Geleceğe
Dair İhtimallerin Çoğalması
İnternetin oluşumu hakkında ne söylenebilir?
İnterneti tek bir oluşum süreci olarak tarif edemeyiz; o, bir arada varolan
farklı süreçlerdeki çoğalmadır. Bu sebeple internetin geleceği konusunda net
bir ifadede bulunamayız. İnternet, birden fazla, farklı gelecek ihtimalini
içinde barındırmaktadır.
İnternete farklı niyetler duhul edebilir, içinde
farklı göstergeler ve anlamlar birlikte evrimleşebilir. İnternet bir alan değil,
çok düzlemli bir yüzeydir. Bu yüzeyin içerisinde sonsuz sayıda düzlük dönüp
durur. Belirli bir düzeyde yasak olana başka bir düzeyde cevaz vardır.
İnternet, Hegelci Bütünlük anlayışı ile
anlaşılamaz. Hegel’e göre Hakikat, Bütündür. Hegelci Bütün’se Aufhebung’dur, her bir farklılığın imha
edilmesidir. İnternette ifade noktaları arasındaki her bir bağlantı, kendi
hakikat düzeyini meydana getirir. Hakikat, sadece tekillikte bulunur.
İnternette dünya, ifade etme sürecinin nesnel
referans noktası olarak ele alınamaz. Dünya, ifade etme pratiğinin izdüşümüdür.
Şebeke oluşturma pratiği, yeni toplumsal
paradigmaya ait bir yöntemdir. Bu yöntem, modern dünyadan miras alınan
toplumsal itirazların ve anlayışlar arası çelişkilerin ötesine uzanır. Çünkü kapitalizm
hâlen daha iktidardadır. Genel göstergesel kod olarak hareket eden kapitalizmde
eski toplumsal itirazlar ve anlayışlar arası çelişkiler henüz yok olmamıştır.
Bu sebeple devlet-piyasa karşıtlığı meselesi, hâlâ üzerinde durulan bir
başlıktır. Devletin ve piyasanın hâlâ daha varolması, internetin ortaya
çıkışından bağımsız bir olgudur.
2. İleri
Teknoloji Temelli Deregülasyon
İnternete (siberkültüre) dair söylem, hâlâ daha yirminci
yüzyılın miras bıraktığı ideolojilerin hâkimiyeti altındadır. Siberkültür,
sanayi toplumunun sunduğu, anlayış ve siyaset temelli alternatiflerin
hâkimiyeti altındadır. Yüksek teknolojiyi esas alan bir tür neoliberalizm,
bugün Amerikan sahnesine çıkmıştır. Bu felsefi hareketin teori özü, bence
yanlış anlaşılmaktadır: Bu süreçte esasen paradigma dâhilinde belirli bir
değişime tanık olunmakta, teknoloji ekonomiyle birlikte tanımlanmaktadır.
Alvin Toffler, Kevin Kelly ve Esther Dyson gibi
isimler, Newt Gingrich’in neoliberal ajandasına destek sunmuşlardır, çünkü
bunlara göre serbest piyasa, özgür iletişim imkânlarının artması noktasında
geçerli en iyi yöntemdir, ayrıca geleceğin dünyasına geçeceğimiz kapının
anahtarı da özgür iletişimdir.
Peki ama ilk anda kulağa hoş gelen bu ifadede dile
getirilen “serbest piyasa” neyi anlatmaktadır? Kapitalizmin toplumsal çerçevesi
dâhilinde serbest piyasa, ekonominin en güçlü gruplarına iktidarın teslim edilmesi
demektir. O, toplumun zihnî ve fikrî enerjilerini, imkânlarını ortadan
kaldırma, özümseme girişimidir.
Kevin Kelly, Out
of Control isimli kitabında, insanlığın dijital teknolojiler ve bilgisayar
ağları sayesinde süper organizma hâline gelmeye başladığını, yeni bir biyolojik
sisteme doğru evrimleştiğini söylüyor. Kelly’nin tarif ettiği, toplumdaki ve
kültürdeki bu biyolojikleşme süreci, esasen toplum sahasında her türden
alternatifin silinip gittiğini, zekânın kendisinin kapitalist göstergeler
dünyasına ait genel çerçeve içerisinde özümsendiğini ifade ediyor. Bu süreçte
tercih yapma ihtimali redde tabi tutuluyor, ortadan kaldırılıyor.
Bu, teknolojik gelişimin, bilimsel çalışmaların ve
ekonomik gücün bütünleşmesinin yol açtığı bir etkidir. Michel Foucault, modern
toplumun oluşumunu disiplinin bireyin bedenine ve toplumsal davranışa dayatılması
olarak tarif eder. Bugün biz, aslında Gilles Deleuze’ün kontrol toplumu olarak
tanımladığı şeyin inşasına tanıklık ediyoruz: davranış kodları, biliş modelleri
ve ruhsal etkileşim aracılığıyla, doğrudan aklımıza nakşediliyor. Artık
disiplin, bedene kanunların biçimsel olarak tatbiki üzerinden dayatılmıyor, o,
kolektif beyne kazınıyor ve bu kazıma işlemi, bilişsel mutasyona sebep olan
teknoloji temelli dilsel arayüzlerin yayılımı ile birlikte gerçekleştiriliyor.
3. Eski
Alternatifler Yanlışa Sürükledi
“Kaliforniya İdeolojisi” isimli makalelerinde Richard
Barbrook ve Andy Cameron, ileri teknoloji üzerine kurulu neoliberalizmin
yüceltilmesini ve gizemli bir şeymiş gibi takdim edilmesini eleştiriyor. Peki
ama bu iki yazar, söz konusu ideolojinin karşısına neyi çıkartıyor?
Bu noktada Barbrook ve Cameron, Avrupaî bir
tarzdan ve yoldan bahsediyor. Bu tarz ve yol ise refah devleti, ekonomiye
yönelik devlet müdahalesi, kamunun teknolojik inovasyon üzerindeki kontrolünü
içeriyor. Peki bizim bu çözüme inanmamız mümkün mü? Hayır.
Barbrook ve Cameron makalelerinde, Minitel’in
Fransa’da internetin Avrupaî tarzda nasıl inşa edilebileceğini gösterdiğini
söylüyor. Oysa bu pratiğin hiçbir anlamı yok. Bahsini ettikleri örnek, devlet
müdahalesinin söz konusu hedefe asla ulaşamayacağını ortaya koyuyor.
Minitel, sanallaştırmanın yüzleştiği güçlüklerle
başa çıkamayacak kadar katı ve merkezîleştirilmiş bir sistem. İtalya’da
Olivetti deneyimi ise inovasyonun geliştirilmesinin devlet yatırımları ve
devlet kontrolleri temelinde imkânsız olduğunu ortaya koyuyor. Bu açıdan
Amerika’daki geliştirme modeli daha iyi işliyor. Bu model, yaratıcı
inovasyonlar için gerekli yolu açıyor. Bu inovasyonları teknolojik-toplumsal
arayüzler üzerinden ele alıyor.
Barbrook ve Cameron, Avrupa’nın ABD’nin öncülük
ettiği küreselleşme sürecine karşı çıkması gerektiğini söylüyor. Oysa bu,
çocuksu ve tehlikeli bir fikirdir. Küreselleşmeyi durdurup kimlikleri muhafaza
etmek, neticede milliyetçilik ve köktencilik üretir. Bu ikisi ise Kroker ve
Weinstein’in Data Trash isimli
kitaplarında “retrofaşizm” dediği şeyin karşılığıdır.
Neoliberalizmle modası geçmiş refah devleti
arasındaki savaş, henüz bitmedi. Fransız demiryolu işçilerinin grevi, bunun
delili. Fordist işçilerin mücadeleleri muhtemelen uzun süre devam edecek ama bu
işçiler yenilgiye mahkûmlar. Sanayi işçisi çoktan yenildi zaten: FIAT 1980,
Peugeot, Madenciler Sendikası, Detroit, tüm bunlar, seksenlerde söz konusu
yenilginin yaşandığı sahneler. Sanayi işçisinin marjialleşmesi, tam da bu
dönemde başladı.
Toplumsal emeğin yeni bileşimini en çok da
kogniteryanın ortaya çıkışı etkiliyor. Kroker ve Weinstein, kogniteryayı “sanal
sınıf” olarak adlandırıyor. Kolektif zekâ üzerine kurulu toplumsal emek veya
Marx’ın Grundrisse’de “kolektif zekâ”
dediği şey, şeklen bağımsız olmasına karşın hâlen daha kapitalist toplumsal
ilişkilerin hâkimiyeti altında.
Marx, sermayenin insan faaliyeti üzerinde tesis
ettiği hâkimiyeti ikiye ayırıyor: biçimsel hâkimiyet ve gerçek hâkimiyet.
Biçimsel hâkimiyet, disiplinin hukukî yoldan
dayatılması, insanın yaşadığı sürenin kapitalist sömürüye hukuk düzleminde
teslim edilmesidir. Gerçek hâkimiyet ise toplumsal faaliyetin teknolojik ve
maddi açıdan toplumsal ilişkilerin mevcut kapitalist biçimine tabi olmasıdır.
Bugün biz muhtemelen kapitalist hâkimiyetin, biçimsel
ve gerçek hâkimiyetin ötesine uzanan, yeni bir aşamasına geçiyoruz: Bu
hâkimiyet biçiminin adı, zihnî hâkimiyettir. Söz konusu hâkimiyet, dilde,
zihinde ve bilişsel faaliyette sermayeye ait göstergesel kodların baskın
kılınması suretiyle tesis edilmektedir. Kapitalist paradigma, kolektif zekâya,
teknolojik-toplumsal arayüzlerin içine, toplumsal iletişime ait göstergesel
çerçeveye nakşedilmektedir.
Deregülasyon politikaları ile devlet müdahalesi
üzerine kurulu politikalar arasında tercih yapmak, yanlış bir yoldur. Sermaye düzene
sokulamaz. Sermaye, gösterge ve anlam oluşturma sürecinin çoğaltılmasıdır,
teknolojik-toplumsal arayüzlerin bilginin konusu kılınmasıdır, nöral yollar açmaktır,
toplumsal ilişki çerçeveleri oluşturmaktır. Zira tüm toplumsal ilişkilere
sermaye hükmeder; neticede sermaye, düzenlenen değil düzenleyendir. Dolayısıyla
mesele, kapitalizmin hukukî düzlemde düzene sokulması değil, kapitalizmin
bizatihi kendisidir.
Sanayi dünyası sahneden sessizce çekiliyor, emeğin
sanayi bağlamında oluşmuş bileşimi çözünüyor, toplumsal faaliyet yeni bir
bileşime kavuşuyor. Ama bu bileşime hâlen daha kapitalist kod hükmediyor. Şuan
sanal âlemde bedenlendiği, (belki de bedenini yitirdiği) koşullarda kapitalizm,
alternatifsizmiş gibi görünüyor. Kapitalizmin alternatifi geçmişin içinden bulunamaz.
Franco (Bifo) Berardi
21 Nisan 2007
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder