Ayrı yolların, evlerin vs. inşa edildiği işgal
altındaki Batı Şeria’da Yahudilerle Yahudi olmayanlar (yerli Filistinliler)
arasında net olarak görülen ırksal ayrışmanın ötesinde, esasen ırk ayrımcılığı,
aldatıcı bir imaja sahip olan İsrail’de hem capcanlı hem de köklü bir olgudur.
Hatta İsrail’deki ırk ayrımcılığı Güney Afrika’dakine kıyasla daha çetrefilli,
daha gelişkindir. Onun gelişmiş bir biçimidir.
Güney Afrika’daki ırk ayrımcılığı, siyahlarla
beyazlar arasında net bir ayrım koyan, siyahlara hak vermeyen, ilkel, ufak,
basit bir ırk ayrımcılığı biçimiydi. İsrail’deki ise nispeten daha gizlidir ve
“demokrasi” denilen o aldatıcı imajın altında gizlenmektedir. İsrail vatandaşı
Filistinliler (yani 1948’deki etnik temizlik harekâtı esnasında hayatta kalmış
olanlar) oy verme hakkına sahiplerdir ki bu, Güney Afrika’ya kıyasla önemli bir
farklılıktır. Fakat bu insanlara diğer hayatî öneme sahip alanlarda hukuk
önünde ayrımcılık uygulanmaktadır. Bu ayrımcılık, sadece polisle değil hukukla
da alakalıdır. Buna ek olarak İsrail vatandaşı Filistinlilere verilen oy
kullanma hakkı, esasen ırk ayrımcılığını yücelten bir sistem dâhilinde geçerli
ve tanımlıdır. Ülkedeki ırkçı yasaların ortadan kaldırılmasını, eşitliğin tesis
edilmesini ve devleti tüm vatandaşlara ait olan, gerçek bir demokrasiye
dönüştürmeyi vaat eden herhangi bir partinin meclis seçimlerine girmesi bile imkânsızdır.
İsrail’deki sistem, bir ırkın diğerine sürekli
hükmetmesini mümkün kılan, yasalarla temellendirilip kurumsallaştırılmış bir
ırkçılık sistemidir. Onu ırk ayrımcısı yapan da bu vasfıdır. ABD dışişleri
bakanlığı kaynaklı sayısız insan hakları raporunda bile İsrail’de “Yahudi
olmayan azınlığa” yönelik uygulanan “kurumsal, hukukî ve toplumsal ayrımcılık”
eleştirilmiştir.[2]
Öte yandan belirtmek gerekir ki Kanada gibi birçok
başka Batı demokrasisinde de ırkçılık vardır, fakat İsrail’in farkı, bu ülkede
ırkçılığın kurumsal ve hukukî bir zemininin bulunmasıdır. ABD, Jim Crow
yasalarının hüküm sürdüğü Güney’de ırk ayrımcısı bir düzene sahipti. Bu dönemde
beyazlarla beyaz olmayanlar farklı yasalara tabiydiler. Irkçılık başka
formlarda hükmünü sürdürmesine karşın, hukukî düzlemde bugün ABD’ye “ırk
ayrımcısı” bir ülke denemez.
Örneğin bu noktada Kanada’nın ve ABD’nin kendi
yerli halklarına nasıl muamele ettiğine, topraklarında ilk bulunan uluslara
nasıl davrandığına bakabiliriz. Tarihsel süreçte iki ülke de ırkçılığı
kurumsallaştırmış, söz konusu halkların kendi kaderlerini tayin hakkı inkâr
edilmiş, tazminat almalarına izin verilmemiştir. İşte tüm bu olgulara İsrail’de
tüm çıplaklığı ile tanık olunmaktadır.
Bir anayasaya sahip olmayan İsrail’de anayasa
maddesine denk yasalarla Yahudiler ve Yahudi olmayanlar arasında net bir çizgi
çekilmektedir. Yahudi vatandaşlarına verilen haklar Yahudi olmayanlara
verilmemektedir. İsrail’e gelen Yahudi göçmenlere anında vatandaşlık
verilmektedir. Buna karşılık 1948’de önce Siyonist milislerin, ardından
İsrail’in etnik temizlik amaçlı saldırılarına maruz kalan Filistinli
mültecilere Yahudi değiller diye, uluslararası hukuka aykırı bir tutum
dâhilinde, evlerine dönüş hakkı verilmemektedir. Esasen resmiyette “İsrailli”
diye bir milliyet yoktur, “Yahudi” diye bir milliyet vardır. Dolayısıyla İsrail,
Filistinlilere vatandaşlık vermemektedir çünkü İsrail’de yüksek mahkemeyi de
içeren tüm müesses nizam, İsrail vatandaşlığı diye bir şeyi tanımamaktadır.
İsrail’de tanık olduğumuz, işte bu türden bir ırk ayrımcılığıdır.[3]
Diğer önemli bir husus da toprağın neredeyse
tamamının devlet üzerinden Yahudi olmayanlara haram edilmesidir. Chris McGreal’in
Guardian’da çıkan yazısında da dediği
gibi, “İsrail’de başa geçen hükümetler, Araplardan tek kuruş tazminat ödemeden müsadere
ettikleri arazilerin yüzde 93’ünü devlet, Yahudi Ulusal Fonu ve İsrail
Arazileri Kurumu üzerinden Yahudilerin mülkiyetine geçirmişlerdir. Sömürgecilik
döneminde, ardından ırk ayrımcılığı döneminde Güney Afrika’da beyazlara tahsis
edilen arazinin oranı ise yüzde 87’dir.”[4] Görüldüğü üzere durum Güney
Afrika’dan daha kötüdür. Arazilerin yüzde 93’ü İsrail devletine bağlı Yahudi
vatandaşlarının ve dünya genelinde yaşayan Yahudilerin hizmetine sunulmuştur.
Bu ırk ayrımcılığı değil de nedir?
İsrail’in uyguladığı
işgal, yerleşim ve mültecilerin geri dönüş hakkını inkâr siyasetinin Güney
Afrika’daki uygulamalardan daha kötü olduğunu birçok analizci dile
getirmektedir. Doğrudur, Güney Afrika İsrail gibi yerli halkı ülkesinden söküp
atmak için etnik temizlik uygulamamış, bu insanları toplumsal mühendislik
üzerinden işleyen bir tür ırk ayrımcılığı siyaseti ile başka yerlere
aktarmıştır. Güney Afrika’da uygulanan asıl plan, siyahların ülkeden kovulması
üzerine kurulu değildi. İsrail ise ta kurulduğu günden beri mümkün olduğunca
daha fazla sayıda Filistinliden kurtulmak için uğraşıyor, onların topraklarını
ellerinden alıyor, üstelik bunları yaparken nasıl oluyorsa dünyanın gazabını
üzerine zerre çekmiyor. Ayrıca belirtmek gerek: Güney Afrika’daki ırk ayrımcısı
devletin ordusu bantustanları F-16’larla hiç bombalamadı, İsrail’in Ortaçağ’a
has kuşatma pratiğini hiç uygulamadı, büyük katliamlara imza atmadı, Güney
Afrika İsrail’in ulaştığı şiddet düzeyine hiç ulaşamadı. Tabii ki Sharpeville’i
unutmamak gerek, tabii ki Soweto gibi yerlerde katliamlar yaşandı fakat tüm
bunlar, İsrail’in Filistinlilere yaptıkları karşısında sönük kalır. Bu, Desmond
Tutu’nun, ANC (Afrika Ulusal Kongresi) lideri ve bakan Ronnie Kasrils ve başka
Güney Afrikalı liderlerin tasdik ettiği, dile getirdiği bir gerçekliktir.
Ömer
Barguti
[Kaynak: BDS: The
Global Struggle for Palestinian Rights, Haymarket Books, 2011, s. 167-170.]
Dipnotlar
[1] Irk ayrımcılığının uluslararası planda kabul
gören tanımı için Uluslararası Irk Ayrımcılığı Suçlarının Önlenmesi ve
Cezalandırılması Anlaşması’na bakılabilir: Treaties. Bu
konuda 2002 tarihli Roma Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü’nde de bir
tanıma yer verilmektedir: Treaties.
[2] ABD Dışişleri Bakanlığı, Demokrasi, İnsan
Hakları ve Emek Bürosu, “2009 Tarihli İnsan Hakları Raporu: İsrail ve İşgal
Altındaki Topraklar”, 11 Mart 2010. State.gov.
[3] İsrail’deki işgal, yerleşimci siyaset ve ırk
ayrımcılığı üzerine kurulu rejim konusunda daha fazla bilgi almak için bkz.: “United
against Apartheid, Colonialism and Occupation: Dignity and Justice for the
Palestinian People,” Ekim 2008, Durban Gözden Geçirme Konferansı için Sivil
Toplum Konum Belgesi, Cenevre, 20-24 Nisan 2009. BDS.
[4] Chris McGreal, “Worlds Apart,” Guardian, 6
Şubat 2006.
0 Yorum:
Yorum Gönder