Konumuz Toplum Bilimidir. Toplumu ileriye doğru
götüren motor, Kitle hareketidir. Tarihte her kitle hareketinin daima güdücüsü
olan bir Sınıf vardır. Derebeylikten Kapitalizme geçilirken devrimin güdücü
sınıfı Burjuvazi idi. 20. yüzyılda bu rol, Proletaryaya geçti. Bugün sosyal
bilimlerde yeni bir ilerleyiş teorisini elde etmek için İşçi Sınıfının devrim
hareketine katılmak gerektir. Nitekim Ortaçağ’da ancak burjuva hareketine
katılmak yeni ve ileri bir teori edinmeye yarardı.
Her sınıfın toplumsal rolünü bilince çıkarıp,
kitle hareketini örgütlendiren keşif kolu birliklere Parti denir. Şu halde, bir
sınıfın hareketine katılmak, o sınıfın bütün ve gerçek temsilcisi olan bir
Partiden olmak demektir. Toplum bilimlerinde az çok bir şey söylemek ve bilmek
isteyen ve ne dediğini anlamak iddiasında olan her bilim adamı, mutlaka mensup
olduğu sınıfın bütün zümrelerini ayrıcalıksız benimseyen bir Partiye bağlanmak
zorundadır. Böyle bir Parti tutmayan adamın, sosyal bilim adına konuşması,
uyutucu güzelliklerden yahut sapık şaklabanlıklardan öteye geçemez.
Parti tutmak, bir Partinin yalnız başarılı olduğu
zamanlar kudretinden istifade edip post kapmak hevesi değildir. Partiden olmak,
her türlü zor ve sorumluluklardan uzak bir fahrî Parti avukatlığı yapmak da
değildir. Partililik, Müslümanlığın imanı gibi üç basamaklıdır:
Birinci
basamak: Tasdik [Onaylama]: Partinin bütün
ideolojisini hazmederek içten benimsemek... Lâkin bu kadarcığı hiç yetmez.
İkinci
basamak: İkrar [Bildirme]: Partinin fikir ve
prensiplerini başkalarına da yaymak, yani pratik ve teorik Propaganda ve
Ajitasyonda bulunmak...
Lâkin, yalnız inanmak ve inandığına başkalarını da
inandırmak, Parti tutmak değildir. Asıl:
Üçüncü
basamak: Amel [İş]: Yani inandığını yapmak
için inanç prensiplerince gereken disiplin ve örgüt içinde hareket etmek, Parti
organları ve safları içinde işleyen bir çark veya vida olmayı bilmektir.
Partinin hareketine ve işine canıyla, başıyla,
varıyla, yoğuyla, yani hayatî biçimde "incarné"
olmayan, kendini vermeyen kimse, "ağzıyla kuş tutsa" kalpazanlıktan
kurtulamaz. Kendi kendine gelin güveyi olarak Parti tuttum diye, ne kendini, ne
başkalarını boşuna aldatmamalıdır.
Ancak, gerçek kadim Dervişin “fena fillah sırrına
ermek” dediği şekilde, maddi mânevi her şeyini Parti ideali uğruna verebilen,
gözünü kırpmadan vermeyi bilen kimse, sözünün eridir, Partinin güttüğü hareket
ve ideolojiye gerçekten ulaşmış, idealistliğe ermiş sayılabilir. Parti adamı
olmak budur.
“Marks
ve Engels, felsefede baştan sona kadar Parti adamı oldular. Partiye karşı her
türlü bağımsızlık gayreti: Felsefede idealizme ve fideizme (softalığa) karşı
sefilcesine örtbas edilmiş uşaklıktan başka bir şey değildir.” [Lenin, Materyalizm ve Ampiriyokritisizm, s.
296, 311 (Collected Works, C. 14, s.
339, 344)]
Toplum partilere bölünmüş
kaldıkça, Parti adamlığını, sözde “Düşünsel bağımsızlık”ına aykırı bulan,
toplum bilimlerinde hiçbir gerçeğe erişmemeye yeminli bir kendini beğenmiştir.
Güya “eleştiri özgürlüğü”ne kavuşmak için, Parti disiplini ve Parti örgütünü
kendine dar gören kimse, ancak bir demagogdur ve her demagog, Lenin'in dediği
gibi, samimi olduğu ölçüde fikir ve harekete tehlikelidir.
Hikmet Kıvılcımlı
0 Yorum:
Yorum Gönder