06 Nisan 2018

,

Filistin ve Batılı Liberaller


İsrail Filistinlileri Katlediyor, Batılı Liberaller, Kafalarını Başka Yöne Çeviriyorlar. Onlardaki İnsanseverlik Yalandan İbaret
Eğer “müdahale” denilen kavram, evrensel insan haklarından türetilmiş ise, kendilerini “liberal müdahaleciler” olarak adlandıran insanların ağızlarından neden Filistinlileri koruma amacıyla müdahale gerçekleştirilmesi gerektiğine dair tek bir laf çıkmıyor?
2013’te bu soruyu Fransız felsefeci, yazar ve liberal (insanî) müdahale savunucusu Bernard-Henri Lévy ile yaptığım mülâkatta sormuştum.
Ağzı iyi laf yapan bir isim olan Levy, nedense cevap verirken bayağı bir debelendi. Levy cevabında, “Filistin’deki durum Suriye’deki ile aynı değil, tüm iyiler bir yanda, tüm kötüler diğer yanda toplaşmış değil” demişti. Oysa İsrail Savunma Güçleri ile ilgili olarak, “o kadar demokratik bir orduyu daha önce görmemiştim” diyen Levy’ye göre, bu ordu kendisine bir yığın ahlâkî soru sorabilmekte idi.
Geçen hafta sonu silâhsız Filistinli göstericilerin Gazze sınırında o demokratik ordu tarafından vuruluşunu izlerken, aklıma bu BHL denilen adam geldi. Yeşil Hat’a girerek evlerine geri dönmeyi talep eden Gazzeli mültecileri vurmazdan önce, İsrailli keskin nişancıların kaç “ahlâkî soru” sorduğunu merak ettim doğrusu.
Cuma günü İsrail Savunma Güçleri (IDF) halka gerçek mermilerle saldırdı, 773 kişiyi vurdu ve bunların 17’si öldü. IDF sözcüsü, İsrail askerlerinin “saldırıya hazırlıklı olduğunu ve her şeyin doğru bir şekilde icra edildiğini” söyleyerek “her mermi hedefini gayet iyi biliyordu” türünden ifadelerle ordusuyla övündü. Pazar günü İsrail Savunma Bakanı Avigdor Lieberman, BM’nin ve AB’nin bağımsız soruşturma yürütmesi yönündeki çağrılara karşı çıktı ve “askerlerimiz takdiri hak ediyor” dedi.
Demek ki meseleyi net olarak dile getirmek lazım: İsrail askerleri, Filistinlileri katletmeye ve sakat bırakmaya devam edecek, öte yandan İsrail hükümeti de yaptıklarının hiçbir karşılığı olmamasını güvence altına alacak.
Peki o zaman Batı’da liberal müdahalecilerin çığlıklarını neden duymuyoruz? BHL, Filistinliler vurulup yaralanırken neden çıkıp konuşmuyor?
1999’da Şikago’da “haklı savaş” kavramını savunan, Gazze üzerinde uçuşa yasak bölge için liberal müdahalecilerin önemli bir metin olarak başvurdukları “uluslararası toplum doktrini”ni dile getiren eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’in çağrısını neden işitmiyoruz? Ariel Sharon’un cenaze törenine katılan Blair, Filistinlilerin sayısı giderek artan cenaze törenleri konusunda neden tek laf etmiyor?
ABD’nin Ruanda’daki eylemsizliğini “Cehennemden Gelen Sorun” olarak niteleyip ağıtlar yakan, müdahale yanlısı açıklamalar yapan ABD’nin BM elçisi Samantha Power’ın ağzından, silâhsız Filistinlilerin vurulmasına, öldürülmesine ve yaralanmasına dair öfke dolu, ahlâkî tek bir cümle niye çıkmıyor? Twitter’da bir fil ve aslan yavrusunun resmini retweet’leyecek vakti buluyor da Gazze’de uygulanan şiddete dair tek bir açıklamayı nasıl oluyor da yapamıyor?
Bir zamanlar işgal altındaki topraklara barış gücü konuşlandırılması noktasında bol bol konuşan Kanadalı akademisyen ve siyasetçi Michael Ignatieff’in taleplerini bugün neden duyamıyoruz?
New York Times yazarı Nicholas Kristof’tan, Washington Post yazarı Richard Cohen’den ve The Times of London yazarı David Aaronovitch’ten IDF’in insan haklarını ihlal eden pratiklerine karşı somut adımlar atılmasını talep eden yazılarını neden okuyamıyoruz?
Eski ABD dışişleri bakanı ve müdahalecilerin bayrak tutanı Madeleine Albright, İsrail devletine karşı ekonomik ve mali yaptırımlar uygulanmasına dönük çağrıyı neden hâlâ yapmadı? Silâh ambargosu neden hâlâ gündeme gelmedi? Başbakan Benjamin Netanyahu’ya, Savunma Bakanı Lieberman’a ve IDF Genelkurmay Başkanı General Gadi Eizenkot’a neden seyahat yasağı getirilmedi?
Bunlardaki sessizlik insanın kulaklarını sağır edecek ve aslında bazı gerçekleri tüm yalınlığı ile ortaya dökecek cinsten. Anlaşılan Filistinliler, o kadar insanlıktan çıkmışlar ki insanî müdahaleyi zerre hak etmiyorlar. Onların kanı ucuz, çektikleri çilenin bir önemi yok, muhtemelen, her şeyin ötesinde, onları katledenler bizim dostlarımız.
Peki tüm bu gerçeklere şaşıralım mı? Sonuçta liberal müdahale alayının üyeleri, masum Filistinlilerin trajik ölümlerini ilk kez utanıp sıkılmadan göz ardı etmiyorlar.
Mart 2001’de, İkinci İntifada’nın başlarına doğru, Filistinli sivil ölümlerinin sayıca arttığı bir dönemde BM Güvenlik Konseyi, işgal altındaki topraklarda BM gözlemci gücü oluşturmak suretiyle, Filistinli sivillerin korunmasına dönük uygun bir mekanizma oluşturulmasına dair bir karar aldı. Ancak Bush yönetimi bu kararı veto etti. Peki ABD’li liberaller buna nasıl tepki geliştirdiler? Hepsi de o günlerde dut yemiş bülbüldü.
2014 yazında İsrail hava kuvvetleri Gazze’yi altı yıl içerisinde üç kez bombaladı. Bu bombalar, okulları, hastaneleri ve apartmanları hedef aldı, 1500’den fazla sivil katledildi. O günlerde dışişleri bakanı olan ve sonrasında Suriye’de uçuşa yasak bölge görüşüne destek atan Hillary Clinton, “saldırıları Hamas kışkırtıyor, İsrail’in kendisini savunma hakkı var” dedi. Ona dost olan liberallerin ağzından tek bir kelime dahi dökülmedi.
2018’deyiz. Bu sefer 17 kişi öldü, 1400 kişi yaralandı. ABD’li vergi mükelleflerinin silahlandırıp fonladığı İsrail askerlerinin, kaçışan Filistinlileri sırtlarından vurduğunu gösteren videolara rastlanıyor internette. Ama Temsilciler Meclisi Azınlık Lideri Nancy Pelosi ve Senatör Chuck Schumer gibi Kongre’deki Demokrat Parti liderleri Twitter’da bir iki cümle yazmaya bile tenezzül etmiyorlar. Liberal Demokratlar açısından #direniş, dünyadaki en uzun süreli askerî işgale değil, ancak Trump yönetimine ve “alternatif sağ” [alt-right] dedikleri kesimlere karşı sergilenebiliyor.
ABD’de birçok liberalin ve ilericinin Filistinliler konusunda yaşadığı bu ahlâkî körlük mide bulandırıcı. İsrailli yazar ve ekonomist Abraham Gutman’ın ifadesiyle, “bu kör nokta o kadar çok dillendiriliyor ki zamanla Filistinlileri dışlayan bir tür yeni ilericilik biçimi meydana getiriyor. Bu yeni ilericilik, Jeff Sessions’ın başsavcı atanması ile daha da korkunç bir hâl aldı. Artık İsrail devletine yönelik destek küçük farklılıklarla birlikte ortaya konuluyor. Facebook’ta Filistinli çocuklara ‘küçük yılanlar’ diyen Adalet Bakanı Şakid’e kimse bir şey söylemiyor.”
Adam haklı. Filistinlileri dışlayan ilericilik, ABD’de Cumhuriyetçi Parti’nin sahip olduğu bağnazlığı ve yerliciliği şiddetle, yüksek sesle eleştiriyor, güneydoğu eyaletlerindeki ayrımcılığı ve ırkçılığı yerden yere vuruyor ama işgal altındaki topraklarda süren ırk ayrımcılığını ve ırkçılığı hiç görmüyor.
Filistin’i dışlayan ilericilik, Trump ve onun birer şahin olan dalkavuklarına karşı harekete geçmesini biliyor ama bir yandan da Netanyahu ile yan yana duruyor veya Lieberman’la bol gülümsemeli fotoğraflar çektiriyor. Trump ve Netanyahu yönetimleri arasındaki benzerlikleri kimse görmüyor.
Filistin’i dışlayan ve liberal müdahaleciliği büyük bir gururla destekleyen ilericilik, işgal altındaki topraklar hariç her yere müdahale edilmesi görüşünü destekliyor. Onların yürekleri Suriyeliler, Afganlar, Libyalılar, Iraklılar, Ruandalılar, Kosovalılar vs. için kan ağlıyor ama Filistinlileri zerre umursamıyor.
Burada “sen de şuna destek vermiyorsun” diyerek sığ bir savunma gerçekleştirilmiyor aslında. Esasen çifte standarda ve ahlâkî riyakârlığa dikkat çekiliyor. Filistin konusunda “Filistin’i dışlayan birer ilerici olan” liberal müdahaleciler, “her iki taraf”ı şiddet konusunda eleştirirken, Trump’ın taktik tahtasını ödünç alıyorlar. Bu kesim, Filistin’de yaşanan ölümlerin “çatışmalar” ve “karşılıklı cepheleşmeler”in sonucu olduğunu düşünüyor. Oysa gerçekte bir taraf işgalci bir tarafsa işgal altında. Bir tarafın elinde füzeler, tüfekler, diğerinin elinde taşlar ve sapanlar var. Bir taraf öldürüyor, diğeri ise ölüyor.
Ortaya başka bir sonucun çıkması mümkün değil: Batı’daki liberal müdahalecilerin işgal altındaki Filistinlilerin devlet destekli şiddete karşı korunması konusunda tek bir laf etmemeleri, “liberal müdahale” denilen tüm o sahtekârlığın ne kadar riyakârca olduğuna ve ahlâken iflas ettiğine dair bir andaç niteliğinde.
Mehdi Hasan
2 Nisan 2018

0 Yorum: