04 Mayıs 2021

,

Teslimiyet

“Ya kapitalizmi öldüreceğiz ya da kapitalizmin ayakları altında öleceğiz” [1919]


Ekim Devrimi sonrası Sovyet Rusya, Avrupa’dan tecrit edildi. Avrupa ülkeleri, yeni hükümeti “komünizmden vazgeç” diyerek belirli bir yola zorladılar. Bu süreçte Avrupa, yeniden inşa politikası gereği, eski Rusya’nın pazarına, malına, madenine, toprağına ihtiyacı olduğunu gördü, yumuşadı, süreç içerisinde bir bir anlaşmalar imzalandı. Sermayenin ihtiyacı uyarınca Sovyet Rusya, Avrupa’ya kabul edildi.[1] Böylece o, “medeniyet ve ilerleme” karşıtı olarak damgalanmaktan kurtuldu.

Aynı kaderi Çin Devrimi de paylaştı.[2] Batı karşıtı, ilerleme karşıtı ve medeniyet karşıtı bir düşman olarak kodlandı. O gün Rus ve Çin devrimlerine yönelik düşmanca ifadelerin sahipleri, bugün solu ve sosyalist hareketi ele geçirdiler. Müslüman ve Doğu düşmanlığı, solu eskiden Rusya ve Çin’e karşı edilen lafları dile dolamaya itti. Liberalizm, tüm sosyalistleri teslim aldı.

Neticede bu sol, Avrupa’nın yeniden inşası bağlamında Rusya’ya ihtiyaç duyan, bu ihtiyaç uyarınca Rusya’ya yanaşan ticaret gemisinin ürettiği bir ideolojidir. Solun sosyalist rolü kesmesi, tümüyle Kemalizmin Sovyet Rusya ile anlaşabilmesi, Avrupa’nın o Rusya’yla ilişki kurabilmesi ile ilgili bir meseledir. Sosyalistliği makyajdan, imajdan başka bir şey değildir. Gerçekte bir karşılığı yoktur. Bu sol, devletin ve sermayenin kendisine tahsis ettiği kum havuzunun dışına asla çıkamaz.

* * *

Türkiye solu, Rusya’yla imzalanan ticaret anlaşmasının alt maddesidir, çıktısıdır. Başka da bir anlamı bulunmamaktadır. 1917-1922 arası dönemde sınıflar mücadelesi bağlamında yaşanan yenilginin eseridir. Sol, devletin ve burjuvazinin adımlarına uyum sağlamak, ona göre şekillenmek zorundadır.

AKP’nin (bu solun da içinde olduğu) ilk dönemin “birikim”ine intikamcı bir yaklaşımla saldırdığı tezi, sol denilen bebek oyalansın diye, onun ağzına iliştirilmiş emziktir. Bu ülkenin egemenleri, solu işe yararlık, fayda, geçerlilik ve meşruiyet düzleminde köşeye sıkıştırmış, teslim almıştır. Sol, işçi-köylü değil, egemenler nezdinde işe yarar olma arzusundadır. O nedenle devletin ve sermayenin şekillendiği teknede varolmayı önemli saymaktadır. Bugün tam kapanma ister, Erdoğan solun isteğini kırmaz, herkesi eve tıkar. Devlet, “1 Mayıs’ı sosyal medyada kutla” der, sol, hemen klavyesinin başına geçer. Yeni düzenin tesisi, sol küçük burjuvalar eliyle gerçekleşmektedir.

Bu ülkede sosyalist hareket, işçi-köylüye değil, devlete-sermayeye dairdir. İşçi ve köylüye dair ettiği lafların hepsi, devlet ve sermaye adına, onlar için edilmiş laflardır.

Ayrıca AKP’nin bir intikam alması bile mümkün değildir. AKP, intikam alındığı söylenen birikimin başka zamana ve mekâna genişlemesiyle ilgili bir meseledir. İlk gördüklerine inananlara inanmamak gerekir.

* * *

Seksenlerde aynı Avrupa, başka ihtiyaçlar belirler, devlet ve sermaye bağlamında sola başka emirler iletir. Andre Gorz türü isimlerin “elveda proletarya”sı güncellenir, Sosyalist Dayanışma, nasıl oluyorsa birden, o askerlikten gelme liderinin talimatıyla, Andregorzcu olur.[3] Örgüt, gericileşerek, otuz beş yıl önce Çetin Altan’ın çizdiği hatta çekilir.

Aynı talimat gereği bu isimler, “sosyalist hareket, aktivistleşsin, STK’laşsın, Batı emperyalizminin uşağı olsun, ezberlerini unutsun, katıyı buharlaştırsın, kutsalını çöpe atsın” derler.[4] Çünkü HDP başkanlığı konusunda izin, ancak bu sayede alınabilmektedir. Çünkü bir vakitler Ali Kırca’nın Siyaset Meydanı’na çıkartılan örgüt, teslim alınmıştır.

O başkan, bugün burjuva siyasetçilerle yarışmayı devrimcilik zannettiği için, “yoksulluk ve işsizlik, yönetenlerden kaynaklanıyor” demektedir.[5] Üstelik bunu, sermayenin “temel gelir güvencesi” denilen zokasını savunurken söylemektedir. DSÖ’nün ayrık ofisine dokunulmazlık veren kanunun altında bu solcu başkanın imzası da vardır. Marksizmin ve Leninizmin bu tür örgütler şahsında tasfiye edildiği açıktır. Hepsi, sermayenin programına bağlanmıştır.

Dış Kemalizmin şekillendirdiği sosyalist hareket, bu anlamda teslimiyet içerisindedir. Tüm şefleri ajanlaşmış, uşaklaşmıştır. Onlardan devrim ve sosyalizm adına, işçi ve köylü için bir şey beklemek, ahmaklıktır.

* * *

Son üniversite eylemlerinde tutuklanan Şilan Delipalta, “Özerk, demokratik üniversite talebi, bilimin iktidarının üniversite içinde demokratik yöntemlerle garanti altına alınması demektir” diyor.[6]

Bu cümleden Şilan Delipalta’nın komünist ya da devrimci değil, küçük burjuva solcusu olduğunu anlıyoruz. Çünkü komünist, “hangi bilimin iktidarı?”, “kimin bilimi?”, “kimin demokrasisi?” gibi soruları sorandır. Yapılan tanımın burjuvaziye ait olduğunu görendir. Bilimciliğin, burjuvazinin yeni dini olduğunu bilendir.

Delipalta’nın bilimi, bugün zenginlerin ömrü uzasın diye genç yoksulların kanını içmeyi önermektedir.[7] Bunların bilim diye kutsadıkları şey, burjuva iktidarıdır. Küçük burjuvadaki solculuk, Silikon Vadisi’ndeki “solculuk” kadardır! O solculuksa sağcılıkla ve liberalizmle yoğrulmuştur.

Küçük burjuva solculardaki bilim tapınıcılığı, burjuvaziye hoş görünmek, yaranmak içindir. Ne bilimden anlarlar, ne de bilim tarihi içerisindeki sınıflar mücadelesinden. Bunlar örneğin, Sovyetler'in Dünya Sağlık Örgütü’nden neden çıktığını bilmezler, sorgulamazlar. Çünkü ideolojik önderleri Özgür Demirtaş ve Selin Sayek’tir.

* * *

Sovyetler’e göre Amerika, toplumsal, ekonomik ve sağlıkla alakalı sorunlar arasındaki bağı inkâr etmektedir. Kapitalizmde kötü çalışma koşulları ve sömürü, hastalıkların ana sebebidir. Tıbbi hizmetler kamulaştırılmalıdır. Tıp bilimi ve tüm bilim çalışmaları kapitalizmde bir avuç azınlığın çıkarına hizmet etmekte, bu azınlık, bilimi gelir kapısı olarak görmekte, aynı zamanda onu savaşlarda bir silâh olarak kullanmaktadır.[8] Bugün bunları söyleyen Sovyetler gerici ve sağcı; aklın ve bilimin önderleri olarak Kemalbay ve Delipalta ilerici ve solcudur!

Asıl mesele, Avrupa’nın bu topraklara düşen gölgesidir. Küçük burjuva gençler, Avrupa’da sosyalizmin hatta komünizmin inşa edildiğine inanırlar. Oturduğu yerden aldıkları işsizlik maaşını, sus payını devrimci bir şey zannederler. Oradaki sömürü ve zulmü görmezler. Avrupa’nın sırtını yasladığı servetin başka halkların çilesi, kıyımı, sömürüsü üzerine kurulu olduğunu bilmezler. Sorumsuzluğu putlaştıran bu tür solcular, kendilerini Avrupa başkentlerindeki plazalar için yetiştirdiklerinden, Yozgat’taki bir fabrikada veya Urfa’daki bir tarlada çalışsın diye yetiştirilmiş insanlara düşmanlık etmeyi görev bileceklerdir. Bunlardaki AKP ve Tayyip düşmanlığı, bu türden bir sınıfsallıktan kaynaklanmaktadır. Hepsi, efendilerden görev ve cülus talep etmektedir. Solculukları bu taleple ilgilidir.

* * *

Esasında özerk demokratik üniversite talebi, burjuva bir taleptir. Üniversitenin sermayeyle ilişkilerine, onun sermayenin uşağı olmasına dairdir. Üniversitenin ne’liğini, niteliğini, içeriğini tartışmaktan aciz olan solcuların üniversiteleri sahiplenmeleri, basit bir kariyerizmin ürünüdür.

Herkes, esasen devlete ve sermayeye hizmet etme yarışı içerisindedir. Sosyalistlik, basit bir pazarlık unsurudur. El yükseltmek, “bak sosyalist olurum ha, bana iş, bana para verin” demek için vardır.

Neticede sosyalist hareketin boynunda iki zincir sallanmaktadır: biri akademi, diğeri de STK’lar. Lenin’in de ifade ettiği üzere, asıl mesele, özgürlük mücadelesi değil, mücadelenin özgürleştirilmesidir. Devrim ve sosyalizm için bu zincirler kırılmalıdır.

Eren Balkır
28 Nisan 2021

Dipnotlar:
[1] José Carlos Mariátegui, La Escena Contemporánea, 1925, MIA.

[2] Brendan Stone, “Sömürgeci Feminizm ve Sol”, 12 Ekim 2013, İştiraki.

[3] Mehmet Yılmazer, “Sınıf Mücadelesinin Sorunları: Tarih ve Günümüz”, Şubat 2005, Yol.

[4] Salih İncesoy, “Arkadaşa Notlar”, 3 Nisan 2021, KM.

[5] “Kemalbay: Yoksulluk ve İşsizlik Yönetenlerden Kaynaklanıyor”, 8 Nisan 2021, Etha.

[6] “Boğaziçi Direnişçileri Şilan ve Anıl Tahliye Edildi”, 2 Nisan 2021, Sendika.

[7] Adam Piore, “Can Blood from Young People Slow Aging?”, 7 Nisan 2021, Newsweek.

[8] Elizabeth Fee, Marcu Cueto ve Theodore M. Brown, “At the Roots of The World Health Organization’s Challenges: Politics and Regionalization”, Aralık 2016, Ncbi.

0 Yorum: