Toy gençtik. Sene 1993’tü. Dediler ki “Pir Sultan
etkinlikleri yapılacak”. O dönemde derneklerde İşçi Partililer de vardı.
Afişler yapıldı. İşin arkasında İşçi Partisi olduğunu öğrenince o akşam otobüse
binmedik. Ertesi gün onlarca insanı yaktılar. İşçi Partisi, onca Aleviciliği
ile otelin yanma görüntülerini basına servis etti. Mitingler örgütledi. Sonra
“Alevilik gibi bölücü işlere karşıyız” deyip işin içinden sıyrıldı.
Yani dostlar… Güvenmeyin bugün “Aleviler silâhlanın,
örgütlenin” diyenlere. Onlar, sadece kendilerini işaret etmekten başka bir şey
bilmezler. 12 Eylül günü posta kutularına “başınızın çaresine bakın” diyenler
bunlar. Gaz verip “yobaz”ın üstüne salanların ceplerinde, Fransa, Almanya,
Kanada vs. pasaportları var. Bunlar, yılbaşı gecesi lüks içki sofralarında
çekilmiş fotoğraflarını paylaşıyorlar. Siyasî algı ve bilgisi, Tayyip’in algı
ve bilgisinden hiç farklı değil.
Sizin kapınıza çarpı atan da onlar, bilin bunu.
Bakmayın, bugün küçük burjuva bir yerden AKP eleştirileri yaptıklarına, “yönetemiyorsunuz
ayol çekilin” dediklerine. Bunlar, yoldaşlarının parasını, dükkânını çalıp
deniz kenarında villalar yaptıranlar. Belediyelerden, şuradan buradan gelen
ranta muhtaçlar. Ne yüreklerine ne akıllarına bir damla ter değmiş.
Savaş sanatı ile ilgili çalışmalarda bir cümle
geçiyor: “Kazanamayacağın savaşa girme”. Bunların bir savaş yürüttüğü de yok.
Her olayı küçük burjuva siyaset gevezeliklerine malzeme ediyorlar. Bir taraf
“Reis’e saldırıyorlar, koşun” diyor, diğer taraf “Reis zayıflıyor, saldırın”…
Kendi reislerinden hesap soramayanlar, kendilerini Tayyip’te buluyorlar.
Devlete örgütleniyorlar, devleti örgütlüyorlar.
Diyorlar ki “laiklik yaşatır”.[1] Bir milyon Iraklı,
yüz binleri bulan Suriyeli, Cezayirli ya da otuzların Dersim’i… Hangi
laiklikmiş o, insanı yaşatan? Gericilik-ilericilik ayrımı üzerine kurulu
siyaset, topyekûn başkaldırının altını oyuyor, görülmeyen bu. Çünkü dertleri,
başkaldırı değil. Yüksekte yapılan küçük hesaplara yedeklenmek.
Çünkü “Reis’e saldırıyorlar, saldırın” diyenler, her
katliamda, her saldırıda, her zaafta ellerini ovuşturuyorlar. Meselelerin
ardındaki örgüye saldıracak, ona karşı örgütlenecek iradeyi bugünden
sakatlıyorlar. Çünkü o örgüden ve örgütten onlar da korkuyorlar. Halkın kendi
bireylikleri gibi zannediyorlar, öyle olsun istiyorlar, başkaldırınca kendi
küçük kaleleri yıkılmasın istiyorlar.
Adam diyor ki “Hz. Musa madem denizi yarabiliyor, niye
Firavun’u öldürmemiş?” Bu pozitivist saçmalıklar, Musa’yı belirli becerilere
sahip bir kişi zannediyor. Bir tarihi, bir toplumu, ezilen kitleyi, onun
sorumluluğunu asla görmüyor. O nedenle “bizim gibi akıllı, zeki, bilgili,
sanatlı, üstün değilsin ey Tayyip, yönetemiyorsun ayol, çekil git!” diyorlar.
Yazık!..
Aynı zihniyet, şimdi de “burjuvazi, bunu sen getirdin,
çek belasını, desteğin sürerse seni de yakar” diyerek burjuvaziye de ayar
çekiyor. Buna solculuk, ideoloji ve siyaset diyorlar. Eyvah!..
FKF, TGB ile Halkevleri arasında bir konum almayı
matah bir şey zannediyorlar. Halkevleri “biz yaşamcıyız yaşatırız”; FKF de
“yobazları öldürelim!” diyor.[2] Vay vay!..
Bunlar, komut verme, hükmetme arzusu ile evde hayvan
besleyip sonra sokağa salanlar. Savaş alanında sıkışıp kalmış kediyi yanına
alıp kaçan Iraklı kadını nasıl anlasın? Bunlar, Şeyh Said’in kara gücüne karşı
savaş açmış ecdadının yolundan gidiyorlar. Oysa bu “yobazları öldürelim”
diyenlerin şefleri, Uğur Mumcu öldürüldüğünde cenazesine katılmamış, “MİT
ajanıydı, ne işimiz var cenazesinde” demişlerdi.
Şimdi devran döndü. MİT popülerleşti. Herkesin içine
sindi. O oteli yakanların elinden tutuldu. “Kemalizmin gerisine düşmeyelim”
diye, tüm zulüm sineye çekildi. Fukara Müslüman’ın direncine son darbeler
indirilmek için kollar sıvandı. Esasen nerede kan akıyorsa, bu siyaset de o
kanın bir parçasıydı. O kanı bireysel hazlarına malzeme edenler de günahkârdı.
“Emperyalizm müttefikimizdir” diyenlerin günahını hangi kan temizleyebilirdi?
Mesele, şahsileştikçe, Tayyip’e indirgendikçe, Tayyip
din kisvesine büründürüldükçe, kendilerine gün doğacak zannettiler. Gezi
öncesinde ve Gezi’de birikmiş öfkeyi buradan lime lime ettiler. Gün geldi
CHP’nin, gün geldi HDP’nin rüzgârına saçlarını kaptırdılar. Bütün hesaplar suya
düştü. Kurtuluş, “başınızın çaresine bakın” deyip kaçanların değil, o “yobaz”
dedikleri içerisinde biriken öfkeyle buluşacak bir iradenin elindeydi. Devleti,
burjuvaziyi ve emperyalizmi aklayanların AKP’yle mücadele etmesi mümkün
değildi. Başkaldırı, ancak onlara karşı bir bağ, bağlam ve anlam kazanabilirdi.
Onlar o bağa, bağlama ve anlama düşmanlardı. Üçü de “ah ben olsam nasıl
yönetirim” küçük burjuvalığına kurban edildi.
Eren Balkır
1 Ocak 2017
Dipnotlar:
[1] “Kınamak Yetmez”, 1 Ocak 2017, Halkevleri.
[2] Onur Emre, “Yobazları Niçin Öldürmeliyiz?”, 9 Ocak
2015, İleri.
0 Yorum:
Yorum Gönder