15 Temmuz 2019

,

Filistin'in Özgürlüğü ve Latin Amerika



Doğu Kudüs, Gazze ve Batı Şeria'daki İsrail işgaline karşı Filistin ile dayanışma anlamına gelen Dünya Kudüs Günü vesilesiyle, İsrail'in siyonist rejiminden kurtuluş için verilen Filistin'deki ve Latin Amerika'daki mücadeleler arasındaki bağı incelemeye zaman ayırmalıyız.

Siyonizm, İsrail devletini ve uyguladığı zulmü meşrulaştırmak için kullanılan emperyalist, şovenist ve anti-Semit bir ideolojidir. Filistin topraklarının işgalinde ve zulümle sömürüsünde emperyalisttir. Apartheid yasalarıyla Filistinlilerin siyasi ve sosyal haklardan mahrum edilmesinde ve hâlen daha kendi toplumuna nüfuz ettirdiği azgın milliyetçilikle şovenisttir. Nihai olarak ise, kendilerine yönelen eleştirileri anti-Semit bulsalar da, askere alım yasalarını protesto eden Ortodoks Yahudiler üzerindeki baskılarla ve Afrika kökenli Yahudilerin ülkeye göç edişini Beyaz ırkçı eğilimlerle sınırlayışında anti-Semit bir ideolojidir.

İsrail, 2014'te tahrik ederek başlattığı çatışmaların ardından, Filistinliler üzerindeki baskısını korkunç bir seviyeye yükseltti. Bugün Gazzeliler, İsrail'in altyapıya verdikleri zararları tamir etmeye çalışırken bir yandan da su ve elektriğe ulaşımda güçlük çekiyorlar. Tüm bunlar, dünyanın en sıkı ablukalarından birinden muzdaripken oluyor. BM raporuna göre Gazze'deki 2 milyon Filistinli, günde ancak 4 saat elektrik kullanımına ulaşabiliyor. 2010'daki bir rapora göre İsrail'deki ortalama su kullanımı 240 litreyken, bu sayı Batı Şeria'da 73 litre. Küba, Venezuela, İran ve KDHC üzerindeki emperyalist ablukalar ve ambargolar gibi Gazze üzerindeki bu abluka da Filistin halkının temel tıbbî malzemelere ve gıdaya olan ulaşımını engelliyor. Bu abluka, hâlihazırda korkunç bir durumda olan insanları aç bırakmanın ve öldürmenin insanlık dışı bir yoludur. Bütün bunlar, İsrail’in terörist güçleri olan IDF’nin günlük cinayetleriyle, adam kaçırmalarıyla ve çocukları, sağlık görevlilerini, silâhsız göstericileri, gazetecileri ve aktivistleri tehcir etmesiyle ikiye katlanıyor.

Filistin halkının karşılaştığı bu zulüm, Latin Amerika'da campesinoların (köylüler), işçilerin, Yerlilerin, Siyahilerin, kadınların ve diğer tüm marjinalize edilmiş grupların karşılaştıklarıyla yakından bir bağlantı içindedir. Öyledir, çünkü İsrail o vahşi askerî taktiklerini, silâhlarını, faşist askerlerini ve ideolojisini Latin Amerika'nın elitlerine ve onların rejimlerine sunuyor.

İsrail ve Latin Amerika arasındaki ilişkiler 1960'lı yıllara, yani birçok ülkemizin diktatör rejimlerinin, iç savaşların ve darbelerin altında inim inim inlediği bir zamana kadar gidiyor. İsrail, bunların en vahşi, en berbat olanlarına silâh desteği sağlamıştır: Arjantin'deki askerî cunta 1970'li ve 80'li yıllar boyunca silâhlarının yüzde 95'ini İsrail'den almıştır; El Salvador'da bu oran 1972-79 yılları arasında yüzde 92; Honduras'ta ise 1972-81 yılları arasında yüzde 81’di.

Ekvador'daki 1960'lardan 80'lere kadar süren askerî cuntaların ve dikta yönetimlerinin baş destekçisi İsrail idi. Eylemcilerle mücadele etmeleri için Ekvator devleti, genç askerlerini eğitim için İsrail'e yollamışlardı. 1970'li yıllardaki askerî cunta yönetiminde Yerli ve solcu eylemcilerin hareketleri ağır bir şekilde bastırılırken, İsrail, Ekvator'a 200 milyon dolar değerinde silâh yardımında bulunmuş, üstüne askerî danışmanlar da göndermiş ve “eğitim” işini üzerlerine almışlardır.

Guatemala'da bir sürü insan hakları ihlalleriyle suçlanan Fernando Romeo Lucas García'nın 1978 yılındaki dikta rejiminde ise İsrail, bu rejimi on binlerce tüfek göndererek desteklemiştir. 1980'li yıllar boyunca binlerce Yerli'nin ve solcu eylemcinin katledildiği bu sürece İsrail gönderdiği danışmanlarıyla destek olmuştur. 1982'deki darbenin ardından yönetime gelen Efraín Ríos Montt döneminde 10.000'den fazla Yerli'nin öldürülmesinde İsrail, askerî danışmanlarıyla, silâhlarıyla ve rejimi finanse etmesiyle büyük bir pay sahibidir.

1973 yılında Şili, seçimlerle iş başına gelmiş olan Salvador Allende'nin faşist Pinochet tarafından devrilmesine tanık oldu. Pinochet iktidara geldiğinde İsrail, bu zâlim rejimin en büyük silâh tedarikçilerinden biri hâline geldi. İsrail, eylemcilere karşı insanlık dışı taktikler uygulayan Şili ordusuyla da yakın ilişkiler geliştirdi; özellikle de Şili Hava Kuvvetleri ile. Bunların en bilinen taktiği ise, eylemcileri uçaklardan Pasifik'e atarak “kaybetmekti”.

Rafael gibi İsrail şirketleri de tüm bu suçlara ve baskılara ortaktır. Rafael, başta füze olmak üzere çeşitli türde silâhlar üreten bir İsrail şirketidir. 2000'lerin başında Rafael, Sağcı Kolombiya hükümetiyle 65 milyon dolar değerinde silâh anlaşması imzaladı. Son zamanlarda ise İsrail sadece silâh göndermekle kalmıyor, aynı zamanda silâh veya gözetleme aracı olarak kullanılabilecek insansız hava araçları da tedarik etmeye başladı.

Honduras, Ekvador, Peru, Meksika, Kolombiya ve Şili, güvenlik durumlarını güçlendirmek ve halk hareketlerini bastırmak için İsrail İHA'ları satın alan devletlerdir. Kolombiya'da bu İHA'lar, insanları gözetlemek ve onların üstünde terör estirmek için campesino hareketlerine karşı kullanılmıştır. Özel İsrail şirketleri de ayrıca El Salvador'a gerillalara karşı paralı askerler, silâhlar ve ölüm mangaları göndermiştir. Bu şirketler Nikaragua'daki Kontralara da aynı yolla destek olmuşlardır; gönderdikleri bu güçler işkencelerle ve yargısız infazlarla, Sandinist hareketin sosyalist ilerleyişine mâni olmak istemiştir.

Bu Mayıs ayında İsrail, asker ve polis güçlerini sınırı koruma noktasında eğitmek için 1.000 kadar askerî personel göndereceğini duyurmuştur. İsrail-Filistin sınırında IDF ve İsrailli yerleşimciler tarafından işlenen korkunç cinayetlere bakacak olursak İsrail, aynı vahşi metotlarını Honduras'a ihraç ediyor. İsrail zaten Honduras'ta daha önceden de önemli bir rol oynamıştı; apartheid rejiminin 2009'da, seçilmiş başkan Manuel Zelaya'ya karşı darbe girişiminde parmağı olduğu noktasında önemli iddialar var.

Birkaç İsrailli ve İsrail şirketinin darbede parmağı olduğu iddia ediliyor. Bunlardan birisi David Mirza. Mirza, Uluslararası Güvenlik Akademisi'nin başındayken güvenlik güçlerini eğiten kişidir. Mirza'nın darbeden hemen önce Honduras'ta olduğu bildirildi ve verdiği taktiklerle ordunun darbe sırasındaki ve sonrasında halk üzerindeki kuracağı baskının taktiklerini etkilediği öne sürüldü. Darbeden sonra 2016 yılında iktidarı ele alan Juan Orlando Hernández, İsrail ile silâh, danışmanlık vs. alanlarında bu faşist devletle anlaşma imzaladı. Şimdilerde Honduras'a giren bu güçler devam etmekte olan bu anlaşmanın bir parçasıdırlar.

Tarih öyle gösteriyor ki İsrail'in hiper-militarizm ve emperyalizmle biçimlenen Siyonizm ideolojisi şimdi Latin Amerika'ya kadar uzanmıştır. İsrail devleti nasıl önceden baskıcı sağcı hükümetlerin temel bir güçse, hâlen daha öyledir. Latin Amerikalı elitlerin faşist işgalci-sömürgeci İsrail devletiyle ittifakı, Filistin'in kurtuluş davasıyla Latin Amerika'nın sömürgecilikten kurtuluş mücadelesini birbirine bağlıyor. Siyonizm'in emperyalist ideolojisi, Latin Amerika'nın baskıcı kapitalist elitlerine bulaşıyor. Bu ittifakın somutlaşmasını, Latin Amerika'daki işkencelerde, ayrım gözetmeyen cinayetlerde, haksız tutuklamalarda ve Yerlilerin, Siyahların, campesinoların ve işçilerin yerinden edilmesinde görebiliriz.

İsrail'deki faşistlerle yakın ilişki içinde olan birçok dikta rejimine rağmen, üç Latin Amerika devleti İsrail'in etkisine direnmiş ve İsrail devletini tanımayı reddetmiştir. Bu devletler Venezuela, Bolivya ve Küba'dır. Küba’nın 1959’daki devriminden bu yana, Fidel Castro’nun önderliğinde Kübalılar, Filistinli yoldaşlarını Siyonist işgalcilere karşı mücadelelerinde eğitecek kadar ileri giderek Filistinlilerle büyük bir dayanışma göstermiştir. 2015'te Venezuela, Filistinlilerin şu anda İsrail’in işgal ettiği topraklarına geri dönme hakkını savunan Filistin'e Dönüş İçin Küresel Seferberlik kampanyası için düzenlenen ilk Latin Amerika kongresine ev sahipliği yapmıştır.

Venezuela devlet başkanı Hugo Chávez bir defasında şöyle demişti: “Bir gün soykırımcı İsrail devleti ait olduğu yere konulacaktır. O gün orada, aynı yolu ve fikirleri paylaşabileceğimiz gerçekten demokratik bir devletin doğacak olmasını umalım.” Bir gün, İsrail'i ait olduğu yere koymak ve bu âdil ve özgür, bağımsız devleti kurmak için, şimdi yapmamız gereken, Filistin ve Latin Amerika'daki mücadeleleri birbirine bağlayan tarihî ve maddî şartları bilmektir. Enternasyonal dayanışma ve Latin Amerika'da işçilerin, köylülerin ve Yerlilerin mücadelesi, özgürlükleri için işgal altındaki topraklarında savaşan Filistinli kardeşlerimizle birlikte, Siyonizm'in üstesinden gelecek ve faşist İsrail devletini, müttefikleriyle birlikte parçalayacaktır.

Nicholas Ayala
6 Haziran 2019
Kaynak

0 Yorum: