Din ve sol devrim, aşılması mümkün olmayan bir
spektrumun iki zıt kutbu gibi görünüyor. Her şeyden önce günümüz medyası bize,
dinin kadınların hayatı ile ilgili hoşgörüsüzlüğünü, onun ya emperyalist
savaşları meşrulaştıran bir güç ya da cihat adı altında katliam yapan bir cani
olduğunu sürekli hatırlatıp duruyor.
Esasında tarihe dönüp bakarsak, dinin çoğunlukla özgürleşme
gayretlerini ve sosyal adaleti savunduğu görülür. Thomas Muntzer’in devrimci
yazıları ve müritlerinin Ortaçağ Avrupa’sında yaşanan radikal reformasyon
süreci boyunca ortaya koydukları eylemlerden Gustav Gutierrez’e ve onun Katolik
Kurtuluş Teolojisi’ne kadar uzanan bir süreç boyunca din devrimci kimi
imkânları barındırdığını kanıtlamıştır. ABD’de, on dokuzuncu yüzyılda köleliğin
kaldırılması için edilen sözleri ve yapılan eylemleri, Martin Luther King
Jr.’ın söz ve eylemlerini, ayrıca bir yüzyıl sonra diğer insan hakları emekçilerini
de bu sürece dâhil etmek mümkündür.
Hristiyanlık gibi İslam da tarihi boyunca hem gerici
hem de devrimci bir güç olarak iş görmüştür. Bu geleneğin içinde, ekonomik
adalet ve sosyal devrim gibi idealleri destekleyen kimi unsurlar bulmak
mümkündür. Ayrıca onda zengin ve muktedir olana hizmet eden unsurlar da
bulunabilir. Aynı tespit, insanlığın bildiği tüm dinler için geçerlidir. Kısa
ve öz bir ifadeyle, peygamberlerin sözleri yoruma tabidir. Esasında tam da bu özelliğidir,
o bitmek bilmeyen tartışmalara ve kanlı savaşlara yol açan.
Din, devrimci bir rol oynayabilir. Hz. İsa, kendi
döneminde iktidardaki elitlerin fakihleri ve farisîleri, yani o güçlü dinî liderleri
yanlarına aldığını anlamıştır. Genç yaşta O’nun Kudüs’teki Tapınak’ta masaları devirmesi
ve tefecileri kapı dışarı etmesi konusunda kendisine ilham veren de işte bu
anlayıştır. Zenginlere ve muktedirlere karşı peygamberlerin yaptıkları açıklamaların
radikal niteliği üzerinden dinin devrimci bir gücü olduğu düşünülse de tarihsel
süreçte her şey hâl yoluna girdiğinde, dinî güçler genelde iktidarın safına
girmektedirler.
Karl Marx, “din, mevcut ruhsuz durumun ruhu olduğu
gibi, aynı zamanda mazlum insanın iç çekişi, kalpsiz dünyanın kalbidir.” der.
Bu sözü aklımızın bir köşesinde tutalım. Yukarıda bahsettiğimiz, dinin
potansiyel devrimci niteliğine dair delillere de bakalım ve dinin birçok
insanın hayatında baskın unsur oluşunu da dikkate alalım. Pratikte görülüyor ki
din dışı insanlar, dinin neden bu güce sahip olduğunu anlıyorlar ki bu, önemli
bir husus. Aynı ölçüde önemli bir diğer husus da bir tür toplumsal değişim için
gayret eden insanların dindar insanlarla nasıl çalışmaları gerektiği üzerine
kafa yoruyor olmaları. ABD’de hayata sağdan bakanlardaki genel eğilim, inanç sahibi
insanları ekonomik ve politik çıkarlarının aleyhine olacak şekilde oy
kullanmaya sevk etmek ve bunu da onları cinsellikle ilgili meselelere dair
korkularla maniple etmek yönünde. Bu manipülasyon, elbette özü itibarıyla
gülünç bir çaba ve temelde gayet seçkinci. Eğer biz solcular, kendi dinlerine
ait sosyal adalet öğretilerine inanan dindar insanlarla ilişki kurmak
istiyorsak, o vakit, onların inançlarıyla ortaklaşan noktalarımıza odaklanmamız
gerekir.
Ta 2006’da şunları yazmışım:
“Özetle
bir (ya da daha fazla) tanrı var mı yok mu tartışmasından uzakta, tanrının ne
tür bir biçim alacağını umursamadan, onu kendi imajımızda imal ediyoruz. Oysa
bu çalışmanın başında da işaret edildiği üzere, şüpheciler, bu tanrı kavramının
insanlığın üzerinde sahip olduğu kudreti, hatta daha da önemlisi, inanç sahibi
insanların insanlık sahnesinde ne tür bir gücü devreye sokabilecekleri
gerçeğini göz ardı edecek kadar aptallar.”
Cornel West, aynı zamanda radikal solcu olan bir
Hristiyan. Onun Hristiyanlığa yönelik yaklaşımı belki de şu ifadesinde özetleniyor:
“Hristiyan
olmak, tehlikeli bir biçimde, dürüstçe ve özgürce yaşamak, adımını belki de bir
boşluğa atıyormuş gibi, aşkla atmak ama seni güçlü tutan şeyi ne bir imparator
sana verdiğinden ne de o geri alabileceğinden, yürümeye devam etmektir.”
West’in hayatı, kapitalizme ve onun muhtelif
tezahürlerine, özellikle ırkçılığa ve emperyalizme karşı çıkarak geçti. En son
Ferguson, Missouri’de Michael Brown’un polis tarafından katledilmesine karşı yapılan
bir gösteride gözaltına alındı.
Bob Avakyan is altmışlardan beri solcu bir devrimci
olan ateist bir isim. Ondaki devrimci iman her dindar kişide olan dinî imana
hasım. Esasında şu söylenebilir: onun Marksist devrime olan inancı, Marksizmin
dinin ulaştığı ölçeğin onda birinde gelişme imkânı bulamadığı bir ülkede, dinî inancı
ezen bir inanç. Onun yaklaşımını en iyi anlatan alıntı şu belki de:
“Bir
sorunu ya da kötülüğü ortadan kaldırmak istiyorsanız onun köküne inmeniz
gerekir. […] Zehirli bir bitkiden onun tepesini kopartıp yerine sağlıklı bir
bitki dikerek kurtulamazsınız. O bitkiyi kökünden söküp atmak ve sonra da
toprağı değiştirip tümüyle farklı bir şey yetiştirmeniz gerekir. Gerçek bir
radikal çözüm işte budur. ‘Radikal’, meseleleri kökten halletmek demektir. İşte
bu yüzden de gerçek bir devrim gereklidir, burada anlatılanlar da tam da
bununla ilgilidir.”
West de Avakyan da hayatlarının yetişkin dönemlerini
mazlum halkların kurtuluşu için çalışarak geçirdiler. Her ikisi de iftiralara
ve alaycı yaklaşımlara maruz kaldı. İki isim de yıllarını, modern dünyada
insanî varoluşun doğası hakkında düşünerek, konuşarak ve yazarak geçirdi.
Tarih, felsefe, ekonomi, maneviyat, zulüm ve kurtuluş gibi konularda yazılar
yazıp dersler verdiler. Her ikisi de şu ana kadar incelemelerine devam eden
isimler. Aynı ölçüde önemli olan diğer bir husus da West ve Avakyan’ın sadece
bu tarz bir incelemeyi içeren entelektüel bir mücadele yürütmemesi, aynı
zamanda insanî varoluşu değiştirmek için belirli bir eylemsellik içerisinde
olması. Onları motive eden şey neyse, tarih boyunca insanlığın kurtuluşuna
kendisin vakfetmiş insanları motive eden şey de o. Maneviyatla ilgili
anlayışları her ne kadar farklı düzeylerde olsa da, her iki isim de kendi
kaderlerini insanlığın kaderine tabi kılmış.
15 Kasım 2014’te bu iki adam, insanlığın kapitalizm ve
emperyalizmden devrimci manada kurtuluşu ile dinin bu kurtuluş mücadelesinde
oynaması muhtemel rolü üzerine bir tartışma yürütmek amacıyla New York’taki
Riverside Kilisesi’nde bir araya gelecek.
Ron Jacobs
5 Kasım 2014
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder