04 Temmuz 2019

Küçük Burjuva Sosyalizmi

William Morris’in Edward Bellamy tarafından 1888 yılında kaleme alınmış olan Geriye Bakmak isimli çalışmaya dair yorumları, bizlere Viktorya döneminin sonlarında ütopyacı düşüncenin ideolojik sırrını faş eden, açığa çıkaran kilidi sunar. Her şeyden önce Richard Jefferies’in yazdığı Londra’dan Sonra (1885) ve W. H. Hudson’ın yazdığı Kristal Çağ (1887), “saf modern” olan bir mizacın ürünü değildir. Bu kitaplar, modern uygarlığa şüpheyle yaklaşan romantik anti-kapitalist geleneğin birer parçasıdır (hatta William Morris’e kıyasla daha muhafazakârdır). Buna karşılık, Morris’in yürüttüğü polemiğin hedefinde, o dönemde toplumsal reform hareketinin parçası olan ütopyacı aydınların çoğunda görülen ideolojik çelişkiler durmaktadır. Birbirinden farklı özelliklere sahip olan bu aydınlar, esasen serbest piyasa kapitalizmine alternatif teşkil edecek bir toplum inşa etmek için gerekli araçlar üzerinde durmuşlardır. Morris de aynı mizaca ve niteliğe sahiptir:

“Sınıflı toplumun yol açtığı israf, sefalet ve adaletsizlikten kurtulduğumuzda ki bu yönde gerçekleşecek değişimi mümkün görüyordu, sosyalist olan mülk sahibinin modern uygarlıktan memnun olacağını varsayıyordu. Böylesi bir adamın idealinde, sadece tekelci sınıfa yaptığı yardım yataklıkla ilgili suçlarından arınmış olan, meslek sahibi, sanayileşmiş bir kentte çalışan orta sınıf insan olmak vardı. Bu insan asalak değildi ve bağımsız bir varlığa sahipti.” (s. 420-21.)

Kapitalizmsiz sermaye: bu, Morris’in başka bir bağlamda alaycı bir biçimde dile getirdiği, “ılımlı burjuva toplumunun tüm dünyaya hâkim olduğuna dair rüya” ifadesinde de karşılığını bulan bir hayaldir.[1]

Bu hayalse Marx’ın 1840’larda alaya aldığı “hayırseverler okulu”nun ekonomi teorisine denk düşmektedir. Marx, bu okulu “fiili gerçekteki her anda bulunan çelişkilerden dem vurup bir tür ‘idealize edilmiş gerçeklik’ peşinde koşmak”la eleştirir. Marx’a göre “hayırseverler, burjuva ilişkilerine denk düşen kategorileri, onları teşkil eden ve o kategorilerden ayrıştırılması mümkün olmayan çelişki olmaksızın muhafaza etmek istemektedirler.”[2]

1884’te William Morris de kendisinin “ekonomi alanındaki hayırseverler” dediği kesime saldırır. Bu noktada duygusuz ve aptal olan ve orta sınıfa özgü önyargıların içinde boğulmuş “çakma hayırseverler”le toplumsal reform hareketinde aktif rol oynayan “has hayırseverler” arasında ayrım yapar. Her ne kadar “çakma hayırseverler”in öğretilerini büyük ölçüde kabul ettiğini düşünse de Morris, “has hayırseverler”in toplumun dirilişi için önerdikleri o eskimiş programlarından ötürü onları yerden yere vurur ve onların toplumun değiştirilemeyeceğini varsaydıklarını söyler.[3] Morris’in de tanık olduğu biçimiyle, yüzyılın sonunda sosyalistlerle hayırseverler arasında ciddi bir husumet söz konusudur. Bunun sebebi, o dönemde hayırseverlikle reformist sosyalizm arasında benzerlik olduğuna inanılıyor olmasıdır.

Neticede reformizm, esasen hayırseverliğin radikal bir biçimidir. Willard Wolfe’un tespitiyle, 1884’te “ilk Fabyusçular, dünyanın insanî çabalarla iyi bir yer hâline gelebileceğine dair görüşlere sahip bir radikal hayırsever grubundan başka bir şey değildi.”[4] Sosyalizmi geçici bir heves olarak gören Thomas Davidson’ın takipçilerini asıl etkileyen isimler, kendisini Marksist olarak tanıtan H.M. Hyndman ve Mearns ile Stead gibi toplum araştırmacılarıydı. Toplumsal dönüşüm çağrısı yapmasına karşın Hyndman, esasında ilk başta sosyalizmin hayırseverci bir versiyonunu önermiş olan bir kişiydi. 1881’de kaleme aldığı “Devrim Çağının Şafağında” isimli makalesinde, “gerçek komünizm”i zenginlerin fakirlere isteseler de istemeseler de belirli avantajlar sunduğu bir düzen olarak tanımlıyordu.[5] Sonrasında kendisi ve takipçileri, daha saldırgan bir üslup benimsediler. Wolfe’un tespitiyle, “Hyndman ve destekçileri devrimci kisvesine bürünmüş reformistlerdi. Bu isimler, şiddete dayalı devrim söylemini, esas olarak miskin takipçileri arasında coşku yaratmak ve aylak kitleye korku salmak için kullandılar.”[6]

Hayırseverci görüşe ait değerler, Viktorya döneminin sonlarında sosyalist hareketi epey zehirlemiştir. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında kaleme alınmış romanlar bağlamında bu değerler karşımıza natüralizm olarak çıkmaktadır. Fredric Jameson’ın da ifade ettiği biçimiyle, “natüralizmin eski biçimi, alt sınıfların dünyasını ve hayatını tecrübe etme, sonra da oturma odasının ve koltuğun rahatına geri dönme fikri üzerine kuruludur. Alıp alabileceği en iyi kararlar bile sonuçta bir hayırseverliğin ürünüdür.”[7] Farklı bir bağlamda George Gissing’i tartışan Jameson, “on dokuzuncu yüzyılın sonlarında bir romancının dile getirdiği biçimiyle, ‘hayırseverci strateji’nin başarısız olması sonucu yeni (ve tekrar icat edilmiş) bir alt tür olarak ütopyacı roman bir kenara atılmıştır. Ama gene de bu tür, söz konusu dönemde tekrar yaşama imkânı bulmuştur” tespitinde bulunur.[8] Benim çıkarımıma göreyse ütopyacı edebiyat, hayırseverci stratejinin başarısızlığı sonucu kenara atılmak şöyle dursun, bu stratejinin yüceltilmiş bir biçimini temsil etmektedir. Sonuçta ütopyacı romanlar, hayırseverci reformizme ait kısmî çözümleri bütünlemişlerdir. Örneğin Geriye Bakmak’ta hayırseverlik, kusursuz bir biçimde işleyen refah devletinin pratikte yaygın olarak yerine getirdiği bir görevdir: romandaki kahramanın ifadesiyle, “böylesi bir kapsama sahip hayır kurumlarının varlığı ve bu kurumların dayandığı fikir, muhtemelen hayırseverliği coşkuyla savunan kişilerin nefesini kesecek cinstendi.”[9]

Geriye Bakmak’ta tasvir edilen ütopik gelecek, mütevazı ölçülere sahip, pragmatik amaçlara hizmet eden hayırseverci projelerinin bitiş noktasını ifade etmektedir. Bellamy’nin kitabının yayımlandığı yıl çıkan Anna Swanwick’e ait Ütopik Bir Düş ve Nasıl Gerçek Olabilir (1888) isimli romanlar, hayırsevercilerin siyasetine dair örnekler sunmaktadır. Burada hayırseverlerden Güney Londra’da bulunan Halkın Sarayları’na destek vermeleri istenmektedir, zira “bunlar, kardeşler cemaatini cehaletin ve günahın zincirlerinden kurtaracaktır. Ayyaşlık gibi dehşet verici şeyler ortadan kalkacak, ahlakın çölünde güller açacaktır.”[10] İnsanî bir ortamda yoksullara verilecek ahlak eğitimi, Londra’nın maddi ve manevi sefaletiyle oluşmuş gölün ortasında Hristiyan kardeşliğinin hüküm sürdüğü bir adanın oluşmasını sağlayacaktır. Reform, yukarıdan aşağıya doğru gerçekleştirilmeli, büyük bir saygıyla kabul görmelidir.

Bu dönemde hayırseverci projelerin, pek ilgi görmeyen “ütopyacı” kelimesiyle bağlantılı olarak ele alınması asla tesadüf değildir. İsmi bilinmeyen bir yazarın 1894’te dile getirdiği biçimiyle, “ütopyacı hayal gücü”, fazla hevesli, iyi niyetli, pratikten uzak hayırseverlere ait programları çöpe atan kalpsiz, hayal gücü zayıf cahillerin, soğukkanlı ve mantıklı kimselerin bir yorumudur.[11] Muhtemelen Morris’i de birçok kez kendi siyasetini hayırseverlere ve reformistlere karşıt bir pratik olarak tanımlamaya mecbur eden de hayırseverliğin ütopyacılıkla, ütopyacılığın da sosyalizmle ilişkilendiriliyor oluşudur. Morris’e göre, “işçiler için bir şey yapılmayıp, o işler işçiler tarafından yapıldığında, azla geçinmenin şart olmadığını, kârın çarklarında öğütülmek yerine bolluğun hüküm sürdüğü, cömert, kaygıdan uzak bir hayatı yaşamayı anlatan bir ülkü kendisini işçilere tüm ayrıksılığı ile sunduğunda, yüce ideallere ulaşmak için ilk gerekli adım atılmış olacaktır.”[12]

Marx ise “hayırseverci yanılsamalar”ı küçük burjuvazinin sınıfsal bakış açısının birer ürünü olarak görür.[13] Ona göre, küçük burjuvazinin çatışmalarla yüklü sınıfsal konumu, onun toplumu incelerken kullandığı merceğin niteliğini de izah eder. Mevcut durumuna bağlı olarak “küçük burjuvazinin başını üst orta sınıfların sürdüğü saltanat döndürür ama öte yandan da halkın çektiği çileler karşısında içinde bir merhamet belirir.”[14] Bana kalırsa bu küçük burjuva bakış açısı, William Morris’in Geriye Bakmak isimli kitaba dair eleştirisinde kullandığı “mizaç” ifadesinin sebebini de açıklamaktadır. Saf modern insanın ideal hayatına dair belirli bir fikre sahip olan Morris, tam da bu sebeple, “bir adamın idealinde sadece tekelci sınıfa yaptığı yardım yataklıkla ilgili suçlarından arınmış olan meslek sahibi, sanayileşmiş bir kentte çalışan orta sınıf insan”ın üzerinde durmaktadır. Kautsky’nin iddia ettiği biçimiyle “aydınlardaki genel eğilim, kendilerini sınıfsal çıkarlara kafayı takmış bağnazlığın üzerinde görme ve kısa süreli, kısmî çıkarların etkileyemeyeceği bir yücelikte olan idealist yanılsamalara göre hareket etme yönünde” ise o vakit Morris’in aklındaki politik açıdan saflaşmış meslek sahibi kişi, olağan arzuların gerçekleştiği bir tür hayalden başka bir şey değildir. Kautsky’nin de dediği gibi, “diyelim ki bu bir tür sosyalizm, lâkin şunu bilelim, bu sosyalizm, tam da Marx ve Engels’in bahsini ettiği ‘hakiki sosyalizm’ anlayışına benzer.”[15]

Komünist Manifesto’da Marx, küçük burjuvazinin tecrübe ettiği toplumsal baskı ile bağlantılı bir akımdan, “Alman Sosyalizmi”nden veya “Hakiki Sosyalizm”den bahseder. Burjuvazinin sanayide ve siyasette sahip olduğu üstünlük, küçük burjuvaziyi tehdit etmektedir. Küçük burjuvaziyi tehdit eden iki unsur mevcuttur: sermayedeki yoğunlaşma ve devrimci proletaryanın güçlenmesi. “Hakiki sosyalizm”, aslında bu iki kuşu tek taşla öldürmek derdindedir.[16]

“Hakiki Sosyalizm”, Bellamy’nin politik fikirlerinin oluşumunda önemli bir rol oynamıştır. Yazarının kardeşine inanacak olursak, onun 1860’ların sonlarında Almanya’dan kendisine gönderdiği mektuplar “Alman Sosyalizmi’ne ait görüşlerle yüklüdür.”[17] “Hakiki sosyalizm”i bir ruh gibi kuşanmış olan on dokuzuncu yüzyıl sonunda yaşayan ütopyacılar, sanayileşmiş toplumda küçük burjuvazinin çelişkili sınıfsal konumuna dair algılarına muhayyel çözümler sunmuşlardır.

Proletaryanın güçlenmesi ihtimali karşısında kaygılanıp, burjuvazinin zorba yönetimine tereddütle yaklaşarak ona karşı güvensizlik duyma, on dokuzuncu yüzyılın sonunda reformizmin ayırt edici özellikleridir. İdeoloji düzleminde bu reformizm, serbest piyasa kapitalizmindeki anarşi ile sosyalist devrimin yol açacağı anarşi dışında üçüncü bir yol arayışı içerisindedir. Sarı enternasyonale de kızıl enternasyonale de karşı olan reformizm, küçük burjuvazideki muğlaklık ve çift anlamlılıkla alakalıdır.

İster bir aydının isterse bir esnafın ağzından dökülmüş olsun, Viktorya çağının sonlarında karşımıza çıkan küçük burjuva ideolojisi, esasen “burjuva toplumunu bütünleyen bir parça”ya ait bir üründür. Bir sınıf olarak küçük burjuvazi, kendisini proletarya ile tekelci kapitalistler arasında sıkışıp kaldığını düşünür.[18] Kapitalist ekonomi, bu sınıfla sürekli kaçamaklı konuşur. Küçük burjuvazinin üyelerinin hem sırtını sıvazlar hem de onların burnunu sürter. Rekabet denilen pratik, küçük burjuvaları makul burjuvalara da dönüştürebilir, onları işçi sınıfına doğru da itebilir. Dolayısıyla küçük burjuvazi, emekle sermaye çelişkisiyle dolaylı bir ilişkiye sahip olmasına karşın, kapitalizmin çelişkilerini tecrübe etme konusunda önemli bir konuma sahiptir.

Başka bir ifadeyle küçük burjuvazi, bir yandan sınıflı toplumun gelişiminde çok önemli bir yere sahiptir bir yandan da gündelik mücadelelerle tuhaf bir biçimde ilişkisizdir. Küçük burjuvazinin sahip olduğu sınıf kimliği, doğrudan tayin edemediği toplumsal çelişkinin yol açtığı sonuçlara tabidir. Bu nedenle bir küçük burjuva reformisti, politik planda sürekli bir paradoksla yüzleşecek, kendisini kapsamlı bir biçimde etkileyen toplumsal çelişkilerle ilgilenmek için gerekli gücü ve takati kendisinde bulamayacaktır. Bu noktada küçük burjuva, ancak kendisinin pek müdahil olamadığı, orta sınıfa ait o eski kültüre herkesin asimile edildiği, kapitalist rekabetin yol açtığı değişikliklerin ortadan kaldırıldığı bir toplum umut etmekten başka bir şey yapamaz.

Modern Ütopya’daki anlatıcı gibi küçük burjuva da hareketli bir eylemciden ziyade yerleşik, sakin bir tamircidir.[19] Bunun sebebi, küçük burjuvanın kapitalist uygarlıktaki gelişmenin iki ihtimale açık olduğunu düşünmesidir: ona göre bu uygarlık, sonuçta rekabeti ve sefaleti ortadan kaldıracak ki böylece sınıflararası çatışmada bir taraf tutmaya gerek kalmayacak ya da sefalet ve rekabet ilerlemenin sonunu getirecek ki bu durumda da taraf tutmak gereksiz hâle gelecektir.

Esasen küçük burjuva, aldığı pozisyon itibariyle, gündelik hayatında Tanrı’ya layık olmak için çabalayıp duran ama öte yandan da kurtarılmış ya da lanetlenmiş olduğuna önceden karar verildiğine inanan kaygısız bir kalvinisti andırır. O, tam da Engels’in dediği gibi “kaderinin (yani talihinin) insafına kalmıştır.”[20]

Matthew Beaumont

[Kaynak: Utopia Ltd.: Ideologies of Social Dreaming in England, 1870-1900, Brill, 2005, s. 55-60.]

Dipnotlar:
[1] Morris, William, ‘Dawn of a New Epoch’, The Collected Works of William Morris, 1886, 23 Cilt, Londra: Longmans Green, s. 187.

[2] Marx, Karl ve Frederick Engels, The Poverty of Philosophy, Karl Marx ve Frederick Engels, Collected Works içinde, 1847, Altı Cilt, Londra: Lawrence and Wishart, s. 177.

[3] Morris, William, Political Writings: Contributions to Justice and Commonwealth 1883–1890, Yayına Hazırlayan: Nicholas Salmon, 1994, Bristol: Thoemmes, s. 75-6.

[4] Wolfe, Willard, From Radicalism to Socialism: Men and Ideas in the Formation of Fabian Socialist Doctrines, 1881–1889, New Haven: Yale University Press, 1975, s. 164.

[5] Hyndman, H.M., ‘Dawn of a Revolutionary Epoch’, Nineteenth Century, 1881, s. 12.

[6] Wolfe, Willard, a.g.e., s. 102.

[7] Jameson, Fredric, Postmodernism: or, The Cultural Logic of Late Capitalism, Londra: Verso, 1991, s. 286.

[8] Jameson, Fredric, The Political Unconscious: Narrative as a Socially Symbolic Act, Londra: Methuen, 1981, s. 196.

[9] Bellamy, Edward, Looking Backward: 2000–1887, Boston: Ticknor, 1888, s. 183. Bundan sonra kitaba atıflar, metin içerisinde alıntıdan sonra verilmiştir.

[10] Swanwick, Anna, An Utopian Dream and How It May Be Realized, Londra: Kegan Paul, Trench, 1888, s. 33.

[11] Perrycoste, F.H. [‘A Free Lance’], Towards Utopia (Being Speculations in Social Evolution), Londra: Swan Sonnenschein, 1894, s. 5.

[12] Morris, William, Political Writings, a.g.e., s. 77.

[13] Marx, Karl ve Frederick Engels, The German Ideology, Karl Marx ve Frederick Engels, Collected Works, 5. Cilt, Londra: Lawrence and Wishart, 1976, s. 457.

[14] Marx, Karl ve Frederick Engels, On Reformism: A Collection, Moskova: Progress, 1984, s. 215.

[15] Kautsky, Karl, Karl Kautsky: Selected Political Writings, Çev.: Patrick Goode, Londra: Macmillan, 1983, s. 22–3.

[16] Marx, Karl ve Frederick Engels, Manifesto of the Communist Party, Karl Marx ve Frederick Engels, Collected Works içinde, 6. Cilt, Londra: Lawrence and Wishart, 1976, s. 512.

[17] Bkz. Morgan, Arthur E. 1944, Edward Bellamy, New York: Columbia University Press, s. 369.

[18] Marx ve Engels, Manifesto of the Communist Party, a.g.e., s. 509.

[19] Wells, H. G., A Modern Utopia, Londra: Chapman and Hall, 1905, s. 66.

[20] Engels, Frederick, ‘Supplement and Addendum to Volume 3 of Capital’, Collected Works içinde, 37. Cilt, Londra: Lawrence and Wishart, 1998, s. 895.

0 Yorum: