Her mahallede, her sokakta Lübnan başbakanı Saad
Hariri’nin resimleri asılı. Resmin üzerinde ise Arapça “hepimiz seninleyiz”
yazılı.
Geçen hafta Hariri’nin Suudi Arabistan eliyle
gerçekleşen, şoke edici istifası ile İran ve Hizbullah karşıtı sözlü saldırılar
ülke içerisinde gerilime yol açtı ve İsrail’e saldırı için bir bahane sundu. Bu
hafta tüm Lübnan, ülkenin egemenliğini savunmak adına birleşti, herkes,
Hariri’yi yabancı bir gücün elindeki bir tutsak olarak görüyor ve onun Suudi
Arabistan’dan dönmesini istiyor.
Ne
Değişti, Neden Değişti?
Bağımsız araştırmacı ve Lübnan Komünist Partisi
üyesi Jana Nakhal ile 16 Kasım günü bu gelişmeler üzerinden bir araya geldik.
“Hariri
4 Kasım günü Lübnan başbakanı olarak gittiği Suudi Arabistan’dan istifa edince
herkes şoke oldu. İsrail’in bomba atması, suikastlar, her şey mümkün hâle
geldi. Bugün herkes, Lübnan’ın uluslararası güçlerin çatışacağı bir merkez
hâline gelmesinden endişeli.”
Lübnan’daki zaten yönetilmesi güç olan politik
sistemin istikrarsızlaşması gayet kolay. 1925’te Fransız sömürgecilerin kurduğu
sistem, hükümet görevlerini ve meclis içi dağılımı tayin ediyor, esas olarak da
farklı dini gruplara dayanıyor. Hariri Sünnileri, Aoun Hizbullah’la müttefik
olan Hristiyanları temsil ediyor.
Ancak Nasrallah ve Aoun, Hariri’ye her daim
muhalif olmalarına karşın, onu Suudilere karşı destekledi, Lübnan’ın
egemenliğini savundu ve Hariri’nin serbest bırakılmasını talep etti. Aoun,
başbakan Lübnan’a dönüp açıklama yapmadıkça, onun istifasını kabul etmeyeceğini
söyledi. Aoun ve Nasrallah, ilkeli bir milli birlik talep etti, bunun üzerine
halk çağrıya uyup yürüyüşler düzenledi.
Nakhal’a göre, “tek çözüm gerilimin
sonlandırılması. Herkes bu sayede rahatlayacaktır. Her konuda Hizbullah’ı
suçlamaya hazır olan Hariri’nin Gelecek Hareketi çatışma içerisine girse bile,
ülke içerisinde herhangi bir çatışmaya tanık olunmayacak. Krizi Suudiler
yarattı ve onu Riyad kaynaklı bir diplomasi sorununa dönüştürdü.”
Ülkedeki
Birlik İsrail’i Saldırmaktan Vazgeçiriyor
Nakhal’a göre, “ülkedeki birlik İsrail’i
saldırmaktan vazgeçiriyor. Zira gruplar arasındaki kavgaları İsrail, her daim
saldırı için bir bahane olarak kullanmıştı. Örneğin 2006’da İsrail işgaline
karşı tüm ülke, Hizbullah ve diğer direniş örgütleri etrafında birleşti.
2006’da İsrail’in ancak içeriden yenilebileceğini anladık.”
Nakhal, devamında “bugün saldırı yaşanmayacağını,
İsrail’in kendi ajandasına uygun olarak saldırmak istediğini” söylüyor.
Ama hâlâ bazı tehlikeler varlığını koruyor.
Örneğin Suudi Arabistan’ın Lübnan’a ekonomik abluka veya ekonomik boykot tatbik
etmesi mümkün. Bu da Suudi Arabistan’da çalışan ve her yıl ortalama 4,5 milyar
doları ülkeye gönderen 350.000 Lübnanlının canını acıtacak bir gelişme.
Suudiler
Lübnan’ın Egemenliğine Saldırıyor
Suudiler, Lübnan’ın içişlerine neden bu kadar
pervasızca ve açıktan müdahale edip onu İran’la karşı karşıya gelmek için bu
küçük ülkeyi bir savaş sahası hâline getirdiler?
Washington’ın petrol zengini Ortadoğu’daki en
önemli müşterilerinden biri olan Suudi Arabistan, Lübnan’ı egemen bir devlet
değil, kendi çıkarlarının bir uzantısı olarak görüyor. Riyad, uzun zamandır hem
Suudi hem Lübnan vatandaşı olan, Suudi Arabistan’da iş yapan Hariri’yi
Lübnan’daki “adamı” olarak görüyor. Suudiler, Hariri geçen yıl Aoun ve
Hizbullah’la koalisyon hükümeti kurduğunda çok kızdı, oysa 13 yıl içerisinde
ulusal bütçe oluşturma ve ülkeye istikrar getirme imkânı bulan ilk hükümet bu
hükümetti.
Lübnan ve İran arasında ilişkilerin ısındığına ve
politik bir anlaşmanın tesis edildiğine dair son dönemde yaşanan gelişmeler
Riyad’ı öfkelendirmeye yetti. Bunun üzerine Riyad, Hariri’yi ayağına çağırıp
ondan istifa etmesini istedi.
23 Ağustos günü Hariri, İranlı yetkililere,
Lübnan’ın karşı karşıya olduğu iki ana tehdidin, Suudilerin tespit ettiği gibi,
Hizbullah ve İran değil, “İsrail ve terörizm” olduğunu söyledi.
3 Kasım günü Hariri, sonrasında Lübnan-İran
ilişkilerinin “gayet iyi” olduğunu söyleyecek olan İranlı üst düzey danışman
Ali Ekber Velayeti ile bir araya geldi.
Ertesi günse Velayeti ile Aoun buluştu. Tehran Times’a göre “Aoun, İran’ı
bölgede istikrarı ve güvenliği tesis etme noktasında oynadığı rolü övgüyle andı
ve iki ülke arasındaki bağların güçlendirilmesine çok büyük bir önem verdiğini
söyledi.”
Nakhal’ın ifadesine göre, Hariri’nin İran kaynaklı
terörizm tehdidine vurgu yapan eski lafları yinelediği istifa konuşması, son
dönemdeki açıklamalarla çelişmekteydi. Bir gün önce İranlılarla bir araya gelen
Hariri, ertesi gün İran’ın Lübnan’daki elini kesmekten söz ediyordu.
Suudiler, kendi hâkimiyet kurma girişimlerine
karşı mücadele eden Yemenlilere (Husilere) yönelik Hizbullah desteğine şiddetle
karşı çıkıyorlar. Suudi bombaları ve Amerikan silâhları yüzünden her gün
yüzlerce insan ölüyor, bu ölümlere bir de açlık ve hastalık kaynaklı ölümler
ekleniyor. Nakhal’a göre, Hizbullah’ın Yemen’e yardımı, Che Guevara ve Küba’nın
ülke dışında kurtuluş mücadelelerine verdiği enternasyonalist desteğe benziyor.
Nakhal’ın da aktardığı biçimiyle, Hariri, 12 Kasım
tarihli mülâkatında dilini değiştirdi. Lübnan’daki muhaliflerine karşı daha
uzlaşmacı bir dile başvuran Hariri, Hizbullah’ın Yemen’e yaptığı yardımın “ana
sorun” olduğunu söyledi. Burada Suudi çizgisinin revize edilmesi söz konusu.
Mülâkatı Suudi Arabistan’da yapan, Hariri’nin partisine ait olan Gelecek TV. Hariri, mülâkatta tutsak
olmadığını iddia etti ama bu iddia öylesine mantıksızdı ki Lübnan televizyonu
mülâkat yayınını kesti.
Kısa süre önce Hariri, bağımsızlık günü olan 22
Kasım’da ülkeye döneceğini söyledi.
Hizbullah
ve LKP’nin Direnişteki Rolü
ABD, “terörist” olarak gördüğü Hizbullah’a karşı
kampanya yürütüyor. Nakhal ise “Hizbullah’ın Lübnan toplumunun ve politik
sahnenin bir parçası olduğunu, ne vakit Lübnan’a saldırı düzenlense, onun
direnişteki yerini aldığını” söylüyor.
Silâhlı birliklere sahip olan LKP de aynı
direnişin parçası. Parti, 1975-90 arası dönemde yaşanan Lübnan İç Savaşı’nda
Filistin halkını korumak için mücadele etti. Üyeleri, 2000’de 18 yıldır işgal
altında bulunan Güney Lübnan’ı kurtarmak ve 2006’da İsrail işgaline son vermek
için Hizbullah milisleriyle birlikte savaştı.
Son dönemde LKP, Suriye sınırında 120 kilometre
uzunluğundaki Lübnan toprağını El-Kaide ve Nusra’dan kurtarmak için Lübnan
Ordusu ve Hizbullah’la birlikte savaşın içerisinde yer aldı. Birleşik Lübnan
güçleri, Mayıs’ta başarı kazanarak, bu toprakları dört yıllık işgal ardından,
Hristiyan ve Sünni köylülere geri verdi.
Nakhal’a göre, bugün Lübnan başka önemli
meselelerle karşı karşıya.
Tespitine göre, Suriye’deki savaş çiftçilerin ve
Suriye’de ürünlerini satan, bu amaçla uzun zamandır Lübnan-Suriye sınırını
geçip duran Bedevilerin hayatlarını ve ekonomisini mahvetti. Bu sınır savaş
yüzünden uzun zamandır kapalı.
Lübnan’daki
Suriyeli Mülteciler
Buna ek olarak, 4-5 milyonluk nüfusa sahip olan
Lübnan’da bir milyonu aşkın Suriyeli mülteci var. “Ana sorun, Lübnan
hükümetinin onlara hiç el atmaması ve bu insanların destek verme ve iltica
hakkı bahşetme zorunluluğuna bağlı olarak mülteci statüsüne
kavuşturulmamaları.” Bugün Suriyeli mülteciler, “geçici yerleştirilmiş
bireyler” olarak kategorize ediliyorlar.
Suriyeli mültecilere yönelik yardımı sadece BM
kurumları sağlıyor ve bu yardımlar, bağımlılık ilişkisini perçinleyecek bir
şekilde dağıtılıyor. Lübnan’daki birçok Suriyeli çocuk okula gitmiyor, okuma-yazma
bilmiyor.
Nakhal’ın tespitiyle, her sorun mülteci
kaynaklıymış gibi değerlendiriliyor. Bu görüş, sınıf meselesinden bağımsız
değil. Kimse zengin Suriyelilere öfkeli olduğunu söylemiyor. Tüm bunlar,
Lübnan’daki mezhepçi politik sistemle ilişkili. Bu sistem sınıfsal ilişkileri
maskeliyor. Örneğin “kentteki ve köydeki yoksullar çoğunlukla Şii.”
Mezhepçi
Politik Sistemin Sürdürülmesi Mümkün Değil
LKP, insanları esas olarak dini topluluklara göre
tarif etmeyi öne alan mezhepçi tarzı uygulayan bir yapı değil. Partinin üyeleri
ve liderleri arasında ülkedeki tüm etnik ve dini gruplardan insanlar var. “Bize
göre, mezhepçi yönetim tarzının sürdürülmesi mümkün değil. Bu sistem, kır ve
kent yoksullarına pek bir şey sunmuyor. Bazı bölgelerde eğitim bile verilmiyor.”
LKP, bugün kadınlar,
çiftçiler, işçiler, sendikalar, kooperatifler ve öğrenci hareketleri ile
birlikte çalışma yürütüyor.
Joyce Chediac
22 Kasım 2017
22 Kasım 2017
0 Yorum:
Yorum Gönder