01 Ocak 2015

, ,

Birinci Havana Deklarasyonu

Havana Deklarasyonu, 28 Ağustos 1960’ta, Kosta Rika’nın San José kentinde yapılan Yedinci Dışişleri Bakanları İstişare Konferansı’na katılan Amerika kıtasındaki devletlerin dışişleri bakanlarınca imzalanan Latin Amerika Deklarasyonu’na Küba halkı ve Latin Amerikalı milyonlarca sömürülen insanın verdiği cevaptır.
San José Deklarasyonu’nun onaylanması, ABD’yi destekleyen Latin Amerika devletlerinin, Amerikan çıkarlarının hâkimiyetinden tüm ekonomisini ve politikasını bağımsız kılma kararlılığını sürdürme konusunda başarılı olmayı kafaya koymuş Küba’ya karşı olduğunu teyit eder.
Ancak ABD’nin kredi akışı ve diğer baskılar üzerinden Latin Amerika temsilcilerinin oylarını toparlamada başarılı olması, tüm Latin Amerika halkının desteğinin alındığı anlamına gelmemektedir.
Küba Dışişleri Bakanı Raul Roa, oylama sonrası konferansı şu cümleyi bağırarak terk eder: “Bu konferansı halkımla ve benimle gelecek olan tüm Latin Amerika halkıyla birlikte terk ediyorum.”
Havana Deklarasyonu, Dr. Fidel Castro tarafından kaleme alınır ve Genel Millî Halk Meclisi çatısı altında birleşmiş olan bir milyondan fazla Kübalı tarafından 2 Eylül 1960 tarihinde onaylanır.

Birinci Havana Deklarasyonu

Amerika'nın özgür bir toprağı olan Küba'da, egemenlik üzerinde değişmez hakkını fiilen kullanan ve seçim hakkını doğrudan doğruya ve açık bir şekilde kullanan halk, Jose Marti'nin heykeli etrafında millî bir meclis halinde toplanmış bulunmaktadır. Kendini aynı zamanda Bizim Amerika halklarının da tercümanı Küba halkının millî meclisi kendi adına aşağıdaki noktaları açıklar:
1. Millî Meclis, kendi kaderini tayin etme hakkına, kıtanın kardeş milletlerinin egemenlik ve haysiyetine tecavüz eden Amerikan emperyalizmi tarafından dikte ettirilmiş “San José de Costa Rica adındaki deklarasyonu açık bir şekilde ve bütün yönleriyle mahkûm eder.
2. Meclis, aynı zamanda Amerikan emperyalizminin, yüz yıldan fazla bir süredir Latin Amerika ülkelerinin kendi işleri üzerinde uyguladığı açık ve caniyane müdahaleleri de enerjik bir şekilde mahkûm eder. Bu ülkeler defalarca kendi topraklarının Meksika'da, Nikaragua'da, Haiti'de, Dominik ya da Küba'da istilâ edildiğini görmüşlerdir. Yanki emperyalistleri, yırtıcılıklarının etkisiyle, Teksas gibi geniş zengin bölgeleri, Panama Kanalı gibi esas bakımından stratejik değerde olan merkezleri ele geçirmiş, Porto Riko gibi tüm ülkeleri işgal etmişlerdir ve nihayet (Amerikan) deniz piyadesi kadınlarımızla kızlarımızla utanılacak bir davranışta bulunmuş ve Küba tarihinin en temiz sembolü olan José Martí’nin resimlerine saldırmakta tereddüt etmemiştir.
Askerî üstünlüğün desteğini gören, aslanca anlaşmalara dayanan ve hain hükümetlerin sefil itaatinden yardım gören bu müdahaleler, Bizim Amerika'yı (ki bu Amerika'yı Bolívar'lar, Hidalgo'lar, Juarez'ler, San Martin'ler, O'Higgins'ler, Sucreler, Tiradentes ve Martí'ler özgür görmek istiyorlardı), Birleşik Devletler’in malî ve politik imparatorluğu tarafından elde tutulup sömürülen bir av haline sokmuşlardır; sonra, şu son zamanlarda, içinde Latin Amerika ülkelerinin, Martí'nin dediği gibi, “bizden nefret eden huzursuz ve gaddar Kuzeyli Ağabeylerini kurbanlık koyunlar gibi izledikleri milletlerarası örgütlerin toplantılarında bir oy deposu olmuş.
Bu durumda halkın Millî Meclisi, Latin Amerika ülkelerini temsil eden hükümetler tarafından resmen bu sürekli ve tarih bakımından inkâr kabul etmez müdahalenin kabulünü halklarının bağımsızlık idealine ihanet ettirerek, egemenliklerini alaya alır bir anlam taşımak ve ülkelerimiz arasında gerçek bir dayanışmayı önlemek şeklinde kabul eder.
3. Halkın Millî Meclisi, José Martí’nin önceden görmüş olduğu üzere, gözü doymaz emperyalistlerin “egemenliğini Amerika'ya yaymak” ve yine José Martí tarafından belirtildiği gibi, böylece “borçlar, kanallar ve demiryolları zehri”ni ona daha iyi aşılamak yolunda bugüne kadar yararlanılan Monroe Doktrini’nin muhafazası ile ilgili çabaları reddeder; bunun içindir ki Amerikan monopollerinin hegemonya isteği ile Washington önünde diz çökmüş hükümetlere Yanki tarafından el konuluşunu kötü bir şekilde kamufle eden sahte Pan Amerikanizm karşısında, Küba halkının Meclisi Martí ile Benito Juarez'de yankısını bulan kurtarıcı Latino-Amerikanizmi öne sürmektedir. Ve Birleşik Devletler halkınca, o linç edilen zenci, zulüm gören aydın, gangsterlerin yönetimini kabul etmek zorunda kalan işçilerden ibaret halka dostluğunu sunarak, “yalnız bir kısmı ile değil, bütün dünya ile el ele yürüme isteğini açıklamaktadır.”
4. Halkın Millî Meclisi, Sovyetler Birliği tarafından kendiliğinden Küba'ya yapılan yardımdan dolayı, ülkemizin emperyalist askerî kuvvetler tarafından hücuma uğrayacağı iddiası üzerine, bu hareketi bir müdahale olarak kabul etmeyip, aksine büyük bir açıklıkla bir dayanışma jesti teşkil ettiğini açıklar. Pentagon'un eli kulağında olan bir saldırısına karşı Küba'ya yapılan bu yardım, Küba'ya karşı alçakça ve caniyane saldırılar ne kadar Birleşik Devletler hükümetinin şerefini düşürüyorsa, Sovyetler Birliği hükümetini de o derece şereflendirmektedir. Sonuç olarak halkın Genel Meclisi bu yardımı kabul ve Amerika ile dünya karşısında, topraklarının Birleşik Devletler askerî kuvvetleri tarafından istilâ edilmesi halinde füzeleriyle Küba'yı destekleme yolundaki vaadinden dolayı Sovyetler Birliği'ne karşı şükranlarını ifade eder.
5. Küba halkının Millî Meclisi “kıtanın birliğini sarsmak ve yarım kürenin birliğini tehlikeye sokmak için Küba'nın ekonomik, politik ve sosyal durumundan yararlanmak” yolunda, Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti tarafından herhangi bir iddianın öne sürüldüğünü kesinlikle reddeder.
Küba halkı, zulüm yönetimini yıkmak ve devrimci iktidarı ele almak için yapılan savaşta atılan birinciden son kurşuna, ölen yirmi bin kişinin ilkinden sonuncusuna, devrim kanununun başından sonuna, Devrim'in ilk hareketinden son hareketine kadar bütün kararlarını kesin bir serbestlikle kendi kendine almıştır. Bu durumda emperyalizmin Amerika'da işlediği suç ve haksızlıklara Küba'nın haklı bir cevabı olan bir Devrim'den dolayı, Sovyetler Birliği ile Çin Halk Cumhuriyeti'ni sorumlulukla suçlamak imkânsızdır. Aksine Halk Meclisi’nin yarım kürede ve dünyada asıl barış ve güvenliğini tehlikeye sokan şey, Birleşik Devletler Hükümeti tarafından ortaya çıkarılıp diğer Latin Amerika Hükümetlerine zorla kabul ettirilen Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı güdülen tecrit ve düşmanlık politikasıdır. Tıpkı, altı yüz milyonluk bir milletin hemen hemen tümünü temsil ettiği halde, Çin Halk Cumhuriyeti'nin Birleşmiş Milletler’e girmesine karşı sürdürülen sistemli muhalefettir. Sonuç olarak Küba halkının Millî Meclisi, dünyanın bütün halklarına karşı dostluk politikasını tasdik eder, bütün sosyalist ülkelerle diplomatik ilişkiler kurma niyetini tekrar açıklar ve şu andan itibaren egemen ve özgür iradesini kullanarak Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti'ne, iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kurulması ve bunun sonucu olarak bugüne kadar Küba tarafından Yedinci Amerikan Filosu'nun gemileri tarafından Formoza'da muhafaza edilen kukla rejimi ile ilişkilerinin kesilmiş olduğunu bildirir.
6. Halkın Millî Meclisi -bu konuda Latin Amerika halkları tarafından bölüşülen bir görüşü belirtmekten emin olarak- demokrasinin malî oligarşi, ırk ayrımı ve Ku-Klux-Klan'ın aşırılıkları, Oppenheimer gibi bilginlere baskı yapılması, kendi yurdunda bir esir hayatı yaşayan Paul Robeson'ın harikulâde sesini dinlemeyi yıllardan beri dünyaya yasaklayan, bütün dünyanın dehşet ve protestoları arasında ve çeşitli ülkelerin yöneticileriyle Papa XII. Ioannes'in merhamet çağrısına rağmen Rosenberg'ler çiftini elektrikli sandalyeye gönderen tedbirlerle uyuşmadığını bir daha açıklar.
Halk Millî Meclisi, Kübalıların, demokrasinin sırf, hemen her zaman sabit ve büyük mülk sahipleriyle profesyonel politikacılar tarafından kullanılan bir seçimi değil, daha çok vatandaşlar için, şu anda Halk Meclisi’nin yaptığı gibi, kendi kaderleri hakkındaki kararı kendilerinin vermesini hedef tuttuğuna inandığını bildirir.
Aslında demokrasi, Latin Amerika'da, ancak halklar gerçekten serbest seçim yapabilecekleri, mütevazı kişilerin açlık, sosyal adaletsizlik, cehalet ve adlî baskı sistemleri tarafından en iğrenç güçsüzlüğe düşürülmeyeceği gün var olacaktır.
Bunun içindir ki, Küba Halkı’nın Millî Meclisi şu noktaları mahkûm eder:
* köylü için sefalet kaynağı ve hem geriye doğru gidici, hem de gayri insanî olan büyük toprak mülkiyetini,
* açlık doğuran ücretleri, ahlâksız ve imtiyazlı çıkarlar tarafından insan çalışmasının haksızca sömürülmesini,
* cehaleti, öğretmensizliği, okulsuzluğu, doktorsuzluk ve hastanesizliği, Amerika ülkelerini karakterize eden ihtiyarların korunmadan yoksun oluşunu,
* Zenci ile Kızılderili’ye karşı uygulanan ırk ayrımını,
* kadının erkekle eşit olmamasını ve sömürülmesini,
* halklarımızı sefalet içinde tutan, onların demokratik şekilde gelişmesini ve egemenliklerine tam olarak sahip bulunmalarını önleyen politik ve askerî oligarşileri,
* ülkelerimizin tabii zenginliklerini yabancı tekellere bırakan imtiyazları, halk çıkarlarının terki ve onlara ihanet edilme politikasını,
* Washington'ın emirleri karşısında eğilmek için kendi halklarının sesini duymayan hükümetleri,
* oligarşilere bağlı ve baskıcı emperyalizm politikası tarafından ele geçirilen yayın organlarının sistemli bir şekilde içine düştükleri aldatmacayı,
* Amerikan ve Washington tröstlerinin gerçek aletleri olan Amerikan basın ajanslarının elindeki haber alma tekelini,
* her ülkenin işçi, köylü, aydın ve büyük kitlelerin örgütlenip sosyal ve millî istekleri uğruna mücadele etmelerini engelleyen baskı kanunlarını, -zenginliklerimizi sürekli olarak yağma eden, işçi ve köylülerimizi sömüren, tasarruflarımızın kanını emen, onları geri bir durumda tutan ve Latin Amerika'nın politikasını kendi amaç ve çıkarlarına tâbi kılan emperyalist tekelleri ve teşebbüsleri.
Nihayet Küba Halkı’nın Millî Meclisi, insanların, insanlar ve geri kalmış ülkelerin emperyalist mali sermaye tarafından sömürülmesini mahkûm eder.
Sonuç olarak Küba Halkı'nın Millî Meclisi, Amerika karşısında şunları talep eder:
* köylünün toprak ve işçinin, çalışmasının meyvesini alma hakkı,
* öğrencilerin serbest, tecrübe ve bilime dayanan öğrenim hakkı,
* çocukların öğrenim, gençlerin çalışma hakkı,
* Zenciler ile Kızılderililerin tam insan haysiyetine sahip olma hakkı,
* kadının medenî, sosyal ve politik alanda eşit olma hakkı,
* ihtiyarların güvenli bir hayat sonuna sahip olma hakkı,
* aydın, sanatçı ve bilginlerin, eserleriyle daha iyi bir dünya için mücadele hakkı,
* millî zenginlik ve kaynakları tekrar ele geçirmek için emperyalist tekelleri, devletlerin millîleştirme hakkı,
* ülkelerin dünyadaki bütün halklarla serbest ticaret yapmaları hakkı,
* milletlerin tam egemenlik hakkı,
* halkların, kendi haklarını ve geleceklerini kendilerinin savunabilmeleri için kışlaları okula çevirme, köylüleri, işçileri, aydınları/öğrencileri, zencileri, Kızılderilileri, kadınları, gençleri, ihtiyarları, bütün ezilenlerle sömürülenleri teçhiz etme hakkı,
7. Küba Halkı’nın Millî Meclisi, ekonomik, politik ve sosyal istekleri uğruna mücadele etmeleri için işçileri, köylüleri, öğrencileri, aydınları, Zencileri, Kızılderilileri, gençleri, kadınları ve ihtiyarlan görevlendirir; ezilen ve sömürülen milletlerin kendi özgürlüklerini elde etme amacıyla mücadele etmeleri görevini, bulundukları kıta hangisi ve aradaki uzaklık ne olursa olsun bütün ezilen, sömürgeleştirilmiş, sömürülen ya da herhangi bir tecavüzün kurbanı olan bütün halkları desteklemeyi her halk için görev olarak tanır. Dünyanın bütün halkları kardeştirler!
8. Küba Halkı’nın Millî Meclisi, Latin Amerika'nın çok yakın bir zamanda birleşik, başarılı, ekonomilerini Amerikan emperyalizminin eline teslim edilmiş bir av haline sokan ve iyice şartlandırılmış bakanların utanç verecek tarzda despot efendileriyle bir koro teşkil ettikleri milletlerarası toplantılarda seslerini gerçekten duyurmalarına engel olan bağlardan kurtulmuş bir halde yürümeye başlayacağına inanmaktadır. Bu amacın gerçekleşmesi için, her birinin serbest iradesi ve hepsinin birden isteği üzerine kurulmuş gerçek bir dayanışmayı kurma imkânını ülkelerimize sağlayacak olan ortak Latin Amerika kaderi yolundaki çalışma azmini yeniden açıklar. Bu kurtulmuş Latin Amerika için yapılan mücadelede, temsil görevlerini zorbalıkla ele geçiren kökleşmiş seslerin ortasında şimdi, halkların karşı konmaz bir güçteki temiz sesi yükselmektedir. Bu ses kömür ve kalay madeni ocaklarının içinden, fabrikalardan, şeker tasfiyehanelerinden, Zapata[1] ile Sandino’nun[2] varisleri olan roto'lar[3], cholo'lar[4], jibaro'lar[5] ve gaucho’ların özgürlük kollarını havaya kaldırdıkları feodal topraklardan yükselen sestir; bu ses, öğrencilerimizin, kadınlarımızın, çocuklarımızın ve bilge ihtiyarlarımızın sesidir; bu ses, şairlerimizle romancılarımızda yankılanan sestir.
Küba Halkı'nın Meclisi bu kardeş sesine karşılık veriyor:
Evet! Küba batmayacaktır! Küba, bugün Latin Amerika'nın ve dünyanın karşısında tarihî yeminini ederek, vaatlerine sadık kalmayı taahhüt etmektedir.
Ya vatan ya ölüm!
Dipnotlar
[1] Emiliano Zapata: Meksika Devrim liderlerinden biridir.
[2] Cesar Sandino: Nikaragualı gerilla lideri. 1934'e kadar işgal kuvveti olan Amerikan deniz piyadelerine karşı çok çetin savaşlar vermiştir. 1934'de Amerikan birlikleri Nikaragua'dan çekildi, fakat aynı yıl Sandino da öldürüldü.
[3] Roto: Peru’da sömürülen işgücünün üyelerine verilen ad. Genelde Yerli ve Avrupalı kökenlidir.
[4] Cholo: Şili’de sömürülen işgücünün üyelerine verilen ad. Genelde Yerli ve Avrupalı kökenlidir.
[5] Jibaro: Porto Riko’da sömürülen tarımsal işgücünü teşkil edenlere verilen ad.
[6] Gaucho: Arjantin’de sığır çobanı. Bu ülkede büyükbaş hayvan endüstrisinin belkemiğini teşkil eden sömürülen sınıf.

0 Yorum: