Bugün herkes Suriye için politik bir uzlaşmanın ve
ateşkesin gerekli olduğunu kabul ediyor. Çok sayıda insan yerinden-yurdundan
oldu; bu ülke yerle bir oldu. Suriye bugün paramparça. Savaş, aktörlerin
kendilerini güvenilir bir biçimde muzaffer ilân etmelerine, hiçbir yerin mutlak
olarak ele geçirildiğinden bahsedilmesine imkân vermiyor, kimsede ileride nihai
zafere ulaşacağına dair bir umut yok. Suriye’de herkes yenildi.
1965’te İrlandalı gazeteci Patrick Seale Suriye
İçin Mücadele isimli çalışmasında, ülkenin “uluslararası ölçekte rakip
çıkarların bir aynası” hâline geldiğini söylüyor. Bölgesel güçler burada söz
konusu büyük bedel için yarışıp durdular. Dolayısıyla 2011 ayaklanması, Katar,
Türkiye, Suudi Arabistan ve ABD’nin kendi vekil güçlerini oluşturma yönünde
acele etmesi, İran ve Rusya’nın hükümete yardım etmek için sürece katılması ile
bölgesel çıkarlar için gerekli bir savaş alanına dönüştü. Birkaç hafta önce
Rusya’nın gerçekleştirdiği askerî müdahale IŞİD hedeflerini vurmaktan çok,
Katar’a, Türkiye’ye ve Suudilere, ayrıca El-Kaide’ye bağlı vekil güçleri
Suriye’deki batı eksenine daha fazla itmek için yapıldı. ABD ile havada
yaşanacak her türden kazaya mani olmak için kurulan işbirliği ile Irak ve
Ürdün’le hava saldırıları konusunda oluşturulan koordinasyon Rus projesine rıza
göstermeyi gerekli kılıyor. Rusya’nın elindeki hava ve kara güçleri Suriye’de
Batı destekli bir rejim değişikliği ihtimali için tüm kapıları kapattı. Bu
nedenle Rusya’nın müdahalesi bölgesel güçleri rejim değişikliği taahhüdünü
yeniden düşünmeye zorladı. Ekim’in sonunda Beşar Esad’ın Moskova’ya yaptığı
yolculuk Suriye hükümetinin yakın zaman içerisinde iktidardan uzaklaşmaktan
artık korkmadığını gösteriyor. Devlet kurumları ve onları yöneten koalisyon kendilerine
halel gelmeyeceğinden çok eminler.
23 Ekim ve 30 Ekim’de ABD ve Rusya ile bölge
güçlerinin Viyana’da yaptığı toplantılar diplomasi alanında yeni bir sayfa
açtı. 2012’de bu bölgesel güçler Suriye Temas Grubu’nu oluşturmuş, grup
Kahire’de bir araya gelmişti. Bu gruba sürece tesir etme izni verilmedi, zira
Batı rejim değişikliği konusunda ısrarcıydı. Bugün rejim değişikliğinin masada
kendisine yer bulamaması ile birlikte diplomasi için gerekli yol da açılmış
oldu. Viyana toplantısından çıkan tebliğ teskin edici bir niteliğe sahip olsa
da çok daha fazlasını ifade ediyordu. Suudi Arabistan diyaloga en az dâhil olan
taraf olsa da masayı terk etmedi. Suudiler hâlihazırda Yemen’le boğuşuyorlar ve
Suriye’deki vekil güçler için nispeten daha sağlam bir ajanda hazırlama
imkânından mahrum. Suudilerin bu savaştan sıvışmak için bir çıkışa ihtiyacı
var. Türkiye de artık Esad’ı iktidardan uzaklaştırma vaadini yerine getirmekten
çok uzak. On gün önce Türkiyeli bir diplomatın bana ilettiğine göre, hükümet
artık politik bir süreç üzerinde durma arzusunda, zira Ruslar Esad’ın altı ay
sonra iktidardan uzaklaşacağını garanti etmişler. Bu garanti söz konusu politik
sürecin temeli. AKP’nin yeniden seçilmesinin AKP’nin Rusya’nın teklifini hiçe
sayması için gerekli imkânı sunduğundan söz edilemez. Bu sürecin dışında kalmak
Türkler için çok riskli.
Esad’ın Rolü
Esad, artık mesele değil. Batı başkentleri, bugün onun
şahsen zayıf olduğunu kabul ediyorlar. Onlar sadece Suriye devletine ait
kurumların çökmesinden korkuyorlar. Esad’a daha fazla ve daha sert bir biçimde
vurmak bu kurumların da yıkılması riskini gündeme getiriyor. Politik uzlaşma
sürecinin Esad ile gerçekleşmesi gerekiyor, zira onun gitmesine dair ısrar
süreci uzattıkça uzatıyor ve devlet kurumlarını tehdit ediyor. Politik geçiş
sürecinin Esad ile gerçekleşmesi gerekiyor, onun iktidardan uzaklaşması ise
gizli, şimdiden belirlenmiş bir zaman diliminde belirli güvencelerle birlikte
gerçekleşecekmiş gibi görünüyor. Rusya ve İran’ın görüşü bu şekilde.
Reuters’in İran Dışişleri Bakanı Yardımcısı Amir Ebullahyan’dan aktardığına göre, “İran Esad’ı sonsuza dek iktidarda tutma konusunda ısrarcı değil.” Tahran bu ifadeyi hemen yalanladı. Ama özelde konuşulduğunda İranlı diplomatlar kendilerinin Esad’dan çok, İran’ın bölgedeki nüfuzunun sürmesiyle ilgilendiklerini söylüyorlar. 2003’te ABD’nin Irak’ta, İran’ın düşmanı olan Saddam Hüseyin’i devirmesi İran’ın Batı Asya ile bağlar kurmasını sağladı. Batı da bu noktada İran’ı ABD’de 2005’te çıkan Suriye Sorumluluk Kanunu, İsrail’in (Hizbullah’a vurmak için) Lübnan’ı bombalaması ve İran’ın nükleer programına karşı yaptırımlar yoluyla kendi sınırlarına çekilmeye zorlamak istedi. Bu hamlelerin hiçbirisi başarılı olmadı. Batı yaptırımlardan vazgeçip İran’ın bölgede belirli bir role sahip olduğunu kabul etmek durumunda kaldı. İranlılar bu gelişmeyi bir zafer olarak nitelendirdiler. Altı ay içerisinde Suriye’de yeni bir politik düzenlemenin gerçekleştirileceğini söylediler. Kimse, özellikle Ruslar ve İranlılar, geçiş sürecinin şartlarını tarif etmek niyetinde değil. Bu güçler söz konusu geçiş sürecinin Suriye halkı için ifa edilmesi gereken bir görev olduğunu söyleyip duruyorlar.
Kaosun Bağrında Yapılacak Seçimler
Esad, Moskova’dan döner dönmez erken seçimlerin altı
ay içerisinde yapılacağına dair sinyal verdi. Bu ifade Viyana toplantısında da
yankısını buldu. Elbette bu “seçim”le değerlendirme sembolik bir
değerlendirmeden başka bir şey değildi. Suriye halkının yarısı ülkeyi terk
etmişti, nüfusun yoğun olduğu Halep’te savaş sürüyor, bir başka kenti (Rakka)
ise IŞİD elinde tutuyordu. 2014’te yapılan son seçim Şam’ın kontrolündeki
alanlarda yapılmış, seçime Suriye büyükelçiliklerinde oy kullanmak isteyen
mülteciler de katılmıştı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri 2014 seçiminin
“politik sürece zarar vereceği” konusunda uyarıda bulundu. O dönemde politik
süreç hâlihazırda sürüncemede idi. Seçimde oy kullanan, benim sokaklarda sohbet
ettiğim insanlar Esad’a değil, istikrara oy verdiklerini söylüyorlardı. Halk o
dönemde savaşın bitmesini istiyordu. Dolayısıyla bugün seçim için yapılan
çağrının Esad’ın muhalefete gerekli yol açacağına, yeni güçler dengesinin
oluştuğuna dair bir gösterge olarak okunması zor.
Peki, davasını hâlâ sürdüren muhalefetin elinde ne
var? Bu Nisan ayında Suriye Devleti’nin İnşası isimli muhalif grubun
başını çeken Luey Hüseyin İspanya’ya kaçtı. Hayat gazetesine yaptığı açıklamada
Bay Hüseyin, “ülkenin büyük bir kısmının ve birçok topluluğun Esad gitse bile
merkezî devlete yeniden iştirak etmeyeceği”ni söylüyor. Bu, ileriyi gören bir
değerlendirme. Muhalefetin kendisi de ülke kadar paramparça. Derin ayrışmalar
(başkentte kalan) “Şam Muhalefeti”nin özellikle Suriye’de desteğini yitiren Suriye
Ulusal Konseyi gibi ülke dışında duran muhalefetle birleşmesine mani oluyor.
Ocak ayında ülke dışındaki muhalefetin yeni lideri
Halid Hoca, Nahar isimli Lübnan gazetesine başında bulunduğu koalisyonun
“marjinalleştiğini” söyledi. O dönemde Hoca, “Moskova destekli bir diyaloga
katılmayacağını” ifade etti. Ona göre, Esad hükümeti masada yalnız olmalıydı.
Ancak Hoca, ne muhalefeti birleştirmeyi başardı ne de sahadaki militanlarıyla
sıkı bağlar kurabildi. Onun tek umudu Nusret Cephesi ile El-Kaide arasındaki
ittifakın dağılmasıydı. Bu umut suya düştüğünden Hoca’nın eli kolu bağlandı.
Yaşanan diğer gelişmeler de Hoca’yla birlikte onun Türkiye ve Körfez’deki
destekçilerin oyun dışı kalmasını sağladı.
Geçmişte Konsey’in başında bulunan (Şam’daki Emevi
Camii’nin eski imamı) Muaz Hatip’in arası Şam’la bozuk olsa da muhtemelen o
muhalefet platformunu diyaloga zorlayacak. Büyük olasılıkla başında Hasan
Abdulazim’in bulunduğu solcu Demokratik Değişim İçin Ulusal Koordinasyon Kurulu
Hatip’in safında yer alacak. Bu Ocak ayında aralarında Ulusal Koordinasyon
Kurulu’nun da bulunduğu beş seküler cephe Kahire’de bir araya geldi. Toplantıda
Suriye içinde mevcut olan terörist örgütlere karşı mücadelede Suriyelileri kışkırtıp
seferber etmek için bir platform kurulacağı ve müzakereler yoluyla belirli bir
politik çözüme ulaşılacağı sözü verildi.
Bu toplantının yaptığı çağrı ile Esad’ın inandıkları
arasındaki mesafe bugün daha da daraldı. Bu ekip içinde epey saygı gören Hayzem
Menna da var. Menna bir zamanlar Hasan Abdulazim’in yardımcısı idi. Geçen yaz
Menna şunu söyledi: “Dört yıl boyunca Suriye’deki her türden politik teşebbüsü
katlettik. Artık normal bir politik hayata geri dönmemiz gerek. Bu kirli savaşı
durdurmamız lazım.” Büyük olasılıkla bu isimler ve (aristokrasiye mensup bir
kişi olarak geçmişte sığınmacı olan Münif Tlass gibi) geçen yıl boyunca düşük
profil sergilemiş olanlar doğan bu yeni fırsattan istifade edecekmiş gibi
görünüyor.
İki Viyana toplantısı arası dönemde Umman Dışişleri
Bakanı Yusuf bin Alevi Şam’ı ziyaret etti. Umman ABD-İran arasında gizli
yürütülen müzakereler için kullanılan posta merkezi. Ağustos’ta Suriye
Dışişleri Bakanı Velid Muallim Umman’ın başkenti Maskat’ı ziyaret etti. Bu
iade-i ziyarette Ummanlı diplomatlar muhtemelen ABD ve belki de Suudi
Arabistan’ın mesajlarını Şam’a taşıdı. Çoğunlukla bu türden işler göz açıp
kapayıncaya kadar yaşanıp bitiyor. IŞİD’in Humus’un eşiğine dayandığı
Suriye’nin hatrına, insan bunların boş hareketler olmamasını umut ediyor.
Vijay Prashad
4 Kasım 2015
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder