28 Mayıs 2021

,

Paris Komünü’nün Ekonomi Politiği

Paris Komünü’nün kurulduğu günden bugüne 150 yıl geçti. Komün (Konsey) tarihte işçi sınıfının öncülük ettiği ilk ayaklanma ve devrim olarak görülmesi gereken gelişmenin bir sonucu olarak oluştu. Bu yeni sınıf, Marx ve Engels’in Mart 1848’de yayımlanan Komünist Partisi Manifestosu’nda ilk kez bahsi edilen kapitalist üretim tarzı dâhilinde yaşanan sanayi devriminin bir ürünüydü.

Paris Komünü’nden önce Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da feodal krallıklar yıkılmış, nihayetinde politik iktidar, kapitalist sınıfın eline geçmişti. Bir fikir ve hedef olarak sosyalizmin radikal aydınlar arasında destek bulduğu koşullarda sosyalizm için gerekli devrimci değişimi gerçekleştirecek olanın işçi sınıfı, yani kendi işgücünden başka üretim aracı bulunmayanların olduğunu ilk kez Marx ve Engels dile getirdi.

Paris Komünü, Fransa-Prusya savaşının ilk elden yol açtığı sonuçlardan biri olarak gündeme geldi. Savaşta Fransız ordusuna komuta eden isim, 1848 devriminin yenilgisi sonrası darbeyle iktidara gelen, Napolyon’un yeğeni Louis Bonapart’tı. Fransa, o darbeyi müteakip yirmi yıl boyunca bu adamın otokratik idaresi altında kaldı. Bu yirmi yıl, aynı zamanda Avrupa ve Amerika’da kapitalizmin eşi benzeri görülmemiş bir ekonomik canlanmaya tanık olduğu dönemdi. 1859-1864 arası dönemde ekonomik resesyona pek fazla rastlanmadı, resesyon yaşansa da hafif atlatıldı. Hatta bu dönemde kârlılık düzeyi arttı, 1850’lerde yüzde 11’e çıktı ama sonra 1860’larda yüzde 4’e geriledi.

Kaynak: T. Piketty[1]


Fransa süreç içerisinde geri kalmış bir tarım ekonomisi olmaktan çıkıp hızla büyüyen bir sanayi ekonomisine evrildi. Bonapart, Fransa şehirlerini modernize etmek için hazırlanmış bir dizi bayındırlık ve altyapı projesini yürürlüğe koydu. On dokuzuncu yüzyılın ortalarında Paris, Londra’nın ardından ikinci en önemli uluslararası finans merkezi olarak öne çıktı. Şehir, tüm Avrupa’da ve giderek büyüyen Fransız İmparatorluğu’nda uygulanan projeleri finanse eden çok sayıda özel bankaya ve güçlü bir ulusal bankaya sahipti. 1796’da kurulan Fransa Bankası [Banque de France] zamanla güçlü bir merkez bankası hâline geldi.

Bonapart döneminde Fransız hükümeti, büyük projelere fon sağlamak adına bir dizi finans kurumunu koordine etti. Bu projeler arasında, transatlantik buharlı gemi hattını, şehrin gazla aydınlatılması projesini, bir gazeteyi ve Paris metro sistemini içeren önemli çalışmalar için fon sağlayan güçlü ve dinamik bir kurum olarak Crédit Mobilier de bulunuyordu.

Fransa, demiryolu uzunluğunu sekiz kat artırdı, demir cevheri üretimini ise iki katına çıkarttı. Sanayide çalışan yeni işçi sınıfının merkezleri hâline gelen şehirlerde nüfus artışı yüzde onun üzerine çıktı. 1855’te ve 1867’de 1851 yılında Britanya’nın sanayideki gücünü ortaya koymuş olan o Büyük Fuar’la rekabet etmek adına Paris’te bir dünya fuarı tertiplendi. Ayrıca Ferdinand de Lesseps, Süveyş Kanalı’nın inşa edileceği süreci organize etti.

Ama zamanla Bonapart’ın savaş politikası ve mimar Hausmann’ı kullanarak Paris’i yeniden inşa etme projesinin pahalıya mal olacağı görüldü. Fransa’nın borçları ciddi ölçüde arttı. Sanayisi kendisini, uluslararası planda artan, esas olarak Britanya arasında cereyan eden rekabetin içerisinde buldu.

1848-1870 arası dönemde kamu sektörünün açığı üç katına çıktı. David Harvey’nin “ilkel Keynesçilik” dediği yaklaşım, sıfırı tüketti.[2] Hükümet, yatırımı teşvik etme ve büyümeyi sağlama umuduyla modern para teorisi üzerinden borcu parasallaştırma politikasına başvurdu. Para tabanı konusunda geliştirilen ve Marx’ın “Katoliklik” olarak adlandırdığı bu politika, bankacılık sistemini “üretimin papalığı” hâline getiren yaklaşım, süreç içerisinde Marx’ın “inancın ve kredinin Protestanlığı” denilen yöntemi benimsedi.


Finansal krizlerle birlikte kârlar dibe vurdu. Aslında Fransa’daki kapitalist canlanma sürecinin giderek artan sorunlarını borsa fiyatları ve hisse senedi ile elde edilen gelirler üzerinden okumak mümkün. 1859 resesyonunda kârlar azaldı, Fransa-Prusya savaşının felâketle sonuçlanmasından önce, 1864 ve 1868 yıllarında da kâr oranları ciddi biçimde düştü.

1860’larda tarihsel planda yüksek düzeylerde gerçekleşen kâr oranlarının düşmesiyle yıllık kâr artış oranları da düştü, kârlar, 1859 ve 1864’te önemli oranda azaldı.


İşçi sınıfının sayıca büyüdüğü koşullarda gelir ve servetteki eşitsizlik derinleşti. Toplumsal gerilimler yoğunlaşmaya başladı. O dönemde tıpkı Mayıs 1968’dekine benzer bir duruma tanık olundu. Bilindiği üzere Mayıs 1968 öncesinde, de Gaulle’ün döneminde yirmi yıl boyunca ekonomik canlanma yaşanmıştı. 1870’te bu canlanma, savaşla kesintiye uğradı ve savaş Komün’ün doğumunu hızlandırdı.


Güç zehirlenmesi yaşayan bir siyasetçi olarak Bonapart’ın, ülkedeki sınıf mücadelesini hedeften uzaklaştırmak için savaşa ihtiyacı vardı. Ayrıca Bonapart, Fransa’nın kıta Avrupası’ndaki ekonomik hegemonyasını yeniden tesis etmeye mecburdu. Bu noktada Bonapart, Fransız ordusunun Bismarck’ın Prusya ordusundan üstün olduğunu düşündü. Ama Prusya’nın öncülük ettiği, Almanların elindeki ekonomik ve askerî gücü hesaba katmadı. Savaşta Fransa kısa süre içerisinde yenildi, küçük düşürüldü. Bonapart yakalandı, tahttan indirildi, ülkeden kaçtı. Burjuvazinin kurduğu cumhuriyetçi hükümet mücadeleye devam etmek istedi, ama en nihayetinde Prusya ordusunun halkı açlıktan kırılan Paris’i kuşattığı dönemde korkunç sonuçları olacak bir barış anlaşmasını imzalamak zorunda kaldı. İşte tam da bu noktada Paris Komünü çıktı sahneye. O, halkın çıkarları adına politik iktidarı ele geçirmek için mahallelerden gelen işçilerin oluşturduğu işçi konseyini ifade ediyordu.

Komün’ün 72 gün süren o kısacık ömrü boyunca Paris işçileri, kendilerinin kurduğu demokratik kurumları yönettiler. Burjuva hükümeti Versay’a sığındı, Prusyalıları Komün’ü ezmesi yönünde teşvik etti. Komün, uzun ömürlü olmadı. Fransa’nın diğer bölgelerinden kopartıldı, nihayetinde Versay hükümetine bağlı güçler tarafından kanla bastırıldı.

Paris Komünü’ne dair en iyi değerlendirmeleri Eleanor Marx tarafından çevrilen 1876’da yayımlanan, Komün mücadelesine katılmış isimlerden Lissagaray’nın kaleme aldığı Paris Komünü Tarihi ve Marx’ın Komün’ün ezilmesi ardından kaleme aldığı analizleri içeren Fransa’da İç Savaş’ta bulmak mümkündür. Ayrıca Belçikalı Marksist Eric Toussaint da Fransa Bankası üzerinden çevrilen dolaplara ve Komün’e dair mükemmel bir değerlendirme sunmaktadır.[3]

Komün, ekonomi sahasında önemli hatalar yaptı. Bunların en önemlisi de sermayenin mali alanda kullandığı Fransa Bankası türünden araçlara el koymamasıydı. Komün’ün ezilmesinden on yıl sonra Marx, Komün Fransa Bankası’na el koysaydı onun ayakta kalabileceğini söyledi.

“Ayaklanma, esasen istisnai koşullara sahip olan bir şehirde gerçekleşmişse de Komün’ün büyük bir kısmı sosyalist değildi, olamazdı da. Azıcık sağduyusu ile Komün, Versay’dan tüm halk lehine taviz kopartmayı bildi ki bu, o dönemde nesnel planda başarılabilecek yegâne şeydi.”

Versay hükümetinin Komün’e dair en büyük korkusu, Fransa Bankası’nın sunduğu fonlardan mahrum kalacak olmasıyla ilgiliydi. Lissagary bu konuda şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Meseleyi ciddiye alan tüm ayaklanmalar, düşmanın hassas noktası olan kasasını ele geçirmekle başlar işe. Muhtemelen Komün, bu fikre karşı koyan tek ayaklanmadır. O günlerde kontrolünde bulunan, burjuvazinin üst zengin tabakasının elindeki nakit parayı görünce Komün kendinden geçti.”

1891’de Engels, Fransa’da İç Savaş’ın yeni baskısı için yazdığı giriş bölümünde şunları söylüyor:

“Bugünkü anlayışımız üzerinden görüyoruz ki Komün, yapması gereken bir şey konusunda ihmalkâr davranmış. Anlaşılması en zor olansa, Fransa Bankası’nın kapısı önünde durup binayı kutsal mekân gibi görenlerdeki o saygıdır. Bu, siyaset sahasında yapılmış oldukça ciddi bir yanlıştı. Komün’ün eline geçen Fransa Bankası, on binlerce rehineden daha değerliydi. Yani, bu banka üzerinden tüm Fransız burjuvazisi, Versay hükümetine Komün’le barış yapması konusunda baskı yapmak zorunda kalacaktı.”

Peki Komün liderleri bankaya neden el koymadılar? Aslında Komün delegelerinin büyük çoğunluğu sosyalist değil, cumhuriyetçi demokrattı. Ayrıca bu sosyalist azınlık içerisinde Marksistler daha da ufak bir azınlığı temsil ediyorlardı. Sosyalistlerin önemli bir bölümü ise Prudoncuydu. Onlara göre sosyalizm, paranın kontrolü, yani kredi kullanımı üzerinden inşa edilecekti. Komün’ün maliyesinden sorumlu olan Charles Beslay, Proudhon’un dostuydu ve en genel mânâda bankacılığa ve finansa körü körüne inanan bir isimdi. 1866’dan beri Birinci Enternasyonal üyesi olan Beslay, Komün’de büyük bir nüfuza sahipti. Eskiden kapitalist olan Beslay, 200 işçinin çalıştığı bir atölyeyi işletmişti.

Bankanın genel müdür vekili ve kral yanlısı bir isim olan De Ploeuc, Beslay ile ilgili şu yorumu yapıyor:

“Bay Beslay dengesiz bir hayal gücüne sahip, ütopyadan zevk alan bir adam. O, toplumda varolan, işçi-patron, efendi-köle arasında cereyan eden tüm çelişkileri uzlaştırma yoluyla çözme hayali kuruyor.”

Kendisindeki Prudonculuğu bizzat Beslay de teyit ediyor:

“Bir banka iki açıdan ele alınmalı: Banka, kendisini bize maddi planda nakit para ve senetler, manevi planda ise güven üzerinden takdim eder. Güveni alın, kâğıt para birden değersiz bir kâğıt parçasına dönüşür.”

Beslay, Marksistleri şu şekilde eleştiriyor:

“Komün’deki sistemi ve benim savunduğum sistemi şu ifadeyle özetlemek mümkün: ‘Mülkiyet dönüşene dek ona saygı duyulmalı.’ Yurttaş Lissagaray’nın sistemi ise şu rahatsız edici kelime ile sonuçlanacaktır: soygun. […] Neticede finansal mekanizmalar, sıradan insanların anlamasına imkân vermeyecek ölçüde karmaşıktırlar. Bu mekanizmaları siyasetçiler bile kolay kolay idrak edemezler. Dolayısıyla bu işler uzmanlara, işinin erbabı olan kişilere bırakılmalıdır.”

Komün’ün önemli liderlerinden biri olan Rigault’nun meseleye yaklaşımı ise şu şekildedir:

“İşletmeler, krediler, finans, bankacılık gibi meselelerde belediyede çok az sayıda bulunan özel insanların yardımına ihtiyaç vardır. […] Dahası, finansal konular, şu anın temel sorunları olarak görülmemektedirler. Yakın geleceğin en önemli meselesi ise kasaya giren para miktarıdır.”

Devrim sonrası epey korkmuş olan banka müdürü Rouland’ı görevden alıp bankanın elindeki devasa büyüklükteki fonlara el koymak yerine Beslay, Rouland’ın görevde kalmasına izin verdi ve ondan sadece Paris’i savunan Ulusal Muhafızları ayakta tutacak parayı talep etti. Rouland ise nezâket gösterip Beslay’nin bankanın yönetim kuruluna “Komün delegesi” olarak katılmasına imkân sağladı. Bu kurulda Beslay, bankanın Komün’ün kontrolüne girmemesi ve onun talepleri dışında hareket etmesi için gerekli bağımsızlığı güvence altına almak için uğraştı.

Banka’nın kontrol altına alınmasını istemek şöyle dursun, Beslay, Fransa Bankası’nın bağımsızlığını güvence altına almak ve bankanın bütünlüğünü korumak için elinden gelen her şeyi yaptı. Sonuçta yetmiş iki günlük ömrü boyunca Komün, ihtiyaçları için bankadan sadece 16,7 milyon frank alabildi: bu paranın 9,4 milyon franklık kısmı zaten Komün’ün elinde bulunuyordu, 7,3 milyon frank ise bankadan kredi olarak alınmıştı. Ama Komün’le bu türden bir ilişki kurarken banka, Versay hükümetine 74 şubesi üzerinden 315 milyon frank gönderdi.

Komün’ün eline geçen para genelde hayırlı işlerde kullanıldı. Yüzde seksenlik kısmı Paris’in savunulmasına harcandı, paranın bir bölümü de şehirdeki yoksul ailelere gelir olarak dağıtıldı. Komün, ayrıca artan oranlı vergi sistemini yürürlüğe koydu, yoksullardan alınan şehir vergisini yarı yarıya indirdi, ayrıca işletme vergilerini artırdı. Toprak sahiplerinin son dokuz ay içerisinde aldıkları kiraları iade etmesini isteyen Komün, kira ödemelerini askıya aldı. Tüm borçlar ertelendi, hepsinin üç yıl içerisinde faizsiz olarak ödeneceği taahhüdünde bulunuldu.

Ne var ki Komün’ü yere yıkacak topuk yarası, Fransa Bankası’na el koymama kararı ile birlikte açılmıştı. Bu, bankanın yönetim kurulunun da bildiği bir gerçekti. Kurul üyeleri, merkez komitenin bankayı ele geçireceğinden, komitenin kendisinin tercih ettiği isimlerden bir yönetim oluşturacağından, ölçüsüz ve sınırsız bir biçimde kâğıt para basıp müesses nizamı ve ülkeyi viran edeceğinden korkuyorlardı. Yönetimi kurulu içerisindeki bir sanayici ise şunu iddia ediyordu:

“Konsey, bankanın talan edilmesine izin veremez. Kötülüğün çaresi yoktur, portföydeki değerli kâğıtlar, mevduatın durduğu kasa harap olursa korkunç bir felâkete sürükleniriz, bu değerli kâğıtlar ve mevduat, devlet hazinesinin büyük bir kısmını oluşturmaktadır.”

Eğer bankaya el konulmuş olsaydı Versay hükümeti, Komün’ü yenmesini sağlayacak paradan mahrum kalacak, 899 milyon franklık portföyü, teminat olarak elde tutulan 120 milyonluk tahvili içeren kasa, ayrıca bankada tutulan 900 milyon frank tutarındaki değerli kâğıt elinden kayıp gidecekti.

Bankaya el koymak yerine Beslay, banka müdürünün talimatları uyarınca hareket etti ve bankanın Versay’a para göndermesine izin verdi. Banka müdürü ise bu sırada tüm tahvillerin yeraltındaki mahzenlere saklanması emrini verdi, sonra mahzenlere inen merdivenlerin girişini toprakla kapattı.

Komün’ün yıkılmasından iki yıl sonra, 13 Mart 1873 günü Beslay, sağcı Le Figaro gazetesine yazdığı mektupta yaptıklarını şu şekilde özetliyordu:

“Komün’ün aşırıya kaçan adımlar atmaya meyilli kanadının uygulayacağı şiddete karşı korumak niyetiyle bankaya gittim. Bugün ülkemin, o son finansal kaynağımızın temellerinin çökmemesini sağladığıma inanıyorum.”

Komün, Mayıs 1871’de yıkıldı. Bu süreçte yirmi bin komünar katledildi, otuz sekiz bini tutuklandı, yedi bini sürgün edildi. Beslay ise serbest bırakıldı ve İsviçre’ye yerleşmesine izin verildi.

Kırk altı yıl sonra savaş, başka bir devrimin fitilini ateşledi. Yönetici sınıf mağlup edildi. O gün Lenin, Paris Komünü’nün yaşadığı yenilgiden çıkarttığı şu dersi anımsattı:

“Hepimizin bildiği gibi bankalar günümüzde ekonomik hayatın merkezleridir, tüm kapitalist ekonomik sistemin ana sinir merkezleridir. ‘Ekonomik hayatı düzenlemek’ten bahsedip bankaları millileştirme adımından uzak duran kim varsa o kişi, ya tüm o derin cehaletiyle ihanet içerisindedir ya da süslü laflarla, hiçbir zaman yerine getirmeyeceği abartılı vaatlerle ‘sıradan insanlar’ı aldatıyordur.”

Michael Roberts
18 Mart 2021
Kaynak

Dipnotlar:
[1] 1820-2010 Arası Dönemde Emek-Sermaye Ayrımı, Quandl.

[2] David Harvey, “The Right to the City”, DH.

[3] Eric Toussaint, “The Paris Commune of 1871, Banks and Debt”, 18 Mart 2021, CADTM.

0 Yorum: