16 Nisan 2015

, ,

85 Yıl Sonra José Carlos Mariátegui


1930’da Waldo Frank, ABD’de çıkan haftalık solcu dergi Nation’da [“Millet”] José Carlos Mariátegui’nin 16 Nisan’da gerçekleşen ölümünün tüm İspanyol-Amerikan entelijansiyasını kedere sürüklediğini yazar.

“Yeni dünyanın iki yarısı arasındaki kültürel ayrım, bu kelimelerin bize hiçbir anlam ifade etmemesi gerçeğinden daha dokunaklı değildi”.

Cenaze töreni, işçilerden oluşan bir büyük bir geçit törenine dönüştü. Peru’nun başkenti Lima, daha önce hiç böylesini görmemişti. Buna karşın, ABD’de onun vefatını çok az insan önemsedi. Maalesef 85 yıl sonra Mariátegui, İngilizce konuşan dünyada hâlâ pek bilinmiyor, hatta onun Latin Amerika Marksizminin kurucusu olarak sahip olduğu statü bile ancak bölgede yaşanan politik değişiklikleri anlama noktasında ilgi görebiliyor.

Mariátegui, 14 Haziran 1894’te Peru’nun güneyindeki bir şehir olan Moquegua’da doğdu. Fakir, melez bir kadın olan María Amalia LaChira’nın altıncı çocuğuydu. Mariátegui, zayıf ve hasta bir çocuktu. İlk yıllarından itibaren veremle uğraşmak zorunda kaldı. Sekiz yaşında iken sol bacağını kaybetti. Bu durum, tüm ömrü boyunca kendisini köstekleyen bir sorun oldu. Mali kaynakların yokluğu ve ailesine destek olma gerekliliği yüzünden sekizinci sınıfa kadar okudu. On beş yaşında Mariátegui Peru gazetesi La Prensa’da [“Basın”] çalışmaya başladı. O, hayatı boyunca gazetecilik becerilerini hem geçinmek hem de politik görüşlerini aktarmak için kullandı.

Mariátegui’nin işçilerin ve öğrencilerin devrimci taleplerine dönük çekincesiz desteği Perulu diktatör Augusto B. Leguía ile başını derde soktu. Diktatör, Ekim 1919’da onu Avrupa’ya sürgüne gönderdi. 1919-1923 arası dönemde Mariátegui, Fransa’da ve İtalya’da eğitimini tamamladı. Buralarda birçok Avrupalı sosyalistle ilişkiye geçti. Avrupa’da geçirdiği süre onun fikrinin gelişimini ve olgunlaşmasını büyük ölçüde etkiledi. Bu dönemde sosyalist eğilimi iyiden iyiye netleşti. 1923’te ülkesine döndüğünde Mariátegui, “Marksizme inanan ve kendisini açıktan Marksist olarak beyan eden bir kişi” olduğunu söyledi. Sonrasında kendisiyle ilgili bir değerlendirmede, gençlik yıllarına dönüp baktığında, o dönemde yaptığı gazeteciliğin “kendisinin taş devri” olduğunu, sonraki yazılarında Marksist bir düşünür olarak olgunlaştığını gördüğünü ifade etti.

Mariátegui, Latin Amerika’nın sorunlarını çözümlemek için yeni yöntemler geliştirmek amacıyla, Avrupa düşünce dünyasıyla dinamik bir etkileşim içerisine girdi. Peru’nun özgül tarihsel gerçeğine yöneltilecek yaratıcı bir Marksist analiz geliştirmek için katı, kitabî Marksizm yorumundan kopan yeni bir teorik çerçeve geliştirdi. Sekter olmayan, “açık” bir Marksizmi benimsedi ve Marksist düşüncenin revize edilebilir olduğuna, dogmatik olamayacağına ve yeni durumlara uyarlanabileceğine inandı. Devrimci bir durumu kışkırtmak için nesnel ekonomik etmenlere kaba bir biçimde güvenmek yerine, Mariátegui, aynı zamanda işçi sınıfının politik eğitimi ve örgütlenmesi ihtiyacı gibi kimi öznel unsurları inceledi. O, böylesi bir stratejinin bir toplumu devrimci eyleme götürebileceğine inanıyordu.

Mariátegui, akademik dünyayla kavgalı bir aydındı. Resmî eğitimden yoksun olmasına karşın yaratıcı ve parlak bir zihne sahipti. 1926’da yeni bir Peru’nun yaratılması için gerekli zihinsel ve ruhsal hareketin oluşturulması noktasında gerekli öncü ses olarak düşünülmüş (İnka dilinde Bilge veya Öğretmen anlamında) Amauta isimli gazeteyi çıkarttı. Amauta, sadece Peru’da değil, tüm Latin Amerika’da geniş bir kitleye ulaştı. 1928’de ise Mariátegui, işçi sınıfını bilgilendirmek, eğitmek ve politikleştirmek için iki haftalık Emek isminde bir dergi çıkarttı. Ayrıca Mariátegui, 1925’te La escena contemporánea (“Çağdaş Sahne”), 1928’de de 7 ensayos de interpretación de la realidad peruana (“Peru Gerçekliği Üzerine Yedi Açıklayıcı Makale”) isimli kitaplarını yayınladı. Bunlara Peru’da çıkan muhtelif dergi ve gazetelerde yayınlanan sayısız makale de eklendi.

Mariátegui’nin en çok bilinen eseri, ikinci kitabı Peru Gerçekliği Üzerine Yedi Makale’dir. Kitap, ekonomik gelişme, yerli halklar, toprağın dağıtımı, eğitim sistemi, din ve edebiyat gibi başlıkları içerir. Çalışma, Latin Amerika gerçekliğine dönük özgün ve yaratıcı görüşler sunan, eleştirel düzlemde elde ettiği başarı takdir görmüş bir çalışmadır. Mariátegui, Peru, en geniş manada Latin Amerika konusunda parlak bir analiz sunar ve sorunları Marksist bir bakış açısından ele alır. Kitap Latin Amerika Marksizminin kurucu eseridir ve genelde Latin Amerika’daki gerçekleri anlamak için herkesin okuması gereken bir eser olarak önemli bir kaynakça hâline gelir.

Köylülerin gerici bir sınıf teşkil ettiklerine inanan kitabî Marksistlerin aksine Mariátegui, Latin Amerika genelinde yaygınlaşacak bir toplumsal devrime yol açmak için endüstrideki kentli işçi sınıfına ek olarak kırsaldaki yerli halklara da bakar. Mariátegui, bu konuda yerli halkların sosyalizme kazanıldıkları noktada onların sosyalizme tutkuyla bağlanacaklarını, zira sosyalizmin geleneksel temellere sahip komünal duygulara denk düştüğünü iddia eder. Ona göre, başarılı olmak için modern sosyalizm, “İnka komünizmi”nin mirası ile modern batılı teknolojiyi kaynaştırmalıdır.

Mariátegui’nin devrimci faaliyetleri salt teorik düzeyde kalmaz. O, aynı zamanda Peru genelinde komünist hücreler örgütler ve 1928’de kurulan Peru Sosyalist Partisi (PSP) genel sekreterliğini yapar. 1929’da PSP, Peru Genel İşçi Konfederasyonu’nu kurar. Bu, Marksistlerin yönlendirdikleri bir sendika federasyonudur. Hem PGİK hem de PSP enternasyonalist faaliyetlere aktif biçimde katılır. Bu faaliyetler, Komintern’in desteklediği toplantıları da içermektedir. İlgili dönemde Leguía diktatörlüğü, hiç suç işlememiş olmasına karşın, Mariátegui’yi politik faaliyetlerinden ötürü iki kez gözaltına alıp tutuklar.

Aktif rol oynadığı politik partinin ve işçi konfederasyonunun ciddi bir güç kazandığı dönemde Mariátegui’nin sağlığı kötüleşir. 1924’de sağ bacağını da kaybeder ve kalan ömrü boyunca tekerlekli sandalyeye mahkûm olur. Giderek kötüleşen sağlığına karşın Mariátegui, Peru’da toplumsal bir devrimin örgütlenmesine dönük çabalarını yoğunlaştırır. Mariátegui, düşünsel ve politik katkılarının zirvede olduğu bir dönemde, 16 Nisan 1930’da, doğum gününe iki ay kala, 36 yaşında vefat eder. Maalesef vefatı ardından onun kurduğu hareket, zindeliğini ve devrimci potansiyelini yitirir. 1959’da Küba Devrimi’nin muzaffer olması ile birlikte ortaya çıkan yeni eylemci kuşağı onun düşüncesini yeniden keşfeder. Elli yılı aşkın bir zamandan sonra Latin Amerika Marksizminin kurucusu, yeni politik, ekonomik dışlanma ve toplumsal adaletsizlik sorunları ile yüzleşme yollarını yeniden düşünüp tahayyül etme noktasında bugün hâlâ devrimcilere ilham vermektedir.

Marc Berker

[Marc Berker, Mariátegui and Latin American Marxist Theory (“Mariátegui ve Latin Amerika’nın Marksist Teorisi” -Ohio University, 1993) kitabının yazarı ve José Carlos Mariátegui: An Anthology (“José Carlos Mariátegui: Bir Antoloji” -Monthly Review Press, 2011) isimli kitabın (Harry Vanden ile birlikte) editörlerinden biri ve çevirmenidir.]

0 Yorum: