Bizim için bu yolculuk, Sovyetler Birliği’ne
yaptığımız bu ziyaret, zaten kendi içinde heyecan verici bir faktör, ama ayrıca
bizim için ekonomik, politik ve tarihsel açıdan büyük öneme sahip bir olay.
Sizin ülkenize elbette size meyilli bir kalple gelmiş bulunuyoruz. Sizin
hayatınızı görmek ve sizden bir şeyler öğrenmek arzusuyla geldik buraya.
Muhtemelen düşmanlarımız bakış açımızın nesnel olmadığına inanıyorlardır ama
hata ediyorlar. SSCB topraklarına ayak basalı 24 saatten fazla bir zaman oldu.
Sovyet halkıyla ilk temasımızı çoktan kurduk bile.
Bahsedeceğim izlenimler pek düşmanlarımıza göre
değil. Eğer düşmanlarımız kendilerini kandırmak istiyorlarsa, bu, onların
bileceği bir iş. Ben Sovyet halkına hitap ediyorum, ben kendi halkımla
konuşuyorum. Biz Kübalıların ve Sovyet halkının birbirlerini anlaması gayet
mantıklı bir durum. Sovyet halkı bizi anlıyor çünkü bizim devrimimiz,
gayretlerimiz, başımızdan geçen tehlikeler ve yaşadığımız güçlükler ona kendi
devrimini anımsatıyor. Biz Kübalılar Sovyet halkını anlıyoruz çünkü biz onların
başarılarını, zaferlerini ve anlayışının ulaştığı sonuçları herkesten daha iyi
takdir ediyoruz, çünkü biz gerçek bir devrimin ilerlerken kaç düşmanla, ne
kadar güçlükle ve engelle karşı karşıya kaldığını biliyoruz.
Sovyetler Birliği’nin elde ettiği başarıları
biliyoruz. Bu başarılar, ancak bu büyük ülkedeki halkın sarsılmaz inancı,
inatçılığı ve ısrarı sayesinde mümkün olabilirdi. Bizim gördüğümüz ve bizi en
derinden etkileyen şeyse, hatırladıklarımız üzerinden, tüm bunların zengin bir
halk, “kodamanlar”, imtiyazlı sınıflar ya da burjuva aydınlar eliyle gerçek
kılınmamış olması. Tüm bunları yapan, ülke yönetme konusunda tecrübesi olmayan,
üniversitelerden mezun olmamış, gene de baştan aşağı yeni bir ülke yaratmış,
yeni bir toplum kurmuş, sindirilmiş insanları Komünist Parti’nin, o öncülerinin
liderliğinde Sovyet işçilerine ve köylülerine dönüştürmüş basit işçi ve
köylülerin, sömürülen sınıfların elleri. (Alkışlar)
Onlar bugün Sovyetler Birliği’nin içinde olduğu
gerçekliği yarattılar; bu ülke, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen çok sayıda
mühendisin ve diğer tekniker işçilerin yüksek eğitim kurumlarındaki kurslara
gittiği, bilimin büyük bir gelişme kaydettiği, yönetim, planlama ve ekonominin
geliştirilmesi alanında zengin bir tecrübenin biriktiği bir ülke. Biz
devrimcilerin bunu açık biçimde görüyor olması ve bu yaşananlardan memnuniyet
duyması, gayet doğal. Ama bu, Sovyetler’in tek meziyeti değil. Eski Rusya’nın
proletaryası, dünyanın önüne yeni imkânlar sundu. O, tarihin tüm gelişim
sürecini değiştirdi ve eskiden akla bile getirilemeyen şeyleri mümkün kıldı.
Mesele, sadece gerçek hayatla ilgili bir mesele değil, bu anlamda bizler zaten
söz konusu gerçekliğin canlı örnekleriyiz. (Alkışlar)
Sovyetler’de birçok insan şunu soruyor: Küba’da
devrim nasıl yapılabildi? Böylesine küçük, ekonomik açıdan geri kalmış,
Amerikan çizmesi altındaki bir ülkede bu türden radikal bir değişim nasıl
gerçekleştirilebildi? Sovyetler’de birçok insanın tam da bu sebeple Küba’ya
hayran olması, gayet muhtemel. Belki de tam da bu, ülkemize karşı her yandan
bize ulaşan o sıcak beğeni ve cana yakınlığın sebebi. (Alkışlar)
Gene de şu koşulu asla unutmamamız gerekiyor: Küba
Devrimi, 1917 Rus Devrimi uzun süre önce başarı kazandığı için mümkün olabildi.
(Alkışlar) Sovyetler Birliği olmasaydı, Küba’da sosyalist devrim imkânsızdı.
Ancak bu, Küba Devrimi’nin Sovyetler Birliği eliyle gerçekleştiği anlamına
tabii ki gelmiyor. Sovyetler Birliği’nin düşmanları birçok yalan söylediler,
sayısız iftira attılar ama bunu iddia edecek kadar daha henüz ileri gitmiş
değiller. Benim sözüm şu anlama geliyor: Sovyetler Birliği olmasaydı,
emperyalistler, Latin Amerika’daki her türden ulusal kurtuluş devrimini
boğarlardı. Hatta daha da ileri giderler, eğer burjuva devrimleri emperyalist
çıkarlarına dokunsa, onları bile ezerlerdi; sosyalist devrimleri ezmek için
adeta can atarlar, bunu büyük bir nefretle yaparlardı. Sovyetler Birliği
olmasaydı, emperyalistler silâha bile başvurma ihtiyacı duymazlardı. Bu türden
bir devrimi açlıkla boğarlardı. Sadece ekonomik abluka ile böylesi bir devrimi
tasfiye etmeye yeterdi. Ama Sovyetler Birliği var ve bu da, bizim devrimimizin
tasfiye edilmesinin imkânsız olduğunun kanıtı.
Emperyalistler, bizden aldıkları şekerin kotasını
pervasız ve keyfî biçimde sınırladıklarında, bu bile tek başına devrimi sona
erdirmeye yetecek bir hamleydi. Bu saldırıyla ülkede kıtlık meydana gelecek,
ülke mahvolacaktı. Sonrasında Sovyetler Birliği yardımımıza koştu ve bizden
şeker satın aldı. Emperyalistler, petrol arzını kestiklerinde, bu da ülkemizin
ulusal ekonomisine ölümcül bir darbe indirmeye yetecek güçte bir saldırıydı.
Sonra Sovyetler Birliği bize petrol gönderdi. Ekonomik tedbirler gerekli etkiyi
yaratmadığında, müdahale planları üzerine çalışmaya başladılar. O noktada bize
silâh satmak isteyen sadece bir tek kapitalist ülke mevcuttu. O vakitler
Sovyetler Birliği’nin başını çektiği sosyalist kampa mensup ülkeler, ihtiyaç
duyduğumuz silâhları edinmemiz konusunda bize yardım etmeye karar verdiler. Bu
yardım ve silâhlar sayesinde Girón Sahili’ndeki (Domuzlar Körfezi) saldırıyı
mağlup etmeyi başardık. (Alkışlar)
Eğer Sovyetler Birliği olmasaydı, emperyalistler
ülkemize doğrudan askerî bir saldırı gerçekleştirme konusunda zerre tereddüt
etmezlerdi. Emperyalistlerin ülkemize saldırmalarına mani olan, Sovyetler
Birliği’nin ve tüm sosyalist kampın gücüdür. Sovyetler Birliği’ne karşı
duyduğumuz minnettarlığın içten ve ebedî olması gayet doğaldır. (Alkışlar)
Bu yaşananlar bizlere iki önemli şey öğretti: Ne
kadar küçük olursa olsun her halk, ne denli uzakta yaşanacak olursa olsun, daha
iyi bir hayat için mücadele verebilir ve emperyalistlerin kendisini
ezemeyeceğinden emin olabilir. Aynı zamanda bu yaşananlar, bize Sovyet halkının
faziletlerinin muazzam olduğunu, Sovyet işçilerinin, onların muhteşem lideri
Lenin’in ve kurduğu partisinin faziletlerinin çok fazla olduğunu (Alkışlar)
öğretiyor.
Biz, Sovyet halkının insanlık için yaptığı her iyi
şeyin farkında olduğunu biliyoruz. Biz, devriminizi koruyup savunmanın pek de
kolay olmadığını biliyoruz. Biz, yaptığınız fedakârlıkların, maruz kaldığınız
onca saldırının farkındayız. Biz, sizin devriminizin tarihini biliyoruz. Biz,
emperyalist gerici fesatlardan haberdarız. Biz, faşist saldırıyı geri
püskürtmek için ne büyük bir fedakârlıkta bulunduğunuzu biliyoruz. Dökülen
kanı, yaptığınız fedakârlık zihnimizde kazılı.
Dün Murmansk’tayken, baştan aşağı yeni kurulmuş,
binlerce yeni binadan oluşan bir şehir gördük. Bize bir de Murmansk’ın savaştan
hemen sonraki hâlini veren fotoğraflar gösterdiler. Şehrin bomba düşmemiş tek
noktası bile yoktu. Biz biliyoruz ki, Sovyet halkı, kendi hayatını bir kez daha
yeniden kurmaya mecbur edildi.
Ama biz, Sovyet halkının bu iradeyi her seferinde
tam bir bilinçlilikle sergilediğini de görüyoruz. Bu gerçeği toprağa ayak basar
basmaz anladık, Sovyetler Birliği’nde kaldığımız ilk günün bize verdiği ilk
izlenimleri asla unutmayacağız. Sömürülen bir sınıfın olmadığı, sömürücü bir
sınıfın bulunmadığı bir toplumla ilk kez karşılaşıyoruz. Burada tanış olduğumuz
halk, kurucu bir halk, anlıyoruz ki böylesi bir halk, böylesi bir toplum
olağanüstüdür. (Alkışlar)
Sosyalizmin tam anlamıyla muzaffer olduğu bir
ülkenin yurttaşlarının cesareti, yurtseverliği ve sağlıklı ruh hâli, SBKP
programının eksiksiz uygulanacağı (Alkışlar), mevcut Sovyet kuşağının
komünizmde yaşayacağı (Alkışlar) ve ileri doğru giden hareketinizi kimsenin
durduramayacağı konusunda insanda en ufak şüpheye mahal vermiyor. Üstelik
onlar, sizin işçileriniz ve köylüleriniz pratikte hiçbir şeye sahip değilken,
endüstri toplumunun gerekli temelinden ve bugünün tecrübelerinden mahrumken
başaramadılar sizi durdurmayı. Tüm dünya halkları, bütün dünya, kalplerinin ta
derinliklerinden, sizin başarınızı kendi başarısı addetmelidir. (Alkışlar)
Zira sizin devriminiz tüm insanlığın hayrına olan
bir devrimdir, emperyalistlerin ne dediğinin hiçbir önemi yok. Onların
iftiraları önemli değil. (Alkışlar) Biz bu iftiraların hiçbir kıymeti
olmadığını biliyoruz, onlar bize de iftiralarını hiç esirgemediler ama bunların
hiçbir önemi yok. Tüm bu iftiralar gerçeğe değdiği yerde tuz buz olacaktır. Ben
her daim buna inandım. Sovyet halkını tanıdığımızdan beri bu inancımız bin kat
arttı. (Alkışlar)
İnsanlık muzaffer yolunda ilerleyecektir. O,
iyimser olmak, gerici güçleri alt edecek ilerici güçlerin kudretine inanmak,
savaş isteyen tüm o gerici güçlere karşı muzaffer olacak barış güçlerine
inanmak için her türden sebebe sahiptir. (Alkışlar)
Sovyetler Birliği’nin başarısı, başkalarının da
muzaffer bir biçimde ilerlemesine katkı sunacaktır. Bizim gibi tüm halklar,
bugün emperyalistlerin hilelerine ve saldırılarına karşı kendilerini korumaya
mecburdurlar. Her zaman Lenin’in büyük birer hayranı olmuşuzdur. (Alkışlar) Ama
onun halkının neleri başardığını gördükten, Sovyetler Birliği’ni tanıdıktan
sonra, Lenin imajı gözlerimizde devasa boyutlarda büyümüş ve o bizim için daha
da ölümsüz biri hâline gelmiştir. Eğer benden sizinle ilgili kanaatimi tek
kelimede ifade etmemi isterseniz, fikri sorulduğunda, bizim delegasyondan bir
arkadaşın söylediği şu sözü söylerim: “burası tam bir devler ülkesi!”
(Alkışlar)
Bugün Yoldaş Kruşçef, Küba Devrimi’nin zaferine
dönük güvenini ifade etti, biz de onun muzaffer olacağına eminiz. (Alkışlar)
Halkımızın yenilmeyeceğinden eminiz. Elde edilecek zafer için kesinlikle
vazgeçilmez olan iki koşul var: ilki, halkımızın devrimci ve yurtsever ruhu,
diğeri de başında Sovyetler Birliği’nin bulunduğu sosyalist kampın sergilediği
dayanışma. (Alkışlar) Ayrıca bir de bunlara emperyalizmin ve sömürgeciliğin
manasını bizzat tecrübe eden tüm dünyanın emekçi halklarının devrimci
dayanışmasını da eklemek gerek.
Sovyet halkı, komünizm ve sosyalizmle ilgili
olarak, anavatanımızda kullandığımız şu cümleye başvurabiliriz: “Biz
kazanacağız!” (Alkışlar) İnsanlığın geleceği, sosyalizmin ve komünizmin
geleceğidir. (Alkışlar)
Burada, Kızıl Meydan’da, Yoldaş Kruşçef’in
bahsettiği tarihin derinliklerine uzanan bu meydanda, sizlerle tanışma fırsatı
üzerinden, yeni dünya tarihinin ilk sayfalarının yazıldığı bu tarihsel meydanda
bize bahşettiğiniz onurdan dolayı size sonsuz şükranlarımı sunmama, en içten
teşekkürlerimi iletmeme lütfen izin veriniz. Buradan, o büyük insana, Lenin’e
en derin şükranlarımızı sunmak isterim. “Yaşasın Lenin!” (Alkışlar)
Yaşasın proletarya
enternasyonalizmi! (Alkışlar!) Yaşasın Sovyet ve Küba halklarının dostluğu!
(Alkışlar) Yaşasın Sovyetler Birliği! (Alkışlar) Ya vatan ya ölüm! Biz
kazanacağız! (Alkışlar)
Fidel Castro
28 Nisan 1963
Kaynak
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder