Afrikalı-Amerikanlar
ve Afrika diasporası, devrimin tüm o ırkçı zulmüyle birlikte, sermayeyi merkeze
koymuş olan sistemin sonuna işaret etme ve bütün dünyaya yayılma ihtimalinden
epey etkilenmişlerdi. Jamaikalı şair ve yazar Claude McKay’in Ekim Devrimi’ni
“insanlık tarihinde yaşanmış en büyük olay”, Bolşevizmi “bugün dünyadaki en
harika ve en bilimsel fikir” olarak nitelemesinin sebebi buydu.[1] Gene
Jamaikalı olan Wilfred Domingo ise şu soruyu sormaktaydı:
“Bolşevizm, Siyahların
çoğunluğu teşkil ettikleri sömürgelere ve Afrika’ya hürriyet getirmesi ve
ABD’de insanî hoşgörü ve saadeti teşvik etmesi mümkün mü?”[2]
Ekim
Devrimi, ABD, Karayipler ve Afrika’da zulüm görenlerin lehine işleyecek,
sermayeyi merkeze koyan sisteme alternatif olan bir düzeni muştuladığı için
hayranlıkla değerlendirilen bir olguydu. Yirminci yüzyılın başlarında kurulmuş
örgütler bu türden görüşlere sahiplerdi. Otto Huiswoud, Cyril Biggs, Harry
Haywood ve Grace Campbell gibi birçok önde gelen siyah komünisti bünyesinde
bulunduran ve ABD’de faaliyet yürüten Afrikalı Kanı Kardeşliği örgütü Ekim
Devrimi’nden ilham alan örgütlerden birisiydi.
Yirmilerde,
Sovyetler Birliği’nin temellerinin yeni yeni atıldığı günlerde birçok önemli
sima sosyalizmin inşasını ilk elden görmek ve ırkçılığın, ulusal baskının
olmadığı koşulları gözlemlemek için bu ülkeye gitti. Irkçılık ve ulusal baskı
ile ilgili değerlendirme pratikte W.E.B. Du Bois, Langston Hughes ve Paul
Robeson gibi isimlerin ortaklaşa dillendirdiği bir husustu. 1926 gibi erken bir
tarihte, Sovyetler’den dönen Afrikalı-Amerikan akademisyen ve aktivist Du Bois
şunları söyledi:
“Rusya’nın bana verdiği
ilham karşısında büyük bir şaşkınlık yaşadım. Bolşevizme kendi gözlerim ve
kulaklarımla şahit oldum. Artık ben bir Bolşevik’im.”
1945’te
yazdığı “Rusya Sömürgeci İmparatorluğunu Nasıl Dönüştürdü?” isimli bir kitap
kaleme alan, Trinidadlı Panafrikacı George Padmore komünist hareketten
kopmasına, hareketten ihraç edilmesine karşın, 1917’deki devrimci dönüşümü
göklere çıkartıyor, ulusal baskının bu devrim sayesinde ortadan kalktığını
söylüyordu.
Ekim
Devrimi sadece bir olay olarak önemli değildi. Esasında o, Sovyetler
Birliği’nde yeni bir politik ve ekonomik sistemin inşası için gerekli yolu açtı
ve 1919’dan itibaren Komintern bünyesinde yeni bir enternasyonal komünist
hareketin örgütlenmesini sağladı. Komintern’in amacı, Sovyetler dışında
devrimci dönüşümün koşullarını oluşturmaktı. Kurulduğu ilk günden itibaren
Komintern Afrika ve diğer sömürgelerle, ayrıca Afrikalıların ve Afrika
mirasının nasıl kurtulacağı, ırkçı zulmün her türden biçimine nasıl son
verileceği meselesi olarak Siyah Meselesi ile yakından ilgilendi. Gerçekte bu
meseleye dair böylesine bir duruş sergileyen, hem sömürgeciliğe hem de
ırkçılığa açıktan karşı çıkan ve tüm Afrikalıları kurtuluşları için örgütlemeye
çalışan başka hiçbir uluslararası örgüt yoktu.
Komintern’in
her milliyetten komünisti bünyesine katması ve Afrika gibi yerlerde
sömürgecilik ve ırkçılık karşıtı bir tutum sergilemesi Britanya, Fransa, ABD ve
Güney Afrika’daki komünist partilerde bile memnuniyetsizliğe yol açtı. Bazıları
Siyah Sorunu konusunda ayak sürümekteydiler. Komintern’in daha devrimci olduğu,
Ekim Devrimi’nin bıraktığı mirası koruduğu, bu nedenle parçası olan partilerin
bazılarına göre bu tür meselelere daha fazla ilgi gösterdiği görüşü yaygın
kabul gören bir görüştü. Bu çelişki, Komintern’in Güney Afrika’daki komünist
partiden Afrikalıların öncülük ettiği bir kitle partisi olmasını istemesiyle
açığa çıktı. Komintern’e göre parti özel tipte bir sömürge olarak görülen
çoğunluğun idaresini savunmalıydı. Ama pratikte partinin birçok lideri görüşe
itiraz etti. Komintern’in aldığı kararlar, ABD’de “Siyah Kuşak” denilen bölgede
Afrikalı-Amerikanların kendi kaderini tayin hakkı için verdikleri mücadelenin
yönü konusunda da benzer bir ihtilafa yol açtı. Onun siyaseti hakkında ne
söylenirse söylensin, teşkilâtın mücadelenin kapsamını, önemini ve merkezî
gücünü artırdığına hiç şüphe yok. Geçmişe dair yakın dönemde yapılan kimi
değerlendirmelerin de ortaya koyduğu biçimiyle, Siyah Güç ve insan hakları
mücadelesinin temellerini atan oydu. Dahası, Komintern’in aldığı konum ABD
dışında da tesirli oldu ve Küba ile diğer Latin Amerika ülkelerindeki komünist
partileri etkiledi. Nihayetinde Siyah komünistler Uluslararası Siyah İşçiler
Sendika Komitesi’nin (ITUCNW) kuruluşuna yönelik talebi dillendirdiler.
Aralarında Siyahî
İşçi gazetesinin de bulunduğu bir dizi yayın çıkartan ITUCNW önemli
bir kurumdu. Bu kurum, Ekim Devrimi’nin ve Komintern’in etkisinin, ayrıca buna
bağlı olarak, devrimci politikanın yirmilerin sonunda ve otuzlarda tüm dünyada,
bilhassa Afrika’da, Karayipler’de ve Avrupa’da yayılmasının bir ürünüydü.
ITUCNW’nin işçileri örgütlediği, Batı Afrika’daki İngiliz sömürgelerinden
ayrıca Güney Afrika’dan insanların saflara katıldığı dönemde birçok öğrenci
Afrika’dan Sovyetler’e gönderildi. Bazıları da Karayipler ve ABD’den Ekim
Devrimi’nin yol açtığı sonuçları görmek için bu ülkeye gitti. İki savaş arası
dönemde ziyaret gerçekleştirenlerin sayısı yüzleri buluyordu. Bunlar arasında
Sierra Leone’den Isaac Wallace-Johnson, Kenya’nın ileride başbakanı olacak olan
Jomo Kenyatta ve Güney Afrika Komünist Partisi’nin ilk siyah genel sekreteri
Albert Nzula da vardı.
Belki
de Ekim Devrimi’nin geride bıraktığı en önemli miras, onun ürettiği teori ve
sermayeyi merkeze alan dünyanın kuşattığı yeni bir toplumsal sistemin inşasına
dair deneyimdi. Devrim başka bir dünyanın mümkün olduğunu, değer üretenlerin
kendilerini özgürleştirip yeni bir dünya kurabileceklerini ortaya koydu. Bu
seçenek ve kurtuluş ihtimali iki savaş arası dönemde, bilhassa II. Dünya Savaşı
sonrasında Afrika ve diasporadaki bireylere ve örgütlere ilham vermeyi
sürdürdü. Savaş sonrası dönemde Sovyetler Birliği faşizmi yendi ve sömürgecilik
idaresi altında takatten düşmüş ülkelerde egemenliğin tesisine ve ulusal
kurtuluşun gerçekleşme ihtimalini canlandırdı.
Kimilerine
göre bu teori Lenin’in emeğinin ve şahsiyetinin bir eseriydi. O birçoklarına
ilham kaynağı olmayı sürdürdü. 1970’te Kazakistan’ı ziyareti esnasında,
Portekiz Gine’sinde süren ulusal kurtuluş mücadelesine liderlik eden Amilcar
Cabral şunları söylüyordu:
“Bizim gibi her şeyden
mahrum olan ve çok zor koşullarda çile çeken bir halkın mücadele yürütmesi ve
başarılar kazanması nasıl mümkün olabilir? Bizim cevabımız şudur: bunlar Lenin
var diye mümkün olmuştur, o insan olarak görevini ifa etmiş devrimci ve vatansever
bir insandır. Eskiden olduğu gibi bugün de Lenin, halkların ulusal kurtuluş
mücadelesinin en büyük savunucusudur.”
Lenin’in
ortaya koyduğu eser ve sunduğu katkıya yönelik hayranlığını dillendirme
konusunda Cabral yalnız değildir. Burkina Fasolu devrimci lider Thomas Sankara
da Lenin’in yazılarına hayran olduğunu dile getirmiş, hepsini okuduğunu
söylemiştir. Bu hayranlığın en net ifadesi Sankara’nın şu sözünde dile
getirilmektedir:
“Büyük Ekim Devrimi
dünyayı dönüştürmüş, proletaryayı zafere taşımış, kapitalizmin temellerini
sarsmış, Paris Komünü’nün adalete dair düşlerini mümkün kılmıştır.”[3]
1984’te
ise Sankara şunu söyler: “1917 Devrimi bizlere birçok şey öğretti.”[4]
Dünya
1917 sonrası epey değişti. Sovyetler Birliği tarih sahnesinden çekildi, başka
ülkelerdeki sosyalizm inşası son buldu. Zenginlikleri üretenlerin kurtuluşu
için gerekli koşulları ele alan öğreti olarak komünizm ise ölmedi, ölmesi de
zaten mümkün değildi. Gene de bugünün sorunlarına çözüm bulmak için bize modern
bir komünizm gerekli. Ekim Devrimi başka bir dünyanın mümkün olduğunu, bu
seçeneğin ütopyadan ibaret olmadığını ve hepimizin değişimin birer faili ve
tarih yapıcıları olabileceğini gösterdi.
Hakim Adi
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Hakim Adi, Pan-Africanism and Communism: The Communist International,
Africa and the Diaspora, 1919-1939 (Trenton: Africa World Press, 2013), s.
12.
[2]
A.g.e., s. 13.
[3]
Thomas Sankara Speaks: The Burkina Faso Revolution 1983-1987 (Londra:
Pathfinder, 2015), s. 165.
[4]
A.g.e., s. 135.
0 Yorum:
Yorum Gönder