Dış
Etkiler
Bangladeş’te
Maoizmin dış kaynaklardan etkilendiğine hiç şüphe yok. En önemli etkileyici güç,
yan komşudaki Naksalcılar hareketi. Hareket, 1967’de Çaru Mazumdar, Kanu Sanyal
ve Canfal Santal’ın gerçekleştirdiği, kanla bastırılan isyan ile birlikte yola
koyuldu.[16]
Bugün
Naksalcılar, Hindistan’da birkaç eyalette etkili olan Maoizm akımının önemli
bir bileşeni olarak görülüyor. Yetmişlerde Batı Bengal’de devlet, Naksalcı
ayaklanmayı demir yumrukla bastırmayı bildi. Bangladeş devleti ise bu hareketi
daha başlangıç aşamasında durdurdu.
Bangladeşli
Maoistler, birkaç sebebe bağlı olarak, Nepal Birleşik Komünist Partisi’nin
başarısından da etkilendiler.
1.
O dönemki lideri Puşpa Kemal Dahal’ın (Praçanda –“Öfkeli”) doksanların
ortalarından iktidarı aldığı 2008 yılına dek Maoizmin “iktidar namlunun ucunda”
düsturu üzerinden başarılı bir halk savaşı yürütmüş olmasıydı. Aynı dönemde
Bangladeş’te Maoizm tüm gücünü yitirmişti.
2.
Nepal’den farklı olarak, Bangladeş’te hareketin krallıktan cumhuriyete geçiş
gibi kitlelerin kabul edebileceği, köklü bir değişim hedefi bulunmamaktaydı.
3.
Bangladeş’te Praçanda’nın yolunu çok az insan benimsedi. Onun ideolojisi, daha
çok kendisinin kaleme aldığı “Büyük Atılım: Tarihin Kaçınılmaz İhtiyacı” broşürünü
temel alıyordu.
Bir
analizcinin de dile getirdiği biçimiyle, “dünyanın son dönemde en fazla başarılı
olmuş Maoist isyanı bir şekilde yan komşusu Bangladeş’e tesir etmemişti.”[17]
Ancak gene de Bangladeşli Maoistler, Nepalli Maoistlerle bölgesel ve
uluslararası forumlarda ilişki kurdu.
Çin’deki
gelişmelerinse Bangladeşli Maoistlere hiçbir faydası olmadı. Maoizmin “sınır
konusunda hiçbir anlayışa sahip olmadığını”[18] ortaya koyan Kültür Devrimi ve
yol açtığı korkular, Mao düşüncesinin cazibesine zarar verdi. Ayrıca süreç
içerisinde Çin, daha çok Bangladeş devletiyle kurulmuş yakın ilişkileri
geliştirmeye odaklandı. Dolayısıyla Çin, Hindistan’dan farklı olarak Pakistan
gibi müttefik olarak görülen Bangladeş devletinin istikrarsız kılınmasında bir
çıkarı olmadığını düşündü.[19]
Bangladeşli
Maoistler, Deng Şavping’in gerçekleştirdiği reformların Mao düşüncesiyle
örtüşmediğine kanaat getirdiler. Buna karşın Şavping gibi reformcular, Maoizmin
devrimci yanının devlet yanından ayrı olduğuna vurgu yaptılar. Bu da “Mao yüzde
70 iyi yüzde 30 kötüydü” tespitine yol açtı.[20] Bazı yazarlar, Maoizmin
kapitalizmle komünizm haricinde duran, Konfüçyüsçülükle sosyalizmi
birleştirmeye çalışan bir üçüncü yolu ifade ettiğini düşünüyorlardı.[21]
Aydınların
düşünce süreçlerini biçimlendiren başka bir okuldan da söz etmek gerekiyor. Bu
okul, özellikle ülke siyasetine önemli katkılar sunan Dakka Üniversitesi’ndeki
öğrenciler ve hocaları etkiledi. Bu, özelde Latin Amerika’da, genelde tüm
gelişmekte olan ülkelerde faaliyet yürüten neomarksist iktisatçıların geliştirdikleri
“bağımlılık” okuluydu.
Bu
okula mensup kişiler, dış yardım dâhil yabancı ülkelerle kurulan her türden ilişkinin
yapısal bağımlılık halini derinleştirdiğini, eskiden sömürge olan çevre ülkeyi
eski sömürgeci güçler, şimdilerde emperyalist merkezler adına sömürdüğünü ve
kendi içinde komprador elit sınıfı meydana getirdiğini söylüyorlardı. Kalkınmak
için bu ilişkilerin kopartılması gerekiyordu. Bu kopuş, farklı biçimler alabilirdi.
Gerektiğinde devrim yoluyla kopulmalıydı.[22]
Yetmişlerde
ve belli ölçüde bugün Bangladeş, yardımlara muhtaç bir ülke olduğu için bu
düşünce uygun görüldü. Bu düşünce, zamanla radikal düşünme sürecini besledi. Ama
ülkenin dış yardımlarla en azından yoksulluğu bir nebze azalttığı koşullarda bu
tür anlayışlar Maoist hareketi pek beslemedi.[23]
Hindistan’da
Maoizmin yayılmasını sağlayan sebepler, Bangladeş’te mevcut değildi. Hindistan’da
devlet, maden şirketleriyle anlaştı. Bu da neticede yoksul kabilelerin yaşadığı
eyaletlerde kitleleri harekete geçirdi. Hint devleti, tam da bu sebeple
ormanlarda “Yeşil Av Operasyonu”nu başlattı.[24] Böylelikle Hint devleti, Arundhati
Roy’un tabiriyle, “hem gurur hem de utanç duyduğu bir savaş”a girdi.[25]
İkinci
sebep, Maoizmin Hindistan’daki kabilelerde karşılık bulmasıydı. Bangladeş’te
Çittagong Dağ Sırası’nda yaşayan kabilelerle yaşanan çatışmalar, 1997’de Avami
Birliği hükümetiyle Parbatta Çattagram Canasangati Samiti (“Çittagong
Dağ Sırası Birleşik Halk Komitesi” -kabile direnişinin ana politik hareketi)
arasında imzalanan anlaşmayla son buldu. Anlaşma hükümlerinin yavaş
uygulandığına dair şikâyetlere ara sıra düzlüklerde yaşayanlarla kabileler
arasında cereyan eden çatışmalar eşlik etti. Bunun üzerine devlet, bölgeyi kalkındırmaya
yönelik adımlar attı.[26] Bu süreçte kabileler içerisinde kimse, Maoistlerle
ortak bir davada buluşmak için hiçbir gayret sarf etmedi.[27]
Uluslararası
ve Bölgesel Bağlar
Yeni
yeni gelişme imkânı bulan Bangladeş Maoizmi, uluslararası ve bölgesel bağlar
kurmayı bildi. 1984’te Marksizm-Leninizm-Maoizmin değerlerini ve ilkelerini
savunmak amacıyla Devrimci Uluslararası Hareket (DUH) isminde bir uluslararası
komünist örgüt kuruldu. Örgütün ana amacı, yeni tipte bir Komünist
Enternasyonal kurmaktı. Gelişmekte olan ülkelerde Marksist devrim süreçlerine
etki etmenin en iyi yöntemi olarak Maoist “halk savaşı” stratejisine sırtını
yasladı. Örgütün üyeleri arasında 2001’de Maoist Bolşevik Yeniden Örgütlenme Hareketi
adıyla kurulmuş örgüt ve Bangladeş Komünist Partisi de bulunuyordu.[28] Ancak
BKP’yi, mevcut lideri bakanlar kurulunda yer aldığı için devrimci olarak nitelemek
güç.
Bölgesel
düzeyde bir de Güney Asya Maoist Partiler ve Örgütler Koordinasyon Komitesi
var. Proletarya Partisi’nden çıkan muhtelif hizipler ve BKP, bu teşkilatın
üyesi. Güney Asyalı Maoistler, gizli toplantılar düzenliyorlar. Bu toplantılarda,
doğalında Hindistan Maoistleri, Sri Lanka Halkın Kurtuluş Cephesi, Seylan
Komünist Partisi (Maoist), Nepalli Marksistler ve Maoistlerle bağlar kuruluyor.
Analizciler, “bölgedeki Maoistler, Güney Asya Bölgesel İşbirliği Örgütü’ndeki
işbirliği anlayışını kendi ülkelerindeki devletlerden önce benimsemiş olsalardı,
bu bölgeselleşme anlayışından epey fayda sağlarlardı” diyorlar.[29]
Maoizme
Ayak Bağı Olan Faktörler
Bangladeş
ekonomisi, kimi zaman “çelişki yumağı” olarak tarif ediliyor. Bir dizi güçlükle
boğuşan ülke ekonomisi, bir yandan da birkaç yıl içerisinde yüzde altılık
büyüme oranına ulaşabiliyor. Diğer bölgelere kıyasla sosyal yardımları daha
eşit dağıtabiliyor. İlk baştaki kötümserliğe rağmen ülke, bugün en az gelişmiş
ülkeler içerisinde başa oynuyor. Kişi başına geliri düşük seviyede olan bir
ülke, geleneksel toplumdan modern topluma başarıyla geçiş yapıyor. Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programı, ülkeyi orta düzey insani gelişme düzeyini yakalayan
ülkeler arasında gösteriyor.[30] Maoist propaganda, derin yoksulluğun olmadığı
koşullarda başarı imkânı bulamıyor.
Mikro
kredi gibi fikirlerin yayılması da Maoizme mani olan diğer bir faktör. Profesör
Muhammed Yunus ve Grameen Bankası, 2006’da Nobel Barış Ödülü aldı. Sör Fazıl
Hasan Abid ve başında olduğu Bangladeş Kırı Geliştirme Komitesi de epey takdir
topladı. Kadınlara yetki ve güç veren bu çalışma sayesinde Maoizm gibi aşırıcı
düşünceler ve eylemler, marjinalleşti.
Bangladeş,
aynı zamanda Müslüman bir topluma sahip. Ondaki tasavvuf geleneği de Maoizmi
yabancı bir ideoloji olarak görüyor ve onun yayılmasına mani oluyor. Geçmişte
sömürgecilik döneminde Müslüman köylüler, radikal hareketlere iştirak ettiler,
Müslümanlıkları Hindu toprak ağaları ile İngiliz idarecilerine karşı
gerçekleştirilen ayaklanmalarda önemli bir unsurdu. Ama bugün durum farklı.
Bir
analizcinin tespitine göre, “Bangladeş siyasetindeki Maoist aşama sona erdi.
Bölünüp un ufak olmuş, izole alanlarda hayat mücadelesi veren, kendisine Maoist
diyen kesimler, bugün ana akım siyasetin yüzleştiği bir güçlükten ziyade, basit
bir asayiş sorunu.”[31]
Ülkede
canlı olan sivil toplum da birçok eski Maoisti STK lideri haline getirip
soğurdu. Bugün “umut” anlamına gelen ASA’nın (Toplumsal İlerleme Derneği)
başında bulunan Şefikul Hak Çavduri, eski bir Maoist.[32]
Sonuç
Haritaya
göz attığımızda, Bangladeş’in tüm komşularında Maoist mücadelenin devam etmekte
olduğu görülüyor. Hindistan’ın bazı eyaletlerinde ve Nepal’de bu hareket güçlü.
Eskiden Bangladeş de aşırı sol politika için bereketli bir topraktı, çünkü ülke,
köylü ayaklanmalarıyla ve dış kaynaklı düşünce akımlarından etkilenmiş
aydınların faaliyetleriyle örülü, uzun bir geçmişe sahip. Ama gene de Maoizm de
başka herhangi bir aşırıcı radikalizm biçimi de ülkede önemli bir yol kat edemedi.
Bunun birkaç sebebi var:
1.
Bangladeş olmazdan önce, Doğu Pakistan döneminde (1947-1971), toprak ağalığının
kaldırılmış olması ve sömürücü feodal sisteme son veren yasaların çıkartılması,
Maoizmi gelişeceği topraktan mahrum bıraktı.
2.
Halk kitlelerinin destek sunduğu bağımsızlık hareketine karşı çıkmış olmaları
Maoistlerin ve tüm aşırı solun halkla bağını kesti.
3.
Bağımsızlığı takip eden on yıl içerisinde polisin ortaya koyduğu faaliyetler
aşırı unsurları ortadan kaldırdı.
4.
Çin’deki Kültür Devrimi’nin sergilediği aşırılıklar, Bangladeşlilere pek cazip
gelmedi. Pekin, aynı zamanda Maoistlerle dayanışma ilişkisi kurmaktan imtina
etti, bunun yerine, Pakistan’da olduğu gibi, devletle güçlü bağlar kurma işine
odaklandı.
5.
Aydınlar ve öğrenciler arasında destek bulan bağımlılık okulu türünden
neomarksist fikirler ve anlayışlar, yabancı yardımlardan ve uluslararası
bağlardan uygun şekilde yararlanıldığında eşitlikçi bir büyümenin gerçekleşmesiyle
birlikte boşa düştü.
6.
Mikro kredi ve kızlara “gayriresmi eğitim” verilmesi gibi adımlar, ayaklanmanın
zeminini besleyen toplumsal koşulları ortadan kaldırdı. Ayrıca ahlaki ilkelerle
yüklü, mütevazı değerlere sahip ılımlı Müslüman toplumunda aşırıcılık kendisine
pek alan bulamadı. Naureen Fink’in ifadesiyle, “Devlet, zayıf göründüğü
koşullarda bile, çöküşün veya yıkımın eşiğine hiç gelmedi, çünkü barışçıl,
demokratik ve kapsayıcı bir toplumu savunmayı sürdüren birçok toplumsal ve politik
güç buna mani oldu.”[33]
Tabii
burada biz, “ortada hiç tehdit yok” demek istemiyoruz. Uyanık olmadığı takdirde
toplum, dindar aşırıcıların ve Maoistlerin ülkeyi istikrarsız kılması riskini
kendi içinde taşır. Eğer Hindistan’da Maoistler önemli bir başarı elde
ederlerse ülkedeki tehlike artar. Aynı durum, alt kıtadaki Müslüman bir ülkede
Talibanvari dindar aşırıcıların başarısı için de söz konusudur. Pakistan ile Bangladeş
birbirine coğrafi açıdan uzaksa da küreselleşme ile birlikte bu mesafe ortadan
kalkmıştır. Ayrıca bir de ne kadar zayıf olursa olsunlar, Maoistlerin İslamcı
köktencilerle bağ kurup güçlenme ihtimalleri de mevcuttur. İki tarafın klasik
Leninist Birleşik Cephe’yi meydana getirip taktiksel kazanımlar elde etmesi
mümkündür.
Bu
açıdan, Maoizm gibi aşırıcı siyasetlerin yayılmasına mani olmak adına komşularıyla
işbirliği kurması Bangladeş’in çıkarına ve hayrınadır. Bangladeş Başbakanı Şeyh
Hasina’nın Ocak 2010’da Hindistan’a yaptığı ziyaret neticesinde terörle
mücadele konusunda bir dizi anlaşmaya varılmıştır. Bu anlaşmalar, ayrıca Maoizm
haricinde tüm terör faaliyetleriyle mücadele etme amacını içermektedir.
İki
ülkenin içişleri bakanları ve istihbarat kurumları, Maoizm konusunda birbirine
bilgi alışverişinde bulunmalıdır. 28 Şubat 2009’da imzalanan Güney Asya Bölgesel
İşbirliği Örgütü Terörizmle Mücadelede İşbirliği Deklarasyonu doğru yönde
atılmış bir adımdır.
Birleşmiş
Milletler’in sunduğu destek de bu yönde kullanılmalıdır. Bugünlerde Bangladeş
ve BM, terörizmle mücadele etmek için gerekli kapasitenin oluşturulması amacıyla
kullanılacak bölge merkezini kurmak için müzakere yürütmektedir ki bu da olumlu
bir adımdır. Rehavete fırsat verilmemeli, sürekli tetikte olunmalı, meseleler sakince
düşünülmeli, süreç iyi bir şekilde yönetilmelidir.
İftihar Ahmed Çavduri
2010
Dipnotlar:
[16] Bkz.: Sankar Ghosh, The Naxalite Movement: A Maoist Experiment (Kalküta:
Firma KL Mukhapadhyay, 1975).
[17]
Manish Thapa, “Evolution of Maoism in Nepal: Understanding Maoist Insurgency
from Wider Perspective”, Panorama, Tigweb, erişim tarihi: 12 Mayıs 2010.
[18]
Dayan Jayatilleka, Fidel’s Ethics of Violence: The Moral Dimension of the
Political Thought of Fidel Castro (Londra: Pluto Press, 2007), s. 168.
[19]
Iftekhar Ahmed Chowdhury, A Method in the Dragon’s Moods, ISAS Raporu
No.75, s. 12.
[20]
Deng’in bu Mao değerlendirmesi, Mao’nun Stalin konusunda önceden söylediklerini
temel alıyor. Bkz.: “Interpreting Mao”, Beijing Review, Sayı. 40, 5 Ekim
2006, güncelleme: 10 Aralık 2006. Bjreview, erişim tarihi: 11 Mayıs 2010.
[21]
Martin Cohen, Political Philosophy from Plato to Mao (Londra: Pluto
Press, 2001), s. 206.
[22]
Birkaç örnek: Andre Gunder Frank, The Development of Underdevelopment (Monthly
Review Press, 1970); Samir Amin, Unequal Development: An Essay on the Social
Formation of Peripheral Capitalism, Çeviri: Brian Pearce (New York: Monthly
Review Press, 1976); ve Gerard Chiliand, Revolution in the Third World:
Myths and Prospects (Sussex: The Harvester Press, 1977).
[23]
Bkz.: M.A. Muhith: “Is Foreign Aid Essential for Development in Bangladesh?”, Seminer
Makalesi, Dakka Üniversitesi İktisat Bölümü, 10 Kasım 1978. O dönem devlette
üst düzey görevde bulunan yazar bu yönde bir çıkarımda bulunuyor. Muhith, Avami
Birliği’nin Şeyh Hasina başkanlığında kurduğu kabinede 2009 Ocak’ına dek maliye
bakanı olarak çalıştı.
[24]
Gautama Navlakha, “Days and Nights in the Maoist Heartland”, Economic and
Political Weekly (17-23 Nisan 2010), Cilt. XLV, Sayı. 16, s. 47.
[25]
Arundhati Roy, “Walking with the Comrades”, (29 Mart 2010), Outlookindia,
erişim tarihi: 11 Mayıs 2010.
[26]
Yazar, 2007-2008’de Çittagong Dağ Sırası meselesinde Bangladeş hükümetine bakanlık
görevlisi olarak danışmanlık yaptı.
[27]
Ekramul Kabir, “Terrorism in Bangladesh: How Long the Denial?”, Daily Star
(19 Şubat 2006).
[28]
Mohosin Al Abbas, “Maoism in South Asia: Insurgency or Movement”, Groundreport, erişim tarihi: 7 Mayıs 2010.
[29]
Rajat Kumar Kujur, “CCOMPOSA: A Mirage or Reality?”, Institute of Peace and
Conflict Studies, Ipcs, erişim tarihi: 7 Mayıs 2010.
[30]
Binayek Sen, Mustafa K. Mujeri ve Quazi Shahabuddin, “Operationalizing Pro-poor
Growth: Bangladesh as a Case Study”, 7 Kasım 2004. Sitere, erişim tarihi 11 Mayıs 2010.
[31]
Ekramul Kabir, a.g.e.
[32]
Abhoy, “From Maoism to Micro-finance-Something to read for India’s Maoists”, Microfinance Business News (20 Nisan 2009), Indiamicrofinance, erişim tarihi: 7 Mayıs
2010.
[33] Naureen Chowdhury Fink, Bombs and Ballots: Terrorism, Political Violence and Governance in Bangladesh, (New York: International Peace Institute, 2010), s. 19.
0 Yorum:
Yorum Gönder