17 Haziran 2019

,

Cem Özdemir ve Tobias Lindner


Yeşiller Partisi’nden Cem Özdemir ve Tobias Lindner’in
Alman Silâhlı Kuvvetleri için Yürüttüğü Kampanya

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya, ilk muharebe görevini 1999 baharında oluşturdu. Bu askerî harekâtın ardında o dönemin Yeşiller Partisi üyesi dışişleri bakanı Joschka Fischer vardı. Yirmi yıl sonra eski barışçılar, savaşa yüzlerini dönüşlerini kutluyorlar ve kendilerini Alman militarizminin öncü partisi olarak takdim ediyorlar.
Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesinin Perşembe günkü sayısına yazdıkları “Yeşiller’in Dış Politikası Neden Silâhlı Kuvvetler’e Muhtaç?” başlıklı yazıda eski Yeşiller Partisi lideri Cem Özdemir ve partinin sözcüsü Tobias Lindner, “NATO’nun kızıl-yeşil federal hükümetini desteklemek için verdiği konuşlanma kararı, partimizin maruz kaldığı en çetin sınavdı” diye yazıyor.
Sonra bu cümleye şunu ekliyorlar: “Uzun lafın kısası, kendisini barışın partisi olarak inşa etmiş olan partimiz, bugün şunu söylemektedir: askeriyenin kullanılmasına ihtiyaç vardır ki Almanya ve Avrupa insanî yardım ile ilgili sorumluluklarını yerine getirebilsin.”
Yeşiller’in yürüttüğü propaganda, bize George Orwell’ın 1984 isimli romanında geçen “Uydurma Haber”i hatırlatıyor. Burada gerçeklik altüst ediliyor. Savaşı yürüten güç “barış partisi” olarak takdim ediliyor, ordunun kullanılması “insanî yardım” faaliyeti olarak değerlendiriliyor. Oysa gerçek çok farklı. NATO'nun Yugoslavya’yı bombalaması, uluslararası hukuka aykırıydı. Bu saldırı sonucu siviller öldürüldü, binlerce insanın çile çekmesine neden olundu. Alman ordusunun sonraki süreçte Orta Asya, Afrika ve Ortadoğu’da düzenlediği harekâtlarda asıl dert, emperyalist çıkarlardı. Ordu, bu çıkarlara göre hareket etti.
Özdemir ve Lindner, Yeşiller Partisi’nin Almanya’nın savaş politikasını gelecekte de desteklemeyi sürdüreceği, kendi askerlerinin canlarını bu uğurda feda edeceği konusunda akıllarda hiçbir şüpheye yer bırakmıyor.
“Almanya Federal Meclisi’nin üyeleri olarak biz, orduyu dış görevlere gönderiyoruz, askerlerin hayat planlarına müdahale ediyoruz, birilerinin annesini, babasını veya dostunu uzak diyarlara yolluyoruz. Her şeyden önce insanların hayatını riske sokuyoruz. Bu sorumluluk, parlamenter olarak omuzlarımızda taşıdığımız çok ağır bir yük. Bireysel görevlerin bir önemi yok. Bugün Alman Silâhlı Kuvvetleri’nde askerlik yapan 260.000 insan parlamentonun desteğini hak ediyor.”
Dünya genelinde Alman emperyalizminin çıkarlarını savunmak adına Özdemir ve Lindner, Avrupa ordusu kurulması ve silâhlandırılması talebinde bulunuyor. “Alman Silâhlı Kuvvetleri geleceğe hazır olmalı, yeterince teçhizata sahip olmalı ki sorumluluklarını yerine getirebilsin” diyorlar. Bu da doğal olarak “mevcut becerilerin ve AB’ye üye devletlerin planlarının uyumlu kılınmasını ve uzun vadede bir Avrupa ordusunun kurulmasını gerekli kılıyor. Bu ordunun NATO ile çelişki yaşamasına hiç gerek yok.”
Yeşiller Partisi liderlerinin askerî mekanizmaya dâhil olma ve Almanya-Avrupa savaş siyasetini devreye sokma konusunda aceleci olduklarına hiç şüphe yok. Makalenin FAZ’da yayınlandığı gün Özdemir ve Lindner, Avrupa Komisyonu üyeliği üzerinden kullandıkları sosyal medya hesaplarında asker kıyafetleriyle çıktılar karşımıza. Özdemir, Instagram hesabına şunu yazdı: “Yeşiller Partisi üyesi Alman ordusunda. Nasıl, olmuş mu? Bence olmuş.” Özdemir ve Lindner, bir hafta boyunca bir askerî birlik bünyesinde kalmış ve askerlerle görüş alışverişinde bulunmuş.
Yeşiller Partisi üyesi siyasetçilerin orduda geçirdikleri bu bir haftalık faaliyete “InfoDVag” (Silâhlı Kuvvetler’de Resmi Bilgilendirme Etkinliği) deniliyor.
Ordunun internet sitesinde bu tür etkinliklerin ne ile ilgili olduğuna dair bilgiler mevcut. Burada amaç, sivil toplum yöneticilerini ve siyasetçileri cezbetmek, ordunun görev ve hedefleri konusunda destek almak.” Etkinliğin bir parçası olarak “tüm katılımcılara askerî hizmet dâhilinde bazı görevler de veriliyor.”
Almanya Federal Meclisi üyelerine ve parlamenterlere ek olarak DVag’a aynı zamanda “iş dünyasından üst düzey yöneticiler, kamu hizmetleri idarecileri, bilim dünyasından isimler, işveren temsilcileri, işçi sendikaları temsilcileri ve STK yöneticileri de katılıyor. Bunlara üst düzey devlet memurları, hâkimler, savcılar, eğitim, araştırma ve medya alanından seçilmiş temsilciler eşlik ediyor.”
Başka bir ifadeyle, siyaset, ekonomi, bilim, devlet idaresi ve sendikacılık alanına mensup seçkinler, ordu adına lobi faaliyeti yürütmekle kalmıyorlar aynı zamanda ordu bünyesinde eğitim de görüyorlar.
Münster’deki etkinlikle alakalı olarak ordunun hazırladığı raporda, “büronuzdan çıkın, orduya katılın” deniliyor. Bu cümleyi düz manada ele almak da mümkün. Çekilen fotoğraflarda Yeşiller Partisi üyesi parlamenterlerin ve diğer katılımcıların Münster’deki Zırhlı Birlikler Okulu’nda asker gibi yemin ettiklerine, Leopard tankına bindiklerine, teçhizatlı birer piyade gibi eğitim gördüklerine tanık oluyorsunuz.
Programda katılımcılar, ayrıca üst düzey eğitimden geçiriliyor, kendilerine tanklar, silâhlar ve teçhizat hakkında bilgiler veriliyor, temel atış talimi yaptırılıyor, ağır silâhların kullanımına izin veriliyor, sahada yaşama, engellerin aşılması ve yön bulma egzersizleri yaptırılıyor, son olarak da tank müzesi ziyaret ediliyor.
Gerçek şu ki Yeşiller Partisi’nin önde gelen iki temsilcisinin bu askerî faaliyete büyük bir coşkuyla katılmış olmaları, bizim zihnimizde tek bir fikrin cisimleşmesine neden oluyor: Yirmi yıllık savaş politikasının ardından Yeşiller’in parti sembollerinde kullandığı yeşil rengi, zaman içerisinde ordunun haki yeşiline dönüşmüş.
Johannes Stern
17 Haziran 2019

0 Yorum: