* * *
15 sene önceydi. Konya’da yabancılara Türkçe
öğreten biri anlatmıştı. Meksikalı bir çifte ders veriyordu. Anlattıklarına
göre, Meksika’da her gün ortalama yüz kadar insan öldürüldüğü için kaçıp Türkiye’ye
gelmişlerdi. Bugün o şehirde Tevfik Ali isimli bir genç, yol ortasında
bıçaklanarak öldürülüyor. Çayırova’da bir fabrika yanıyor, biri Afgan üçü
Suriyeli dört kişi yanarak can veriyor. Bunlar, insandan sayılmadığı gibi işçi
yerine de konmuyorlar. Tek bir sendikadan ve tek bir sol örgütten ses çıkmıyor.
Hepsi de devletin ve sermayenin icazetiyle yaşama hakkına sahip olmak için
yarışıyor.
* * *
Eskiden halk denize hücum eder, vatandaş denize
giremezdi, bugün Suriyeliler halktan bile sayılmadığı için plajlara
alınmıyorlar. Mudanya Belediyesi, Suriyelilerle denizi kirletmek istemiyor. Bu
haber üzerine, CHP’nin imajını düzeltmek için, Çeşme’de plajın yağmaya
kapatıldığı haberi giriliyor. Suriye, Türkiye’nin uzun zamandır sömürgeci emeli,
hiç kimse bölgeye dair, bölge içinden, bölgenin devrimci imkânlarıyla düşünüp
hareket etmiyor. Çünkü herkes, 1907 tarihli Enternasyonal kongresinde
“sömürgeler kalsın, onları sosyalist yapacağız” diyen solcuların çizgisine
geldi.[1] Lenin’in kılıcı kırıldı.
* * *
Meksika’daki uyuşturucu kartellerinin başı Chapo
ile ilgili bir Netflix dizisi çekilmiş. Netflix, özünde sermayenin yeni beden
politikasına ait bir propaganda aracı. Uyuşturucu ile ilgili dizileri, DEA ve
CIA kaynaklı. Oysa bir yerde uyuşturucu ticareti varsa, ardında illaki CIA’i
aramak gerek. Düşmanlarını yok etmek için uyuşturucuyu her daim bir silâh
olarak kullanıyor. Ayrıca uyuşturucu ticareti, ülkelerin yönetilmesi için de
zaruri.[2] Chapo isimli dizide
kartelin dünya ağından bahsedilirken Türkiye’nin de adı geçiyor. Bu ağın
arkasında hırslarının ve kibrinin kurbanı olmuş biri olduğuna inanmamızı
istiyorlar.
Diziler ve oralarda anlatılan hikâyeler, küçük
burjuvanın sermayeye göre yeniden kurgulanmış bedeninin erojen yerlerini
gıdıklıyor. Küçük burjuva, bu tür dizilerde içki, uyuşturucu ve seks
serbestiyetine dair imgeler deryasına dalıyor. Neticede yılların özgürlük
mücadelesi, bu serbestiyete doğru kapatılıyor. Zaten cennette olanlar, cennet
için mücadeleden içtinap ediyorlar. Sermayenin her yeri düzleyen, zaman-mekânı
kendine göre ören eşitleyici pratiğini, kimi sosyalistler bile, özgürlükçü
bulup bağırlarına basıyorlar. O bağır, ezilenlerin derdini, emekçilerin
çilesini tanımıyor.
Esasen Türkiye’de yaklaşık on yıldır bir Chapo dizisi çekiliyor. Bu dizide
başrolü Erdoğan’a veriyorlar. Nedense Meksika’da işleri hırslarına ve kibrine
yenik düşmüş bireyler mahvediyorlar. Aynı hikâye, sermaye ve CIA eliyle, Chapo türü dizilerde de anlatılıyor.
Conrado ve Chapo gibi isimler arayıp buluyor küçük burjuvazi kendi hayatında. Bireye
bu kadar anlam ve değer biçen kişi, anlamsızlaşan ve değersizleşen bedenini
yücelttiğini sanıyor. Bireye gaz veren cümleler boca ediliyor sosyal medyaya.
Bunu eleştiren solcular bile, aynı bireycilikle analiz ediyor ülkeyi, dünyayı.
Chapo’da muhayyel siyasetçiye “gizli devlet”in
başkanı, “ülke sana hazır değil, çünkü eşcinselsin”; yanındaki kızına, “sana da
hazır değil, çünkü güçlü bir kadınsın” diyor. Burada verilen örtük mesaj,
sermayenin beden politikasına ait. Sermaye ve tekeller bizi, her türlü çapak ve
pürüzden kurtulduğumuzda özgürleşeceğimize inandırmaya çalışıyor. Öte yandan,
kendilerini çapak ve pürüz olarak görmemizi asla istemiyorlar.
Sermayenin beden politikası, metroda karşısına
oturan Müslüman adam, kadının çıplaklığı karşısında gözlerini kapattığında,
küfür ve hakaret etme hakkını buluyor kendinde. Adam baksa “sapık”, bakmasa
“gerici” olacak. Üstelik bu adamın patriarkal düzlemde eril iktidarın
temsilcisi olduğundan söz ediyorlar. Çünkü sürekli “uçmak”, ihtiyaç bağlarını
kesmek istiyorlar. Sermaye, kendi bilincini bireylerde yeniden üretiyor. İçten
içe çürüttüğü bedene ruh misali yerleşiyor.
Sonuçta son yıllarda küçük çocuklara yönelik taciz
ve hayvan tecavüzü haberlerinin bu tür pratiklerin meşrulaştırılması için
raflardan, özel olarak indirildiğini düşünmek gerekiyor. Hiyerarşi, sınırlar ve
ayrımlar siliniyor. Yeni beden politikası bunu emrediyor. Bir yandan
kınıyorlar, eleştiriyorlar, Müslüman halka saldırma imkânı karşısında ellerini
ovuşturuyorlar ama bir yandan da “baktığım hayvanla ilişkiye girme hakkım
olmalı” diyorlar. Yapılan haberler, söz konusu olguların reklâmı, promosyonu
için servis ediliyor. Taciz, tecavüz ardında başka bir ilişki biçimi
meşrulaştırılıyor.
Zira internette kısa bir aramayla, batıda pedofili
destekçileriyle LGBT ağlarının iç içe geçtiğini ortaya koyan haber ve yazılara
rastlamak mümkün. “8 yaşından önce seks yap”[3] diyen bu dernekler ve STK’lar,
devletlerden ciddi destek görüyorlar. Bugün ABD’de, AB’de veya Türkiye’de
herhangi bir özel üniversitenin lisans ya da lisansüstü programının
müfredatında LGBT ile ilgili bir derse illaki rastlıyorsunuz. Üstelik şeriatla yönetilen
bir ülkede oluyor bunlar!
Bu, “ezilen” kategorisi
altında sahip çıkılan şeyin bu müfredatta anlatılanlar olmadığını birilerinin
anlaması lazım. Ama anlama pratiği de hiyerarşik, sınırlayıcı ve ayrıştırmaya
dair. Bu sebeple artık solun dünyayı yorumlaması bile mümkün değil. O,
İspanyolcada her manaya gelen, Chapo gibi dizilerde sürekli işittiğimiz, Cabrón kelimesi gibi, onda her fırsatta
kullanılmayı seven bir yan var. Ayrıca sol, mana olarak da kabrónlaşıyor.
Eren Balkır
12 Haziran 2019
Dipnotlar
[1] Erhan Baltacı, “İştirakiyyun Fırkası: İlk
Huruc”, 31 Ocak 2012, İştirakî.
[2] Lars Schall, “CIA: Örgütlü Suçun 70 Yılı”, 19 Eylül 2017, İştirakî.
[3] Mücahit Gültekin, “Zümrüt Apartmanı Müstakil
Bir Apartman mı?”, 31 Mayıs 2019, İslami Analiz.
0 Yorum:
Yorum Gönder