22 Eylül 2023

,

Yaşamak İstediğimiz Dünya Bu mu?

Economist dergisi, Ukrayna’da bitmek tükenmek bilmeyen bir savaşa hazırlanmamız gerektiğini söylüyor.

Derginin son sayısında, Ukrayna savaşının bir sonraki aşamasının neye benzeyeceğine dair tespitlere yer veriliyor. Çatışma sürecinin geleceği konusunda bir şeyler bilmek isteyenler, dergiye göz atabilirler. Zira dergi, doğrudan Batı’nın ajandalarını belirleyen güçlerin borazanı olarak iş görüyor.

Economist önce, son aylarda yoğunlaşan saldırının felâkete yol açan büyük bir hata olduğuna dair, artık dillendirilmeye başlanan tespite yer veriyor:

“Ukrayna, Rusya’nın Haziran’da işgal ettiği toprakların yüzde 0,25’inden azını kurtarabildi. Bin kilometrelik cephe hattında pek bir değişiklik yaşanmadı.”

Burada uğruna kırk bin Ukraynalının (hatta resmi rakamlara göre daha fazlasının) öldüğü çatışma sürecinden bahsediliyor. Daha da kötüsü, bu gelişmenin çok önceden öngörülebilir olması ki zaten birçok kişi, bu konuyla ilgili öngörülerini birçok yerde dillendirmişti. Akla mantığa aykırı bir iş yapıldığı ortada.

Ne var ki dergi, hemen devamında şunları söylüyor:

“Ateşkes veya barış görüşmeleri talebinde bulunmak anlamsız. Vladimir Putin’in müzakere istediğine dair ortada herhangi bir emare bile yok, müzakereyi kabul etse bile ona güvenip de bir anlaşmaya varılamaz. […] Her türden ateşkeste o, bunu yeniden silahlanmak ve yeniden saldırıya dönük hazırlıklar yürütmek için bir mola olarak değerlendirecektir. Ukraynalılar savaşı durduracak olurlarsa, ülkelerini kaybederler.”

Bu tespitler ilginç, zira işgale doğru ilerleyen süreçte savaştan kaçınmak için diplomatik çözüm arayışına sürekli giren Rusya idi. Ama bu girişimler, Batı tarafından hep görmezden gelindi. Örneğin Journal of Military and Strategic Studies’de [“Askeri ve Stratejik Çalışmalar Dergisi”] çıkan çalışmasında tarihçi Geoffrey Roberts, “Putin’in Ukrayna krizinin barışçıl yollardan çözülmesi denilen davaya hep sadık kaldığını” söylüyor.[1]

Ayrıca işgali takip eden haftalar içerisinde Rusya, bir dizi diplomatik girişimde bulundu, ama bu girişimler Batı tarafından sürekli sabote edildi.

Ateşkesi yeniden silâhlanma için bir bahane olarak kullanma meselesine gelince… Asıl Ukrayna ve Batı, Minsk anlaşmalarını bu amaç doğrultusunda kullandı.[2] Her iki güç de bu gerçeği kabul etti. Dolayısıyla, burada suçunu başkasına yansıtma denilen, o herkesin bildiği yöntemin iyi bir örneğiyle karşı karşıyayız.

Bununla birlikte, bugün anlaşmaya varılmasının güç olduğuna dair tespit de doğru, çünkü Washington’ın savaşın başlarında barış görüşmelerini rayından çıkartması, Rusya’ya taktiksel açıdan bir avantaj sağladı. Bu avantaj yüzünden müzakere sürecinin ürünü olacak bir anlaşmaya varmak, artık çok daha zor.

Ayrıca Rusya’nın Batı’ya güvenmemesi için çok fazla sebebi var. Ama bir yandan da müzakere masasına oturmayı aklına bile getirmeyen Batı, Rusya’ya güvenmemesiyle ilgili nedenleri kafaya takacak değil. Dolayısıyla, Economist dergisinin bile kabul ettiği biçimiyle, madem Ukrayna, Rusya’nın kontrolündeki toprakları tümüyle veya kısmen geri almayla ilgili stratejik hedefine ulaşacak beceriye sahip değil, ayrıca madem barış, hatta ateşkes bile bir seçenek olarak masada bulunmuyor, o zaman geriye hangi seçenekler kalıyor?

Derginin verdiği cevap, her bir Avrupalının başından kaynar suların dökülmesine neden olmalı:

“Ukrayna da onun Batılı destekçileri de bu çatışma sürecinin iki tarafı da tüketen bir yıpratma savaşına evrileceğini anlamaya başladılar. […] Ukrayna ve Batılı destekçileri, hâlen daha karşı saldırılara odaklı. Bunların Ukrayna’nın askeri stratejisini ve ekonominin işleyişini yeniden ele alması gerekiyor. ‘Kazanmayı amaçlamak’, sonra da ülkeyi yeniden inşa etmek yerine hedef, Ukrayna’nın uzun soluklu bir savaş yürütecek takatten yoksun kalmamasını, onun bu savaşa rağmen gelişmesini güvence altına almak olmalı.”

Aslında burada dergi, bu yıpratma savaşının sonsuza dek süreceğini, bunun sonucunda mevcut sınırlarda pek değişiklik olmayacağını, sınırların büyük ölçüde aynı kalacağını söylüyor. Yani toprakları geri alma amacı güden ve şuan savaş sahasında yürütülen operasyon, yerini Rusya’ya veya Rusya’nın kontrolündeki bölgelere, özellikle askeri açıdan düşük ama propaganda açısından yüksek bir sembolik değere sahip olan Kırım’a yönelik yoğun saldırılara bırakacak. Kırım’a ve Karadeniz’deki hedeflere yönelik olarak son dönemde yapılan dron saldırıları, bu değişikliğin bir yansıması.

Asıl soru ise şu: Rusya, bu tür saldırılar karşısında daha ne kadar eli kolu bağlı oturacak, kendisini daha ne kadar süre zaptedecek?

Economist dergisi, bir yandan da Ukrayna’nın savunmasını güçlendirmek zorunda olduğunu, daha fazla füze sistemi, füze savunma sistemi, daha fazla F-16 vs. alması gerektiğini söylüyor. Buradan da anlıyoruz ki Batı’nın askeri-endüstriyel kompleksi devasa kârlar elde edecek.

Son ve belki de en ürkütücü kısımda ise dergi, Amerika’nın askeri yardımının misal Trump’ın seçim zaferi sonrası azalacağı, dolayısıyla, Avrupa’nın öne çıkmak zorunda kalacağı uyarısında bulunuyor:

“Nihayetinde Avrupa, daha fazla yükün altına girmek zorunda kalacak. Bu, Avrupa’nın kendi savunma sanayiini güçlendireceği, AB’nin daha fazla üyeye sahip olabilmesi için karar alma mekanizmalarını yeniden biçimlendireceği anlamına geliyor.”

Economist dergisinin Ukrayna ve bir bütün olarak Avrupa için tahayyül ettiği cesur yeni dünya işte bu: Rusya’yla (vekiller üzerinden) yürütülen ve bitmek bilmeyen savaş üzerinden yavaş yavaş paramparça olacak ve nükleer savaşın ağırlaşan gölgesinden uzak durmak için kıvranan bir ülke ve kıta. Yaşamak istediğimiz dünya bu mu?

Thomas Fazi
22 Eylül 2023
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Geoffrey Roberts, “Now or Never: The Immediate Origins of Putin’s Preventative War on Ukraine”, Cilt 22 Sayı 2, 2022, JMSS.

[2] Thomas Fazi, “Were the Minsk Agreements Designed to Fail?”, 14 Aralık 2022, Unherd.

0 Yorum: