmasına neden olacak, oldukça önemli bir varsayım.

Gerçek şu ki, Rusya, kendi açısından, Ukrayna’da varoluşsal bir tehdit olarak algıladığı şeye karşı savaşıyor ve onun sırtını duvara yaslayıp, hayatta kalmasını güvence altına almak adına, aşırı önlemlere başvurmayacağına inanmak için ortada hiçbir neden yok.

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dimitri Medvedev’in dediği gibi: “Konvansiyonel bir savaşta nükleer silâhlara sahip olan bir gücün kaybetmesi, nükleer savaşın patlak vermesine neden olur. Nükleer güçler, girdikleri ve kaderlerinin bağlı olduğu büyük çatışmaları kaybetmezler.”

Batılı liderler, bu gerçeği Soğuk Savaş sırasında genel anlamda idrak etmişlerdi. Ama bugün Ukrayna ordusuna giderek daha fazla yardım sağlayan ABD ve NATO, bu gerçeği unutmuş gibi görünüyor, bu anlamda, felâket senaryosuna doğru adım adım ilerliyor.

Trump yönetiminde Savunma Bakanı’nın eski danışmanı olan Douglas Macgregor’un dile getirdiği biçimiyle: “Ne biz ne de müttefiklerimiz, Rusya ile bölgesel veya küresel topyekûn bir savaşa girmeye hazırız. Mesele şu ki, Rusya ile ABD arasında savaş çıkarsa Amerikalılar hiç şaşırmamalı.”

Biden yönetimi ve Washington’da iki parti içerisinde kendisine destek olan isimler, bu ihtimalin gerçekleşmesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Bazı uzmanlara göre, Ukrayna’nın Kırım’a saldırması durumunda nükleer savaş yaşanır. Gerçekleşme ihtimali yüksek olan senaryo ise Ukrayna’nın Afganistanlaşması. Bu durumda nükleer savaş ihtimali de, çatışma sürecinin barış yoluyla çözülmesi ihtimali de ortadan kalkar.

Bu uzun soluklu çatışma süreci, muhtemelen yıllarca sürecek, neticede NATO, yaşanacak yenilginin nelere yol açacağına bakmadan, Ukrayna’nın askeri açıdan yenilmesine izin verecek.

Demek ki ortada basit bir gerçek var: Bu savaşı kimse “kazanamaz”.

Uzun soluklu savaşsa sadece Rusya ile NATO arasında doğrudan çatışma yaşanması ihtimalini artırır. Bu ihtimali bugün ABD ordusuna bağlı, fazlasıyla şahin olan düşünce kuruluşu RAND Corporation da kabul ediyor.

Yeni kaleme aldığı, “Uzun Soluklu Savaştan Kaçınmak” başlığını taşıyan raporda, “uzun soluklu çatışma süreci”nin yol açacağı riskler konusunda uyarıda bulunan yazarlar, bu çatışmanın Rusya’nın nükleer silâh kullanma ihtimalini artıracağını, NATO-Rusya savaşına yol açacağını, bunun da ABD’nin çıkarlarını ciddi bir biçimde riske atacağını söylüyorlar.

Yazarlara göre, “çatışma sürecinin iki ayrı bir biçim dâhilinde tırmanması ABD’nin en büyük önceliği, ayrıca Rusya’nın zayıflamasına veya Ukrayna’nın daha fazla toprağı kontrol etmesini sağlamaya yönelik atılacak adımlardan da önemli.” Yani demek istiyorlar ki ABD çıkarlarına en iyi, Ukrayna’nın müzakere sürecine girmesi durumunda ona ileride askeri yardım yapma koşulunu getirmek gibi bir adım üzerinden “kalıcı barışı tesis edecek politik anlaşmaya varılmasına odaklanarak” hizmet edilebilir.

Nihayetinde, felâket senaryoları bir yana, savaş en iyi ihtimalle bu şekilde, yani tarafların hiçbirisinin kaybetmeyeceği, ama hiçbir şey kazanmayacağı bir anlaşma dâhilinde sona erecek. Bu kaçınılmaz sonucun ortaya çıkacağı günü erteleyip durduğumuzda, Ukrayna’da gereksiz yere daha çok insan ölecek, ülke, daha fazla yıkıma sürüklenecek. Ayrıca hızla kırılma noktasına doğru sürüklenen Avrupa kıtası, ekonomik açıdan daha fazla çile çekecek.

Thomas Fazi
8 Şubat 2023
Kaynak

0 Yorum: