Hitler barış istiyor. Barış konusunda yaptığı
konuşmalar ve verdiği röportajlar, eski bir formül üzerine kurulu: savaş, tek
bir sorunu bile çözemez, savaş, üstün ırkları yok etmekle tehdit eder, savaş,
başladığı andan itibaren medeniyetin yıkımını beraberinde getirir. Yüzlerce
yıldır barışçılar, bu türden, artık klasikleşmiş görüşler dile getiriyorlar! İçimize
biraz su serpen bir gelişme varsa o da Alman şansölyesinin o samimiyetiyle bir
dizi yabancı gazeteciyi ikna edebilmiş olmasıydı.
Bu koşullarda barış konusundaki samimiyetinden hiçbir
şekilde şüphe duyamayacağımız bir isim olarak Karl Ossietzki olsaydı, “madem
mevcut hükümetin lideri kendi hükmünü büyük bir ustalıkla olmasa bile gayretle
uyguluyor, o vakit ben neden toplama kampındayım?” sorusunu sorardı. Oysa Ossietzki,
tam da bu türden muarrızlarının yüzlerini kızartacak sorular soramasın diye
hapiste.
Hitler’in Argümanları
Hitler’in argümanları, gür bir sesle dile döküldüğü
ölçüde, ikna edici. Tüm bakanlar, hatipler ve gazeteciler, Nazi iktidarının
insanlar arasında kardeşliği tesis etmek için kurulduğuna yemin ediyorlar.
Nasyonal Sosyalist Almanya, silâh kullanmayı sırf kendisine yönelik nefret
karşısında daha iyi durabilmek için öğreniyor. Ta 13 Mayıs’ta gerçek
Almanya’nın damarları sertleşti diye değil de muharebe sahasında ölmesi
gerektiğini söyleyen von Papen bile torunların ve torunlarının torunlarını
barışçıl bir biçimde kuşatmış olan hayaletten vazgeçmek kadar kıymetli bir şey
olmadığını söyleyip duruyor.
Avrupa halkları, barışın korunmasını büyük bir
tutkuyla istiyorlar. Berlin’in ağzından dökülen iri iri laflara büyük bir
umutla kulak kesildiklerine hiç şüphe yok. Ama şüphelerinden kurtulmaları da o
kadar kolay olmuyor. Birçok insan, Fransa ile Almanya’nın çıkarlarının
uzlaşmasının mümkün olmadığı tespiti üzerine kurulu otobiyografisiyle Hitler
denilen şahıs hakkında ne düşünmeleri gerektiğini soruyor. Sakinleştirici bir
açıklamaya ulaşan insanlar, Hitler’in otobiyografisinin (Kavgam)
hapisteyken yazıldığını, yazarın asabının bozuk olduğunu, bu rahatsız edici
kitabın bugüne dek ulusal eğitimin temeli olarak kullanılmasının ancak
propaganda bakanının ihmali sebebiyle mümkün olabildiğini söylüyorlar.
“Mücadele” Yerine “Barış”
Nazi iktidarının “haklarda eşitlik” meselesini kendi
lehine çözüme kavuşturduğu koşullarda Hitler, Kavgam’ın yeni baskısını
güven tazeleyici bir içerikle hazırlayacaktır. Bugün kitaba Kavgam adı
verilmiş. Kitabın asıl konusu, Versay Anlaşması. Gelecekte muhtemelen kitap Barışım
adını alacak. Kitaba Nasyonal Sosyalist hekimlerin, yazarın asabının daha iyi
olduğuna dair raporları iliştirilecek.
Leipzig’de kurulan mahkeme bize, Nazilerin
tıbbi-hukuki uzmanların tanıklıklarının sınırsız bir güven sunduklarının
kanıtı. Bu dünyada sadece samimiyet ve barış sevgisi olsaydı, hayat muhtemelen
ebedi bir hazza dönüşürdü. Ama maalesef bu türden erdemlerle aptallık ve
kabalık yan yana yaşıyorlar. Peki ama bu aptallığın ve kabalığın bedelini kim
ödeyecek?
Daha önce bu satırların yazarı, okurun dikkatini
Hitler’in Alman Şansölyesi von Papen’e yazdığı açık mektuba çekmeye çalışmıştı.
Ama maalesef zayıf sesimizin hedefine ulaşmadığı görülüyor. Beklentimizin
aksine Açık Mektup, tüm editörlerin ve şansölyelik makamının layihası
haline gelemedi. Oysa bunu hak eden bir metindi. Yeni yayımlanmış olan, Alman
propagandasına ait politik metin, kimsenin itiraz edemeyeceği ölçüde, gayet
eğitici. Ama çekmecelerde kalmak gibi bir kusurları var bu metinlerin. Bu tür
durumlarda insan, metinlerde tahrifat yapıldığından şüphe ediyor.
Hitler’in Açık Mektubu
Açık Mektup, sırda
kalmış bir belge değil. Bu broşür, Hitler’in iktidarı almasından üç ay önce, 16
Ekim 1932’de Nazi partisi tarafından yayımlandı. Hitler’in sinir sistemi, 1923’teki
sınavlardan tümüyle sağ çıkmış olmalı. Hitler, metinde zaten iktidarda olan
biriymiş gibi konuşuyor. Geriye sadece son engellerin üzerinden atlamak
kalıyor. Egemen sınıflar, ona korkuyla değil, umutla bakıyorlar. Sadece
“romantik” bir şovenizm üzerinden bir maceraya girilmesinden endişe ediyorlar.
Açık Mektup’un
amacı, mülk sahibi sınıflara, bürokrasiye, generallere ve Hitler’in tüm
düşüncesizliğiyle intikam peşine düşmüş von Papen’e karşı cumhurbaşkanı
Hindenburg’un yakın maiyetindekilere amaçlarına ulaşmak için yürüteceği
çalışmalarda en büyük dikkati göstereceğine dair güvence veriyor.
Açık Mektup, ancak
bugün tam anlamıyla önem kazanan tüm dış politika sistemini ifşa ediyor.
Almanya’nın Milletler Cemiyeti’nden çekilişini tüm dünya, beklenmedik ve mantık
dışı, doğaçlama bir hareket olarak değerlendirdi. Oysa Açık Mektup,
Almanya’nın Cenevre’deki masayı neden terk ettiğini, bu kopuşu nasıl düzene
sokmak gerektiğini net bir dille aktarıyor.
Nazilerin Dış Politikası
Bu mektup, istisnai bir değere sahip. Mektupta
görüldüğü üzere, polemik yürütmek ve savaşmak zorunda bırakılan Hitler,
gelecekte uygulayacağı dış politikanın sırda saklı kaynaklarını hesapsızca
açığa vuruyor. Mektup, bu yüzden değerli.
Açık Mektup’un çıkış
noktası ile Kavgam’ın çıkış noktası aynı: Fransa’nın çıkarları ile
Almanya’nın çıkarları asla uzlaşamaz. Fransa, mevcut eğilimi dâhilinde, güçler
arası ilişkiyi Almanya lehine değiştirecek bir anlaşmaya olur diyemez. Almanya,
uluslararası konferanslarda yapılacak tartışmayla “haklarda eşitliği” sağlamayı
umamaz. Uluslararası diplomasinin Almanya’nın yeniden silahlanma hakkını
tanıması için Almanların önceden silahlanması gerekir. Ama Almanya, von Papen
gibi silahlanma talebini yüksek sesle dillendiremez. Bu “halk hareketi”ne ait
bir slogan, diplomaside yeri yok. Von Papen hükümetinin aksine,
sorumluluklarının bilincinde olan Hitler hükümeti, sadece Fransa’nın
silahsızlanmasını talep etmelidir. Fransa hiçbir şekilde bu silahsızlanma
önerisini kabul etmeyeceğinden Almanya, elini rahatlatmak için Milletler
Cemiyeti’nden ayrılmalıdır. Peki burada amaç, savaş çıkartmak mıdır? Hayır, Almanya,
yakın gelecekte barışçılığın dilinden gayrı bir dilde konuşamayacak kadar zayıf
bir hükümete sahip.
Alman Militarizminin Yeniden Yaratılması
Kendisini Doğu’da tehdit eden “tehlike”yi anımsatan,
Batılı devletler arasındaki çelişkilerden istifade eden Almanya, genelde ve
özelde, kendisine has olan bir tarzda, sahip olduğu militarizmin zeminini
yeniden oluşturmalıdır. Bu işi başarıyla neticelendirebilmesi için ülkenin bu
süreci sessizlikle karşılaması gerekmektedir. Dolayısıyla, Ossietzki gibi
isimler hapiste tutulmalıdır! Sorumluluklarının bilincinde olan bir hükümet,
barışçılığın araçlarını kendi ellerine almalıdır. Güç ilişkilerini köklü bir
biçimde değiştirmeye hazırlanan hükümetin birkaç yıl boyunca bu yolu yürümesi
gerekiyor ki başarıya ulaşabilsin. Hükümet, ancak bu sürecin ardından Barışım
kitabından Kavgam’a, hatta Savaşım kitabına geçiş yapabilir.
Hitler’in planı bu. Plan, iç dış tüm durumu hesaba
katıyor. Hitler, gelecekte uluslararası düzlemde yürürlüğe koyacağı politikanın
sırlarına vakıf olsun diye insanlığa bir anahtar, daha doğru bir ifadeyle, ana
anahtar veriyor. Olan bitenden rahatsız iki gazetecinin tanıklığına saygıdan
dolayı biz, Hitler’in doğrudan ve dolaylı kanıtlarla desteklenmiş açıklamalarını
esas almayı tercih ediyoruz.
Verili gerçeklik üzerinden, hatta sağlam temellere
sahip bir gerçeklik ışığında, pratiğe yönelik farklı sonuçlara ulaşabiliriz.
Hitler’in politikasına dair sorulara farklı cevaplar verebiliriz. Zaten burada
niyetimiz, Avrupa’nın kaderine karar verenlere tavsiyeler sunmak değil. Onlar, ne
yapmaları gerektiğini biliyorlar. Amaçları ve yöntemleri ne olursa olsun,
gerçekçi bir politika, mevcut duruma ve o durumda faal olan güçlere dair bir
anlayışı temel almalıdır.
Hitler’in Belirli Bir Hesaba Dayanan Planı
Olanı olduğu gibi görmeliyiz. Hitler, Milletler Cemiyeti’ni
sinir krizi geçirdiği için terk etmedi. Bu ayrılma adımı, soğukkanlılıkla
hesaplanmış bir planla uyum içerisinde atıldı. Hitler, “milletin sessizliği”ni
güvence altına aldı. Çalışmalarını askeri güçlerle ilişkide köklü bir
değişiklik yapacak şekilde yürüttü. Bugün bu çalışmalar önemli sonuçlara yol
açacak düzeyde değil. Bu açıdan, Hitler, Avrupa sahasında oldukça dikkatli
adımlar atmak zorunda. Kimseyi ürkütmemeli, kimseyi rahatsız etmemeli. Aksine,
herkesi kucaklamalı. Hitler, savaş fabrikalarının duvarlarını barışçı konuşmalarla
ve saldırmazlık anlaşmalarıyla örtbas etmeye hazır. Paris vaut bien une
messe! (“Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez!”). Eğer barışçı saldırının yalın,
basit ve diplomatik olmayan bir formülü varsa o da şudur: Önümüzdeki iki üç yıl
boyunca Hitler, muarrızlarının önleyici savaşından kaçınmak için kılı kırk
yarmak zorunda. Bu sınırlar dâhilinde ondaki barışçılığın kesinlikle samimi
olduğunu söylemek gerek. Ama sadece bu sınırlar dâhilinde.
Lev Trotskiy
23 Kasım 1933
Kaynak