01 Aralık 2021

,

James Baldwin’e Sorular


Esquire

Temmuz 1968

 

Derginin Martin Luther King’in ölümü sonrası basılan Temmuz 1968 sayılı nüshasında Esquire yayın yönetmenleri, James Baldwin’le ülkede ırklar arası ilişkiler meselesine dair sohbet gerçekleştirdiler. Aşağıda Baldwin’in kısa süre önce yaşanan isyana dair düşüncelerini içeren bölüm aktarılmaktadır.

*  *  *

 

Son yaşanan isyanda polisin yağmacılara yönelik tavrının değiştiğini görüyoruz. Bu sefer silâha daha az başvurdular. Bir önceki olayda Ulusal Muhafızlar ve polis göstericilerin üzerine mermi yağdırmıştı.

Üzgünüm ama gazetelerde yazanlara inanmadığımı belirtmem lazım. Ayrıca kim kimi yağmalıyor ki, bu yüzden bu” yağmacı” ifadesine itiraz ediyorum.

Televizyoncunun camını indirip istediğini alanı siz hangi kelimeyle tarif ediyorsunuz peki?

Önce şunu sormak lazım: kim kimi yağmalıyor? O televizyonu kim alıp gidiyor? Aslında istediği, televizyon değil. O sadece “sikeyim sizin düzeninizi” diyor. Meselesi o televizyonun değeri değil. O insan, orada olduğunu bilmenizi istiyor sadece.

Bence bu önemli bir konu. Medya, televizyon kanalları ve gazeteler durmadan “yağmacılar”dan bahsediyor. Ekranda sürekli, bir şeyler yürüten siyah eller görüyorsunuz. Bu sebeple Amerikan kamuoyu, bu vahşilerin bizden her şeyimizi çalmaya çalıştığı sonucuna ulaşıyor. Dolayısıyla kimse, sorunların kaynağının ne olduğunu anlamaya çalışmıyor. Oysa şu bilinmeli ki bugün insanlar, geçmişte her şeyi yağmalanmış, tutsak bir halkı suçluyor. Bu çok ayıp.

Keskin nişancılar, kundakçılar ve yağmacılar arasında ayrım yapılabilir mi?

Keskin nişancılar konusunda çok şey işittik, bu noktada ölü sayısına da bakabiliriz.

Evet, sayıları az olsa da beyazlar da vardı.

İsyanlarda kimlerin öldüğünü biliyorum.

Çok sayıda beyaz öldü.

Evet biliyorum ama ölen zencilerin sayısı daha fazlaydı.

Çok zenci öldü. Zaten o yüzden olayların yatışması gerektiğini söylüyoruz.

Yatışması, sakinleşmesi gereken, siyahlar değil. Çünkü siyahlar hiç sakinleşmeyecekler.

Ama en çok da onların canı yanmıyor mu?

Nereden baktığınıza bağlı. Ben aslında en çok bizim canımızın yandığından emin değilim. Esasında bu, doğru değil. Bizim canımız yanmıyor, biz ölüyoruz, üstelik herkesten daha hızlı bir biçimde.

Ben esasen o eylemlerdeki keskin nişancıların gerçek devrimciler olarak görülüp görülemeyeceğini sormuştum. Bildiğiniz gibi o kundakçılar hayal kırıklığına uğramış, hoşnut olmadığı şeyleri yok eden, açgözlü ve haris kişilerin mağdurları olarak değerlendirilmişlerdi.

Haddimi aşmış olmayayım ama şu soruyu sormam lazım: hiç tanımadığınız insanları nasıl bu şekilde kategorize edebiliyorsunuz? Tasnifinize zerre katılmıyorum. Sokaklara çıkan tüm o insanlar aynı sebeple eyleme geçmişlerdi.

Havuzlarımız, otomobillerimiz, şatafatlı hayatımızdan mı kaynaklanıyor bu sorunlar? Bunlardan yoksun insanlarda da sorun yok mu?

Kimse burada şehir merkezinde çalışıp akşam şehir dışındaki mahallesine giden insanlardan bahsetmiyor. Asıl incelenmesi gereken, burası.

Biz millet içre milletiz. Evet gösterişçisiniz, kibirlisiniz. Muhabbetlerinizde adımız bile geçmiyor, biz yokmuşuz gibi davranıyorsunuz. Asıl acı verici olan bu, asıl tehlike, beyazların eskiden beri siyahlara bu şekilde muamele etmiş olması.

Biz sizin için değersiziz. Bizim duygularımızın, kulaklarımızın, gözlerimizin olmadığını düşünüyorsunuz.

Eskiden beri size yalan söylüyoruz, bunun farkında bile değilsiniz. Sizden nefret ediyoruz. Sizi hor görüyoruz. Çünkü başımıza gelenlerin yükünü taşıyamıyoruz. Yaşadıklarımız, sizin umurunuzda değil. Çocuklarımızın çektikleriyle zerre ilgilenmiyorsunuz. Onlar bizim umurumuzda ama. Sizin de başınıza gelenler bizim umurumuzda değil. Yıllar önce bir seçim yapmışsınız, ya yaşayacak ya öleceksiniz.

Kaynak

0 Yorum: