Artık Batılı ulusların içinde çoğunluğu oluşturan
kesimlerin şu ahmakça ve yıkıcı gösterilerden vazgeçme zamanları gelmedi mi?
“Özgür toplumlarda sınırların ne olduğunu ‘onlar’ ‘biz’e dikte edemezler.” İşte
bu sözlerin edildiği o anlamsız ve hırçın gösteriler, sadece o toplumların
Müslüman üyelerini taciz etmeye yarıyorlar. Zira bu İslamofobik soytarılıklar,
sadece abes ve çocukça olmakla kalmıyor, aynı zamanda bu lafları edenlerin kamu
yararı adına gururla meydan okudukları aşırılıkçılardan gelecek şiddetli bir
karşılığı âdeta yalvararak davet ediyor. Ayrılığı ve öfkeyi körükleyip şiddetli
bir tepkiyi kışkırtmakla nasıl bir kamu yararı gözetiliyorsa?
Bu soruyu cevaplandırmaktaki güçlük, bir Fransız mizah
dergisinin ofisinin bir kere daha İslam’la alay eden, tamamıyla lüzumsuz ve
ahmakça bir sayı yayınlamasının ardından bu sabah kundaklanması meselesinde
yayıncılara yönelik bir sempati geliştirmeyi zorlaştıran şeyle aynı. Bu saldırı
Charlie Hebdo’nun davalarına sadık İslamcıları öfkelendireceği (ve sıradan
Müslümanları yaralayacağı) kesin olan İslam’da tasvir edilmesi yasaklanmış olan
Muhammed Peygamber’in resmedildiği “komik” karikatürler ve makalelerin yer
aldığı bir sayı yayınlandıktan sonra gerçekleşti ve derginin Paris’teki
merkezini harap etti. Öngörülebileceği gibi bu ani darbe, kendini bilmezliğiyle
meşhur bu derginin yakılmasını “demokrasi düşmanlarının bir saldırısı” olarak
niteleyen Fransız politikacıların demeçlerinin ortalığı kaplamasına vesile
oldu.
Bizimse bu yakma hadisesine bakışımız farklı: Kaybınız
için üzgünüz Charlie ve tamam, son sayınıza bu türlü gayrı meşru bir karşılık
verilmesinin bahanesi olamaz ama siz hâlâ “yapıyoruz çünkü yapabiliriz”
mantığıyla yaralayıcı, utanç verici ve mizahtan nasipsiz bir dergi yayınlamak
için ödediğiniz bedelin buna değdiğini düşünüyor musunuz? Eğer öyleyse, yolunuz
açık ola.
Her ne kadar polis “açık bir saldırı” olan eylemin
failini hâlâ belirleyemediğini söylüyorsa da derginin yeni sayısının ortalığı
kızıştırmaya yönelik olarak kullandığı din teması herkesin Müslüman
aşırlıkçılardan şüphelenmesine neden oldu. İnsan, açıkçası Charlie Hebdo’nun
peşinde olduğu tepkinin zaten bu olduğunu düşünmeden edemiyor. Yoksa neden
böyle bir sayı çıkarsınlardı ki? Tabii insanları sözlerine verilebilecek
karşılıkları da gözetmeleri konusunda dikkatli olmaya çağırmak yerine
politikacılar ve uzmanlar kundaklama eylemini ifade özgürlüğüne ve Batı
toplumlarındaki diğer temel haklara yönelik bir saldırı olarak lanetlediler. Bu
tutumda yalnız değildiler. Fransa’daki ve başka ülkelerdeki Müslüman liderler
de öne çıkıp eylemi kınadılar, usulen de insanları polis faillerin kimliklerini
tespit edene kadar kimseyi, hele ki sadece ilişkilendirme yoluyla, zan altında
bırakmamaları konusunda uyardılar.
Böyle bir endişenin sebebi, eylemi kimin
gerçekleştirdiği konusundaki şüpheler kadar barizdi: Charlie Hebdo’nun son
sayısının İslamcılığı kaba saba, işlenmemiş ve sert bir üslupla ele alışı.
Şakanın bir parçası olarak son sayıda derginin adı “Şeriat Hebdo” olarak
değiştirilmişti. Ayrıca Muhammed Peygamber’i Tunus’ta geçen hafta gerçekleşen
ilk hür seçimlerde İslamcı Ennahda Partisi’nin elde ettiği “zaferi kutlamak”
üzere konuk editör olarak davet ettiğini açıklıyordu dergi. İslam temalı mizahi
makalelerin yanı sıra dergi Muhammed Peygamber’in Charlie Hebdo’nun alamet-i
farikası olan abartılı (ve çoğunlukla hiç de komik olmayan) mizahına konu
edildiği karikatürlerini de içeriyordu. Örneğin kapakta baştan savma çizilmiş
bir karikatürde Peygamber, “Gülmekten ölmeyene 100 kırbaç” diyordu.
İnançları hakkındaki şakalara karşı hassas
Müslümanların incinmesi için bu yeterli görülmüyorsa, geçmişe de bakılabilir.
2007’de Charlie Hebdo 2005 yılında Danimarka gazetesi Jyllands-Posten’de
yayınlanmış olan kötü şöhretli (ve kabul edelim ki resmen berbat) Muhammed
karikatürlerini tekrar bastı. Amaçlandığı gibi bunlar, dünyanın çeşitli
ülkelerindeki Müslümanların öfkelenmesine ve kimi durumlarda şiddetli tepkiler
vermelerine neden oldu (karikatürleri çizenlerin mükerrer terör pusularının
hedefi olması da cabası). Hiç ikna edici olmayan özgür ifade hakkının kullanımı
iddialarından gayrı bu karikatürlerin Müslümanları rencide etmek (ve
aşırılıkçılar arasında bir histeriye yol açmak) dışında ne gibi bir amaç
taşıyor olabilecekleri belli değil. Bu karikatürlerin 2007’de tekrar
yayınlanmasının ardından Charlie Hebdo Fransız İslamî çevrelerinin mezkûr
karikatürler ve diğer benzerleri üzerinden açtığı davada beraat etti.
Editörler, çalışanlar, okurlar ve Charlie Hebdo’nun
savunucuları, sürekli olarak derginin dinler, siyasi partiler ya da toplumsal
çevreler arasında ayrım gözetmediğini vurguladılar. Aynı zamanda bu yayının bir
anlamda özgür toplumun kendi değerlerine sahip çıkıp çıkmayacağının
denetlenmesi görevi gördüğünü de iddia ettiler: medya ayrımsız olarak herkesi
kızdırabilir ya da incitebilirdi. Bu nedenlerle Charlie Hebdo da küstahlığını
bir kamu görevi yapar gibi gururla sergiliyordu; sonucu ne olursa olsun ifade özgürlüğünün
sınırları zorlanmalıydı. Ancak bu tutum giderek kızışan kapalı bir ortamda
“yangın” var diye bağırma hakkı olarak tasavvur edildiğinde bu insanların
kendilerine karşı fazla anlayışlı ve kayırmacı oldukları anlaşılır.
Neden mi? Çünkü Fransa’nın kamusal alanda tamamen
örtünmeyi yasaklayan 2010 tarihli kanunu (ya da daha önce devlet okullarında
hicabın yasaklanması) gibi İslam’ın Fransa’daki yeri konulu hükümetin
desteklediği tartışmalar da toplumda giderek yaygınlaşan son derece gerçek
İslamofobik tutumları yansıtıyordu. Gerçekten de artık gözle görünür hâle gelen
bu Müslüman karşıtı hareket, İslam’a yönelik saldırganlıklara dair emareleri
gözleyen içerideki ve dışarıdaki İslamcı radikaller için Fransa’yı odak noktası
hâline getirdi. Ayrıca Fransa’da sayıları 5 milyonu bulduğu tahmin edilen
Müslüman nüfusun kendilerini dışlanmış ve yaftalanmış hissetmelerine yol açtı;
Charlie Hebdo’nun karikatürlerinin “sırf eğlenme amaçlı” olarak görülmesinin
Fransız politikacılarınca toplumsal özgürlüğün kutsal bir örneği olarak
savunulması ile pek de azalmayan bir dargınlık bu. Bu yangının arkasında
İslamcı aşırılıkçıların olup olmadığı görülecek ama hem derginin son sayısı hem
de politikacıların onu Fransız demokrasisinin ikonu olarak alelacele
sahiplenmeleri ılımlı Müslümanların bile eylemi yapanlara “aferin” deme
ihtimalini yükseltiyor.
Özgür toplumların her haddini aşana yönelik histerik
karşılıklar veremeyeceği açık. Tehdit ve şiddetin lanetlenmesi ve mücadele
edilmesi gereken şeyler oldukları da öyle. Ama bu toplumların üyelerinin
haklarını kullanırken asgari ölçekte de olsa medeni ve aklı başında
davranmaları gerektiği de meydanda; bir dergi haksız yere insanları
öfkelendirmeyi politik olarak soylu bir davranış belleyip bu mantıkla bir
inancı topyekûn alay konusu ettiğinde bu tavır sergilenmiyor.
Baskı karşısında ifade özgürlüğünü savunmak başka şey,
iğrenç ve rencide edici olma hakkını sırf bunu kendinize hak gördüğünüz için
savunmak başka şey. Aşırılıkçıları kızdırmak, böyle yaparken aynı zamanda
milyonlarca insanı da yaralıyorsanız, hiç de cesurca bir meydana okuma
sayılmaz. Ayrıca şiddetli bir karşılık riskinin bulunduğu bir durumda kimsenin
zaten itiraz etmediği bir ilkeyi savunma adı altında kışkırtıcılık yapmanın bir
anlamı yok.
Bruce Crumley
2 Kasım 2011
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder