07 Eylül 2023

,

Mevzular


Mevzular programına çıkan robotla Barış Atay ve Kılıçdaroğlu arasında bir bağ olmalı. O robot, “insani duygular bir anomali, maraz. Niye onları taşıyayım ki?” diyor. Barış Atay ve Kılıçdaroğlu’nun solculuğu da bundan fazlasını söylemiyor. Atay, o programda, kötü oyunculuğuyla, lisede yediği dayağı anlatırken, es verip, seyirciden gelecek alkışı bekliyor. Bu sakilliği kimse eleştirmiyor. Çünkü sol, artık sorumluluk üstlenmeme, hesap sormama ve hesap vermeme imkânı olarak örgütleniyor.

Mevzubahis program üzerinden, esasında robot olmaya alıştırılmak istenen insanlara yönelik bir propaganda çalışması yürütülüyor. Robot, bir imge ve simge olarak, o çalışmaya ait. Robotun bilgisi ve gelecek tasavvuru karşısında esriyen seyirci, faşizmin imal edilmiş kitlesidir. O esriklikle her şeyi fazlalık ve kir olarak kodlayanlar sola, sol da o faşist öjenizme ve “fazla nüfus”çuluğa örgütleniyor.

Programın sahibi, babasının ve ordusunun yetiştirdiği sorumsuz bireylerin ideolojisini yaymakla görevli. Sol, artık bireyci ve bencil bir pratik olarak, kolektif değerlere ve fikirlere göre inşa edilmiş yanlarını bir bir tasfiye ediyor. O “liberalleşen ve sivilleşen” ordunun inşa ettiği sol, burjuvaziye hizmet ediyor. Programdaki Atatürk portresi, kiri pası örten örtü. Mızrağın ucuna takılı Kur’an sayfasından başka bir şey değil.

Burjuvalar, şirket binalarında, düşünce kuruluşlarında ve ilgili bakanlıklarında işçi-emekçinin duygusal ve düşünsel yüklerinin iş sürecine verdiği zararın maliyetini tartışıyorlar. Hatta Dünya Ekonomi Forumu gibi yerlerde, insanın duygu durumunu tayin eden bağırsak bakterilerinden ve bu bakterilere müdahale edecek nanobotların vücuda yerleştirilmesi gerektiğinden veya beyne yapılacak müdahalelerle duygu ve düşüncelerin iş sürecini sekteye uğratmasına mani olunmasından bahseden raporlar hazırlanıyor. Örneğin bu raporlarda, mobbingin çilesini çeken büro emekçisinin bu mobbinge karşı duyarsızlaşmasını sağlayacak müdahalelerden söz ediliyor. Makinenin tarağına kaptırılan ve kopan el, üretimi ve işi sekteye uğratmamalı.[1] Ölen işçinin üzeri gazeteyle kapatılıp üretime devam edilebilmeli. Bu kriz anları işçinin psikolojisini etkilememeli. İşçi, robotun çeliği kadar soğuk olabilmeli.

Gelgelelim burjuvazi, kapitalizmin ve kârın yasaları gereği, kolay kolay insan emeğinden vazgeçemiyor, ama bir yandan robotları göstererek onu hizaya sokmaya, bir yandan da işçiyi robotlaşmaya alıştırmaya çalışıyor. Amazon işçileriyle yapılan bir röportajda işçiler, kendilerinin zaman içerisinde robotlaştıklarını hissettiklerini söylüyorlar. İşçi sınıfı, her yönden saldırı altında. Sol ise başka heyecanlar peşinde.

Bu saldırıya karşı direnci ve öfkeyi örgütlemesi gereken sol, çoktan robotlaşmış durumda. Burjuvaziye maliyet çıkartan duygu ve düşünceleri tekdüzeleştirme, dişe uygun kıvama sokma çabası içerisinde. Kolektif duygunun ve kolektif düşüncenin gelişim imkânlarını ortadan kaldırıyor. Hazzı ve tüketimi esas ölçü olarak alıyor. O nedenle, Tayyip, bir kız çocuğunun köpeklerin saldırısı sonucu ölmesi üzerine, “ey orta sınıf, köpeklerinize sahip çıkın!” diyor, sol ise başıboş sokak köpeklerine güya sahip çıkıyor, onlardaki özgürlüğü bayrak hâline getirip, yoksul emekçi halk kitlelerinin üzerine yürüyor. Sabah erken saatlerinde mahallesindeki otobüs durağına yürürken köpek sürülerinin saldırısına uğrayan emekçiye düşmanlık ediyor. Sol, köpekleri değil, onların imlediğini düşündüğü özgürlüğü, daha doğrusu, devletin ve burjuvazinin kendisine tevdi ettiği görevi seviyor. Köpekler, alkol, ağaçlar vs. bahaneden ibaret.

Bugün CHP ve ona uşaklık eden sosyalistler de doğa, üstinsan veya dünya gibi sınıfsız olguları kerteriz ve ölçü kabul ediyorlar, buradan, söz konusu öjeniye ve “fazla nüfusçuluğa” örgütleniyorlar. Lubunculuk, feminizm ve veganizm; bu robot gibi düşünmek, marazları ortadan kaldırmak, fazla nüfusu temizlemek, üstbeden, doğa, tanrı yerine konulan efendilerin çıkarıyla düşünüp, çapaklardan, çelişkilerden, fazla nüfustan kurtulmak demek. Eli ampute edilen işçiye, gönüllü olarak organlarını kestiren ve belirli bir forma alıştırılan bireyler ve o bireyleri özgürlük adına yücelten sol denk düşüyor. Bu üç ideolojinin ölçü aldığı yer, proletarya, proleter kavga veya proletarya diktatörlüğü değil, kapitalist-emperyalist ilişkilerin bekası.

Burjuvazinin ve devletin üniversitelerinde ders olarak okutulan LGBT’nin sokakta dayak yiyen eşcinselle bir alakası yok. O, artık başka türde bir ideolojidir ve egemenlere hizmet etmek için vardır. NATO’daki LGBT tümgeneral veya Shell’deki LGBT genel müdürün ezileni, işçiyi, yoksulu düşünmesi beklenemez. Egemenler için nüfusu, kitleyi, halkı ve kavgayı arındırmaya çalışan herkesle proleter devrimci olarak mücadele edilmelidir.

Orduların ve burjuvaların lubuncu, feminist ve çevreci olmaları karşısında zerre şüphe duymayan solculara karşı çıkılmalıdır. Bu hâl, büyük ölçüde, geniş emekçi halk kitlelerinin sorumluluğu ve yükü ile ilgilidir. Ordular ve burjuvalar, bu sorumluluktan ve yükten arınma derdindedir. Sol, bu arınma hâlini meşrulaştıran ana ideoloji olma çabası içerisindedir. Onunla hesaplaşılmalıdır. Sıfır karbondan, sıfır virüsten söz eden, insanı sıfırlamanın derdindedir. Zenginlerin bir'liğine hizmet ediyordur.

Geçenlerde TV’lerde, son depremde hasar görmüş bir binanın kontrolsüz ve plansız yıkımı sonucu sağlam binanın üzerine yıkıldığı haberi aktarılıyordu. Sol, deprem sürecini devlete karşı bireyi, kolektife karşı yurttaşı savunarak geçirdi. Devletin karşısına Oğuzhan Uğur ve Haluk Levent gibi isimleri çıkarttı. Burjuva devlet, eski refleksiyle, süreci belirli bir merkezden yönetmek isteyince, AFAD ve Kızılay’a düşmanlığı sol örgütlemeye çalıştı. O uğurlar ve leventler, vicdanını yardımlarıyla rahatlatmak isteyen zenginler gitti, yoksul halk “her koyun kendi bacağından asılır” ideolojisine esir edildi, tüm sorumluluğu omuzladı. Tüm işler, bireysel çabalarla halledilmeye çalışıldı. Planlı ve kolektif yürütülmesi gereken işler ise burjuvaziye ve tekellere teksif edildi. Bugün İstanbul’daki yükü deprem bölgesine boşaltmanın, İstanbul’u bir tür Singapur’a, Dubai’ye ve Hong Kong’a dönüştürmenin planını yapıyorlar. Sol, bu plan karşısında el ovuşturuyor, kendi özel ideolojilerine gün doğacağını düşünüyor. Halkın sorumluluğunu üstlenmiyor, sadece kolektif sorumluluğundan kurtulmaya çalışan orduya ve burjuvaziye yedekleniyor.

Mevzu, ortada duran ve müzakere edilen konuyu ifade ediyor. Uğurlar ve leventler, bu konuların burjuvazi ve ordu için yük olmaktan çıkması için uğraşıyor. Lubuncu, çevreci ve feminist olan sola o yükün tasfiyesi işi veriliyor. Kuklayla da kuklacıyla da mücadele edilmesi gerekiyor.

Eren Balkır
2 Eylül 2023

Dipnot:
[1] Mehmet Türkmen ve Mazlum Ayçiçek, “Akınal Sentetik Tekstil İşçileri: Emeğimiz Yetmedi Ellerimizi de Aldılar”, 31 Ağustos 2023, Evrensel.

0 Yorum: