Faşizm karşıtı harekette en önemli payı artık
Liberal Parti elinde bulunduruyor çünkü muhalefet bloğunun elinde, faşizme
karşı koyma konusunda, parlamenter burjuva demokrasisinden, anayasaya,
yasallığa ve demokrasiye geri dönme üzerine kurulu eski liberal programından
başka bir şey yok. Faşizme geçiş meselesiyle ilgili tartışmada Liberal Parti,
muhalefetin İtalyan halkını şu iki tercihle karşı karşıya bıraktığını söylüyor.
Ya faşizm ya da liberalizm, ya Mussolini’nin kanlı diktatörlüğü üzerine kurulu
hükümeti ya da ardında burjuvazinin kendi sömürücü idaresini uygulamaya devam
edeceği maske olarak iş görecek eski o dünyalar iyisi liberal İtalyan
demokrasisini yeniden tesis etme eğiliminde olan bir Slandri, Gioliotti,
Amendola, Turati, don Sturzo ve Vella hükümeti.
Kendilerine zulmeden faşizmden yıllardır nefret
eden işçiler ve köylülerse faşizmi yıkmak için liberal burjuvaziyle ittifak
kurmanın, geçmişte iktidarda iken faşizmi işçilere ve köylülere karşı
destekleyip silahlandıranlara, birkaç ay önce faşizmle blok oluşturup onun
suçlarının sorumluluğunu paylaşanlara destek olmanın gerekli olduğuna inanıyorlar. Peki faşizmin tasfiyesi meselesi böyle mi ele alınmalı? Hayır! Faşizm, onu
yaratan burjuvaziyle birlikte tasfiye edilmeli.
Matteoti’nin katledildiği günü takip eden dönemde
Komünist Parti, şu sloganı atıyordu: “Kahrolsun katiller hükümeti! Faşist
milisler lağvedilsin!” Ama parti bu sloganı atarken, aklında “katiller
hükümetinin yerini o katillere yolu açıp onları silâhlandıran politikaların
sahiplerinin hükümeti alsın” gibi bir öneri yoktu. Parti, faşist milisler oluşturuldukları vakit iktidarda olan Giolitti’nin, Nitti’nin ve Amendola’nın
işçi sınıfına karşı destek verdikleri ve silâhlandırdıkları bu milisleri
silâhsızlandırabileceğini hiçbir vakit düşünmedi.
O sloganı atarken partimizin amacı, Mussolini’nin
Napoli’den Roma’ya yaptığı yürüyüşün de işaret ettiği biçimiyle, kesin olarak
tasfiye edilen ve utanç verici bir hata yapmış olan eski liberalizmi faşizmin
yerine ikame etmek değildi. Faşizmin bir kriz başlığı olarak gündeme geldiği
günden itibaren Komünist Parti, işçi sınıfının ve köylülerin iktidardakilerin
mezarlarını kazması ve onların yerini alması gerektiğini söyledi.
Sınıf mücadelesi ve tüm sonuçları ile birlikte
düşünüldüğünde, sanayi işçilerinden ve köylülerden oluşan kitlenin eylemi,
faşizmin yenilmesi için zaruridir. Hiç şüphe yok ki proletarya, faşizme karşı
mücadelesinde burjuvazi ve küçük burjuvazi içerisinde gelişmiş olan
mücadeleleri ve çelişkileri kullanır, kullanmalıdır da. Fakat doğrudan eylem
olmaksızın, faşizm doğrudan hedef hâline getirilmeksizin ona diz
çöktürülmesi mümkün değildir. Meseleyi bu şekilde ele aldığımızda faşizmin
yerine geçmemiz gerektiği düşüncesi de doğal olarak gündeme gelecektir.
İşçilerin ve köylülerin eylemiyle faşizm yenildiğinde liberalizm de iktidardan
pay alamayacaktır. Hükümet etme hakkı sadece işçi ve köylülere ait olacak,
faşist milisleri silâhsızlandırma konusunda en gerçek kararlılığı onlar
gösterecek, ardından da işçi sınıfı ve köylüler silâhlandırılacaktır.
Mevcut durumda demek ki asıl mesele, anayasaya,
demokrasiye ve liberalizme geri dönmek değildir. Anayasa, demokrasi ve
liberalizm, krizin gerçek niteliğine kavuşmasına mani olmak adına burjuvazinin
işçilerin ve köylülerin ağzına çaldığı bir parmak baldır. Onların asıl korkusu,
işçilerin ve köylülerin kendilerini ezen faşizmden ve birkaç ay önce
Mussolini’yle işbirliğine gitmiş olan, gitmek için can atan (D’Aragona, Baldesi
vb.) ve işçileri-köylüleri yanlış yola sürükleyen liberalizmden intikam alacak
olmasıdır.
İtalya’daki kriz, ancak emekçi kitlelerin
eylemiyle çözüme kavuşturulabilir. Faşizm, parlamentoda çevrilen dolaplarla tasfiye edilemez, bu, yalnızca burjuvazinin direksiyonda olacağı, silâhlı
faşizmi hizmetinde tutacağı bir düzen için tavizlerde bulunmasına neden olacaktır.
İsterse üçkâğıtçı reformizm aşısıyla aşılanmış olsun, liberalizm her daim
güçsüzdür. O, geçmişe aittir. İsterse Halk Partisi’nden Don Sturzo gibiler İşçi
Partisi’nden Turati gibilerle ve Sosyalist Parti’den Arturo Vella gibi
isimlerle ittifak kursun, bunlar faşizmin tasfiyesi için gerekli zindeliğe ve
gençliğe sahip olamayacaklardır.
Sömürü, zulüm ve suçla yüklü geçmişin kökünü
kurutup tüm emekçilere gerçek hürriyetle donanmış bir geleceği armağan edecek
zindeliğe ve güce sadece kendisini anayasayla veya liberalizmin kutsal
ilkeleriyle meşgul etmeyecek, fakat faşizmi yenme, onu silâhsızlandırma ve tüm
sömürücülere karşı kentlerdeki işçilerin, tarlalardaki köylülerin çıkarlarını
savunma konusunda yolundan şaşmadan, kararlı adımlarla yürüyecek olan bir
işçi-köylü hükümeti sahiptir.
Bugün Komünist Parti, bu gerçeği proletaryaya
yineleyip duran tek güçtür. Onun nüfuzu artmakta, teşkilât yapısı
gelişmektedir, fakat işçilerin ve köylülerin büyük bir kısmı İşçi Partisi ile
Maksimalist Parti’den oluşan birliğin anayasacı muhalefet bayrağını sallayıp
bir yöne doğru sürüklenmekte, sınıf bilincini edinememekte, dolayısıyla büyük
bir zinde güce ve karşı konulması mümkün olmayan sayıda kitleye sahip olduğu
için mevcut krizin çözümünde asli faktör olduğunu anlayamamaktadır.
Kendisini bu şekilde kandırmak istemiyorlarsa, işçiler ve köylüler, bağımsız
bir güç olarak sınıf mücadelesi zemininde hareket etmeli, böylelikle
belirleyici bir konuma gelmeli, İtalyan burjuvazisinin ardına saklandığı
maskeyi değiştirmekten başka bir işe yaramayan sınıflararası işbirliği
düzleminde durmamalıdır.
Partimizin asli görevi, bu temel fikirle işçi ve
köylü kitlelerine nüfuz etmektir: faşizmi ancak işçi ve köylü kitlelerinin
vereceği sınıf mücadelesi yenebilir. Faşist milisleri ancak işçi ve köylü
hükümeti silâhlardan arındırabilir. Bu temel gerçekler hangi partiden olursa
olsun tarlalardaki köylüler ve fabrikalardaki işçiler arasında yorulmak nedir
bilmeden yürütülecek propaganda aracılığıyla işçi-köylü kitlelerinin ruhuna
nüfuz ettiğinde o vakit faşizme karşı mücadele ve sınıfsal çıkarların
savunulması için İşçi-Köylü Komiteleri’nin inşasının zaruri olduğu idrak
edilecektir.
O vakit işçiler ve
köylüler, bu komitelerin devrimci mücadele ve katiller hükümetinin yerine
işçi-köylü hükümetinin kurulması için gerekli birer araç olduklarını
anlayacaklardır. Emekçi halkı kendi safına kazanmaya bir kez daha çalışan
Liberal Kongre’nin kapatıldığı o anda, İtalya’nın bir ucundan diğer ucuna tüm
işçiler ve köylüler, boş teneke misali çok ses çıkartan, ama gevezelikten başka
bir şey yapmayan kongre üyelerine şu cevabı vereceklerdir: Ne faşizm ne
liberalizm: sovyetizm!
Antonio Gramsci
7 Ekim 1924
L’Unità
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder