Marksizm,
burjuva parlamentolarını “burjuvazinin egemenlik aygıtı olan devletin bir
organı” ilân eder. Son genel seçimlerde bu tespitin ne denli hakikat olduğunu
bir kez daha idrak ettik. Amerika’yı yeniden keşfetmeyeceğiz, fakat Sol’un mevcut
durumuna bakıldığında, askeri ve siyasal yenilgisinin üzerine inşa edilen tuhaf
bir akımın, garip bir Sol ideolojinin ve bunun popüler temsilcisi olan TİP’in
seçim sürecini “eleştirel” bir göz ile değerlendireceğiz. Bu başkalaştırılmış
Sol’u “eleştirmek” bıçak sırtı bir durum. Solun başkalaştırılması, çürütme
operasyonunun bir parçasıdır.
TİP,
seçim öncesi arkasına aldığı suni rüzgâr ile Kürtlerle ittifak etmekten kaçtı. “Kaçtı”,
çünkü kendi tabanına ve HDP tabanına bu kararlarının sebepleri hakkında
doyurucu bir bilgi vermedi. Gerekçelerini izaha tenezzül etmeme hâli, özellikle
sosyal medya üzerinde cereyan eden tartışmalar ile ittifakın tabanında da derin
bir ayrışmaya sebep oldu. TİP, bu durumdan hiç rahatsız bile olmadığı gibi,
milletvekili adayı Ahmet Şık, Kürtleri incitici cümleler sarf etmekten de
çekinmedi. Bu rehavet ve öngörüsüzlüğün nedeni, Sol kamuoyunda bir soru işareti
olarak akıllarda kaldı.
TİP’in
bir diğer milletvekili adayı Sera Kadıgil’in sahicilik ile şımarıklığı ayırt
edemeyip “mahallenin kalıba girmez” kızı rolleri ülke koşullarından uzak,
halklardan kopuk dar bir çevre içinde yapay bir karşılık bulsa da çoğunluk
üzerinde, o sürekli bağıran ve parmak sallayan kişiliğiyle, antipati yarattı.
Kendisi Sol bir gelenekten gelmediği gibi, o övündüğü “ben Ergenekon’un
avukatıyım” nidası ile de anlaşılacağı üzere statükocu Kemalist refleks ve
algıları barındıran biriydi. Hâliyle reaksiyonları da bu realite üzerinden
şekilleniyordu.
Sosyalizm,
sınıf mücadelesi, sistemi değiştirmek bir oyun değildi. Bu tavır ve tarzın Sol
kültürde ve sol gelenekte açık bir çelişki olduğu parti yöneticileri tarafından
gözlemlenmedi mi? Neden bu konuda kendisine çeki düzen vermesi gerektiği
söylenmedi?
Sizden
bir fotoğrafı gözünüzün önüne getirmenizi isteyeceğim. Seçim çalışmaları için
Erzurum’a giden İBB başkanı İmamoğlu’nu meydanda bekleyen halka taşlı faşist
saldırıda yaralanan, gözyaşları içindeki o on yaşlarında iki kardeşi ve
babalarını hatırlayın. Siyasal bir bakış şöyle dursun, o manzara hepimizin
dünyasını alt üst etti, çok üzüldük. Hatta Cumhur İttifakı seçmenleri arasında
dahi tepki verenler oldu, ama aynı günün akşamında TİP’in milletvekili adayı
Sera Kadıgil, sosyal medya hesabında bir twiti alıntılayıp, “E hadi madem.
TİP'i meclise, saray rejimini tarihin çöplüğüne gönderelim, sonra Memet Ali’yi
boğazda lüfere davet edelim” paylaşımında bulunmakta bir beis görmedi. Üstelik
hepimizin canı acırken, henüz o çocukların alınlarındaki kan silinmemişken. Bu,
esasında şaşılacak bir durum değildi benim için. Çünkü Ataşehir, Kadıköy
ahalisinin duyguları, tepkileri ve alkışları önemseniyordu.
Erzurum
gibi bir yerde o iki kardeş ve babanın hangi zorluklar ile dağ köylerinden
şehir merkezine geldiklerini, aldıkları riski, heyecanını ve insana dair tüm
duygularını ve o gecenin sabahına kadar gözüne uyku girmeden evine saldırı
olmasın diye nöbet tutan tedirgin insanları bilen bilir, ama Sera gibiler
bilmez, bilmeye gerek bile duymaz, onların varlığından dahi bihaberdirler, o
sebeple yürekleri bizim yüreğimiz gibi sızlamaz. Erzurum’da o çocuklar ile
köfte ekmek yemeyi düşünmez, boğazda balık yemek, o ve onun gibilerin hayali ve
hedefidir. Erzurum, uzak, çok uzak bir ülkenin uzak bir şehridir onlar için.
Yine
aynı vekil adayı, 14 Mayıs’ın ertesi sabahına kadar “partiliyeceğiz” diyor. İlk
turda mevcut cumhurbaşkanının kaybedeceğine inanıyor. Koskoca Sol’u ve oluşan
muazzam halk tepkisini kendi burjuva hedeflerine kanalize edip sıkıştırıyor. Üstelik
bunu da kendi şakşakçı çevresinde karşılığı olan, ama halk nezdinde antipati
yaratan ve Sol kültürle ilgisi olmayan bir lisan ile dile getiriyor.
İlk
tur sonuçlandıktan sonra TİP’in meşhur vekil adayları meçhul oldu. Parti
çalışanlarına ve seçmenlerine Kılıçdaroğlu lehine çalışma talimatı verebildiler
sadece, sahada canhıraş faaliyet gösteren partililer, birbirlerine vekil
adaylarının nerede olduğunu sordular, ama onlar ortada gözükmediler. Sol
kamuoyu, o birkaç gün nerede oldukları konusunda hâlâ bir cevap alamadılar.
Sokakta bildiri dağıtılması “emri” verenler, tatil yapıyor olamazdılar
elbette(?)
Dostlar
mecliste görsün tadında Antalya’dan milletvekili adayı olan Barış Atay’ın bu
mizanseninin sebebi neydi? Şimdilerde Avrupa’da olması, seçim öncesi alınmış
bir karar mıydı? Her gün “yargılanacaksınız” çıkışlarının karşılığı,
seçmenlerini, “yoldaşlarını” ve memleketini terk etmek miydi?
Külliyede
seçim zaferi konuşmasında Demirtaş’a “idam” telaffuz edildiğinde, teknik olarak
idam olmayacağı gerçeği ile birlikte, bu söylem, baştan aşağı tüm muhalefete
bir sopa gösterme mesajıydı. Başını kuma gömenler arasında başı çeken, yine TİP’in
kendisi idi. Oysa eninde sonunda o sopa sırtlarına dokunacak. Her popüler
konuda parmak sallayan Sera Kadıgil sus pus oldu. Daha önemlisi, tutuklu
vekilleri Can Atalay, bu tepkisizliğin bedelini uzun bir süre cezaevinde
tutularak ödeyecek. Atalay konusunda Sarıgül kadar dahi tepki vermediler.
İktidar,
bu basiretsiz muhalefeti Merdan Yanardağ’ı gereğinden fazla gözaltında tutup
bir test etti ve yarattığı “yerli ve milli” havayı da kullanarak, muhalefetin
uyuşuk hâlini görüp cezaevine attı. “İdam” mesajı boşuna değildi, dik durmayı
bilmeyen veya işine gelmeyen herkes o sopanın tadına bakacak.
Bağlayacak
olursak; seçim öncesi sınırlı da olsa oluşmuş olan toplumsal tepki ve Sol rüzgâr,
TİP eli ile pervasızca harcandı. Seçim süreci ve sonrasında kendisinin sıradan
bir sosyal demokrat parti olduğu belirgenleşen TİP’in sosyalizm kaygısı
taşımadığı gün yüzüne çıkmıştır.
Erkan
Baş’ın bir çağrısı olmuştu, “partimize yoğun katılım var, ülkedeki tüm
marksistleri partimizde örgütleme çalışmasına davet ediyorum” diye. Bu çağrıya
kulak verenleri dinlemenizi tavsiye ediyorum. TİP'in muhteviyatı konusunda
hakikati böylelikle daha net bir şekilde görebiliriz.
Lenin’in
“bizi biraz daha az övün de, Bolşevik taktiğini daha çok inceleyin, o taktiği
daha çok benimseyin!” sözüyle bitirelim yazıyı. Elinde kadeh, ülkeden ve
halklardan uzak devrim marşları söyleyen lafazan baş belâları duysun bu sözü.
Akın Kaya
4
Temmuz 2023
0 Yorum:
Yorum Gönder