Baldwin'e Sorular
Son
yaşanan isyanda polisin yağmacılara yönelik tavrının değiştiğini görüyoruz. Bu sefer
silâha daha az başvurdular. Bir önceki olayda Ulusal Muhafızlar ve polis göstericilerin
üzerine mermi yağdırmıştı.
Üzgünüm ama gazetelerde yazanlara inanmadığımı
belirtmem lazım. Ayrıca kim kimi yağmalıyor ki, bu yüzden bu” yağmacı”
ifadesine itiraz ediyorum.
Televizyoncunun
camını indirip istediğini alanı siz hangi kelimeyle tarif ediyorsunuz peki?
Önce şunu sormak lazım: kim kimi yağmalıyor? O
televizyonu kim alıp gidiyor? Aslında istediği, televizyon değil. O sadece “sikeyim
sizin düzeninizi” diyor. Meselesi o televizyonun değeri değil. O insan, orada
olduğunu bilmenizi istiyor sadece.
Bence bu önemli bir konu. Medya, televizyon
kanalları ve gazeteler durmadan “yağmacılar”dan bahsediyor. Ekranda sürekli,
bir şeyler yürüten siyah eller görüyorsunuz. Bu sebeple Amerikan kamuoyu, bu
vahşilerin bizden her şeyimizi çalmaya çalıştığı sonucuna ulaşıyor. Dolayısıyla
kimse, sorunların kaynağının ne olduğunu anlamaya çalışmıyor. Oysa şu bilinmeli
ki bugün insanlar, geçmişte her şeyi yağmalanmış, tutsak bir halkı suçluyor. Bu
çok ayıp.
Keskin
nişancılar, kundakçılar ve yağmacılar arasında ayrım yapılabilir mi?
Keskin nişancılar konusunda çok şey işittik, bu
noktada ölü sayısına da bakabiliriz.
Evet,
sayıları az olsa da beyazlar da vardı.
İsyanlarda kimlerin öldüğünü biliyorum.
Çok
sayıda beyaz öldü.
Evet biliyorum ama ölen zencilerin sayısı daha
fazlaydı.
Çok
zenci öldü. Zaten o yüzden olayların yatışması gerektiğini söylüyoruz.
Yatışması, sakinleşmesi gereken, siyahlar değil.
Çünkü siyahlar hiç sakinleşmeyecekler.
Ama en
çok da onların canı yanmıyor mu?
Nereden baktığınıza bağlı. Ben aslında en çok bizim
canımızın yandığından emin değilim. Esasında bu, doğru değil. Bizim canımız
yanmıyor, biz ölüyoruz, üstelik herkesten daha hızlı bir biçimde.
Ben
esasen o eylemlerdeki keskin nişancıların gerçek devrimciler olarak görülüp
görülemeyeceğini sormuştum. Bildiğiniz gibi o kundakçılar hayal kırıklığına
uğramış, hoşnut olmadığı şeyleri yok eden, açgözlü ve haris kişilerin
mağdurları olarak değerlendirilmişlerdi.
Haddimi aşmış olmayayım ama şu soruyu sormam
lazım: hiç tanımadığınız insanları nasıl bu şekilde kategorize edebiliyorsunuz?
Tasnifinize zerre katılmıyorum. Sokaklara çıkan tüm o insanlar aynı sebeple
eyleme geçmişlerdi.
Havuzlarımız,
otomobillerimiz, şatafatlı hayatımızdan mı kaynaklanıyor bu sorunlar? Bunlardan
yoksun insanlarda da sorun yok mu?
Kimse burada şehir merkezinde çalışıp akşam şehir
dışındaki mahallesine giden insanlardan bahsetmiyor. Asıl incelenmesi gereken,
burası.
Biz millet içre milletiz. Evet gösterişçisiniz,
kibirlisiniz. Muhabbetlerinizde adımız bile geçmiyor, biz yokmuşuz gibi
davranıyorsunuz. Asıl acı verici olan bu, asıl tehlike, beyazların eskiden beri
siyahlara bu şekilde muamele etmiş olması.
Biz sizin için değersiziz. Bizim duygularımızın,
kulaklarımızın, gözlerimizin olmadığını düşünüyorsunuz.
Eskiden beri size yalan söylüyoruz, bunun farkında
bile değilsiniz. Sizden nefret ediyoruz. Sizi hor görüyoruz. Çünkü başımıza
gelenlerin yükünü taşıyamıyoruz. Yaşadıklarımız, sizin umurunuzda değil. Çocuklarımızın
çektikleriyle zerre ilgilenmiyorsunuz. Onlar bizim umurumuzda ama. Sizin de başınıza
gelenler bizim umurumuzda değil. Yıllar önce bir seçim yapmışsınız, ya
yaşayacak ya öleceksiniz.
Temmuz 1968
0 Yorum:
Yorum Gönder