12 Haziran 2014

Kadîm Devlet


Tüm burjuva partiler tek bir partidir.
[V. I. Lenin]


Tayyip ve ekibi, işine gelince AKP, işine gelince kadîm devlet adına konuşuyor. AKP, baştan sona yalan ve yalana göre kurgulanmış olduğundan, onun adına konuşulanlara takılmamak gerekiyor. Kadîm devlet içre ve onun için dilden dökülenler, düşmanın ölçü ve ölçeğini veriyorlar.

Kadîm devlet, sobanın üzerindeki kestaneleri elini yakmadan almaya mecbur. O, milliyetçilik, solculuk ve İslamcılık dairesinde hâlledilecek işleri gene onlara yaptırıyor. Yöntemi bu. Bu açıdan kadîm devlet, simetrik manada, kendine uygun bireyler örgütlüyor. Mülkün, hükmün ve gücün ilk ve son sahibi olarak gene mülkün, hükmün ve gücün ilk ve son sahibi olmak arzusundaki bireyleri devşiriyor. Bu bireyler, kimi zaman bayrak sallıyorlar, kimi zaman solcu nutuklar atıyorlar, kimi zaman da dinden-imandan söz ediyorlar.

Bu türden devşirilmiş bireyler olarak Tayyip ve ekibi, kendi adına konuşurken, kadîm devletle pazarlık yürüttüğünü zannediyor. Kitlesini buradan oyalıyor. Kadîm devlet adına konuşurken de emperyalistlerle pazarlık yürüttüğünü zannediyor. Mesele, pazarlık değil, pazarda olmak.

“Yeni Osmanlı” teraneleri, AKP adına ve onun için şişirilen balon. Musul’un IŞİD’in eline geçmesiyle Osmanlı balonunun patladığına sevinmek nafile. Ya da saldırı üzerinden, “İşte gördünüz mü, IŞİD’in AKP ile bir ilişkisi yok” demek de saçma.

Tekraren: AKP ideologları, devletle AKP arasındaki silikleşmiş açıya işaret ediyorlar hep. Devlet, bu militanları besleyip sahaya sürüyor; AKP’liler de, “bizim ilişkimiz yok ki, biz başka bir İslamcı gelenekten geliyoruz” diyorlar. Osmanlı da IŞİD de kadîm devletin ideolojik ve politik hamleleri olarak okunmak zorunda. AKP, basit bir icracı.

* * *

Faşizm, içte patlayan emperyalizm; tersten, emperyalizmse dışarıda patlayan faşizm. Emperyalizmin ve faşizmin ayrıştırılması, teorik ve pratik bir hata. Hatanın nedeni, emperyalizme ve faşizme mecbur olan kadîm devlete karşı örgütlenememek. O vurdukça, öbür tarafa kaçılıyor. Kaçılırken, emperyalizmin ve faşizmin örgütlendiği kitlelerle ilişki de kesiliyor. Emperyalizm ve faşizm, özel kimi tarihsel bireylerin adıyla anılabiliyor ancak. İç ve dış ayrımında ülke ve ülkenin ruhu olan kadîm devlet, kendisini var kılmak durumunda. Bunun için iki sopanın da tetikte tutulması lazım.

CHP, MHP ve AKP, faşizmin ve emperyalizmin teşkil ettiği yapılar. Başkası mümkün değil. Bu partiler, mazlum milletlerin, emekçilerin ve Müslümanların kanı ve teri üzerine kurulu putlar. Tarihsel bireylere abanmak, o putların altındaki kanı ve teri de asla örgütleyemiyor. Zira sadece milletten, emekçiden ve Müslüman’dan kaçan bireylere seslenebiliyor.

Sol, bölük pörçük hâliyle, bekası adına, bir kısmını CHP, bir kısmını MHP bir kısmını da AKP putunun yanına yolluyor aslında. Bu putlara sallanan kılıcın, Mustafa Kemal, Türkeş ve Tayyip gibi şahıslara vurarak keskinleşmesi mümkün değil.

AKP, içte emperyalizmin; dışta faşizmin oyuncağı, buna mecbur.

* * *

IŞİD, Irak “derin devlet”i özünde… Baas’ın bir dönemin örgütlediği “Sünni” aşiretlere örgütlenen “çakma El-Kaide”. Irak devleti, “tevhid” bayrağı arkasına saklanarak ilerliyor çöllerde. Bu yapıların Musul’a saldırısı bir anlam ifade etmiyor. IŞİD’in AKP ile kurduğu organik ilişki, “gerici, İslamcı, premodernist” olan kendinden menkul bir yapının değil, kadîm devletin kurduğu bir ilişki.

Bu sebeple, “IŞİD gibi örgütler, toplumsal desteklerini ancak Afganistan gibi üretim ilişkilerinin en az geliştiği bölgelerde sürdürebilirler, bunun dışında ya değişmek ve giderek modern dünyaya ayak uydurmak zorundalar, küresel iktisadi ilişkiler yüzünden ya da yok olacaklar” [Hakan Gülseven] demenin anlamı yok.

Çünkü bu cümle, kendisinin değiştiğinin, modern dünyaya ayak uydurduğunun kabulünü ifade ediyor. Bu da, “emperyalizm işbirlikçisi hükümetlere ve fakirliğe isyan hâlinde olan kitleleri örgütlemeyeceğim”den başka bir anlama gelmiyor. Böylelikle, “küresel iktisadî ilişkiler yüzünden” yok olmayacak bir örgüte işaret edilmiş oluyor.

IŞİD gibi yapılar, ancak vekâlet savaşı verebiliyorlar. Britanya ve Sovyetler ilişkilerine göre kurulmuş ülkelerin tüm dinamikleri, ABD-AB geriliminde, gene sahaya yerleştiriliyor ve bu aşamada IŞİD’in akıttığı kan, yağ niyetine, kurulan çarklara dökülüyor. Tayyip de Antikapitalist Müslümanlar’a saldırırken, o aynada, kendisini görüyor ve esasında “piyon” olduğunu dile döküyor.

* * *

Emperyalizmden ve faşizmden ari, bağışık, münezzeh bir kadîm devlet geleneği, bir hayalden ibaret. Özünde devlet-i cedid, emperyalizme ve faşizme vuran mazlum ve sömürülenlerin bağrında filizleniyor.

AKP, tam da bu “devlet”e karşı. O, “Sovyetler’e karşı ABD’nin yanında olmak farzdır” diyen gelenekten geliyor. IŞİD ile İslamî değil, kadîm devlet ideolojisi ile ilişki kuruyor. Türkiye’nin metaforu olarak İran ile Türkiye’nin metaforu olarak Irak ve Suriye ile kurulan ilişki, farklı iki ideolojinin kapışmasını ifade ediyor. Altı kazındığında, Türkiye bu süreçte kendisini tahkim ediyor. Yansıması Lice oluyor.

Aşağısında Musul, yukarısında Lice arasına sıkıştırılmış bir jeopolitikadan söz etmek gerekiyor. Bugün AKP ideologları, Musul’daki Türk Büyükelçiliği işgali ve şehirdeki IŞİD varlığına dair sözlerine, “Irak’ta on yıldır kaos hâkim” diyerek başlıyorlar. Bu, niyeti de ifşa ediyor. Farklı bir denklemde tesis edilen Irak, Türkiye’nin metaforu olarak, ülke üzerinden, inşa ediliyor. ABD-AB’nin bölgedeki varlığı, bunu emrediyor.

Musul-Lice arasına sıkıştırılmış jeopolitikayı, başka bir açıdan, Okmeydanı üzerinden de okumak mümkün. Lice, diğer bölgelere açılan kapı ise, Okmeydanı da öyle görüldüğü için saldırıya maruz kalıyor. Kitlelere, halka açılmayan bir direniş hattı, içe büzülüyor, neticede devrimci oluş, boğuluyor.

Okmeydanı’na kurulan direniş hattının, arazinin menkul değerini yükselten güçlerin semti yutabilecek kolay lokma kılmaya çalışmasına dair bir yan var. Barikatın iki tarafı keskin, bu bilinmeli. Bu açıdan, mücadelenin her katla, her dinamikle, mevzii terk etmeksizin, belirli bir ilişki içerisine sokulması zorunlu.

* * *

Bugün solda, Okmeydanı ve Lice’yi kendisine, gelecekteki varlığına asla yakıştırmayan bir damar, güç kazanıyor. Barikatı kıstırıcı, boğucu bulan, onun düşmana göre kurulduğunu söyleyen, mücadelenin zamana yayılmasını öğütleyen, mekânın örgütlenmesini acizlik olarak gören bir eğilim bu.

Şiddet sınır çekiyor, mekânı bölüyor; zihinlerde, bilgide bölünmemiş zaman tasavvuru fısıldıyor kulaklara: “O mekânın bölünmesine izin verme!”

Dolayısıyla, “bu hislere ve bu hislerin tetiklediği çağrıya kapılarak geliştirilecek politik tavır, hızlı bir şekilde politik olmaktan çıkma tehdidi taşıyor” deniliyor.[1] Politika, zamana konulan hükme indirgeniyor. Mekânda süren savaştan kaçılıyor. Politikaya dair tanım, bir hüküm koymayı da içeriyor. Aslında bu cümlenin yazarı, “karşı-polislik” yaptığını söylediği devrimcilere saldırarak, “zamanın efendisi” adına konuşmuş oluyor. Semti devrimcilerden temizlemeye yemin etmiş polisin yanına oturuyor.

İçteki emperyalizm, mücadeleyi zamana; dıştaki faşizm, mekâna hapsediyor.

* * *

Bilgi ve silâh, önde ve önce olmanın mutlak olabileceğine dair bir yanılsamayla birlikte geliyor. Bilgi zamana; silâh, mekâna dair öncelik ve öndelik fikri sunuyor. Bu bilgi ve silâh da, doğal olarak, ancak belirli özel bireylerde olabiliyor.

Silâh, düşmanı belirli bir mesafede tutma ve onun hamlesini önceden kestirebilmeyle ilgili. Bilgi, bu işi zaman; silâh, mekân üzerinden yapıyor. Zamansal-mekânsal oluş ve eylem dâhilinde, ikisinin ortak olanda buluşması zorunlu.

Elinde silâh olan, yazdığı yazıda Gezi’yi küçümsüyor, onu belirli bir yere zorluyor, hatta Ethem’in kurşunla katledildiğinden bile bahsetmiyor. Silâhla mesafe koyabilme becerisini, bilgiyle mesafe koyma üstatlarına dayatıyor. Tersinin de geçerli olduğunu görmek gerek. Silâhtan haberdar olanlar, onu bildiğini zannedenler için elinde gerçek silâh olan, “çizgi roman” ya da “masal” kahramanı derekesinde. Bir tür asa gibi görülüyor silâh.

Elinde bilgi olansa, yazdığı yazıda, Lice’yi değersizleştiriyor, ona kendince ideolojik bir anlam yüklüyor, hatta Lice’de kalekol yapımını protesto eden kitleye açılan ateş neticede katledilen Medeni Yıldırım’ı kendi zamansal varlığına ait bir renk kılıyor. Gezi denilen zamansal yürüyüş, Lice’yi talileştirip soğuruyor, ancak bu kadarına tahammül edebiliyor.

Bu koşullarda kadîm devlet, içte ve dışta, farklı pozisyonlar alabiliyor. Sağ ve sol, tüm yönleriyle, mevcut kadîm devlet, AKP gömleğiyle, emperyalist ve faşist birikimin gereğini yapıyor.

Emperyalizm zamana; faşizm mekâna abanıyor. İlki mekâna, ikincisi zamana hükmettiğini zannediyor. Nazilerin tüm birikimi, belli odaklarda emperyalizme örgütleniyor, bu birikim dönüştürülerek Latin Amerika, sonra da Ortadoğu’ya taşınıyor. İstihbarat ve kontrgerilla faşizmin üzerinde yükseliyor. Alman, İtalyan ve oradan Amerikan kadîm devleti bu unsurları sahaya sürüyor.

IŞİD, bölgenin SA’ları olarak ilerliyor. Örgütün Saddam’la tanımlı kılınmış BAAS’çı “derin devlet”in güdümünde olduğu açık. Burada İran-Hizbullah hattına karşı örgütlenen bir kesim, Arabistan ve Türkiye gibi ülkelerin bekaları adına, sahaya sürülüyor. Her SA gibi, yani evi kuran her balta gibi, ev inşa edilince kapı dışarı/tasfiye edilmek zorunda. Berzani ve petrol ile kurulan ilişki, IŞİD’i çağırıyor. Lice’yi Musul’dan ayrı düşünmemek gerekiyor.

Eren Balkır
11 Haziran 2014

Dipnot:
[1] Deniz Yonucu, “Gazze Üzerinden Okmeydanı’nı Düşünmek”, 8 Haziran 2014, Evrensel.

0 Yorum: