William
Morris’in Edward Bellamy tarafından 1888 yılında kaleme alınmış olan Geriye Bakmak isimli çalışmaya dair
yorumları, bizlere Viktorya döneminin sonlarında ütopyacı düşüncenin ideolojik
sırrını faş eden, açığa çıkaran kilidi sunar. Her şeyden önce Richard
Jefferies’in yazdığı Londra’dan Sonra
(1885) ve W. H. Hudson’ın yazdığı Kristal
Çağ (1887) “saf modern” olan bir mizacın ürünü değildir. Bu kitaplar,
modern uygarlığa şüpheyle yaklaşan romantik anti-kapitalist geleneğin birer
parçasıdır (hatta William Morris’e kıyasla daha muhafazakârdır). Buna karşılık
Morris’in yürüttüğü polemiğin hedefinde, o dönemde toplumsal reform hareketinin
parçası olan ütopyacı aydınların çoğunda görülen ideolojik çelişkiler
durmaktadır. Birbirinden farklı özelliklere sahip olan bu aydınlar, esasen
serbest piyasa kapitalizmine alternatif teşkil edecek bir toplum inşa etmek
için gerekli araçlar üzerinde durmuşlardır. Morris de aynı mizaca ve niteliğe
sahiptir:
“Sınıflı toplumun yol
açtığı israf, sefalet ve adaletsizlikten kurtulduğumuzda ki bu yönde
gerçekleşecek değişimi mümkün görüyordu, sosyalist olan mülk sahibinin modern
uygarlıktan memnun olacağını varsayıyordu. Böylesi bir adamın idealinde, sadece
tekelci sınıfa yaptığı yardım yataklıkla ilgili suçlarından arınmış olan,
meslek sahibi, sanayileşmiş bir kentte çalışan orta sınıf insan olmak vardı. Bu
insan asalak değildi ve bağımsız bir varlığa sahipti.” (s. 420-21.)
Kapitalizmsiz
sermaye: bu, Morris’in başka bir bağlamda alaycı bir biçimde dile getirdiği,
“ılımlı burjuva toplumunun tüm dünyaya hâkim olduğuna dair rüya” ifadesinde de
karşılığını bulan bir hayaldir.[1]
Bu hayalse
Marx’ın 1840’larda alaya aldığı “hayırseverler okulu”nun ekonomi teorisine denk
düşmektedir. Marx, bu okulu “fiili gerçekteki her anda bulunan çelişkilerden
dem vurup bir tür ‘idealize edilmiş gerçeklik’ peşinde koşmak”la eleştirir.
Marx’a göre “hayırseverler, burjuva ilişkilerine denk düşen kategorileri onları
teşkil eden ve o kategorilerden ayrıştırılması mümkün olmayan çelişki
olmaksızın muhafaza etmek istemektedirler.”[2] 1884’te William Morris de
kendisinin “ekonomi alanındaki hayırseverler” dediği kesime saldırır. Bu
noktada duygusuz ve aptal olan ve orta sınıfa özgü önyargıların içinde boğulmuş
“çakma hayırseverler”le toplumsal reform hareketinde aktif rol oynayan “has
hayırseverler” arasında ayrım yapar. Her ne kadar “çakma hayırseverler”in
öğretilerini büyük ölçüde kabul ettiğini düşünse de Morris, “has hayırseverler”in
toplumun dirilişi için önerdikleri o eskimiş programlarından ötürü onları
yerden yere vurur ve onların toplumun değiştirilemeyeceğini varsaydıklarını
söyler.[3] Morris’in de tanık olduğu biçimiyle, yüzyılın sonunda sosyalistlerle
hayırseverler arasında ciddi bir husumet söz konusudur. Bunun sebebi, o dönemde
hayırseverlikle reformist sosyalizm arasında benzerlik olduğuna inanılıyor
olmasıdır.
Neticede reformizm,
esasen hayırseverliğin radikal bir biçimidir. Willard Wolfe’un tespitiyle, 1884’te
“ilk Fabyanlar, dünyanın insanî çabalarla iyi bir yer hâline gelebileceğine
dair görüşlere sahip bir radikal hayırsever grubundan başka bir şey
değildir.”[4] Sosyalizmi geçici bir heves olarak gören Thomas Davidson’ın
takipçilerini asıl etkileyen isimler, kendisini Marksist olarak tanıtan H.M.
Hyndman ve Mearns ile Stead gibi toplum araştırmacılarıdır. Toplumsal dönüşüm
çağrısı yapmasına karşın Hyndman, esasında ilk başta sosyalizmin hayırseverci
bir versiyonunu önermiş olan bir isimdir. 1881’de kaleme aldığı “Devrim Çağının
Şafağında” isimli makalesinde “gerçek komünizm”i zenginlerin fakirlere
isteseler de istemeseler de belirli avantajlar sunduğu bir düzen olarak
tanımlamaktadır.[5] Sonrasında kendisi ve takipçileri, daha saldırgan bir üslup
benimsemişlerdir. Wolfe’un tespitiyle, “Hyndman ve destekçileri devrimci
kisvesine bürünmüş reformistlerdir. Bu isimler, şiddete dayalı devrim söylemini
esas olarak miskin takipçileri arasında coşku yaratmak ve aylak kitleye korku
salmak için kullanmışlardır.”[6]
Hayırseverci
görüşe ait değerler, Viktorya döneminin sonlarında sosyalist hareketi epey
zehirlemiştir. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında kaleme alınmış romanlar
bağlamında bu değerler karşımıza natüralizm olarak çıkmaktadır. Fredric
Jameson’ın da ifade ettiği biçimiyle, “natüralizmin eski biçimi, alt sınıfların
dünyasını ve hayatını tecrübe etme, sonra da oturma odasının ve koltuğun
rahatına geri dönme fikri üzerine kuruludur. Alıp alabileceği en iyi kararlar
bile sonuçta bir hayırseverliğin ürünüdür.”[7] Farklı bir bağlamda George
Gissing’i tartışan Jameson, “on dokuzuncu yüzyılın sonlarında bir romancının
dile getirdiği biçimiyle, ‘hayırseverci strateji’nin başarısız olması sonucu
yeni (ve tekrar icat edilmiş) bir alt tür olarak ütopyacı roman bir kenara
atılmıştır. Ama gene de bu tür söz konusu dönemde tekrar yaşama imkânı
bulmuştur” tespitinde bulunur.[8] Benim çıkarımıma göreyse ütopyacı edebiyat,
hayırseverci stratejinin başarısızlığı sonucu kenara atılmak şöyle dursun, bu
stratejinin yüceltilmiş bir biçimini temsil etmektedir. Sonuçta ütopyacı
romanlar, hayırseverci reformizme ait kısmî çözümleri bütünlemişlerdir. Örneğin
Geriye Bakmak’ta hayırseverlik,
kusursuz bir biçimde işleyen refah devletinin pratikte yaygın olarak yerine
getirdiği bir görevdir: romandaki kahramanın ifadesiyle, “böylesi bir kapsama
sahip hayır kurumlarının varlığı ve bu kurumların dayandığı fikir, muhtemelen
hayırseverliği coşkuyla savunan kişilerin nefesini kesecek cinstendi.”[9]
Geriye Bakmak’ta tasvir edilen
ütopik gelecek, mütevazı ölçülere sahip, pragmatik amaçlara hizmet eden
hayırseverci projelerinin bitiş noktasını ifade etmektedir. Bellamy’nin
kitabının yayınlandığı yıl çıkan Anna Swanwick’e ait Ütopik Bir Düş ve Nasıl
Gerçek Olabilir (1888) isimli romanlar hayırsevercilerin siyasetine dair
örnekler sunmaktadır. Burada hayırseverlerden Güney Londra’da bulunan Halkın
Sarayları’na destek vermeleri istenmektedir, zira “bunlar, kardeşler cemaatini
cehaletin ve günahın zincirlerinden kurtaracaktır. Ayyaşlık gibi dehşet verici
şeyler ortadan kalkacak, ahlakın çölünde güller açacaktır.”[10] İnsanî bir
ortamda yoksullara verilecek ahlak eğitimi, Londra’nın maddi ve manevi
sefaletiyle oluşmuş gölün ortasında Hristiyan kardeşliğinin hüküm sürdüğü bir
adanın oluşmasını sağlayacaktır. Reform yukarıdan aşağıya doğru
gerçekleştirilmeli, büyük bir saygıyla kabul görmelidir.
Bu dönemde
hayırseverci projelerin, pek ilgi görmeyen “ütopyacı” kelimesiyle bağlantılı
olarak ele alınması asla tesadüf değildir. İsmi bilinmeyen bir yazarın 1894’te
dile getirdiği biçimiyle, “ütopyacı hayal gücü”, fazla hevesli, iyi niyetli,
pratikten uzak hayırseverlere ait programları çöpe atan kalpsiz, hayal gücü
zayıf cahillerin, soğukkanlı ve mantıklı kimselerin bir yorumudur.[11]
Muhtemelen Morris’i de birçok kez kendi siyasetini hayırseverlere ve
reformistlere karşıt bir pratik olarak tanımlamaya mecbur eden de
hayırseverliğin ütopyacılıkla, ütopyacılığın da sosyalizmle ilişkilendiriliyor
oluşudur. Morris’e göre, “işçiler için bir şey yapılmayıp o işler işçiler
tarafından yapıldığında, azla geçinmenin şart olmadığını, kârın çarklarında
öğütülmek yerine bolluğun hüküm sürdüğü, cömert, kaygıdan uzak bir hayatı
yaşamayı anlatan bir ülkü kendisini işçilere tüm ayrıksılığı ile sunduğunda, yüce
ideallere ulaşmak için ilk gerekli adım atılmış olacaktır.”[12]
Marx ise
“hayırseverci yanılsamalar”ı küçük burjuvazinin sınıfsal bakış açısının birer
ürünü olarak görür.[13] Ona göre, küçük burjuvazinin çatışmalarla yüklü
sınıfsal konumu onun toplumu incelerken kullandığı merceğin niteliğini de izah
eder. Mevcut durumuna bağlı olarak “küçük burjuvazinin başını üst orta
sınıfların sürdüğü saltanat döndürür ama öte yandan da halkın çektiği çileler
karşısında içinde bir merhamet belirir.”[14] Bana kalırsa bu küçük burjuva
bakış açısı, William Morris’in Geriye
Bakmak isimli kitaba dair eleştirisinde kullandığı “mizaç” ifadesinin
sebebini de açıklamaktadır. Saf modern insanın ideal hayatına dair belirli bir
fikre sahip olan Morris, tam da bu sebeple, “bir adamın idealinde sadece
tekelci sınıfa yaptığı yardım yataklıkla ilgili suçlarından arınmış olan meslek
sahibi, sanayileşmiş bir kentte çalışan orta sınıf insan”ın üzerinde
durmaktadır. Kautsky’nin iddia ettiği biçimiyle “aydınlardaki genel eğilim,
kendilerini sınıfsal çıkarlara kafayı takmış bağnazlığın üzerinde görme ve kısa
süreli, kısmî çıkarların etkileyemeyeceği bir yücelikte olan idealist
yanılsamalara göre hareket etme yönünde” ise o vakit Morris’in aklındaki
politik açıdan saflaşmış meslek sahibi kişi, olağan arzuların gerçekleştiği bir
tür hayalden başka bir şey değildir. Kautsky’nin de dediği gibi, “diyelim ki bu
bir tür sosyalizm, lâkin şunu bilelim, bu sosyalizm, tam da Marx ve Engels’in
bahsini ettiği ‘hakiki sosyalizm’ anlayışına benzer.”[15]
Komünist Manifesto’da Marx, küçük
burjuvazinin tecrübe ettiği toplumsal baskı ile bağlantılı bir akımdan, “Alman
Sosyalizmi”nden veya “Hakiki Sosyalizm”den bahseder. Burjuvazinin sanayide ve
siyasette sahip olduğu üstünlük, küçük burjuvaziyi tehdit etmektedir. Küçük
burjuvaziyi tehdit eden iki unsur mevcuttur: sermayedeki yoğunlaşma ve devrimci
proletaryanın güçlenmesi. “Hakiki sosyalizm”, aslında bu iki kuşu tek taşla
öldürmek derdindedir.[16] “Hakiki Sosyalizm”, Bellamy’nin politik fikirlerinin
oluşumunda önemli bir rol oynamıştır. Yazarının kardeşine inanacak olursak,
onun 1860’ların sonlarında Almanya’dan kendisine gönderdiği mektuplar “Alman
Sosyalizmi’ne ait görüşlerle yüklüdür.”[17] “Hakiki sosyalizm”i bir ruh gibi
kuşanmış olan on dokuzuncu yüzyıl sonunda yaşayan ütopyacılar sanayileşmiş
toplumda küçük burjuvazinin çelişkili sınıfsal konumuna dair algılarına
muhayyel çözümler sunmuşlardır.
Proletaryanın
güçlenmesi ihtimali karşısında kaygılanıp, burjuvazinin zorba yönetimine
tereddütle yaklaşarak ona karşı güvensizlik duyma, on dokuzuncu yüzyılın
sonunda reformizmin ayırt edici özellikleridir. İdeoloji düzleminde bu
reformizm, serbest piyasa kapitalizmindeki anarşi ile sosyalist devrimin yol
açacağı anarşi dışında üçüncü bir yol arayışı içerisindedir. Sarı
enternasyonale de kızıl enternasyonale de karşı olan reformizm, küçük
burjuvazideki muğlaklık ve çift anlamlılıkla alakalıdır. İster bir aydının
isterse bir esnafın ağzından dökülmüş olsun, Viktorya çağının sonlarında
karşımıza çıkan küçük burjuva ideolojisi, esasen “burjuva toplumunu bütünleyen
bir parça”ya ait bir üründür. Bir sınıf olarak küçük burjuvazi, kendisini
proletarya ile tekelci kapitalistler arasında sıkışıp kaldığını düşünür.[18]
Kapitalist ekonomi bu sınıfla sürekli kaçamaklı konuşur. Küçük burjuvazinin
üyelerinin hem sırtını sıvazlar hem de onların burnunu sürter. Rekabet denilen
pratik, küçük burjuvaları makul burjuvalara da dönüştürebilir, onları işçi
sınıfına doğru da itebilir. Dolayısıyla küçük burjuvazi, emekle sermaye
çelişkisiyle dolaylı bir ilişkiye sahip olmasına karşın, kapitalizmin
çelişkilerini tecrübe etme noktasında önemli bir konuma sahiptir.
Başka
bir ifadeyle küçük burjuvazi, bir yandan sınıflı toplumun gelişiminde çok
önemli bir yere sahiptir bir yandan da gündelik mücadelelerle tuhaf bir biçimde
ilişkisizdir. Küçük burjuvazinin sahip olduğu sınıf kimliği, doğrudan tayin
edemediği toplumsal çelişkinin yol açtığı sonuçlara tabidir. Bu nedenle bir
küçük burjuva reformisti, politik planda sürekli bir paradoksla yüzleşecek,
kendisini kapsamlı bir biçimde etkileyen toplumsal çelişkilerle ilgilenmek için
gerekli gücü ve takati kendisinde bulamayacaktır. Bu noktada küçük burjuva,
ancak kendisinin pek müdahil olamadığı, orta sınıfa ait o eski kültüre herkesin
asimile edildiği, kapitalist rekabetin yol açtığı değişikliklerin ortadan
kaldırıldığı bir toplum umut etmekten başka bir şey yapamaz. Modern Ütopya’daki anlatıcı gibi küçük
burjuva da hareketli bir eylemciden ziyade yerleşik, sakin bir tamircidir.[19]
Bunun sebebi, küçük burjuvanın kapitalist uygarlıktaki gelişmenin iki ihtimale
açık olduğunu düşünmesidir: ona göre bu uygarlık, sonuçta rekabeti ve sefaleti
ortadan kaldıracak ki böylece sınıflararası çatışmada bir taraf tutmaya gerek
kalmayacak ya da sefalet ve rekabet ilerlemenin sonunu getirecek ki bu durumda
da taraf tutmak gereksiz hâle gelecektir. Esasen küçük burjuva, aldığı pozisyon
itibariyle, gündelik hayatında Tanrı’ya layık olmak için çabalayıp duran ama
öte yandan da kurtarılmış ya da lanetlenmiş olduğuna önceden karar verildiğine
inanan kaygısız bir kalvinisti andırır. O, tam da Engels’in dediği gibi “kaderinin
(yani talihinin) insafına kalmıştır.”[20]
Matthew Beaumont
[Kaynak: Utopia Ltd.: Ideologies of Social Dreaming
in England, 1870-1900, Brill, 2005, s. 55-60.]
Dipnotlar
[1] Morris, William, ‘Dawn of a New
Epoch’, The Collected Works of William Morris, 1886, 23 Cilt,
Londra: Longmans Green, s. 187.
[2] Marx, Karl ve Frederick Engels, The
Poverty of Philosophy, Karl Marx ve Frederick Engels, Collected Works içinde, 1847, Altı Cilt, Londra:
Lawrence and Wishart, s. 177.
[3] Morris, William, Political
Writings: Contributions to Justice and Commonwealth 1883–1890, Yayına
Hazırlayan: Nicholas Salmon, 1994, Bristol: Thoemmes, s. 75-6.
[4] Wolfe, Willard, From Radicalism
to Socialism: Men and Ideas in the Formation of Fabian Socialist Doctrines,
1881–1889, New Haven: Yale University Press, 1975, s. 164.
[5] Hyndman,
H.M., ‘Dawn of a Revolutionary Epoch’, Nineteenth Century, 1881, s. 12.
[6] Wolfe,
Willard, a.g.e., s. 102.
[7] Jameson, Fredric, Postmodernism:
or, The Cultural Logic of Late Capitalism, Londra: Verso, 1991, s. 286.
[8] Jameson, Fredric, The Political
Unconscious: Narrative as a Socially Symbolic Act, Londra: Methuen, 1981, s.
196.
[9] Bellamy,
Edward, Looking Backward: 2000–1887, Boston: Ticknor, 1888, s. 183. Bundan
sonra kitaba atıflar, metin içerisinde alıntıdan sonra verilmiştir.
[10] Swanwick, Anna, An Utopian
Dream and How It May Be Realized, Londra: Kegan Paul, Trench, 1888, s. 33.
[11] Perrycoste, F.H. [‘A Free Lance’],
Towards Utopia (Being Speculations in Social Evolution), Londra: Swan
Sonnenschein, 1894, s. 5.
[12] Morris, William, Political
Writings, a.g.e., s. 77.
[13] Marx, Karl ve Frederick Engels, The
German Ideology, Karl Marx ve Frederick Engels, Collected Works, 5.
Cilt, Londra: Lawrence and Wishart, 1976, s. 457.
[14] Marx,
Karl ve Frederick Engels, On Reformism: A Collection, Moskova: Progress,
1984, s. 215.
[15] Kautsky, Karl, Karl Kautsky:
Selected Political Writings, Çev.: Patrick Goode, Londra: Macmillan, 1983, s.
22–3.
[16] Marx, Karl ve Frederick Engels, Manifesto
of the Communist Party, Karl Marx ve
Frederick Engels, Collected Works
içinde, 6. Cilt, Londra: Lawrence and Wishart, 1976, s. 512.
[17] Bkz.
Morgan, Arthur E. 1944, Edward Bellamy, New York: Columbia University
Press, s. 369.
[18] Marx ve
Engels, Manifesto of the Communist Party, a.g.e., s. 509.
[19] Wells,
H. G., A Modern Utopia, Londra: Chapman and Hall, 1905, s. 66.
[20] Engels, Frederick, ‘Supplement and
Addendum to Volume 3 of Capital’, Collected Works içinde, 37. Cilt, Londra: Lawrence
and Wishart, 1998, s. 895.
0 Yorum:
Yorum Gönder