28 Nisan 2017

,

Venezuela


Senin Oğlun Değil miyim Venezuela,
Bırak Hizmet Edeyim Sana
1959’da, Küba Devrimi’nin zafere ulaşmasından 23 gün sonra Caracas’ta yaptığı konuşmada Fidel Castro Ruz, kendisine has o sağgörüsüyle şunları söyledi:
“Venezuela, Amerika’nın en zengin ülkesidir, Venezuela halkı, sivil ve askeriyle her tür zorluğa göğüs gerecek bir halktır. Burası Kurtarıcı’nın vatanıdır, tüm Amerikalı halkların birliği fikrinin filizlendiği yerdir. Venezuela, tüm Amerika halkları arasında kurulacak birliğin öncüsü olmalıdır. Biz Kübalılar, onu destekliyor, bu ülkeye saygı duyuyoruz.”
Venezuela’nın Latin Amerika tarihindeki öncelikli yerine kavuşması için kırk yıl geçmesi gerekti. Simon Bolivar’ın düşüncelerine sadık bir isim olarak Hugo Chavez, büyük bir güçle, kıtamızın ilerici ve solcu düşünceler lehine bir dönüşüme maruz kalmasını sağladı. 1959’daki Küba devriminden beri onun gibi birisi gelmedi. Halklarımız ve hükümetlerimiz arasında kurulacak birlik ve bütünleşmeyle alakalı düşünceler, Fidel’in 1959’da yaptığı ikazdan beri oluşma imkânı bulamadı. Oysa tarihi, coğrafî konumu ve doğal zenginliği ile bir tek Venezuela, tarihin akışına devrimci bir itki verebilirdi.
O andan itibaren Bolivar Devrimi, ABD’deki yönetici sınıfın emperyal çıkarları konusunda bölgedeki en önemli engel hâline geldi. Washington, Bush yönetiminde ufak kimi ayarlamalarla ciddi saldırılar gerçekleştirdi. Bu saldırılar, Obama döneminde de devam etti. Bugün Donald Trump hükümeti, saldırıları bir biçimde güncelliyor. Bu, Küba halkının onlarca yıl çilesini çektiği kuşatma ve saldırı yüklü tarihe çok benzeyen bir tarih. Aynı deneyimi Şili’de Salvador Allende hükümeti de yaşadı. Kapitalist sistemin dayattığı emperyalist mantık, alternatif projelerin karşısına hep aynı şekilde dikildi.
Venezuela halkı ve hükümeti, direniş ve mücadele konusunda kahramanlığını kanıtladı. Başkan Nicolás Maduro döneminde ülke, tüm o cesareti, onuru ve yurtseverliği ile iyice devleşti. ABD emperyalizminin ve bölgedeki uşakları ve oligarkların saldırıları ve çıkarttıkları engellere rağmen Maduro’nun yüzünde yenilmişlik, zayıflık veya bitkinlikten eser görmedik.
Bugün dünyadaki devrimciler için yegâne seçenek, Bolivar Devrimi ve Başkan Maduro ile omuz omuza olmaktır. Fidel’e ve Chávez’e hürmet göstermenin tek yolu budur. Halklarımızın birliği ve bütünleşmesi ile ilgili düşünceler, ancak bu şekilde takdis edilebilir. Eğer bölünürsek, yok oluruz. Tıpkı Fidel’in o unutulmaz konuşmasında yaptığı ikazda dile getirdiği gibi, on dokuzuncu ve yirminci yüzyılda Latin Amerika ve Karayipler’in tarihi, bu itiraz edilemeyecek hakikatin en somut delilidir:
“[…] eğer Amerika’yı kurtarmak istiyorsak, eğer toplumlarımızı hürriyete kavuşturmak niyetinde isek, Latin Amerika denilen o büyük toplumu kurtarmak derdinde isek, Küba Devrimi’ni, Venezuela devrimini, kıtamızdaki tüm ülkelerin devrimini kurtarmak istiyorsak, o zaman birbirimize daha fazla yakınlaşmalı, somutta birbirimizi daha fazla desteklemeliyiz. Tek başına kalırsak ve bölünürsek, başarısızlık kaçınılmazdır.”
Emperyalist ve oligarşik güçlerin Venezuela’ya son yaptığı saldırı konusunda ben ancak Jose Marti’nin bir vakitler sarfettiği şu sözü dile getirebilirim: “Senin oğlun değil miyim Venezuela, bırak hizmet edeyim sana.”
Elier Ramirez Cañedo
27 Nisan 2017

0 Yorum: