18 Aralık 2021

,

Steve Biko

Irk ayrımcılığının ömrü uzasın diye onu öldürmeleri gerekiyordu.

[Nelson Mandela]

 

Steve Biko, 18 Aralık 1946’da Güney Afrika’nın King William kasabasında dünyaya geldi. Kasaba, ülkenin en büyük topluluklarından olan Xhosa halkına ev sahipliği yapan Doğu Cape şehrindeydi. Biko, Nelson Mandela ve Başpiskopos Desmond Tutu gibi bu halka mensuptu.

Süreç içerisinde edindiği bu miras, onu sömürgecilik karşıtlığı çizgisine taşıdı. Doğu Cape, 1779’da Xhosa halkı ile yerleşimciler arasında başlamış olan ve yüz yıldır devam eden Sınır Savaşları’nın sürdüğü yerdi. Dokuz ayrı savaşın verildiği bölge, sürekli zulme tanıklık etti.

Nihayetinde yerli halkın sırtına ciddi bir yük bindiren savaşlar, Xhosa halkına ait toprakların ilhak edilmesi ve Britanya’nın sömürgeci idaresinin tesisi ile sona erdi. Buna karşın Xhosa halkının sömürgecilik karşıtı mücadele geleneği, Doğu Cape’in direniş tarihine ve ileride oluşacak direniş hareketinin ruhuna kazındı. “Xhosa’nın peygamberi” olarak tarif edilen Biko gibi isimler, hareketi özcü ve mesihçi bir anlama kavuşturdular.

Biko’nun hayat hikâyesini kaleme alan Xolela Mangcu, Biko’nun siyasetine dair muazzam bir özet sunuyor ve onun halkın bilincinde yeniden yer etmesini sağlayacak süreci başlattığını söylüyor.[1] Mangcu da aynı sorunu ele alıyor: “Steve Biko tam da Güney Afrika gibi bir üründür. O, Doğu Cape’teki Xhosa halkı içinde geçirdiği çocukluğun geride bıraktığı çok etnisiteli siyasi mirasın bir sonucudur.”

Biko küçük yaşta babasını kaybeder. Onu kendisinin üç kardeşiyle büyüdüğü, beyaz ailelere ait evlerde hizmetçi olarak çalışan annesi büyütür. Annesinin maruz kaldığı ırkçılık, onu derinden yaralamış, politik ideolojisini etkilemiştir.

1963’te ağabeyinin okuduğu Lovedale Enstitüsü’ne kaydolur. Ağabeyi, Panafrika Kongresi’nin askerî kanadının üyesi olması şüphesiyle tutuklanıp hapse atılır. Polis, Steve Biko’yu da sorgular. Onun da ifade ettiği biçimiyle bu türden tutuklamalar ve baskılar, siyahların politik manada sinmesine neden olmakta, sonuçta siyahlar, politik ve ekonomik isteklerini dillendiremez hâle gelmektedirler.[2]

Bu anlamda Biko, siyahların akıllarına ve dillerine vurulmuş zincirleri kırmayı gündemine alan siyah bilinci geliştirmek ister. Polis sorguları ardından Biko tutuklanmaz, ama okuldan atılır. Eğitimine bir süre sonra Roma Katolik yatılı okulunda devam eder. Okuldaki rahip ve rahibeler, onun ileride siyahî teoloji ile ilgili görüşleri için gerekli zemini hazırlar.

Okuldan mezun olduktan sonra tıp okumasını sağlayacak bir burs kazanır. Bu bursla Natal Üniversitesi’ne giden Biko, öğrenci hareketine katılır. Bu süreçte Biko, bir yandan da ağabeyinin tutukluluğuna ilişkin dersler çıkartır.

Devletin siyahlara yönelik muhalefetin yoğunluğunun azaldığını gören Biko, siyahların mücadeleye katılımını esas olarak beyazların hâkim oldukları Ulusal Güney Afrikalı Öğrenciler Birliği türünden yapıların azalttığını tespit eder. Bu örgütlerin yüze çaldıkları makyajın değişmesi mümkün değildir, çünkü ırk ayrımcılığının hüküm sürdüğü Güney Afrika’da üniversiteye ağırlıklı olarak beyazlar gidebilmektedir. Bu sebeple siyahları ve beyazları içeren bu türden örgütler, esasında çelişkili bir biçimde, ırklararasında baskın olan eşitsizliği beslemektedirler. Bu noktada Biko, “bize asıl beyazlar zulmediyor, ama bir yandan da o zulme karşı muhalefeti de temelde onlar yapıyor” sonucuna ulaşır.

Aslında Biko’nun siyahları ve beyazları birlikte içeren örgütlere yönelik eleştirisi, bu tür örgütlerin siyah azınlığın değil, liberal beyaz çoğunluğun çıkarlarını temsil ettiğine dair tespitine dayanmaktadır. Bu türden örgütlerde ırksal imtiyazların mevcut yapısal formlarını temsil eden ve muhaliflere emirler yağdıran kişiler, gerçekte Biko’nun oluşturmak istediği bilinçle çelişmektedir. Siyahların politik mücadelelerini ileriye taşımaları için önce o mücadelenin dizginlerini ellerine almaları gerekmektedir.

Bu tespiti uyarınca Biko, dünya genelinde politik ve toplumsal hareketlerin zirvede olduğu 1968 yılında Güney Afrikalı Öğrenciler Örgütü’nü (SASO) kurar. Bu örgüt, ırk ayrımcılığına karşı mücadelelerini yönetme hakkını siyahlara verecektir.

SASO, siyahlararası dayanışmanın sahip olduğu erdemleri yücelten ve politika sahasının merkezine siyah olmanın onurunu yerleştiren Siyah Bilinci Hareketi’nin ilk somutlaşmış hâli olarak görülebilir. Artık siyah öğrencilerin çilelerini, dertlerini anlatmaları için beyaz sözcülere ihtiyaçları yoktur, ayrıca siyahlar, eşitlik taleplerinin örgütler eliyle susturulmasını kabullenmek durumunda da değildirler.

Bu süreçte siyahlar kendi aralarında ilişki kurmaya başlarlar, böylece siyah bilinci ile psikolojik kurtuluş eşanlamlı ifadeler olarak görülür. Bu noktada Biko, Marcus Garvey’nin “Afrika’ya Dönüş” denilen Afrika’nın birliği hareketiyle ilişki kurar. Garvey’nin umudu, siyahların kendilerini zihinsel kölelikten kurtulmaları yönündedir. Başkaları bedenlerini özgür kılabilir, ama asıl önemli olan, zihnin özgür olmasıdır. Bu, Bob Marley’nin Redemption Song şarkısıyla popüler hâle gelmiş politik idealdir.[3]

Siyahların bedenlerini özgürleştirebilmeleri için önce zihinlerini özgürleştirmeleri gerekir. Bu noktada belirtmek gerekir ki Biko, tümden ayrışmayı savunmamaktadır. Bilâkis o, Güney Afrika’daki sömürgecilik karşıtı hareketlerin başarısının etnisite sınırlarını aşabilme becerisine bağlı olduğunu düşünmektedir.

Ne var ki tüm hareketleri esas olarak içinde oluştukları koşullar ve ele aldıkları politik meseleler biçimlendirmektedir. SASO’nun düzene bağlı liberal beyaz örgütlerden uzaklaşma kararı, esasen siyahların beyazlardan aşağı ve düşük seviyede görüldüğü ortama verilmiş zaruri bir cevap niteliğindedir. SASO’nun ırk politikası ve Siyah Bilinci Hareketi, bir bütün olarak zamanla mevcut sınırları aşarak, siyahî ve yerli aktivistleri bünyesine katar.

Biko’nun arkadaşları Malusi ve Thoko Mpumlwana’nın aktardığına göre, “Siyah bilinci hareketinin amacı, beyaz olmayan insanları siyahların olduğu düşünülen bir sosyo-politik blok içerisinde bir araya getirmekti.”[4] Bu sayede hareket, sadece siyahların örgütlenmesine katkı sunmakla kalmayacak, ayrıca beyaz olmayan ezilenlerin en geniş koalisyonunu oluşturacaktı. Zira adil olmayan maddi koşulların çilesini sadece Afrikalılar çekmiyordu. Hareketin oluşturduğu siyah dayanışma hareketi kendisini Panafrika Kongresi’nden ve Afrika Ulusal Kongresi’nden ayrıştırdı.

SASO büyüdükçe eğitimli üniversiteli gençlerin dışına taşıp siyahları bütünüyle kucaklamaya başladı. Bu süreci besleyen pratik bakış açısına sıradan Afrikalıların ihtiyaçlarına odaklanan, benzer örgütlerin düştüğü, toplumla bağı olmayan soğuk tavırla ilgili tuzaktan uzak duran bir dil eşlik etti. Bu girilen yolun sonunda, 1972’de Siyah Halkın Kongresi meydana getirildi. Beyazları dışlayan bu örgüt, siyah bilincini ana felsefesi olarak benimsedi.

Siyah bilinci, siyah olmanın erdemlerini tüm tarihsel ve kültürel yönleriyle yücelten bir yaklaşım içine girdi. Bu amaç doğrultusunda hareket, siyah toplumunun yüzlerce yıllık zulmün, köleliğin ve teslimiyetin kalıntılarından kurtulması gerektiğini söyledi. Bu türden bir psikolojik kurtuluş süreci, ancak siyahlar eliyle işletilebilirdi.

Böylelikle Siyah Bilinç Hareketi, farklı ırklara mensup insanları kucaklayan mücadeleye dair büyük umutlar besleyen Nelson Mandela’nın uzlaşmacı çizgisinden uzaklaştı. Biko’nun siyahların toplumsal ve ekonomik açıdan güçlendirilmelerini ve bağımsızlığını esas alan Siyah Toplulukları Programı’na katılması ile hareketin ulaştığı kitle de genişledi.

Bu program kapsamında sağlık merkezleri kuruldu, çeşitli yayınlar basıldı, politik tutsakların ailelerine destek verildi, okullar ve kreşler inşa edildi. Tüm bu adımlarda amaç, siyahların hem maddi refahını hem de özgüvenlerini artırmaktı. Bu çalışmalara kısmen yön verense bireyin zihinsel kurtuluşunun koşullar değiştirilmeden mümkün olmadığına dair kanaatti.

Biko’nun kurduğu Siyah Bilinci Hareketi bünyesinde üç örgüt bir araya geldi: SASO politik yönü tayin eden radikal öğrenci örgütüydü; Siyah Halkın Kongresi (BPC) insanları bir araya getiren ana yapıydı; Siyah Toplulukları Programı ise insanlara sosyal yardım sunan kuruluştu.

Bu bütünlükçü yaklaşım, Biko’nun topluma ve sistemsel değişim ihtiyacına dair anlayışını yansıtmaktaydı. Özgürlük gibi bir niyet varsa sistemin değişmesi gerekliydi. Avrupalı bir gazeteciyle eşitlikçi topluma dair görüşleri konusunda yaptığı söyleşide Biko, Siyah Halkın Kongresi’nin yürüdüğü yolun anlamlı bir değişimle ilgili olduğunu, bu anlamda ekonomide yürünen yolun ve ekonomi politikalarının yeniden oluşturulması gerektiğini, servetin yeniden dağıtılmasının şart olduğunu söyledi.[5]

Kendi yoldaşlarına ise şu uyarıyı yapıyordu:

“Eğer sadece yönetim kademelerindeki yüzleri değiştirmekle yetinirsek, siyahlar yoksul olmaya gene devam edecek, siz de bir avuç siyahın burjuvalaştığına tanık olacaksınız.”

Siyah Bilinci hareketinin yol açtığı etki, ırk ayrımcısı müesses nizamın sinirlerini bozdu. Bunun üzerine yetmişlerin ilk yarısında hareketin üyelerine yönelik saldırılar gerçekleştirildi. Hareketin liderleri tutuklandı. İlk başta Biko, doğduğu kasabadan çıkamaz hâle geldi. Yetmişlerin ortasında ise Siyah Halkın Kongresi ile çalışmalar yürütmesine yasak getirildi. Bu süreçte hareket, nüfuz alanını iyice genişletti. Siyahlar arasında militanlık düzeyinin iyiden iyiye artması ile birlikte süreç başka bir yöne evrildi. 1976’daki Soweto Ayaklanması, bu sürecin en somut ve en net ifadesiydi.

Gösterilerin ilk kıvılcımını 1974 tarihli Afrikanca Eğitim Kararnamesi çaktı. Buna göre okullarda Afrikanca eğitim zorunlu hâle getirildi. Bu karara yönelik isyan, Siyah Bilinci Hareketi’ne bağlı gençlerin bilinçlenmesiyle ve kararlılığıyla alakalı bir gelişmeydi. Gençler, kendi tarihlerini ve kimliklerini talep ediyorlardı.

Biko’nun ölümü, devletin artan saldırılarının ardından geldi. Ölene dek politik örgütlü kimliğini terk etmeyen Biko, kurtuluş hareketinin hız kazandığını görüyordu. 1976’taki Terörizm Kanunu uyarınca tutuklanıp hapse atıldı. Kısa bir süre sonra çıksa da tekrar hapse girdi. 18 Ağustos 1977’de bir yoldaşıyla seyahat ederken polisin yola kurduğu barikatın önünde durduruldu. Polis Biko’yu tanımadı. Biko’nun arkadaşı Peter Jones, kimliğini göstermeyi reddetti. Arkadaşının başının dertte olduğunu gören Biko, arkadaşının önüne geçip polise kendi kimliğini gösterdi. Bunun üzerine polis, Biko ve Jones’u iki ayrı karakola götürdü. Jones, gösterdiği cesaret karşısında dayak ve işkenceyle yüzleşirken, Biko’nun ödeyeceği bedel daha ağır olacaktı.

Karakolda çırılçıplak soyulup fena hâlde dayak yiyen Biko, 6 Eylül’de beyin kanaması geçirdi. Durumunun kötüleşmesine rağmen günlerce hapiste tutuldu. Epey bir zaman sonra elleri kelepçeli ve çıplak bir hâlde yüz kilometre ötedeki hastaneye götürüldü. 12 Eylül 1977’de Pretoria’daki hücresinde vefat etti.

Irk ayrımcısı hükümet, Biko’nun başına gelenlerle ilgili haberleri gizlemek için uğraştı. Devletin elinde acımasızca katledilmesi, tüm dünyada yankı buldu ve özgürlük mücadelesinin ateşini harladı.

Özgürlük için dövüşerek ölenler, gerçekte ölü değil şehittirler. Bu, ölümü romantikleştirmek değil, ölenlerin hayatlarını yüceltmek demektir. Sonuçta devletler, kişileri öldürebilirler ama onların fikirlerinin başkalarının hayatları üzerinde bıraktıkları etkiyi yok edemezler.

Sonrasında Biko’nun temsil ettiği Siyah Bilinci Hareketi, yoluna devam etti ve Güney Afrika’da ırk ayrımcılığına yaslanan yapıyı yıktı. Bu, Stephen Bantu Biko’nun sonsuza dek hatırlanmasını sağlayacak, sömürgeciliğe ve ırkçılığa karşı alınmış bir zaferdi.

Biko, Siyah Halkın Kongresi’ni, Afrika Ulusal Kongresi’ni ve Panafrika Kongresi’ni birleştirmeyi umut ediyordu. Bu umut, yazılarının toplandığı İstediğimi Yazıyorum isimli çalışmada karşımıza en fazla çıkan şeydi.

Onun inancına göre birleşik bir cephe kurulduğu takdirde, ırk ayrımcılığına karşı en sağlam ve en güçlü itiraz gerçekleştirilebilecekti. Mandela’nın iddiasına göre o dönem Afrika Ulusal Kongresi’nin lideri olan Oliver Tambo ile bir toplantı ayarlanmıştı ve o toplantıda Biko’nun önerisi ele alınacaktı. Ama o günlerde Biko katledildi.

Bu üç yapının ırk ayrımcılığına karşı bir araya gelme ihtimali ırk ayrımcısı hükümeti alarma geçirdi. Mandela tam da bu sebeple, “ırk ayrımcılığının yaşaması için Biko ölmeliydi” dedi. Biko, tek başına ırk ayrımcısı devlete denk bir güce sahipti. Dolayısıyla onun öldürülmesiyle, şehit olmasıyla, söz konusu eylemi gerçekleştirmiş olan devlet, politik yıkıma doğru sürüklendi.

Hişam Zekai

[Kaynak: The Palgrave Encyclopedia of Imperialism & Anti-imperialism, Yayına Hazırlayanlar: Immanuel Ness ve Zak Cope, Cilt I, Palgrave Macmillan, 2016, s. 25-28.]

Dipnotlar

[1] X. Mangcu, Biko: A Life, 2004 (Londra:   I.B. Tauris & Co. Ltd.), s. II.

[2] Steve Biko, “Our Strategy for Liberation”, A. Stubbs (ed.), I Write What I Like: Steve Biko. A Selection of his Writings içinde (Oxford: Heinemann), s. 143.

[3] Marcus Garvey, 1 October Speech by Marcus Garvey, R. A. Hill (ed.) The Marcus Garvey and Universal Negro Improvement Association Papers, Cilt III, Kasım 1927-Ağustos 1940 (Berkeley and Los Angeles, CA: University of California Press), 1990, s. 791.

[4] Steve Biko, a.g.e., s. xxvi.

[5] Steve Biko, a.g.e., s. 149.

0 Yorum: