11 Nisan 2015

, ,

Sıradışı

Marx ve Engels, Alman İdeolojisi öncesi ütopik sosyalistler ile ilgili ansiklopedik bir çalışma içerisine girer. Bu çalışma yayınlanma imkânı bulamaz ve sonraki teorik faaliyetin içerisine yedirilir. Kimi zaman güncel politik düzlemde çeşitli vesilelerle kullanılır. Örneğin Engels, Fransızlara yazdığı bir mektupta Saint-Simon ve Fourier gibi isimleri “ecdad” olarak kabul edip yere göğe sığdıramazken, İngilizlere yazdığı mektupta ise bu isimleri yerden yere vurur. Bu yaklaşım farklılığı bir yönüyle Fransa-İngiltere arasındaki tarihî rekabetle alakalıdır.
Sonrasında ütopik olanın karşısına bilimsel olanın çıkartılması meselesi, bu politik bağlamdan arındırılır ve akademinin kaymağını yiyenlerce farklı bir zemine kavuşturulur. Esasında ütopik olana dönük eleştiri, mevcut gerçekliği, o gerçekliğin toplumsal-tarihsel niteliğini görmemekle ilgilidir.
* * *
O ütopya, yani yok-yer, belirli dinî cemaatler formunda, zihinlerde inşa ediliyor ise bugün birey üzerinden kurulmaktadır. Bu ütopyaların bedene veya ruha öncelik tanıması arasında bir fark yoktur. Beden-ruh ayrımına kılıç salladı diye Spinoza’dan medet umanlarınsa, farklı bir ütopik zemin tesis ettikleri açıktır.
Birey, sözkonusu ütopya kurgusu üzerinden, sınırsızlık ve sınıfsızlık edebiyatına ait bir imge olarak iş görmektedir. Bu bireyin itirazı da aynı edebiyat dolayımıyla rafları doldurmaktadır. Ölçü, bireyin mevcudiyeti ve zihinsel kurgusu olunca, mevcut gerçeklik çerçöp gibi görülmektedir.
Ölçü bireyden çekildiği noktada, zulüm âna; sömürü sürece tahvil edilmektedir. Kapitalizm şartlarında kendi bireysel varlığının kıymetlendiği yerlere koşanlar, geçmişi silmektedirler. Geçmiş, bugünün kıymetlenmesi için silinmektedir. Bu da bireyin mevcut bugündeki değerini düşüren her şeyi zulüm olarak kodlamasını beraberinde getirmektedir. Bu itiraz ve kavgada sömürüyle mücadeleye asla yer yoktur. Birey, kendisini kıymetlendiren piyasayı dinamitlemeyi kesinlikle istemez. Mazlum edebiyatı buradan vücut bulur. Kimlik siyaseti burada temellendirilir. Liberal birey, kendi özel ütopyası dâhilinde, sınırlandırıcı ve sınıflandırıcı her şeyi “devlet” olarak kodlamak zorundadır.
* * *
HDP’nin seçim için gösterdiği adaylarla ilgili tartışmalar da birey ölçüsünde ilerleyen söz konusu ütopik siyasetin ürünüdür. Olumlu ya da olumsuz manada yapılan tüm değerlendirmeler, bu bireyi ve onun ütopik siyasetini rahatlatmak, etkilemek için yapılmaktadır. “Artı bir oy” kampanyası ve Demirtaş’ın Devlet Bahçeli aritmetiğine başvurup “herkes bir kişiyi ikna etsin” demesi, aslolarak bu bireye seslenileceğini gösterir. Oysa mesele aritmetikse, seçime genel katılım oranı düşünüldüğünde, herkesin bir değil iki ya da daha fazla insanı ikna etmesi gerekir. Çünkü katılım oranı arttıkça, HDP’nin oy oranı da düşecektir.
Öte yandan seçimler komünistler için esas olarak propaganda amaçlı birer araçtır. Bireyin iknası ile ilgili bu yönelim, demek ki, aslında HDP içerisindeki örgütlere, örgütlü, kolektif propaganda faaliyetini yasaklamak amaçlıdır. HDP’nin bireyi aşan yerlere değmesini istemeyenler bellidir.
Hüda Kaya’nın merkezde durduğu tartışma ve kopan vaveyla da buradadır. İkna ve halkla ilişkiler konusunda uzman kadrolar, derhal onun biyografisini kaleme almış, kimi sol çevreler, arşivden onun yazılarını ve görüntülü beyanlarını sosyal âlemde paylaşmışlardır. Kendisini “Ötekiler”in postası ilân eden çevre bile Hüda Kaya’yı “sıradışı” bir isim olarak lanse etmektedir. Tabii bu ifadeyi kullananlara, Can Yücel’in “kartpostal” lafına verdiği cevabı hatırlatmak da mümkündür!
* * *
Turgut Özakman’ın Şu Çılgın Türkler’i nasıl ki bir halkın mücadelesini aşırılık, doğallık dışı, sapma ve çılgınlık olarak nitelendiriyorsa, kimi laik, liberal HDP’liler de Hüda Kaya’yı “sıradışı aday” olarak takdim etmektedirler. Buradaki garipliğe itiraz edilmelidir. Zira ona “sıradışı” diyenler, Kaya’nın birkaç yıldır partinin çeşitli kurullarında çalıştığı gerçeğini örtbas etmek istemektedirler ve onu rastgele atılmış, seçime özel imal edilmiş, bir tür olta gibi sunmaktadırlar.
Ayrıca Hüda Kaya “sıradışı” ya da marjinal değil, Müslüman Anadolu kadınının mücadele mevzii olarak örgütlenmiş ismidir. Anlaşılan, HDP’yi “kadın devrimi partisi” olarak lanse edenler, Hüda Kaya’yı örtüsü yüzünden kadın olarak da görmemektedirler.
Geçerken belirtmekte fayda var: Şu Çılgın Türkler, Ordu’nun ısmarladığı bir çalışma olarak, onun AKP ile anlaştığı momentin bir ürünüdür.
* * *
Bireyselleştirme ve talileştirme girişimi, “HDP 68 hareketinin vücut bulmuş hâlidir” türünden tespitlerde kendisine gerekli yolu bulmaktadır. “Yaşlı siyasetinden sıkıldık” diyen İstanbullu genç aday, öte yandan “68 hareketini bugüne taşımak”tan bahsetmektedir. Genç ve kadın vitrini ile yol alınacağı düşünülmektedir. Bu vitrin, “Dev-Genç lideri Bülent Uluer”in ancak “Çerkes” adayı olarak listeye girmesine izin vermektedir.
Anlaşılıyor ki HDP, CHP tabanını mutlak olarak teşkil ettiği düşünülen Alevîlere değil, AKP tabanına dümen kırmıştır. HDP’liler ise Hüda Kaya’yı makul ölçülere çekmek için gayret etmektedirler. Ancak bu gayret dâhilinde Hüda Kaya, kendileri gibi bir birey olmaya kapatılmakta, onun tarihsel-toplumsal ilişkileri ve bağları bir bir kesilmektedir. Dolayısıyla o, AKP tabanının hiç yüz vermeyeceği bir kıvama getirilmektedir.
HDP’nin aday listesinin aslolarak CHP’nin önseçim sonuçları tarafından tayin edildiği bellidir. Tabandaki sol-Alevî kabarışla CHP, HDP’yi başka bir arayışa itmiştir. Bu noktada “siz niye önseçim yapmadınız?” sorusuna HDP’lilerin “biz bir-iki yıllık partiyiz” demesi, kendi tarihini inkâr anlamı taşımaktadır. Öte yandan “madem Gezi Ruhu sizde, neden önseçimi park forumları bağlamında halkla birlikte yapmadınız?” sorusu boşlukta durmaktadır.
* * *
Bireyin ütopik siyaseti, gayet nazlı ve kaprisli bir dil ve üslup kullanmaktadır. Sanki kendisini ikna etmesi, onun sırtını okşaması gerekliymiş gibi, muhataplarından taltif ve teveccüh ummaktadır. Hüda Kaya’yı kendisine yapılmış bir saygısızlık olarak görmede politik bir yan söz konusu değildir.
Aynı durum Diyarbekir eski müftüsü Nimetullah Erdoğmuş için de geçerlidir. “İnsanın maddi yönü ‘AKP’ der fakat manevi yönü ‘HDP’[…]” diyen Erdoğmuş, Kürdistan gerçekliğinde, oradaki toplumsal-tarihsel birikimin mevcut zemininde anlamlı bir adaydır. Ama birey siyasetinin onu da “bana yakışmıyor” diye karşılaması kaçınılmazdır. Çünkü o da manevî yönü asla önemsememektedir.
Tersten, bu isimlerin gömlek gibi yakıştırılmaya çalışılması da anlamsızdır. İlgili kişilerin politik bağlamı, bireye doğru parçalandığı takdirde, kitlede belirli bir karşılık bulması pek mümkün değildir.
Dünya siyaseti Hillary Clinton, Merkel, İmelda Marcos, Tansu Çiller gibi kadınlar görmüşken ve kadının kasap vitrinine asılı et misali pazarlanması hiçbir sonuç üretmemişken, adayların kaçta kaçının kadın olduğu ile övünmek de çıkışsızdır. Ütopik siyaset, kadını da kendisine benzetmek, onu tüm bağlarından kopartmak zorundadır. Dolayısıyla o kadın adayların toplumda belirli bir karşılığının olması isteniyorsa, liberal bir kadıncılığın yeri yurdu olmasa gerektir.
* * *
Her seçimde olduğu gibi bu seçimde de anket firmalarına fazla kulak kabartılmaktadır. Bu firmaların manipülasyon için devreye sokulduğu görülmelidir. Anketler aracılığıyla CHP’liler HDP’ye, “gidin AKP’den oy alın”, AKP de “gidin CHP’den alın” demektedir. HDP ise CHP tabanından alacağını almıştır ve bu ivmeyi Haziran’a kadar koruması mümkündür; biraz da CHP zorlamasıyla HDP anlamlı bir hamle yapmış ve AKP tabanına yönelmiştir. Ama burada HDP tepesindeki özgür bireyler, herkesin sandığa gene özgür bireyler olarak gittiği yanılsamasından da kurtulmalıdırlar.
Kendi arkadaşı aday adayı olduğu vakit “en radikal öneriyi sunana oy vereceğim” diyen bir “kültür adamı”, arkadaşı son sırada aday gösterilip bir kapitalist aday birinci sıraya konulunca, “Türkiye'de siyasi partilerin kapitalist sistemi değiştirme gücü yok. Devrim falan yapamazlar. Yüksekten atmayınız, mütevazı olunuz” deyivermektedir.
Bireyi aşan ne varsa düşman kesilenlerin politik gelişmelere küsmesi, kızması anlamsızdır, zira politika zaten bireyi aşanla alakalıdır. Dolayısıyla Twitter ve Facebook dışında kazanılacak bir dünya vardır.
HDP’nin aşırı kimlikçi siyasetini “bakın, kimlikler arasındaki gerilimler bende yok oluyor” diye lanse etmesi, ancak küçük burjuva bireyin huzur beklentisine seslenir. Erimek istemeyenin “faşist” olarak takdim edileceği bu momentin HDP’ye bir hayrı olmayacaktır.
Bu erime siyasetini genel manada Müslümanlara önermek mümkün değildir. Jiyana nû, dinsiz, dilsiz, kimliksiz, sınıfsız, sınırsız, ne idüğü belirsiz bir birey kültüne göre inşa edilemez. Ama Jiyancılar, Avrupa’daki Müslümanlara asimile olmayı önermekte, genel olarak İslam’ın Yahudileşerek liberalleşmesini, Hıristiyanlaşarak reformistleşmesini talep etmektedirler. El-Ezher’in liberal şeyhi[1] gibi bir tür teslimiyeti ve asimilasyonu önerenlerin kurmak istedikleri yaşam, batılı kapitalistlerin, finansçıların ve tekellerin yaşamıdır.
* * *
HDP’nin “Kürt hareketinin batıdaki liberalizmi ilhak etmesi” olduğunu söyleyen ve Kürd’e “o liberalizmi sana yedirmeyiz” diyen bir grup iç HDP’li de benzer bir asimilasyon siyaseti ile bugünlerde “Marksizm, Laiklik ve Din” başlıklı sempozyum düzenlemektedir. Başlıkta “din” olmasına rağmen tek bir dindarın çağrılmadığı bu sempozyumda amaç, “bugüne dek İslamcılara sıcak gelecek laflar ettik, aslında niyetimiz orayı bozmaktı” diyerek, batıcı sol liberallerin huzurunda nedamet getirmektir. “Laiklik bir ilke değildir” denmesinin sebebi de solcuları ilkelere düşman, postmodern bir zihniyete ikna etmek istenmesidir.
AKP döneminin sol açısından bir hayrı da sol içerisinde Arapça bilen, Suudi Arabistan gibi ülkelerdeki yayınları birinci elden okuyup takip eden kadro sayısının artmasıdır. İran’da muhtemelen mezhepçi reflekslerle yapılmış bir haberin izi sürüldüğünde, bilumum İslam düşmanı Siyonist ve Hıristiyan internet sitesinde şu kadını yeme fetvasının konuşulduğu görülmektedir. Bir İsrail sitesi, büyük olasılıkla Suriye’de bir kişiyi parçalayıp öldürmüş güruhun resmini haber yaparak, bu olayın Ramallah’ta gerçekleştiğini söylemekte, yaşananı “İslamî kanibalizm” diye duyurmaktadır. Oysa haberde geçen müftünün resmî sitesinde “kadının eti yenebilir” diye bir fetvaya rastlanmamaktadır. Twitter ve Facebook’tan başka bir dünyası kalmayanların kendilerini tatmin etmek için bu habere sarılmalarındaki gerekçe sorgulanmalıdır.
Laiklik ve ateizm, mazlumun, fukaranın sorumluluğundan kurtulmak isteyen para babası Vatikan rahiplerinin işidir. Şu Çılgın Türkler, vatanın, mazlum halkın yükünden, sorumluluğundan kurtulmak isteyen para babası, güvenlik müdürü, özel hava yolları pilotu bilumum askerin işidir. Hüda Kaya gibi isimleri “sıradışı” diye nitelemek de mazlum, fukara Müslüman Anadolu halkının çilesini, sorumluluğunu görmeyenlerin, yüklenmek istemeyenlerin sızlanmasıdır.
Eren Balkır
11 Nisan 2015
Dipnot
[1] Joseph Massad, “Arap Liberallerin Yıkıcı Mirası”, 30 Mart 2015, İştirakî. “El-Ezher Üniversitesi’nin liberal şeyhi ve bu merkezî Müslüman kurumun baş âlimi, Fransa’daki Müslüman kadınların Fransız kanunlarına riayet etmelerini istedi ve örtünmemeleri gerektiğini söyledi.”

0 Yorum: