10 Eylül 2023

,

Saltanattan Sonra

Yedi asırlık Osmanlı saltanatı, sulh muahedesi (barış anlaşması) adı altında bir bâde-i zehr içerek büsbütün ölüme mahkûm olunca, karşımıza bundan sonra nasıl yaşayacağız ve nasıl bir hükûmet kuracağız meselesi çıkıyor.

Bugün Anadolu’da yeni bir Türk saltanatının veya herhangi bir yerde bir imparatorluğun yeniden tesisi hatıra gelmez bir garibedir. Öyle bir devirde yaşıyoruz ki padişah ve imparatorların, son cihan muharebesinden coşan kan deryaları içine yuvarlanmış elmaslı taçlarını yerden kaldırıp başına takacak cüretli madrabazlar meydana atılıyor! 

Bir vakitler Avrupa veya Asya’yı parmaklarında bir halka gibi çevirip oynamak isteyen cihangir mareşaller ve kahraman paşalar, gizlendikleri karanlık kovuklarda kış uykusuna tutulmuş beyaz ayılar gibi serilmiş yatıyorlar. Hayatlarından bile kimseye haber vermiyorlar.

Böyle bir zamanda ise Rusya’da olduğu gibi Türkiye’de de yıkılan zalim saltanatın harabeleri karşısında bizzat halk, amele, rençber ve askerlerden mürekkep milyonluk kitleler ayaklanıp kendilerini gösteriyorlar. Fakir, muhtaç ve sefil de olsalar, o kırık dipçikli tüfeklerini kollarında taşımaktan vazgeçmeyerek, toprakları, ana ocakları başında duruyor, baht ve namuslarını ayaklar altına düşürmemek, alın teriyle hak ettiklerini başkalarına yedirmemek için birleşiyorlar ve musallat cihangirlere karşı, yine bütün yeryüzünü saran “âlemşümûl” bir mübâreze açıyorlar.

İşte Rusya, Macaristan veya Türkiye gibi muzmahil (çökmüş) memleketlerde kurulacak yeni hükümetlerin esası böyle büyük bir mübareze, bir güreştir: Zulüm ile, zâlimler ile güreştir. Hem yalnız muharebeden sonra başımıza musallat olan İngiliz, Fransız ve Yunan yağmacılarına karşı değil, belki muharebeden evvelki zamanlarda da halka bir nefes rahat verdirmeyen vergidir, âşardır (tarım ürünlerinden alınan vergi), agnâmdır (küçükbaş hayvandan alınan vergi), ianedir (halktan toplanan mali yardım), cezadır, cizyedir (Müslüman olmayanlardan alınan vergi) ve nihayet faiz ve temettüdür diye işçi ve köylünün evine, ocağına, tandırına, bacasına kadar el uzatan içimizdeki imansız hırsızlara karşı da açılacak mübareze iledir ki yeni hayatımızın şekli ve hükûmetimizin rengi verilmiş olacaktır.

Anadolu’da bugün büyük zahmet ve fedâkârlıklarla Avrupa ve İstanbul haydutlarına karşı çarpışan amele, rençber ve asker kardeşlerimiz, bu harbin sonunda yine eski günahkâr, melûn ve müstebîd ağa ve paşalardan mürekkep hükûmetler meydana geldiğini ve kendilerinin yine eskisi gibi dışarıdan gelmiş bir misafir halinde kenarda kaldıklarını görseler memnun olurlar mı? Elbette değil. Onun için Türkiye amele, asker ve rençberleri, bugünden itibaren istek ve dileklerini meydana koyup hangi maksatla ve ne için çalıştıklarına, canlarını telef ettiklerine işaret olan kızıl bayraklarını yükseltmeye mecburdurlar.

Umûmiyetle döktükleri kan-terleri hak etmek, işledikleri işe ve toprağa sahip olmak, memleket ve hükûmet işlerini ellerine almak isteyen amele ve rençber milleti, Türkiye’de de bundan fazla veya eksik birşey murat etmez. Bîçare rençberlerin dileği, şüphesiz ki kendi başına mahsûs bir paşalık veya hanlık değildir! Ancak o, bugün bin senelik tecrübeden sonra, fıkara kanı dökmekten başka bir işe yaramadığını pekiyi anladığı bu paşalık ve hanlıkları yeryüzünden süpürmeye karar vermiştir. Onun için bundan sonra Anadolu ve Türkiye’de, halkın sırtında yaşayacak herhangi bir hükûmet, hatta cumhuriyet şeklinde de olsa yer tutmaz, yaşayamaz.

Yeni hükûmetin bugünkü zahmet ve fedâkârlıklara katlanan amele, rençber halkın içinde kurulup aşağıdan yukarıya doğru dal budak vermesi, hayatî bir şarttır. Böyle köklü ve temelli bir hükûmetledir ki yaşamak için mübârezeye ve mübâreze iledir ki böyle bir hükûmete liyâkat hâsıl olur. Türkiye amele, reçber ve askerlerinin bu liyâkat ve iktidârı göstereceklerine eminiz. Onun için yaşasın Türkiye amele, rençber ve askerlerinin hükûmet ve cumhuriyeti!

Mustafa Suphi
28 Haziran 1920

[Kaynak: Emel Akal ve Mustafa Çulfaz, Yeni Dünya Bakü Sayıları, Sosyal Tarih Yayınları, İstanbul Ekim 2022, s. 17-18.]

0 Yorum: