02 Haziran 2019

, ,

Partililik

Konumuz Toplum Bilimidir. Toplumu ileriye doğru götüren motor, Kitle hareketidir. Tarihte her kitle hareketinin daima güdücüsü olan bir Sınıf vardır. Derebeylikten Kapitalizme geçilirken devrimin güdücü sınıfı Burjuvazi idi. 20. yüzyılda bu rol, Proletaryaya geçti. Bugün sosyal bilimlerde yeni bir ilerleyiş teorisini elde etmek için İşçi Sınıfının devrim hareketine katılmak gerektir. Nitekim Ortaçağ’da ancak burjuva hareketine katılmak yeni ve ileri bir teori edinmeye yarardı.
Her sınıfın toplumsal rolünü bilince çıkarıp, kitle hareketini örgütlendiren keşif kolu birliklere Parti denir. Şu halde, bir sınıfın hareketine katılmak, o sınıfın bütün ve gerçek temsilcisi olan bir Partiden olmak demektir. Toplum bilimlerinde az çok bir şey söylemek ve bilmek isteyen ve ne dediğini anlamak iddiasında olan her bilim adamı, mutlaka mensup olduğu sınıfın bütün zümrelerini ayrıcalıksız benimseyen bir Partiye bağlanmak zorundadır. Böyle bir Parti tutmayan adamın, sosyal bilim adına konuşması, uyutucu güzelliklerden yahut sapık şaklabanlıklardan öteye geçemez.
Parti tutmak, bir Partinin yalnız başarılı olduğu zamanlar kudretinden istifade edip post kapmak hevesi değildir. Partiden olmak, her türlü zor ve sorumluluklardan uzak bir fahrî Parti avukatlığı yapmak da değildir. Partililik, Müslümanlığın imanı gibi üç basamaklıdır:
Birinci basamak: Tasdik [Onaylama]: Partinin bütün ideolojisini hazmederek içten benimsemek... Lâkin bu kadarcığı hiç yetmez.
İkinci basamak: İkrar [Bildirme]: Partinin fikir ve prensiplerini başkalarına da yaymak, yani pratik ve teorik Propaganda ve Ajitasyonda bulunmak...
Lâkin, yalnız inanmak ve inandığına başkalarını da inandırmak, Parti tutmak değildir. Asıl:
Üçüncü basamak: Amel [İş]: Yani inandığını yapmak için inanç prensiplerince gereken disiplin ve örgüt içinde hareket etmek, Parti organları ve safları içinde işleyen bir çark veya vida olmayı bilmektir.
Partinin hareketine ve işine canıyla, başıyla, varıyla, yoğuyla, yani hayatî biçimde "incarné" olmayan, kendini vermeyen kimse, "ağzıyla kuş tutsa" kalpazanlıktan kurtulamaz. Kendi kendine gelin güveyi olarak Parti tuttum diye, ne kendini, ne başkalarını boşuna aldatmamalıdır.
Ancak, gerçek kadim Dervişin “fena fillah sırrına ermek” dediği şekilde, maddi mânevi her şeyini Parti ideali uğruna verebilen, gözünü kırpmadan vermeyi bilen kimse, sözünün eridir, Partinin güttüğü hareket ve ideolojiye gerçekten ulaşmış, idealistliğe ermiş sayılabilir. Parti adamı olmak budur.
“Marks ve Engels, felsefede baştan sona kadar Parti adamı oldular. Partiye karşı her türlü bağımsızlık gayreti: Felsefede idealizme ve fideizme (softalığa) karşı sefilcesine örtbas edilmiş uşaklıktan başka bir şey değildir.” [Lenin, Materyalizm ve Ampiriyokritisizm, s. 296, 311 (Collected Works, C. 14, s. 339, 344)]
Toplum partilere bölünmüş kaldıkça, Parti adamlığını, sözde “Düşünsel bağımsızlık”ına aykırı bulan, toplum bilimlerinde hiçbir gerçeğe erişmemeye yeminli bir kendini beğenmiştir. Güya “eleştiri özgürlüğü”ne kavuşmak için, Parti disiplini ve Parti örgütünü kendine dar gören kimse, ancak bir demagogdur ve her demagog, Lenin'in dediği gibi, samimi olduğu ölçüde fikir ve harekete tehlikelidir.
Hikmet Kıvılcımlı

0 Yorum: